Rasthaber - "Dinlerini parça parça edip
guruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi
ancak Allah'a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir" En-am
159
Aziz
Okuyucularım!
Zor
zamanlardan geçiyoruz!
Sözün
onurunu koruma adına, gündeme dolaysız başlayarak yazacağım.
Günümüz
dünyasında, Amerika'nın ve Siyonizm’in nüfuz edemeyip, sömürgeye ve kültürel
istilaya dönüştüremediği yegâne devlet, İslami İran cumhuriyetidir. Biz
Müslümanlar, bu amansız savaşın sırrını anladığımız zaman Öz İslam'ı ve gerçek
Vahdet ümmetinin sırrını da kavramış olacağız.
Ya
da yukarıda yazılan ilahi ikazlı emire itaat edersek, ancak o zaman Allah’ın
istediği ve Müslümanların aradığı İslami vahdeti ve öz İslam’a kavramış
olacağız!
Maalesef Müslümanların siyasal basiretsizliği, tağutların tarihsel egemenliği,
mezhepsel bölünmüşlük ve kültürel taassuplar, makam ve mal sevgisi, ırk, dil,
Coğrafya gibi görece değerler uğruna feda edilen Asya ve Afrika gibi İslam’ın
yaygın olduğu iki büyük kıta ve bu muazzam coğrafyanın mazlum bırakılmış
milletleri ile birlikte zenginliklerinin hoyratça talanı!
Üzücüdür ki bugünde hala devam eden, Düşünce
ve Kültür emperyalizmi, maddi ve manevi zenginlik ve ilahi değerlerimizin yağmalanmasının
alt yapısını yukarıda yazılan ve İslami öğretiler açısından öldürücü virüs
sayılan bu olumsuz görece değerlerden alarak besleniyor!
Ve
İslam dünyasını lanetli bir virüs gibi saran, bu hastalıktan çıkamamanın
sebeplerini hayatımızın hemen her yer alanında görmekteyiz. Şayet ölümcül olan
bu hastalıktan kurulamazsak, dün Emevi, Abbasî, Mervani, Selçuki ve Osmanilerin
İslam adına kurdukları düzenlerin yerini alan bugünkü sözde sosyalizm,
liberalizm, demokrasi vs. tağutilerin üstümüzdeki tahakküm ve zulümlerinden
kurtulamayacağız.
Yüzyıllar sonra İnsanlık ve İslamiyet tarihinde çok nadir vuku bulmuş ilahi
devrimlerden biri "İran halkının
İslami devrimi’’ gerçekleşti.
Peki, bu inkılap ne vaat etti, getirdi ve neyimizi değiştirdi?
İnsanlık
ve Dinler Tarihinin sayfalarına altın harflerle yazılması gereken, İmam Humeyni
(R.a) ve yarenlerinin (Ruhları şad olsun) önderliğinde gerçekleşen muazzam 11
Şubat 1979 İslam İnkılabı, günümüz dünyasında bize dünyanın diğer kalanlarına
yeniden Din kavramını gündeme almayı zorunda kaldı!
Bu
zorunluluk bizden olmayanların istekliliğinden değil, bil-akis inkılabın
oluşumundaki ilhamın, İslami kaynaktan aldığından dolayıdır.
Biz, burada geride bıraktığımız ‘‘Vahdet
Haftasının analizini’’ yapacak değiliz. Zira bu makalemizin ana konusu, ‘‘yerelden evrenselliğe dönüşen İslami
İnkılabının tarihsel kaynağı ve İlahi öğretilerdeki yeri’’ni belirlemeye
çalışarak, kendi konumumuzu bilmekle ilintilidir.
Batı
dünyası ve onun ideolojik liderliğini yapan Amerika’ya göre
Kapitalizm/Liberalizm/’e uyum sağlamayan, Velayet Mektebi Müminlere
nazarındaysa yükselişi durdurulamayan 43 yıllık tarihi bir sürecin ardından,
bugün gelinen merhale, acaba dünyada hangi aşamada?
İnkılaba adanmış gönüllerde, hala ilk günkü gibi canlılığını korumakla
birlikte, acaba 1979 da patlayan o İlahi Nur'dan, Dünya Müslümanları ve
Mustazaflar, gerektiği gibi faydalanabiliyor mu? Faydalanamıyorsa, Müslümanlar
açısından Kuran öğretisindeki sebepleri nelerdir?
Şayet
geride bıraktığımız 43 yıllık zaman sürecinde, İslam inkılabının batıla ve onun
zulmüne karşı Peygambervari duruşundan gerektiği dersleri alamadıysak, bu bizim
ümmet olarak ciddi mana da sorumluluktan kaçışımızı gösteriyor.
Ademiyet
tarihinde bütün Enbiya ve evliyaların uğrunda mücadele verdikleri ve bize
ulaşan ilahi veya tarihsel bilgiler ışığında günümüze kadar Süleyman ve
Muhammed (a.s)’ın dışında başkada bir peygamberin kuramadığı iki İslami devlet
olmuştur.
Ki
bugün yeryüzünün tek bağımsız İslami ülkesi olan İran’ın, Muhammed Nebi (s.a.a)’den
sonra Âdemi/insani/yet tarihinin üçüncü ve İslam tarihinin İkinci kez kurulmuş
hakiki İslam devletidir.
Şu halde biz Müslümanlar; gerek birey, gerek oluşum ve gerekse ümmet olarak
bize düşen görevlerimizi yerine getiriyor muyuz?
Bu Kerim İslami Devletin değerlerini Korumanın, özellikle Âlim ve aydın
zümresine nasıl rabbani bir sorumluluk yüklediğinin farkında mıyız?
Acaba
Yüce Allah,
"Hep birlikte Allah'ın ipine
sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın..."
Al-i İmran 103
Derken, Muhammed (s.a.a) ümmeti olarak, Kur-an'da ki ayet sayısınca gruplara
cemiyetlere, hiziplere bölünürken, Âlim ve aydınların bu bölünmüşlükteki rolünü
göremezlikten mi gelelim?
İslam
dininin Müslümanlara yüklediği, Zalimlerin Zulüm ve zorbalığına karşı duruşunu,
mensubu olunan görece aidiyetler hatırına erozyona uğratma, kof vaatler ve
yersiz beklentiler uğruna, yapay ve yüzeysel değerlere fedamı edelim?
Ve
bunları yaparken eylem ve söylemlerimizi onaylamayan mukaddes makam, kurum ve
oluşumları dışlayalım, öylemi?
Kur-ani öğretilerde Ehl-i Kitap olarak muhatap alınanların, bu günkü
muhataplarının kimler olduğunu genelde ümmet, özelde Âlim ve aydınlar olarak
acaba vicdanlarımıza sorduk mu?
Ümmet içinde var olan bin bir çeşit oluşumların hemen hepsi, İslam adına nihai
merciiyet makamına tabi olmamanın temel sorun olduğunu gündeminde tutmakla
birlikte bu sorunun Kur'an'i çözüm ve uyarısına ne denli samimi yaklaştık?
İlahi emirlere teslim olduğumuzu iddia ederken, Sosyal ve kültürel hayatımıza
sirayet etmiş çeşitli... izm’lerin kirinden ne derece uzaklaşıp arınabildik?
Batının
vahşi kapitalizmini savunan aydınların dahi itiraf etmeye başladığı, İslam’ın
insanlık ailesine olan kapsayıcılığına yapılan vurgular. Adeta bir girdap gibi
insani değerleri yutan beşeri sistemlerden kaçışın ve gelecekleri yerin
İslam’ın adalet kapısı olduğunun sesini yükseltmeye başladığını nasıl olurda
görmezlikten geliriz?
"Aralarında hüküm vermesi için
Allah'a ve Resulüne davet edildiklerinde, müminlerin sözü ancak ''işittik ve
itaat ettik'' demeleridir. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir." Nur 51 ilahi
davet, emir ve müjde ile mündemiç bu öğretiye rağmen
Acaba geçmişte Ben-i İsrail kavminin Talut ve Calut kısasında ki hataya düşmüş
olmaktan çekiniyor muyuz, düşmediğimizi mi sanıyoruz?
İlahi
öğretimizin ilk kaynağı olan Kur-an’ın bize aktardığı, Talut ve Calut Kısasında
itaat ve itaatsizliğin günümüze yansımasını nasıl anlamalıyız?
Devam
edecek…
Muhammed CAN
20-10-2022/ Elazığ