12 Haziran 2025’te, Fransa, Almanya ve İngiltere ortak bir
bildiri yayınlayarak, İran’ın nükleer silaha sahip olmaması gerektiğini
vurguladılar. Ayrıca, tatmin edici bir anlaşmaya ulaşılamaması durumunda tetik
mekanizmasını devreye alma seçeneğini gözden geçireceklerini ifade ettiler!
3 Temmuz 2025 tarihinde, Fransa Dışişleri Bakanı Jean Noël
Barrot, İran’da casusluk suçlamasıyla tutuklanan iki Fransız vatandaşı hakkında
konuşarak tetik mekanizmasının devreye sokulmaması için şart koştu ve
Fransa’nın yeniden yaptırım uygulamama kararının “Cecile Kohler” ve “Jacques
Paris”in serbest bırakılmasına bağlı olduğunu vurguladı!
8 Temmuz 2025 tarihinde, Reuters haber ajansı bir Fransız
diplomattan naklen şunları yazdı: “İran’la Avrupa’nın güvenlik çıkarlarını
garanti altına alacak kapsamlı bir nükleer anlaşmaya ulaşmamız gerekiyor aksi
takdirde Avrupa Trokyası tetik mekanizmasını aktif hâle getirecektir!” Aynı
gün, İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy şöyle dedi: “Eğer İran nükleer
programından geri adım atma konusunda ciddiyet göstermezse, İngiltere, Fransa
ve Almanya’dan oluşan üç Avrupa ülkesi yaptırımları aniden geri getirebilir, bu
da İran için daha fazla acı ve sıkıntı anlamına gelmektedir.”
2-Avrupa'nın tetik mekanizmasını (snapback) kullanma
tehdidi, ne yazık ki Ruhani hükümetinin müzakere heyetinin beceriksizliği
nedeniyle Nükleer Anlaşma’nın 37. maddesine yerleştirilmişti. Ancak bu tehdit,
pratikte geçerliliği olmayan ve içi boş bir tehdittir. Çünkü Amerika’nın anlaşmadan
çekilmesinden sonra Nükleer Anlaşma geçerliliğini kaybetmiş ve artık fiilen herhangi
bir anlaşma bulunmamaktadır. Bunu şu şekilde açıklayabiliriz; Nükleer Anlaşma, toplu
bir anlaşmadır ve bir tarafında İran İslam Cumhuriyeti, diğer tarafında ise 5+1
olarak bilinen altı ülke yer almaktadır. Yani bu anlaşmanın iki tarafı vardır:
bunlardan biri İran, diğeri ise 5+1 ülkelerinin toplamıdır. Nükleer Anlaşmada
adı geçen “all together” (hep
birlikte) ifadesi de bu anlama gelmektedir. Dolayısıyla,
Amerika’nın Nükleer Anlaşmadan çekilmesiyle birlikte artık tüm üyeler mevcut
olmadığından, Nükleer Anlaşma hukuki geçerliliğini kaybetmiş ve artık varlığı
kalmamıştır. Çünkü Nükleer Anlaşmanın yasal geçerliliğini sürdürebilmesi için
tüm tarafların mevcut olması gerekir. Başka bir ifadeyle, Nükleer anlaşma İran
ile 5+1 ülkelerinin her biriyle tek tek yapılmış bir anlaşma değildir ki bir
ülkenin ayrılması hâlinde geçerliliğini korusun. Aksine, 5+1 adı verilen bu
altı ülke birlikte hareket eden bir bütün olarak anlaşmanın karşı tarafıdır ve
şimdi Amerika’nın Nükleer Anlaşmadan çekilmesiyle bu “karşı taraf” ihlal
edilmiş, dolayısıyla Nükleer Anlaşma yasal geçerliliğini yitirmiştir.
3- Avrupa Trokyası iddiasında (İngiltere, Fransa, Almanya),
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2231 sayılı kararına dayanıyor, oysa
bu karar Nükleer Anlaşma’nın garantisi niteliğindeydi. Ancak Amerika Nükleer
Anlaşmadan çıktı ve bu hareket, 2231 sayılı kararın açık bir ihlalidir. Ne
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ne Avrupa ülkeleri ne de Ruhani hükümeti
bu ihlale karşı hiçbir itirazda bulunmadı! Buna rağmen, Amerika ve Avrupa
Trokyası sorgulanmak yerine, alacaklı bir pozisyonda oturup İran’a karşı tetik
mekanizmasını devreye sokmak istiyorlar!
4- Ancak, saygıdeğer Dışişleri Bakanlığımızdan beklenti
şudur; yukarıda bahsedilen hukuki belgelere dayanarak Nükleer Anlaşma’nın geçersizliğini
uluslararası çevrelere ve özellikle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne
açıklamalı ve karşı tarafın, Amerika’nın çekilmesiyle bir kâğıt parçasına
dönüşmüş olan bu anlaşmadan tetik mekanizmasını çıkarıp, tüm küstahlıklarıyla (ve elbette bizim tedbirsizliğimizin
sonucu olan), mermisi olmayan bu silahla İran İslam
Cumhuriyeti’ni tehdit etmesine izin vermemelidir!
Hüseyin Şeriatmedari