Suriye’de Türk Tırlarına ÖSO Saldırısı

GİRİŞ: 11.07.2024 10:35      GÜNCELLEME: 11.07.2024 10:35
Rasthaber - İslâm fıkhında kesin bir kural vardır, "Rejim dinden inhiraf etmiş ve üzerinden birkaç kuşak geçmişse silahlı kalkışma caiz değildir. Ehl-i Beyt fıkhında olduğu gibi Ehl-i Sünnet'in dört mezhebine göre de bu değişmez bir kuraldır. Çünkü rejim tağuti de olsa kamu personeli, emniyet mensupları ve askerî birimler Müslüman ahaliden müteşekkildir. Böyle bir durumda silaha sarılmak kardeş kanı dökmek anlamına geleceği için müctehidlerimiz cevaz vermemektedir. Eğer İslâm coğrafyasını müstevliler, yani dış düşman işgal ederse eli silah tutan bütün Müslümanlara savaşmak farz olmaktadır. Hâl böyle iken IŞİD, El-Kaide, Ei-Nusra ve ÖSO gibi terör örgütleri din adına Suriye'yi kan gölüne çevirdiler. İşin üzücü tarafı Ankara hükümeti ÖSO'yu diğer terör örgütlerinden ayrı tutarak ABD'nin gizli talepleri üzerine bu örgütü Suriye'de etkin hâle getirmek ve rejimi ele geçirmelerine yardımcı olmak amacıyla MİT TIR'ları ile silah sevkiyatı yapılarak lojistik destek verildi. Bu şekilde Suriye iç savaşına mühimmat taşıyarak kitleler hâlinde nice masum insanların ölümlerine sebep oldular. Oysa ÖSO'nun diğer terör örgütlerinden farkı olmadığını işledikleri hunharca cinayetlerde gördük. Pikap üzerinde 8 yaşında çocuğun tekbirler eşliğinde boğazını kesen kişinin IŞİD üyesi olduğunu sanıyorduk, ancak sonradan basına düştüğü üzere o kişinin ÖSO saflarında görüntülendiği ortaya çıktı. Bu gibi katillerin aslında IŞİD üyesi oldukları, kendilerini kamufle etmek için sonradan ÖSO saflarına katıldıkları söylendi. Fakat gerçek öyle değildi, çünkü silahlı örgüt olmaları hasebiyle öldürdükleri çocuk olmasa da binlerce sivil insanı katlettiler. (Eline silah almış mı? Bitti. İslâm fıkhına göre o teröristtir.) Bunlar IŞİD, El- Kaida, El-Nusra terör örgütlerinden farksız olarak sadece devlet güçlerine karşı değil, muhalif gördükleri sivil insanlara yönelik de acımasızca katliamlar yapıyorlardı. Sosyal medyada bu cinayetleri uzun yıllar dehşet içerisinde izledik. Sadece başka mezhepten veya Ezidiler ve Hıristiyanlar gibi başka din mensuplarına yönelik bu cinayetleri işlemediler; kendilerine muhalif olan Ehl-i Sünnet kardeşlerimizi de en acımasız yöntemlerle katlettiler. Zamanın Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, bu teröristler için, "öfkeli gençler" ifadesini kullanmıştı. İnsanlık dışı cinayetler işleyip Suriye'yi kan gölüne dönüştürenler, "öfkeli gençler" oluyor, öyle mi?

Uzun yıllar süren bu iç savaş karşısında ÖSO başta olmak üzere hiçbir terör örgütü emeline ulaşamadı. Bunun nedeni ise İran ve Hizbullah güçlerinin devreye girmesiydi. Düne kadar İran İslâm Cumhuriyeti'ne sempati ile bakan nice dinî cemaat ve gruplar bu vesile ile İran'a düşman kesildiler. Onlar zannediyorlardı ki, bu terör örgütleri mevcut rejimi yıkıp yerine İslâm devleti kuracaklardı. Buna engel olan İran ve Hizbullah oldu. Oysa olaya ferasetle bakmış olsalar kazın ayağının öyle olmadığını görecekler. (İran halkı, İslâm devletine kavuşmak için 165 bin şehid verdi. İran, istemez mi Suriye'de de İslâm devleti olsun? Ama İran çok iyi biliyordu ki, bu örgütler ABD ve Siyonist çetenin değirmenine su taşıyıp piyonluk yapıyorlar. ABD ve Siyonist çetenin desteklediği bu terör örgütlerine İslâm devleti kurmalarına müsaade edileceğine inanmak en hafifinden ahmakça bir beklentidir. Evet, belki adı İslâm devleti olabilir, ama böyle bir devlet Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi piyon devlet olur. Yani kurulacak olan anti emperyalist bir İslâm devleti değil, emperyalistlerin kuklası bir devlet olur. Siz şimdi ABD'nin piyonu olan Suudi Arabistan'a, Mısır'a, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne İslâm devleti diyebilir misiniz? Şu hakikati de itiraf etmiş olalım ki, Suriye de İslâm devleti değil. Ancak aradaki farkı görmek durumundayız. 22 Arap ülkesi içerisinde Siyonist çeteyi tanımayan ve büyük şeytan ABD ile uzlaşmaya yanaşmayan tek Arap ülkesi Suriye'dir. Suriye bu yönüyle İslâm'ın anti emperyalist anlayışına en yakın ülkedir.

Suriye rejiminin yıkılmak istenmesinin tek nedeni işgalci İsrail'i tanımaması ve ABD ile diplomatik ilişkiye girmemesidir. Sormak lazım, bindirilmiş kıtalar olarak Suriye'de faaliyet gösteren söz konusu terör örgütleri neden Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi piyon devletlere karşı mücadele etmiyorlar da işgalci Siyonist çeteyi tanımayan, Amerika'ya boyun eğmeyen ve yıllarca Filistinli özgürlük savaşçısı örgütlere ev sahipliği yapıp, onlara ofis açan ve İran'dan gelen silah sevkiyatına lojistik destek sağlayan Suriye’yi yıkma derdindeler? İran ve Hizbullah'a düşmanlık besleyenler bunu biraz düşünsünler...

İran ve Hizbullah'ın devreye girmesi ile nice zorlu mücadeleden sonra, nice şehidler verilerek IŞİD ve El-Kaide gibi terör örgütleri tesirsiz hâle getirildi. ÖSO ise ABD'nin kontrolünde olan Suriye'nin kuzeyindeki bazı bölgelerde hâlâ etkin. Şimdilerde Ankara ÖSO'dan umudunu kesmiş olmalı ki, Emevî Camisi'nde namaz kılmaktan vazgeçip Esad ile barışma yollarını arar oldu. Aslında MİT gibi bazı resmî kurumlarımız birkaç yıldan beri Suriye hükümeti ile perde arkasından da olsa görüşmeler yaptıklarını biliyoruz. Sağduyu sahibi kamuoyumuz ise bu görüşmelerin eskiden olduğu gibi en üst seviyesinde gerçekleşmesini istemektedir. Gidişat da onu gösteriyor. Gazetecilerin Esad ile görüşüp görüşmeyeceği hususunda Erdoğan’a soru yöneltince, Erdoğan şu cevabı verdi: “Tekrar diyalog kurulmaması için hiçbir sebep yok. Yani biz ilişkilerimizi geliştirmek ve güçlendirmek adına geçmişte nasıl birlikte olduysak yine aynı şekilde birlikte hareket edebiliriz.  Çünkü Suriye halkı bizim kardeş halklar olarak beraber yaşadığımız bir topluluktur. Nasıl ki biz Suriye ile ilişkilerimizi çok çok canlı tuttuysak, geçmişte ailece görüşmelere varıncaya kadar biliyorsunuz Sayın Esed’le biz bu görüşmeleri yaptık. Yarın olmaz diye bir şey kesinlikle mümkün değil, yine olur. Suriye’nin iç işlerine karışmak gibi bir derdimiz asla yok.”

Erdoğan’ın üst perdeden yapmış olduğu bu beyanat başta ABD ve Siyonist çeteyi ziyadesiyle rahatsız etmiş oldu. Aynı şekilde Suriye'nin kuzeyinde bir bölgede hâlâ faaliyette bulunan ÖSO'yu da rahatsız etmiş olmalı ki, hemen Türk TIR'larına saldırıya geçtiler. Tekbirler eşliğinde TIR'ların camlarını kırıp ateş etmeye başladılar. Bununla yetinmeyen ÖSO mensubu "öfkeli gençler" (!) yine tekbirler eşliğinde Türk bayraklarını yakıp yırtarak, ayaklar altına alıp çiğneyerek öfkeli bir şekilde Türkiye aleyhinde sloganlar attılar. Kendilerini yarı yolda bırakılmış ve ihanete uğramış olarak gören ÖSO teröristleri hiçbir suçu olmayan Türk TIR'larına saldırmaları ve Türk bayraklarını yakıp yırtmaları nasıl bir karakteristik özelliğe sahip olduklarını da ortaya koymaktadır. Ankara acilen ÖSO ile irtibatını kesmeli. Bu yetmez, tasfiye edip kendilerine verilen silahları geri almalı. Kamuoyumuz bu konuda fikir birliği içerisinde.

Eski Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı İsmail Hakkı Pekin konu ile ilgili demecinde, "Türkiye Suriye ile diplomatik ilişkileri yeniden tesis ederken, ÖSO'nun elinden silahlar alınmalı. Bu nasıl olacak? Silahlar alınırken kavga çıkacak mı? Çıkacak. Belki Türkiye'nin içerisinde de sıkıntılar yaşanabilir. Bunun tedbirini almak lâzım." diyor. Sayın Pekin haklı; bir taraftan Suriye ile diplomatik ilişki arayışına gireceksiniz, diğer taraftan sizin beslemeniz olan ÖSO terör örgütünü tasfiye etmeyeceksiniz. Bu olmaz. Buna Suriyeli yetkililer de razı gelmez. Önce silahlı terör örgütlerini tasfiye, sonra diplomatik ilişkiler. Suriye hükümetinin Ankara'ya "Teröre desteği bırak, gel barışalım." demesi kadar hakşinas bir söz olabilir mi? 15 Mart 2011 öncesini hatırlayalım! Erdoğan, Esad'a, "kardeşim" diye hitap ediyordu. Görüşmeler diplomatik teamüllerin ötesinde aile ziyaretlerine dönüşmüştü. Bakıyorsunuz, Erdoğan ve Esad aileleri birlikte İstanbul Boğazı'nda kahvaltı ve piknik sefası yapıyorlar, bakıyorsunuz Antalya'da denize giriyorlar. Diplomatik ilişkiler ise iki ülke arasında mütekabiliyet esasının ötesinde "Ortak Bakanlar Kurulu" oluşturulmuştu. Öte yandan adeta sınırlar kaldırılmış ve pasaportsuz gidiş gelişler başlamıştı. Sanki tek devlet için ön hazırlıklar yapılıyordu. Ne de güzel olurdu değil mi? Belki İslâm Birliği'ne giden yolun ilk halkası böyle oluşturulacaktı. Bu müspet gelişme en çok Siyonist çeteyi ve büyük şeytan ABD'yi endişeye sevk etmiş ve rahatsız etmişti. Onlar bu işin İslâm Birliği'ne doğru evrileceğini anlamış ve bu yüzden düğmeye basarak Suriye'de iç savaşı başlatmışlardı. Ne yazık ki, bu işi "din adına ortaya çıkmış görüntüsü altında" kendi taşeron terör örgütlerine ihale ettiler. Elbette alanda ve İslâm coğrafyalarında bu işe teşne cahil/cühela bir güruh vardı. Ve bunları kullanarak söz konusu terör örgütlerini kurdular. Onlara sorsanız, neden silaha sarıldınız?" Onlar da der ki: "Biz başımızdaki tağutî rejimi yıkıp yerine İslâm devleti kuracağız." Oysa kazın ayağı hiçbir zaman öyle olmadı. ABD bu kadar aptal mı ki, kendisine düşman olacak örgütlere silah verip, "hadi İslâm devletini kurun ve sonra da bir sömürgeci, bir emperyalist olan bana savaş açıp, beni topraklarınızdan çıkarın" diyecek öyle mi?

Dost ve düşmanı tanımadan "cihad" adı altında insan katletmeye girişmek ne büyük bir cehalet. Dinin cevaz vermediği işi din adına yaptılar. Sizi cennette huriler değil, cehennemde zebaniler bekliyor. Çok yazık, böyle mi olmalıydı? Büyük şeytan ABD'nin ve Siyonist çetenin manipülasyonuna gelerek 1 milyon insanın ölümüne ve milyonlarca insanın doğup büyüdüğü toprakları terk etmelerine sebep oldunuz.

Terör örgütlerinin bertaraf edilmesi hususunda devreye giren İran ve Hizbullah'a bazı aklı evveller düşman kesilmişti.

O dönemde Ankara hükümetinin yanlış politikalarını yazdığımızda bazı meslektaşlarımız bizi "İran ve Suriye sevici" diye itham etmişti. Gerçeğin bir özelliği var, geç de olsa mutlaka ortaya çıkıyor olması. Kısacası, bugün Erdoğan'ın, Esad ile barışma yollarını arayıp girişimlerde bulunması bizim haklılığımızı ortaya koymaktadır.

Biz, hükümetin ÖSO'yu desteklemeye başladığı ilk günde, "Yapmayın, etmeyin, yanlış yapıyorsunuz, bunların da diğer terör örgütlerinden bir farkı yok. Değil mi ki, ellerinde silah var, bunlar da terör örgütüdür." dedik durduk, dinlemediler. Geç de olsa şimdi yaptıkları yanlışların farkına vardılar.

Atalarımız boşuna dememiş, "Zararın neresinden dönülürse kârdır." Ankara şimdi Suriye'de barış ve huzurun temini için çabalamalıdır. Geçmişte olanlar oldu, büyük acılar yaşandı. Elbette bunun suçu ve vebali de büyük. Ankara kamuoyu vicdanını göz önünde bulundurarak barış yolları araması takdire şayan bir durum. Esad kendisine uzatılan barış elini reddetmiyor. Bu da iyi bir gelişme.

Suriye Devlet Başkanı Esad 27 Haziran'daki demecinde

Ülkesinin, Türkiye ile ilişkilerini geliştirmeyi amaçlayan tüm girişimlere açık olduğunu kaydetti, “Suriye, Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesine ve Suriye devletinin egemenliğini tüm ülke toprakları üzerinde yeniden tesis etme arzusuna dayanması halinde olumlu yaklaşmaktadır” dedi.

Öte yandan Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Suriye’ye giderek Beşar Esad ile görüşeceğini söyledi. Özel'in açıklaması şöyle: “Suriye’yle Türkiye arasındaki diyalog kanallarının açılması için ilk görüşmeye gideceğim. Sayın Esad’la görüşüp Türkiye’yle bir masaya oturmasıyla ilgili net talebimizi iletip bu konuda kolaylaştırıcılık mı dersiniz, arabuluculuk mu dersiniz, ana muhalefet sorumluluğu mu dersiniz, bunu yapacağız. Çünkü masaya oturmadan bu sorun çözülmeyecek.

Türkiye’nin mutlaka bu konuda belli garantörlükleri ortaya koyması gerekebilir. Belki birtakım teşvikler ortaya koyabiliriz.”

Diğer taraftan CHP Dış Politikalardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı İlhan Uzgel, sosyal medya hesabından Erdoğan’ın açıklamalarına şöyle yanıt verdi: “Sayın Recep Tayyip Erdoğan, sizi dış politika sürecinde ciddiyete davet ediyorum. Türkiye’nin ihtiyacı olan komşularının içişlerine karışmayan, rejim devirme çabasına girmeyen, kişisel değil kurumsal yürütülen bir dış politikadır. Suriye sayenizde Türkiye tarihinin en karmaşık, en zor dış politika ve güvenlik sorununa dönüşmüştür. Bunu düzeltmenin yolu bu komşumuzla normalleşmedir.”

Ana muhalefet partisinden böyle bir yaklaşım ve talep geliyorsa bizim de ifade edeceğimiz o ki; aklın yolu birdir. Suriye halkının barış ve huzuru için ÖSO terör organizasyonu tasfiye edilmeli ve Esad ile mütekabiliyet esasına göre diplomatik ilişkiler geliştirilmeli. Eskisi gibi Ortak Bakanlar Kurulu tekrar hayata geçirilmeli. Vesselâm.

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM