Uzun yıllar süren bu iç savaş karşısında ÖSO başta olmak
üzere hiçbir terör örgütü emeline ulaşamadı. Bunun nedeni ise İran ve Hizbullah
güçlerinin devreye girmesiydi. Düne kadar İran İslâm Cumhuriyeti'ne sempati ile
bakan nice dinî cemaat ve gruplar bu vesile ile İran'a düşman kesildiler. Onlar
zannediyorlardı ki, bu terör örgütleri mevcut rejimi yıkıp yerine İslâm devleti
kuracaklardı. Buna engel olan İran ve Hizbullah oldu. Oysa olaya ferasetle
bakmış olsalar kazın ayağının öyle olmadığını görecekler. (İran halkı, İslâm
devletine kavuşmak için 165 bin şehid verdi. İran, istemez mi Suriye'de de
İslâm devleti olsun? Ama İran çok iyi biliyordu ki, bu örgütler ABD ve Siyonist
çetenin değirmenine su taşıyıp piyonluk yapıyorlar. ABD ve Siyonist çetenin
desteklediği bu terör örgütlerine İslâm devleti kurmalarına müsaade edileceğine
inanmak en hafifinden ahmakça bir beklentidir. Evet, belki adı İslâm devleti
olabilir, ama böyle bir devlet Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır ve Birleşik Arap
Emirlikleri gibi piyon devlet olur. Yani kurulacak olan anti emperyalist bir
İslâm devleti değil, emperyalistlerin kuklası bir devlet olur. Siz şimdi
ABD'nin piyonu olan Suudi Arabistan'a, Mısır'a, Ürdün ve Birleşik Arap
Emirlikleri'ne İslâm devleti diyebilir misiniz? Şu hakikati de itiraf etmiş
olalım ki, Suriye de İslâm devleti değil. Ancak aradaki farkı görmek
durumundayız. 22 Arap ülkesi içerisinde Siyonist çeteyi tanımayan ve büyük
şeytan ABD ile uzlaşmaya yanaşmayan tek Arap ülkesi Suriye'dir. Suriye bu
yönüyle İslâm'ın anti emperyalist anlayışına en yakın ülkedir.
Suriye rejiminin yıkılmak istenmesinin tek nedeni işgalci
İsrail'i tanımaması ve ABD ile diplomatik ilişkiye girmemesidir. Sormak lazım,
bindirilmiş kıtalar olarak Suriye'de faaliyet gösteren söz konusu terör
örgütleri neden Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi
piyon devletlere karşı mücadele etmiyorlar da işgalci Siyonist çeteyi
tanımayan, Amerika'ya boyun eğmeyen ve yıllarca Filistinli özgürlük savaşçısı
örgütlere ev sahipliği yapıp, onlara ofis açan ve İran'dan gelen silah sevkiyatına
lojistik destek sağlayan Suriye’yi yıkma derdindeler? İran ve Hizbullah'a
düşmanlık besleyenler bunu biraz düşünsünler...
İran ve Hizbullah'ın devreye girmesi ile nice zorlu
mücadeleden sonra, nice şehidler verilerek IŞİD ve El-Kaide gibi terör
örgütleri tesirsiz hâle getirildi. ÖSO ise ABD'nin kontrolünde olan Suriye'nin
kuzeyindeki bazı bölgelerde hâlâ etkin. Şimdilerde Ankara ÖSO'dan umudunu
kesmiş olmalı ki, Emevî Camisi'nde namaz kılmaktan vazgeçip Esad ile barışma
yollarını arar oldu. Aslında MİT gibi bazı resmî kurumlarımız birkaç yıldan
beri Suriye hükümeti ile perde arkasından da olsa görüşmeler yaptıklarını biliyoruz.
Sağduyu sahibi kamuoyumuz ise bu görüşmelerin eskiden olduğu gibi en üst
seviyesinde gerçekleşmesini istemektedir. Gidişat da onu gösteriyor.
Gazetecilerin Esad ile görüşüp görüşmeyeceği hususunda Erdoğan’a soru
yöneltince, Erdoğan şu cevabı verdi: “Tekrar diyalog kurulmaması için hiçbir
sebep yok. Yani biz ilişkilerimizi geliştirmek ve güçlendirmek adına geçmişte
nasıl birlikte olduysak yine aynı şekilde birlikte hareket edebiliriz. Çünkü Suriye halkı bizim kardeş halklar
olarak beraber yaşadığımız bir topluluktur. Nasıl ki biz Suriye ile
ilişkilerimizi çok çok canlı tuttuysak, geçmişte ailece görüşmelere varıncaya
kadar biliyorsunuz Sayın Esed’le biz bu görüşmeleri yaptık. Yarın olmaz diye
bir şey kesinlikle mümkün değil, yine olur. Suriye’nin iç işlerine karışmak
gibi bir derdimiz asla yok.”
Erdoğan’ın üst perdeden yapmış olduğu bu beyanat başta ABD
ve Siyonist çeteyi ziyadesiyle rahatsız etmiş oldu. Aynı şekilde Suriye'nin
kuzeyinde bir bölgede hâlâ faaliyette bulunan ÖSO'yu da rahatsız etmiş olmalı
ki, hemen Türk TIR'larına saldırıya geçtiler. Tekbirler eşliğinde TIR'ların
camlarını kırıp ateş etmeye başladılar. Bununla yetinmeyen ÖSO mensubu
"öfkeli gençler" (!) yine tekbirler eşliğinde Türk bayraklarını yakıp
yırtarak, ayaklar altına alıp çiğneyerek öfkeli bir şekilde Türkiye aleyhinde
sloganlar attılar. Kendilerini yarı yolda bırakılmış ve ihanete uğramış olarak
gören ÖSO teröristleri hiçbir suçu olmayan Türk TIR'larına saldırmaları ve Türk
bayraklarını yakıp yırtmaları nasıl bir karakteristik özelliğe sahip
olduklarını da ortaya koymaktadır. Ankara acilen ÖSO ile irtibatını kesmeli. Bu
yetmez, tasfiye edip kendilerine verilen silahları geri almalı. Kamuoyumuz bu
konuda fikir birliği içerisinde.
Eski Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı İsmail Hakkı Pekin
konu ile ilgili demecinde, "Türkiye Suriye ile diplomatik ilişkileri
yeniden tesis ederken, ÖSO'nun elinden silahlar alınmalı. Bu nasıl olacak?
Silahlar alınırken kavga çıkacak mı? Çıkacak. Belki Türkiye'nin içerisinde de
sıkıntılar yaşanabilir. Bunun tedbirini almak lâzım." diyor. Sayın Pekin
haklı; bir taraftan Suriye ile diplomatik ilişki arayışına gireceksiniz, diğer
taraftan sizin beslemeniz olan ÖSO terör örgütünü tasfiye etmeyeceksiniz. Bu olmaz.
Buna Suriyeli yetkililer de razı gelmez. Önce silahlı terör örgütlerini
tasfiye, sonra diplomatik ilişkiler. Suriye hükümetinin Ankara'ya "Teröre
desteği bırak, gel barışalım." demesi kadar hakşinas bir söz olabilir mi?
15 Mart 2011 öncesini hatırlayalım! Erdoğan, Esad'a, "kardeşim" diye
hitap ediyordu. Görüşmeler diplomatik teamüllerin ötesinde aile ziyaretlerine
dönüşmüştü. Bakıyorsunuz, Erdoğan ve Esad aileleri birlikte İstanbul Boğazı'nda
kahvaltı ve piknik sefası yapıyorlar, bakıyorsunuz Antalya'da denize
giriyorlar. Diplomatik ilişkiler ise iki ülke arasında mütekabiliyet esasının
ötesinde "Ortak Bakanlar Kurulu" oluşturulmuştu. Öte yandan adeta
sınırlar kaldırılmış ve pasaportsuz gidiş gelişler başlamıştı. Sanki tek devlet
için ön hazırlıklar yapılıyordu. Ne de güzel olurdu değil mi? Belki İslâm
Birliği'ne giden yolun ilk halkası böyle oluşturulacaktı. Bu müspet gelişme en
çok Siyonist çeteyi ve büyük şeytan ABD'yi endişeye sevk etmiş ve rahatsız
etmişti. Onlar bu işin İslâm Birliği'ne doğru evrileceğini anlamış ve bu yüzden
düğmeye basarak Suriye'de iç savaşı başlatmışlardı. Ne yazık ki, bu işi
"din adına ortaya çıkmış görüntüsü altında" kendi taşeron terör
örgütlerine ihale ettiler. Elbette alanda ve İslâm coğrafyalarında bu işe teşne
cahil/cühela bir güruh vardı. Ve bunları kullanarak söz konusu terör
örgütlerini kurdular. Onlara sorsanız, neden silaha sarıldınız?" Onlar da
der ki: "Biz başımızdaki tağutî rejimi yıkıp yerine İslâm devleti
kuracağız." Oysa kazın ayağı hiçbir zaman öyle olmadı. ABD bu kadar aptal
mı ki, kendisine düşman olacak örgütlere silah verip, "hadi İslâm
devletini kurun ve sonra da bir sömürgeci, bir emperyalist olan bana savaş
açıp, beni topraklarınızdan çıkarın" diyecek öyle mi?
Dost ve düşmanı tanımadan "cihad" adı altında
insan katletmeye girişmek ne büyük bir cehalet. Dinin cevaz vermediği işi din
adına yaptılar. Sizi cennette huriler değil, cehennemde zebaniler bekliyor. Çok
yazık, böyle mi olmalıydı? Büyük şeytan ABD'nin ve Siyonist çetenin
manipülasyonuna gelerek 1 milyon insanın ölümüne ve milyonlarca insanın doğup
büyüdüğü toprakları terk etmelerine sebep oldunuz.
Terör örgütlerinin bertaraf edilmesi hususunda devreye giren
İran ve Hizbullah'a bazı aklı evveller düşman kesilmişti.
O dönemde Ankara hükümetinin yanlış politikalarını
yazdığımızda bazı meslektaşlarımız bizi "İran ve Suriye sevici" diye
itham etmişti. Gerçeğin bir özelliği var, geç de olsa mutlaka ortaya çıkıyor
olması. Kısacası, bugün Erdoğan'ın, Esad ile barışma yollarını arayıp
girişimlerde bulunması bizim haklılığımızı ortaya koymaktadır.
Biz, hükümetin ÖSO'yu desteklemeye başladığı ilk günde,
"Yapmayın, etmeyin, yanlış yapıyorsunuz, bunların da diğer terör
örgütlerinden bir farkı yok. Değil mi ki, ellerinde silah var, bunlar da terör
örgütüdür." dedik durduk, dinlemediler. Geç de olsa şimdi yaptıkları
yanlışların farkına vardılar.
Atalarımız boşuna dememiş, "Zararın neresinden
dönülürse kârdır." Ankara şimdi Suriye'de barış ve huzurun temini için
çabalamalıdır. Geçmişte olanlar oldu, büyük acılar yaşandı. Elbette bunun suçu
ve vebali de büyük. Ankara kamuoyu vicdanını göz önünde bulundurarak barış
yolları araması takdire şayan bir durum. Esad kendisine uzatılan barış elini
reddetmiyor. Bu da iyi bir gelişme.
Suriye Devlet Başkanı Esad 27 Haziran'daki demecinde
Ülkesinin, Türkiye ile ilişkilerini geliştirmeyi amaçlayan
tüm girişimlere açık olduğunu kaydetti, “Suriye, Türkiye ile ilişkilerin
normalleşmesine ve Suriye devletinin egemenliğini tüm ülke toprakları üzerinde
yeniden tesis etme arzusuna dayanması halinde olumlu yaklaşmaktadır” dedi.
Öte yandan Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel,
Suriye’ye giderek Beşar Esad ile görüşeceğini söyledi. Özel'in açıklaması
şöyle: “Suriye’yle Türkiye arasındaki diyalog kanallarının açılması için ilk
görüşmeye gideceğim. Sayın Esad’la görüşüp Türkiye’yle bir masaya oturmasıyla
ilgili net talebimizi iletip bu konuda kolaylaştırıcılık mı dersiniz,
arabuluculuk mu dersiniz, ana muhalefet sorumluluğu mu dersiniz, bunu
yapacağız. Çünkü masaya oturmadan bu sorun çözülmeyecek.
Türkiye’nin mutlaka bu konuda belli garantörlükleri ortaya
koyması gerekebilir. Belki birtakım teşvikler ortaya koyabiliriz.”
Diğer taraftan CHP Dış Politikalardan Sorumlu Genel Başkan
Yardımcısı İlhan Uzgel, sosyal medya hesabından Erdoğan’ın açıklamalarına şöyle
yanıt verdi: “Sayın Recep Tayyip Erdoğan, sizi dış politika sürecinde ciddiyete
davet ediyorum. Türkiye’nin ihtiyacı olan komşularının içişlerine karışmayan,
rejim devirme çabasına girmeyen, kişisel değil kurumsal yürütülen bir dış
politikadır. Suriye sayenizde Türkiye tarihinin en karmaşık, en zor dış
politika ve güvenlik sorununa dönüşmüştür. Bunu düzeltmenin yolu bu komşumuzla
normalleşmedir.”
Ana muhalefet partisinden böyle bir yaklaşım ve talep
geliyorsa bizim de ifade edeceğimiz o ki; aklın yolu birdir. Suriye halkının
barış ve huzuru için ÖSO terör organizasyonu tasfiye edilmeli ve Esad ile
mütekabiliyet esasına göre diplomatik ilişkiler geliştirilmeli. Eskisi gibi
Ortak Bakanlar Kurulu tekrar hayata geçirilmeli. Vesselâm.