“Tanrı dağı kadar Türk, Hıra dağı kadar Müslümanız.” /
“Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur.” / “Ne mutlu Türküm diyene.” / “Türk öğün
çalış güven.” diye başlayan; farklı fikir ve düşünce sahiplerini susturmak,
anasından emdiği sütü burnundan getirmek, farklı fikirlerin beyanına ve
yaşamasına mani olmak, böylece tek tip insan yetiştirmek için “Her Türk asker doğar” sloganını imal ederek
tehditkar bir şekilde güç gösterisi yapan; akıl gibi muhteşem bir nimeti
geliştirmek yerine fiziksel yapısını geliştiren ve bunu da bir övünç ve üstünlük
malzemesi yapan, bunun ne anlama geldiğini anlamaktan aciz olduğu için
militarizm ve kafatasçılığa prim veren başka bir ırk veya millet var mı acaba.
Sahi var mı? Varsa da ben bilmiyorum.
Mesela “Tanrı dağı kadar Kürdüz, Arabız, Farsız; Hıra dağı
kadar Müslümanız.” / “Kürt'ün Kürt’ten, Arab'ın Arap’tan, Fars'ın Farstan başka
dostu yoktur.” / “Ne mutlu Kürt'üm veya Arab'ım veya Fars'ım diyene.” / “Kürt /
Arap / Fars öğün çalış güven.” türünden sloganların çıkış noktasını oluşturan
lanetlik bir suç, illet ve Allah katında da çirkin bir günah olan ırkçılık ve
ırkçılığa kapı açan milliyetçi sloganlar üreten başka bir millet var mı? Sahi,
var mı gerçekten? Var diyenler haberdar etsin lütfen.
Bu tür ifadeleri kullananların dindarlıkları veya
dinsizlikleri, hangi ırktan ve milletten, dinden ve mezhepten oldukları beni
hiç ilgilendirmiyor. Irkçı söylemlerini meşrulaştırma aracı yaptıkları Allah'ın
dinine yakınlık ve uzaklıklarıyla ilgilenmiyorum. Kalplerinin temiz mi, kirli
mi oldukları ise hiç ilgimi çekmiyor. Elimde kalp, iman ve inanç ölçer aletim
yok, kalp gözüm de açık değil.
Konumuz ırkçılık. Irkçılığa kapı açan milliyetçilik ve bunun
alt katmanlarında ne varsa her şey.
Tanrıya rota çizercesine Türk’ün, altında korunması
emredilen veya istenen ”Bozkurt” kavramının altında, üstünde, sağında, solunda,
önünde ve arkasında neler var neler yok çok da umurumda değil. Bu konuyu
umursayanların ilgisine sunuyorum. Dediğim gibi ”iman, inanç, niyet ve kasıt”
ölçer aletim yok elimde.
Ancak bu tarzı ifadeleri, “her insanın önce kendini ve en
yakınındakileri koruması, kollaması, onları öncelemesi, önce onlara çalışması
ve dua etmesinin kabul edilebilir olduğu” gerçeğinden hareketle makul ve mazur
görmek mümkün olabilir.
Ancak bu tarz ifadelerin oturduğu zemin, mantık ve ortaya
konuş biçimi dikkate alındığında, bu illetin şeytan için nasıl bir malzeme
olduğu görüldüğünde, bu malzemeyle insanı nasıl yoldan çıkardığı bilindiğinde
"herkesin kendini ve ırkını öncelemesi İslami bir ilkedir" türünden
söylemlerin bir tuzak olduğunu anlamak zor olmayacaktır.
İçinde ben merkezcilik, egoizm ve kibir olan, ”Tanrı / Allah
Türkü veya Kürdü veya Arab’ı veya Farsı veya şunu - bunu korusun” tarzında
ırkçı unsurlar barındıran hiçbir söyleme itibar etmemiz, bu yöndeki hiçbir
duaya “amin” dememiz mümkün değildir.
*
Irkçı ve milliyetçi dünya görüşüne sahip olanların beni
mazur görmesini rica ederek meseleyi biraz daha açıp, meramımı daha anlaşılır
hale getirmek istiyorum. Bunu da bir dua ile yapmak istiyorum.
Yazımın başlarında dile getirdiğim; ”her insanın önce kendini
ve en yakınındakileri koruması, kollaması, onları öncelemesi ve buna paralel
olarak onlar için dua etmesinin makul olduğu” yönündeki hassasiyetimi saklı
tutarak elbette
Kainatın mutlak sahibi olan; yaratan, yaşatan ve yaşamımıza
son verme yetkisini elinde bulunduran, hiçbir gücün buna mani olmasına izin
vermeyen güç, Tanrı, Allah veya kim nasıl bir isimle anıyorsa O;
Irkı ve nesebi, aidiyeti her ne olursa olsun yarattığı bir
ırkın, yarattığı başka bir ırktan daha üstün ve elit olduğunu iddia eden ya da
zihin dünyasını öyle formatlayan; buna paralel olarak da başka ırkları daha
önemsiz ve değersiz gören veya kendi ırkından çok daha aşağılarda ırklar olarak
kabul eden, böylece; “üstünlüğün sadece takvada olduğu, takvanınsa Allah'a
yakın olmak; insanı Allah'tan uzaklaştıran şeytan ve dostlarından uzaklaşmak”
anlamına geldiğini bildiren ilahi öğretilere rağmen, bu öğretilerin hilafına,
ırkçılık illetine müptela olan hiçbir kişi, toplum, devlet ve milleti
korumasın.
Daha doğrusu, böyle bir illete müptela olanlar, tövbe ve
pişmanlık duyup kurtulmayı tercih etmediği, Allah'a nispet edercesine
ırkçılıkta ısrar ettiği veya milliyetçilik gibi sempatik kelime ve kavramlarla
bu illeti mazur ve meşru göstermenin yollarını aralamaya çalıştığı sürece Allah
hiçbir milleti, toplumu ve devleti KORUMASIN…
Ki, zaten tarih boyunca, Allah'ın böylelerini koruduğu vaki
olmamıştır. Eğer, korumuş olsaydı, şeytan, Allah tarafından lanetlenmez, tüm
kötülüklerin ve ırkçılık illetinin simgesel ismi haline getirilmezdi.
Şeytan, "insana secde" et emri veren Allah'a isyan
etmeseydi lanetlenmeyecek; böylece insan “ırkçılık” gibi lanetlik bir illete
müptela olmayacaktı.
Bu nedenle Allah'a yakın, şeytandan uzak olma anlamına gelen
“TAKVADAN” yoksun ya da takva görünümüne bürünen “tek bir ırkın, milletin,
kabilenin, nesebin, mezhebin, cemaat ve topluluğun üstünlük ve
ayrıcalığını" savunan hareketler, Allah'ın merhamet ve korumasında uzak
hareketlerdi.
Mutlak güç ve otoritenin bizzat kendisi olduğu gerçeğini
değiştirilemez bir yasa haline getiren Allah'ı yok sayan, beşeri zihnin ürünü
olan ideolojik ve siyasi bütün unsurlar başkalarına karşı tahammülsüz ve
hoşgörüsüzdürler.
Bu nedenle kendi ırkından veya görüşünden olmayan, kendi
ırkından ve görüşünden olsa bile kendisi gibi ırkçı olmayan veya aynı dünya
görüşünü benimsemeyenlere karşı merhametsiz, acımasız, baskıcı ve tehditkar
olabilmektedirler.
Her birey, toplum ve ırkın fıtratına kodlanan kendine özgü
kimlik, kişilik ve yaratılış gerçeğini yok saymaları; baskı ve tehditlerle herkesi
asimle etmeye çalışmaları, ırkçı ve beşeri normlarla şekillenen karakter
yapısına sahip olmalarından dolayıdır.
Bu nedenle içinde ırkçılık ve ırkçılığın alt katmanları olan
ben merkezcilik, egoizm ve kibir gibi unsurları barındıran bütün değerler, bu
değerlerle şekillenen güç ve iktidarlar; tarih boyunca gaspçı, fetihçi,
saldırgan, baskıcı ve emperyalist refleksle hareket etmişlerdir.
Bu denli lanetlik bir illete müptela olan birey, toplum ve
milletler, eğer Allah'ın yardımına müstahak olsalardı veya Allah onlara yardım
etseydi, ilahi gazabı üzerlerine çeken ırkçılık gibi hasletlerden uzak durmuş
olurlar, hatta bunun hayalini kurmayı dahi çok kerih meşguliyet olarak kabul
ederlerdi. Kibir, gurur, enaniyet, ben merkezci bir yaklaşım tarzından müteşekkil
zalimce yollara başvurarak var olma mücadelesi içine girmekten de kendilerini
imtina ederlerdi…
Ez cümle; ister mikro ister makro ölçekte, isterse
Türk-İslam sentezi gibi ucube bir kalıp içine gizlenerek yapılsın, sonuç olarak
o kalıba damgasını vuran tek şey ırkçılıktır. Sentezlenen İslam'da sadece bu
lanetlik illeti meşrulaştırma aracından başka bir şey değildir. Irkçılık da
şeytanın en temel karakteridir.
Yüce Allah, her insanı babası şeytan olan ırkçılık
illetinden korusun, milletimiz ve Müslümanlar başta olmak üzere bütün insanlığı
takva üzere yaşayan kullarından eylesin.
Amin…
***
Sözün Özü:
"Hüseyin Bin Ali'de kendini beğenmişlik ve bencillik
olmadığı gibi, kavmiyetçilik ve grupçuluk da söz konusu değildir. Yaptığımız
işlerde, ihlas ekseninden ne kadar uzaklaşırsak, kendine tapınma, kendini
beğenme, kendinin ve kavminin menfaatlerini düşünme o kadar yaklaşıyoruz
demektir."
(Rehber Ayetullah Seyyid Ali Hamanei)
**
"Irkçılık, ideolojik bir düşünce değildir. Aksine
psikolojik bir hastalıktır." (Malcolm X)