Acaba Amerika Birleşik Devletleri yönetimi tarihinin en
büyük yanlışlarından birini Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Brejnev
Doktrini’ni benimseyerek yapmış olabilirler mi?
Doğrusunu isterseniz, diplomatik kariyerine ABD’nin
Çekoslovakya (1981-1983) ve Sovyetler Birliği (1987-1991) Büyükelçiliklerini de
sığdırmış, ünlü Amerikalı kıdemli diplomat, tarihçi ve dil bilimci Jack Foust
Matlock Jr.’ın geçtiğimiz günlerde kaleme aldığı bir makalesine denk
gelmeseydim, bu tip bir soru yöneltmek aklıma gelmeyebilirdi.
Matlock, 1996 yılında kurulmuş ve üç ayda bir
yayınlanan American Diplomacy isimli diplomasi çevrelerinde
saygın da bir yeri olan bu online dergide, geçtiğimiz günlerde “The
Christmas Gift That Keeps Giving” (Vermeye Devam Eden Noel Hediyesi)
başlığıyla çok önemli gördüğüm, ilginç bir makaleye imza attı da onu
okuyarak eski Sovyet lideri Leonid Brejnev’in (1906-1982) adıyla bilinen
uluslararası ilişkiler doktrininin nasıl ABD parantezine alınabileceğini görmüş
oldum.
Bir Noel Hediyesi olarak Brejnev Doktrini
Matlock’un söz konusu makalede böyle bir başlık atmasına
sebep, Moskova’da ABD Büyükelçisi olarak görev yaptığı dönemde Sovyet Dışişleri
Bakan Yardımcısı Ivan Aboimov’un 1989 yılı Noel arifesinde ona nükteli bir
şekilde şöyle demiş olması: “Bir kompliman yaparak Brejnev Doktrini’ni
size vermiş oluyoruz. Lütfen bunu bir Noel hediyesi olarak kabul edin.”
Matlock’un bu sözü hatırlatarak giriş yaptığı makalesinin
ana fikri, Washington’un eski “Brejnev Doktrinini” benimsemiş olduğuna ve bu
doktrinin otuz dört yıl sonra bile ABD dış politikasına ilham vermeyi
sürdürdüğüne olan inancı.
Richard Nixon ve Brejnev, Beyaz
Saray'da toplantı yapıyor, 19 Haziran 1973
Matlock’un tezini nasıl temellendirdiğine geçmeden önce genç
sayılabilecek okurlar için bir hatırlatma yapayım; “Brejnev Doktrini” ilk
kez Pravda gazetesinin 26 Eylül 1968 tarihli sayısında “Sosyalist
Ülkelerin Egemenliği ve Uluslararası Yükümlülükleri” adlı makalede Sergey
Kovalev imzasıyla dile getirilmiş, 12 Kasım 1968’de de Sovyetler Birliği
lideri Brejnev tarafından Polonya Birleşik İşçi Partisi’nin 5.
Kongresinde kamuoyuna açıklanmıştı. Böylece, 1956’da Macaristan’a, 1968’de
Çekoslovakya’ya “işgal” olarak tanımlanan askeri müdahalelerde bulunan Sovyet
liderliğinin eline artık “Sovyet sistemini bir arada tutabilmek için
‘sosyalizmin’ tehdit altında olduğu her ülkeye askeri müdahale çağrısında
bulunabilmeyi mümkün kılacak meşru bir siyaset anlayışı geçmiş oluyordu.
Biraz daha uzun bir ifadeyle söylersek, Brejnev
Doktrini, kapitalist dünyanın Sovyet Sosyalist sisteminin hâkim
olduğu bir ülkede yeniden egemen olmaya yönelik saldırgan tutum benimsemesi
durumunda, bu gelişmenin sadece bu ülkeyi değil tüm sosyalist ülkeleri
ilgilendiren yaşamsal öneme sahip bir gelişme olduğu kabulünden hareketle, söz
konusu tehdidin silahlı müdahale dahil olmak üzere her türlü şekilde bertaraf
edilmesi gerektiğini vazetmekteydi.
Tabii, Matlock, ABD’nin Brejnev Doktrini’ni benimseyerek,
silaha sosyalizmi savunmak üzere başvurduğunu söylüyor değil. Deneyimli
diplomat, o doktrinin özündeki “başka ülkelere, tehditlere karşı çıkmak için
silahlı müdahalede bulunma” fiilini dikkate alıyor ve savını öncelikle
aşağıdaki tanımlamaları yaparak temellendiriyor:
- Brejnev Doktrini: SSCB ve müttefiklerinin “sosyalizmi”
yayma ve iç ve dış tehditlere karşı silahla savunma yeteneği ve yükümlülüğü.
- Liberal Dünya Düzeni (ya da “kurallara dayalı düzen”): ABD
ve müttefiklerinin “demokrasiyi” iç ve dış tehditlere karşı yayma ve silahla
savunma yeteneği ve yükümlülüğü.
Matlock, yöntemlerdeki benzerliğin altını çizdikten sonra
devamla şunları söylüyor: “Ayrıca ne Brejnev Doktrini ne de Liberal
Dünya Düzeni sponsorları, sosyalizm veya demokrasi ile tam olarak neyi
kastettiklerini tanımlamış değiller, bunu da unutmayın. Fiiliyata baktığınızda,
ABD ile Sovyet Rusya üzerlerinde hakimiyet tesis ettikleri ulus-devletlerin
müdahale için gerekli kriterleri otomatikman karşıladığını varsayıyorlardı.”
Bugün 94 yaşında olan deneyimli diplomat, ABD’nin “Brejnev
Doktrini”ni tasvip etmemekle yetinmiyor, bu doktrinin Washington’un elinde ters
teptiğini de düşünüyor: “Eğer demokrasi, Abraham Lincoln’ün ifade
ettiği gibi, halkın, halk tarafından ve halk için yönetilmesi ise, dışarıdan
biri onu nasıl yaratabilir? Başka bir ülkenin siyasetine açıktan müdahale büyük
ihtimalle bumerang gibi ters tepecek ve demokratik güçlerin yabancı bir düşman
ya da -daha kötüsü- yabancı bir düşmanın ajanı olduğunu iddia edebilecek
otokratik odakları güçlendirecektir.”
Soğuk Savaş'ı sona erdiren müzakereler, Sovyetler
Birliği'nin dağılması ve ABD hakkında 3 kitap ile çok sayıda makale yazmış
Matlock’a göre, ABD’nin elinde Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından “büyük
devletler arasında işbirliğine dayalı bir güvenlik mimarisi/sistemi geliştirme
fırsatı vardı. Ancak Amerikalılar tıpkı Sovyetler Birliği’nin Doğu Avrupa’daki
en parlak döneminde uyguladığı gibi, işbirliği yapmak yerine sıklıkla hegemonya
kurmayı seçti.”
En derin stratejik hata
Matlock, Irak, Afganistan, Sırbistan, Libya, Suriye vb.
müdahaleleri Amerikan Brejnev Doktrini’nin uygulama örnekleri arasında saydığı
gibi yakın tarihli diğer örnekleri de şöyle sıralıyor:
- NATO'nun Avrupa'daki genişlemesi en nihayetinde
Ukrayna’daki savaşa yol açtı. Ki bu savaş, ABD Ukrayna'ya NATO üyeliği
verilmeyeceğini garanti etmeye istekli olsaydı pekâlâ önlenebilecek bir
savaştı.
- Gazze'deki savaş da benzer karakterde. “Eğer ABD mühimmat
sağlamayı reddetseydi, İsrail Gazze'de mahsur kalmış nüfusu yok edene kadar
bombalamaya devam edemezdi.”
- Matlock, 1990 -2020 yılları arasında “muhtemelen en kısa
sürede en yüksek sayıda insanın hayatında en büyük gelişimi/iyileştirmeyi
sağlama konusunda bir dünya rekoru kırmış” Çin'e karşı ABD’nin son yıllardaki
takındığı tutum konusunda da çok endişeli.
Matlock, buradaki tehlikenin kaynağı olarak, “Çin
hükümetinin Çin’in güvenliğini, ulusal onurunu veya bölgede sahip olduğu
statüsünü tehdit ettiğini düşündüğü ABD politikaları ve faaliyetlerini”
görüyor. “ABD’nin Çin kıyılarında hava ve deniz yoluyla devriye gezmesi
ve komşu su yollarını kontrol etmesi, şu şekilde değerlendiriliyor: Amerika'nın
Tayvan’ın bağımsızlığına destek vermesi, Çinliler arasındaki mücadeleye yönelik
kabul edilemez bir dış müdahaledir.”
American Diplomacy dergisindeki makaleyi daha da
kıymetli yapan, Matlock’un bu bakışa bu politikaların bugün sakıncalarını
gördükten sonra ulaşmış bir Cumhuriyetçi diplomat olmaması. Başkan Ronald
Reagan’ın Ulusal Güvenlik Konseyi kadrosunda Avrupa ve Sovyet İşleri’nden
sorumlu kıdemli direktör olarak görev yapmış, Dışişleri Bakanlığı’ndan emekli
olduktan sonra İleri Araştırmalar Enstitüsü'nde Profesör olarak sorumluluklar
üstlenmiş biri o. Dahası, ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi’ne daha 1997
yılında verdiği ifadede, NATO’nun doğuya doğru genişleme kararı
alınmasının Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana yapılan en derin
stratejik hata olarak tarihe geçebileceğini söylemiş, böyle bir
kararın “ABD’nin, Müttefiklerinin ve İttifak'a katılmak isteyen ulusların
güvenliğini artırmak şöyle dursun, Amerikan halkı için Sovyetler
Birliği'nin çöküşünden bu yana yaşanabilecek en ciddi güvenlik tehdidini oluşturabilecek
bir olaylar zincirini tetikleyebileceği” uyarısını yapmış bir isim. Yani
riskleri ve gelinebilecek noktaları 27 yıl önceden görmüş son derece deneyimli
bir diplomattan bahsediyoruz.
Matlock, Amerikan askeri sanayi kompleksin ülkenin dış
politikası üzerindeki belirleyici gücünü tehlikeli bulan bir anlayışla online
yayın yapan “Responsible Statecraft” dergisinde 15 Şubat 2022 tarihinde kaleme
aldığı “I was there: NATO and the origins of the Ukraine crisis” (Oradaydım:
NATO ve Ukrayna Krizi’nin kökenleri” başlıklı makalesinde de ifade ettiği gibi,
“Kimsenin Avrupa'yı yeniden bölmekle tehdit etmediğini, Avrupa'nın gelecekte
bölünmesini önlemek için NATO'ya yeni üyeler almanın gerekli olduğunu iddia
etmenin saçma olduğunu, NATO'yu adım adım genişletme kararının, Soğuk
Savaş'ın sonunu getiren Amerikan politikalarının tersine çevrilmesi anlamına
geldiğini de dile getirmiş biri Matlock.
Deliliğe varan pervasızlık
Dönelim Matlock’un yeni öngörüler de içeren son makalesine.
Burada Matlock, “Tayvan'ı savunmak için gerekirse Çin'le savaşa hazırlık
yapılması çağrısında bulunmayı, deliliğe varan ölçüde bir pervasızlık,” olarak
nitelendiriyor. Zira ona göre, “19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başlarında Batılı
emperyalistler tarafından paylaştırılan, ardından Japonya tarafından işgal
edilen Çin, toprak bütünlüğünü sınırlamaya yönelik yabancı müdahalelere karşı
son derece duyarlı bir ülkedir.” Çin, kendi sınırına yakın bir çatışmada yerel
olarak neredeyse kesinlikle galip gelebilir. Üstelik Çin, eğer Tayvan
Boğazı’ndaki ABD filosuna karşı nükleer silah kullanmayı seçerse, ABD kendi
vatan topraklarını tehlikeye atmadan nasıl misillemede bulunabilecektir?”
Deneyimli diplomatın makalede önemine dikkat çektiği
hususlar ve yönelttiği sorular bunlarla sınırlı değil. Şunları da ilave ediyor:
Noel hediyesi ıskartaya ayrılmalı artık
Bu soruları telaffuz ettikten sonra istenirse listenin daha
da uzatılabileceğini ifade eden Matlock, yazısının sonunda şu genel hükme
varıyor:
Genel sonuç, günümüzdeki çatışmalara damgasını vuran tüm
karmaşıklık ve belirsizliğe rağmen ortak bir noktanın varlığından söz
edebilecek olmamız: ABD'nin diğer ülkelere ya da diğer ülkeler arasındaki
çatışmalara “çözüm” adına yaptığı askeri müdahaleler. Tıpkı Brejnev'in
sosyalizmi müdafaa etmek için “sosyalist” ülkeleri işgal edişi gibi, Amerikan
hükümetimiz de askeri ve ekonomik gücünü kendi siyasi sistemini dünyaya
dayatmak için kullanmaya çalışıyor. Lakin doktrin, Brejnev'de olduğundan daha
iyi çalışmıyor. Artık ABD’nin, Sovyet Bakan Yardımcısı Aboimov'un 1989 Noel
arifesinde bana verdiği zehirli kadehi ıskartaya ayırmanın zamanı geldi.
t24