Ayet-i Kerime'de oruç ibadetinden bahsedilirken dikkatimiz
Kûr'ân'ın bu ayda indirilişine ve indiriliş gayesine çekiliyor. Ayetin başında,
"Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden
ayırmanın açık delilleri olarak (hayat kılavuzu ve hukuk sistemi) Kûr’ân’ın
indirildiği aydır" açıklaması var. Bu açıklamada çok net bir şekilde
anlaşıldığı üzere ve bizim parantez içerisinde verdiğimiz "hayat kılavuzu
ve hukuk sistemi" niteliğinde "doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın
delilleri" olarak bize bir algoritma (yol haritası) sunulmaktadır.
Kısacası Kûr'ân-ı Kerim, bize, insicam ve huzur içerisinde hayat
sürebileceğimiz bir "yaşam kılavuzu" ve adalet temeline dayalı
"devlet mekanizmasının temel kriterleri" olarak sunulmakta ve biz
Müslümanlara buna ilişkin bir misyon yüklenmektedir. Biz bunu daha açık bir
şekilde belirtilen Casiye Sûresi'nin 18'nci ve Hadid Sûresi'nin 25'nci
ayetlerinde görüyoruz. Kısaca bu noktada ifade edecek olursak, oruç ibadetini
görüp Kûr'ân-ı Kerim'in bize yüklediği misyonu es geçmemeliyiz, sorumluluğumuzu
görmezden gelmemeliyiz. Nitekim ayetin sonunda, "Size doğru yolu
göstermesine karşılık, Allah’ı tazim etmeniz, şükretmeniz için oruç tutun"
deniyor. Demek ki, Allah Teâlâ, dikkatimizi çektiği üzere bize bir "yaşam
kılavuzu" ve bir "hukuk sistemi" olarak Kûr'ân-ı Kerim'i inzâl
etmesine karşılık biz, minnet ve şükran duygularımızı izhar için oruç tutmalıyız
ve bu bilinçle Rabbimizi tazim etmeliyiz. Oruç ibadeti ile bizden istenen
budur.
Bu açıklamadan sonra, konumuz olması hasebiyle oruç
ibadetinin fayda ve hikmetlerine de temas etmiş olalım.
Bilindiği üzere, yüce dinimiz İslâm'da namaz ve zekât gibi
oruç da farz olan ibadetlerdendir. Hiç kuşkusuz hangi tür olursa olsun
ibadetlerin çok yönlü hikmet ve faydaları vardır. Namaz nasıl ki Müslüman
şahsiyetin gelişimine fayda sağlayıp, günahlardan uzak durmasına vesile
oluyorsa (Ankebût: 45) oruç ibadeti de başta nefs tezkiyesi olmak üzere çok
yönlü fayda ve hikmetleri olan ibadettir. Oruç sağlığı yerinde olan bir
Müslüman için tamamen bireysel bir ibadettir. Bu ibadetin diğer ilâhî
buyruklarda olduğu gibi endirekt (dolaylı) olsa da, direkt olarak siyaset ve
devlet mekanizması ile bir ilişiği yoktur. Tamamen Allah Teâlâ ile kul
arasındadır. Hatta bunun sır ve gizlilik yönü de vardır. Dışarıda/sokakta
zahiren sizin bu ibadeti yaptığınızı/oruç tuttuğunuzu kimse bilmez. Bu yüzden
bu ibadete kolay kolay riya karışmaz. Oruç takvaya en uygun ibadettir. Diğer
ibadetlerde takva zedelenmesi olasılığı daha fazladır. Oruç öyle değil. Bu
yüzden bir kudsî hadiste Sevgili Peygamberimiz şu müjdeyi veriyor: “Allah-u Teâlâ
buyuruyor ki: 'İnsanoğlunun oruç hariç bütün iyi amelleri kendisi içindir; ama
oruç benim içindir ve ben orucun mükafatını çok özel olarak (müstakilen)
vereceğim.”
Oruç ibadetinin Allah Teâlâ nezdindeki durumu bu. Elbette
şunu da bilmiş olalım ki, oruç sadece aç kalmakla, yani mide ile tutulan bir
ibadet değildir. Önemli olan orucu başta kalp, göz ve kulak olmak üzere bütün
azalarımızla tutmamızdır. Bu yönüyle biz orucu tutarken, oruç da bizi tutmalı.
Biz oruçla sadece doymak bilmeyen iştahımızı dizginlemek değil, kalbimizin
olumsuz temayüllerine, gözümüzü namahreme, kulağımızı dedikoduya (malayani
sözlere) kapamayı bilmeli ve her türlü masiyet ve günahtan uzak durmayı
öğrenmeliyiz. Oruç nefsin günaha yönelik temayüllerini dizginlemektir. Oruç
nefs tezkiyesi ve otokontrol mekanizmasıdır. Oruçla asabi yönümüzü ve şiddete
teşne tarafımızı törpülemeyi öğrenmeliyiz. Oruç bir yönüyle eğitim ve
rehabilitasyondur. Biz bir ay boyunca tutacağımız oruçla kişiliğimizi Allah
Teâlâ'nın rızasına uygun bir şekilde resetlemeliyiz ve bu donanım ile ahlâkî
yönümüzü güçlendirmiş olarak yeni bir formatla bayramı karşılamalıyız.
Kısacası, elde edeceğimiz bu devinim ve sinerji ile Ramazan haricindeki gün ve
aylara sağlıklı bir zihin yapımızla giriş yapmalıyız. Bayram ancak bu şekilde
hak edilir. İmâm Ali buyuruyor ki: "Allah'a isyan etmeden geçen her gün
bayramdır." Oruç bize, Allah Teâlâ'ya riyasız ve en güzel bir şekilde
teslimiyeti öğretmiş oluyor.
Orucun ruhsal faydaları olmakla birlikte, biyolojik anlamda
bedensel sağlığımıza ilişkin faydaları da var. Bir yıl boyunca aldığımız
gıdalarla bedenlerimizde yağ ve toksin birikimi olmaktadır. Bedenimizin senede
bir ay bahar temizliğine ihtiyacı var. 2016 yılında Nobel Ödülü alan Japon
bilim adamı Yosinori Ohsumi yazdığı eserinde orucun insan sağlığına katkılarını
bilimsel olarak detaylı bir şekilde anlatıyor. Klasik olarak bildiğimiz birçok
hususa değinmekle birlikte oruçla aç kalınarak kanda birikmiş olan trigliserit
lipid (yağ) türünün yakılmasından söz etmektedir. Besinlerle alınan ve çoğu
zaman kullanımına ihtiyaç duyulmayan yağlar, vücutta trigliserid formunda
depolanmaktadır. Bu depolar, yağ dokusu (adipoz doku) içerisinde yer
almaktadır. Oruç tutularak bu yağlar yakılmaktadır. Ayrıca karaciğerde biriken
zararlı yağlar da oruçla eritilmektedir. Öte yandan adına inflamasyon denilen
bağışıklık sisteminin vücudu çeşitli hastalık veya yaralanmalara karşı korumak
amacıyla oluşturduğu bir tepkiyi en iyi dengeleyen yine oruç olduğu ifade
edilmektedir. "Oruç bunu en iyi bir şekilde dengeler ve sirozu bile
engellenmiş olur" deniyor. Orucun ayrıca otofaji etkisi olduğu söyleniyor.
Öyle ki, otofaji yeni ve daha sağlıklı hücreler elde edinmek için vücudun
hasarlı hücrelerini temizleme yoludur. Otofaji, bazı kimyasal içerikli
gıdalardan dolayı yanlış katlanmış veya kümelenmiş proteinlerin yıkımında,
hasarlı organellerin temizlenmesinde ve hücre içi patojenlerin ortadan
kaldırılmasında önemli bir rol oynamaktadır. İşte oruç otofaji vasıtasıyla bu
işlevi yapmaktadır. Yani oruç ile hücrelerimiz yenilenip vücudumuz zinde duruma
gelmektedir. Aynı şekilde oruç sayesinde sirtuinler yenilenmektedir.
Sirtuinlerin özelliği metabolik düzenlemede yer alan bir sinyal proteinleri
ailesinden olmalarıdır. Oruç vesilesiyle sirtuin genleri aktive olur ve gençlik
hormonu olan somatotropin salgılar. Ayrıca oruç sayesinde insülin de
dengelenmiş oluyor.
Bakınız oruç sayesinde bedeninizde daha neler oluyor?
Gençlik hormonu, Growth hormon veya Somatotropin; ön hipofizden salgılanan,
peptit hücre üretimi ve yenilenmesini uyaran hormonlar oruçla aktive
olmaktadır.
Yine tıbbî tespitlere göre orucun bir başka faydası,
anti-aging, yani yaşlanmayı geciktiren, yavaşlatan ya da tersine çeviren
özelliğe sahip olmasıdır. Orucun diğer bir faydası kişide zihinsel berraklık
sağlamasıdır. Bunun tersi ise tıp literatürüne yeni girmiş olan "Brain
Fog'' (Beyin Sislenmesi) semptomdur. Oruç 1400 yıllık uygulama ile yeni
keşfedilen bu hastalığa da engel olmaktadır. Aslında sağlık açısından oruçla
ilgili o kadar çok detay var ki, bunlar bırakın bir makaleyi, kitaplara sığmaz.
Kısacası sağlıkla ilgili bu kadarla yetinmiş olalım...
Orucun ruhsal, psikolojik ve sosyal faydalarına gelince;
öncelikle ifade edecek olursak aç kalmakla oruç tutmak aynı şey değildir.
Elbette oruç tutarak açlık hissediyoruz ve bu hâlimizle yoksulluktan dolayı
açlık çeken insanların durumunu daha iyi anlamış oluyoruz. Atasözünde geçtiği
üzere, "Tok açın hâlinden anlamaz." Bu yüzden oruçla empati yapmak
daha kolay olur.
Bir Hadis-i Şerif'te şöyle buyruluyor: “Receb Allah'ın
ayıdır, Şaban benim ayımdır, Ramazan ise ümmetimin ayıdır.”(Kenzu'l-Ummal,
XII/310) Ramazan ümmetin ayı olduğuna göre burada kolektif bir iradeden söz
edilmiş oluyor. Ümmet hep birlikte bu orucu tuttuğu için, burada sosyal
dayanışma da devreye girmektedir. Zekât, sadaka, infak ve humus gibi
mükellefiyetler oruç ibadeti ile daha duyarlı hâle getirilmektedir. Bu yüzden
insanı vurdumduymaz ve bencil duygulardan arındıracak olan orucun en büyük
hikmetlerinden biri nefs tezkiyesidir. Oruçla insan nefsini disiplin altına
almayı öğrenir ve bencil duygulardan arınır. Oruçlu kişi yaşadığı açlık hissi
ile yoksulluktan dolayı açlığı yaşayanları düşünür, empati yapar ve sosyal
dayanışma için harekete geçer. Oruçla insanın merhamet duyguları debreşir.
İnsan oruçlu iken nahif, hassas ve yufka yürekli olur. Kimsenin kalbini
kırmamaya, kimseyi incitmemeye çalışır. Hatta kendisine kötü bir söz söylenecek
olsa, hadiste geçtiği üzere karşılık vermemesi, boğaz dalaşına girmemesi ve
"ben oruçluyum" demesi salık verilmekte. Burada gönül, kalp ve vicdan
da devreye girmektedir. İnsan açlık hissi ile bir yönüyle kendi derdindedir,
başkalarının özeli onu ilgilendirmez ve dedikodudan, başkaları aleyhinde
konuşmaktan, söz taşımaktan, insanları çekiştirmekten uzak durur ve bunu prensip
hâline getirir. Bu aynı zamanda dil ve kalp orucudur. Bu yönüyle oruç dili ve
kalbi temiz tutmaktır. İmâm Ali buyuruyor ki: "Kalbin orucu dilin
orucundan daha iyidir, dilin orucu midenin orucundan daha iyidir."
Buna istinaden diyebiliriz ki, oruç bir rehabilitasyondur,
nefsi eğitme sürecidir. Oruçlunun meşguliyeti hak iledir. Hakçadır, hak ve
hukuk üzeredir. Oruçlu iken normal zamanlarda helâl olandan iftara kadar uzak
durmak, harama yaklaşmamanın en iyi öğrenim biçimidir. Helâlinden kazandığın
gıda ürünleri karşında duruyor ama Rabbin sana "gün içerisinde bunlardan
yememelisin" diyor ve sen bu emre uyarak yemiyor iftarı bekliyorsun.
Böylesi bir eğitimle sana ait olmayan, başkasına ait olan ve sana haram olan
bir şeyi alıp yiyebilir misin? Yersen ne olursun? Hırsız olmuş olursun, gasıp
olursun ve kul hakkına tecavüz etmiş olursun. Yalan, dolan ve hile de bu
kapsamdadır. İnsanlarla ister ticaret yapın, ister aile içi hak-hukuk söz
konusu olsun, kısacası insanlarla ne tür ilişki içerisinde olursanız olun hakka-hukuka
riayet etmiyorsanız tuttuğunuz orucun size bir faydası olmayacaktır. Asıl olan
orucun oruçluyu tutmasıdır. Hani deriz ya, "Ey oruç tut beni günaha
girmeyeyim." Evet, biz orucu tutarken oruç da bizi tutmalı. Kimseyi
kırmayalım, kul hakkına girmeyelim, hakka - hukuka riayet edelim. Her türlü
kötü işten uzak durarak hak üzere sabit ber kadem kalalım. Güzel düşünelim,
pozitif düşünelim, muhtaç olanlara, aç olanlara yardım elimizi uzatalım. Açlığı
hem bedenen, hem ruhen hissetmek açın hâlinden anlamaktır...
Oruçla ilgili bireysel sorumluluklarımız böyle olmakla
birlikte, asıl diğer bir konu ise fakirliğin, yoksulluğun ve açlığın bertaraf
edilmesine ilişkin yönetim erkine düşen sorumlulukları da konuşmak ve
siyasîlere bunları hatırlatmak ödevindeyiz. Malumunuz, biz fakiri daha fakir,
zengini daha zengin yapan vahşi kapitalizmin kıskacında olan bir yönetim
şeklinin muhataplarıyız. Bu sistem sürekli fakir halk tabakası üretmektedir.
Sokaklar dilenci kaynıyor. Bir Müslüman coğrafya böyle mi olmalı? Müslümanların
yaşadığı coğrafyalara bakın, yeraltı ve yerüstü kaynakları bakımından dünyanın
en zengin bölgeleri.. Ancak halkların refah ve yaşam seviyesine bakın,
yoksulluk, geri kalmışlık ve sefaletle pençeleşen yığınları göreceksiniz. Böyle
mi olmalıydı? Bazı sözde din adamları fakirliğe övgüler yağdırırken, Allah
Resulü, "Fakirlik az daha küfr olacaktı, fakirlik küfürden bir
şubedir" diyor...
Fakir ve yoksul halkı düşünmeyip, lüks ve israf içerinde
saraylar yaptırıp saltanat süren Muvâviye'nin baş düşmanı Ebu Zer diyor
ki: "Fakirlik bir kapıdan girince,
din öbür kapıdan sıvışır.” Görülen o ki, o günlerde olduğu gibi bugünlerde de
"İnsanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık
delillerini içeren (hayat kılavuzu ve hukuk sistemi) niteliğindeki Kûr’ân"dan
inhiraf edildiğinden dolayıdır ki, bu yoksulluk ve bu geri kalmışlık
yaşanmaktadır. "Benim zikrimden yüz çeviren topluluklara yeryüzünde
istikrarsız bir yaşam vardır." (Tâ Hâ: 124)
Sonuç itibariyle, oruç bize bireysel sorumluluklarımızı
kuşandırırken siyasî sorumluluklarımızı da hatırlatmaktadır...
Oruç arındırır. "Allah arınanları sever." (Tevbe:
108) Vesselâm...