1991 sonrasında, özellikle Boris Yeltsin döneminde, tarih
sahnesini terk eden Sovyet Rusya coğrafyasının yer üstü ve yer altı
zenginliklerini talan eden ve milyarlarca dolar servete kavuşan oligarkların
başında ‘’Rusya vatandaşı ve yabancı Siyonist Yahudiler’’ vardı. Böyle bir
hengâme ve yağma vaktinde Rus tarih sahnesine ülkenin makûs yaşamını ters yüz
edecek bir lider zuhur etti: Putin.
2015’ten sonra Şam’ın mecburiyetleri devredeydi ve Putin’i
Suriye Savaşı'nın yarısında oyunun seyrini değiştirmek üzere maça dâhil etti.
Moskova, tarihte ilk kez Suriye’de kara, hava ve deniz üslerine sahip oldu.
Mecburiyetler Rusya’nın tercihlerine boyun eğdi. Hülyası olan Doğu Akdeniz ile
buluştu. Bugün Rusya bölgemizde ve Doğu Akdeniz’de savaş ve barışın
belirlenmesinde yaptırım gücüne en muktedir devletler arasındadır.
Yorucu ve ölümcül sonuçlar yaratan Suriye Savaşı'nın sona
ermesi için oyunun bütün taraftarları üzerinde mecburiyetler kılıç misali
sallanmaktadır. Sayın Putin istediğini aldı.
ŞART ORTADAN KALKTI
Sayın Esad makamında daha büyük bir özgüven ve güçle
oturmaktadır. Nüfuzlu Arap devletleriyle ilişkileri meyvesini vermeye başladı.
Barışın Sayın Erdoğan’a da getirisi olacak. Şüphesiz ki halledilmeyi bekleyen
yığınla sorun var. Çözüm kolay olmayacak. Her çözümün beraberinde getireceği
yeni meseleler olacak. Rusya, Irak, Çin ve Petro-dolar zengini Arap
ülkelerinden gelen olumlu havanın huşusu ile Sayın Erdoğan, Sayın Hakan Fidan
ve Sayın Bahçeli’den gelen açıklamalara paralel olarak Suriye Dışişleri Bakanı
Sayın Faysal Mikdat ve en nihayet Suriye Halk Meclisi seçimleri gününde oy
kullanan Sayın Esad’ın Türkiye’nin de güvenliği ve ekonomisini ilgilendiren
çıkarlarına ilk kez güçlü vurgu yapan açıklamaları oldu.
TSK’nın Suriye’den kayıtsız-şartsız çekilme şartı rafa
kalktı. Türkiye tarafının resmi bir taahhüdü, Suriye’nin kabul edeceği
devletlerin garantörlüğü ve çekilme takvimi yeterli olacak. Etnik bölücü, TSK
kontrolündeki ÖSO/SMO ve İdlib’teki yabancı savaşçıların kaderini
Suriye-Türkiye müzakereleri belirleyecek. Her biri için ayrı çözüm formülleri
masada olacak. Bu mesele ile ilgili ayrıca ayrıntılı bir yazı kaleme alacağız.
İRAN ETKİSİ
Merkez anahtar ülke Suriye üzerinde nüfuzlu olmanın tarihi kıymetini sürekli anlattık. Şam ve Anadolu’nun neden bir kader birliği içinde olduğunu izah ettik. Suriye sahasında sadece hasım (düşman) kuvvetlerin değil dost ve müttefik devletler arasındaki rekabeti, çatışmayı ve en etkili söz sahibi olmanın gerekçelerini de sunduk. Suriye sahasında istenmeyen ülkelerin başında İran gelmektedir. Bu husus Türkiye için de geçerlidir. Her iki ülkenin Suriye cephesinde güçlü dostları olduğu gibi güçlü düşmanları da var.
Bu kuvvetler son sözün sahibi Sayın Esad üzerinde etkili
olmak için kıyasıya bir mücadele içindedir. Sayın Esad bu konuda altında ateş
yanan bıçak sırtı üzerinde yürümektedir. Savaşın seyrini Sayın Esad lehine
değiştiren İran ile düşmanları arasında tercih yapmaya da zorlandı ve halen
zorlanmaktadır.
Ama ve lakin Sayın Esad’ın basın müsteşarı ve sarayda etkin
bir konuma yükselen, Katar merkezli El-Cezire televizyonu eski haber sunucusu
ve yorumcusu Dürzi asıllı Luna Şibil’in trafik kazası sonucu meydana gelen
şüpheli ölümü, İran’ın Suriye meselesinde sinir uçlarını kontrol eden
dizginleri halen elinde tuttuğunu göstermektedir. Luna Şibil’in ölümünün
ardından başlatılan güvenlik operasyonları ve tahkikatlara İran tarafının aktif
katılımı Tahran’ın Sayın Esad üzerinde ve Suriye sahasında halen etkili
olduğuna delalettir.
ŞİBİL'İN ARDINDAN GELEN İDDİALAR
Luna Şibil, Dr. Ammar Saati ile evliydi. Kocası, Suriye
öğrencileri, gençleri ve siyasi hayatı üzerinde nüfuzlu birisiydi. Uzun yıllar
Suriye Öğrencileri Ulusal Birliği Örgütünün başkanlığını yaptı. BAAS Partisinin
‘Devrimci Gençlik Örgütünün’ lideriydi. BAAS Partisi Merkez Komitesi üyesiydi.
Halk Meclisinde BAAS Partisinden Milletvekili idi. Önce iki örgütün
başkanlığından alındı. Eşi Luna’nın ölümünden sonra da tüm yetkilerini
kaybetti. Ev hapsinde tutuluyor. Eşinin ölümünden sonra yapılan tahkikatta
yurtdışında büyük bir servetin sahibi olduğu deşifre oldu.
Luna Şibil ve kocasının etkin tüccar tabakası, orduda yüksek
makam sahibi subaylar ve devlet bürokrasisi ile yakın ilişki ve işbirliği
içinde oldukları iddialar arasında. Luna Shibil’in Lübnan Hizbullah’ı, İran
subayları ve İran’a yakın siyasi-askeri şahsiyetlerin tasfiye edilmesinde,
suikast sonucu İsrail ve ABD tarafından öldürülmelerinde “casusluk” yaptığı,
bilgi kaynağı olduğu iddia edildi.
Bazıları bu ikiliğin İran yerine Rusya’yı tercih ettiklerini
ve İran komutanlarının görüşmelerini, ikamet adreslerini, hareket
güzergâhlarını Rus kaynaklarıyla paylaştıkları ve onların da bu bilgileri
İsrail ve ABD ile paylaştığı iddiaları var. Bir kesim bu iddianın İran ve Rusya
arasında “nifak tohumu” ekmek isteyen kesimlerin beyhude çabaları olarak
değerlendiriyor. İkilinin adını vermek istemediği bir Arap ülkesi ve Fransa,
ABD ve İsrail ile bağlantılı Lübnan’daki çevre ile irtibatlı olduklarını
söylüyor.
HERKES ÇATIŞMASIZ ÇÖZÜM İSTİYOR
Özetle bu gelişmeler ve Sayın Esad’ın etrafındaki “dış
bağlantılı ve zararlı” çemberin yarılması ve etkisiz hale getirilmesi Sayın
Esad’ı rahatlattığı gibi bu çevrenin deşifre edilmesinde aktif rol alan İran’ın
da elini güçlendirdi. Bu hava İran’ın Suriye’nin Türkiye ile açacağı yeni
sayfaya itiraz etmemesi, sorun çıkarmaması ve tüm görüşmelere İran’ın da
katılması yönündeki kararın alınmasını kolaylaştırdı. Türkiye de Irak’ın yanı
sıra İran’ın da bu sürecin dışında kalmaması ve dahil olmasını arzuladığını
ifade etmesi bölge devletlerin geleceği açısında anlamlı ve önemlidir.
Bu sürecin önünde duran en önemli engel ABD’nin Suriye’deki
askeri varlığıdır. Şüphesiz ki Rusya, Irak ve İran destekli Türkiye-Suriye
askeri işbirliği ABD’ye karşı önemli bir askeri üstünlük sağlar ve gölgesinde
koruduğu terör örgütlerini etkisiz hale getirir. Ama ve lakin sadece Türkiye
tarafı değil, Suriye ve yeniden yakınlaştığı Arap Körfez hanedanlıkları, Rusya,
İran ve Irak da ABD ile savaşmadan bu meseleyi çözmeyi tercih ediyor.
Amerika’nın bu tercihi ciddiye aldığı ve masanın altından, özellikle Irak,
Körfez ülkeleri üzerinden Sayın Esad ile uzlaşmak istediğini görüyoruz. İlginç
olan husus şudur ki Amerika cephesinde hem Biden ama ondan daha fazla Trump,
ABD’nin ekonomik çıkarlarının Suriye sahasında korunmasına karşılık Suriye’den
askerini çekeceğini taahhüt ediyor. Sayın Trump’ın Suriye ile irtibat kurduğu
iddiaları var.
Başkan yardımcısı adayı olarak tayin ettiği Ohio Senatörü J.
D. Vance ile ABD’de etkin Arap kökenli ticaret erbabı ve 2011 öncesinde
Suriye’de petrol sahalarında faaliyet gösteren ABD’li şirket temsilcilerinin
iletişimde oldukları da iddialar arasında. 2011 öncesinde Suriye petrol
sahalarında sözleşme sahibi ABD’li şirketlerin Suriye Devleti ile 25 yıllık
anlaşmaları vardı. Bu görüşmelerde hemfikir oldukları konuların başında bu
sözleşmelerin yeniden aktif hale getirilmesi, arada kaynayan 14 yıllık savaş döneminin
hesaplanmaması ve işlerin kaldıkları yerden devam etmesi karşılığında
Suriye’deki barış sürecine katkıda bulunmak var.
BOŞ DURMAYACAKLAR
Bunlar hasıl olurken Trump’ın öldürülmesi için gerçekleşen
suikast girişimi yanında ABD şahinlerinin, Netanyahu ve savaş kabinesinin,
bölgemizdeki işbirlikçilerinin seyirci kalmayacakları ve boş durmayacakları
kesindir. Ama oyunun sonunda kazığın en acımasızını yiyecek olanlar yabancının
süngüsüne bel bağlayan şaşalı isimli terör örgütleri olacak. Şam-Anadolu tarih
boyunca nelere kadirdi. Bugünde tarihin güvertesinde hem devletlerin hem
örgütlerin geleceğini belirleyen kader dümenini elinde tutmaktadır/mehmetyuva/aydınlık