“One minute, one minute… Olmaz! One minute!”
Alkış sesleri
“Sayın Peres benden yaşlısın. Sesin çok yüksek çıkıyor.
Biliyorum ki sesinin bu kadar çok yüksek çıkması bir suçluluk psikolojisinin
gereğidir. . .”
Alkışlar Davos’la sınırlı kalmadı. Şimon Peres’in büzüşmüş
suratına karşı söylenmiş o sözler kısa bir süre sonra Kudüs’te, Beyrut’ta,
Ankara’da, Tahran’da ve daha birçok İslam ülkesi topraklarında alkış topladı.
İran gazetelerinde aylarca o sözler italik harflerle basılmaya devam ediyordu,
birçok televizyon kanalında her fırsatta “one minute…one minute… öldürmeye
gelince, siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz!” gibi cümleleri içeren o anlar tekrar
tekrar izlettiriliyordu. Belki de İranlılar farklı bir rekabet! Anlayışı
izleyerek komşu ülkeden ihtiyar Peres’in yüzüne atılan bu “ses bombasını”
fazlasıyla benimsemiş, yaşananlardan mutluluğunu gizlemek gibi politik bir
gereksinim! Hissetmemişti.
Her neyse aziz kardeşlerim… Bir de o kadar uzak zamanlara
dayanmayan ama bulunduğumuz bugünlerde (Suriye’de yaşananlardan dolayı) belki
bazılarının çok net hatırlayamadığı başka bir olay yaşandı! İslam ümmeti
tarihinde yeni bir ufuk açacak kadar güçlü, yeni bir dönemin başladığını
gösterecek kadar parlak bir tufan!;
“One minute!” çıkışından yaklaşık 15 yılın ardından “Aksa
Tufanı” diye eşi benzeri az görülmüş bir destan yazıldı. Mübarek 7 Ekim gününde
Gazze hapishane duvarlarını aşan cesur Filistinli mücahitler, İbrahim anlaşması
başta olmak üzere Filistin davasına yapılan ihanetleri, Filistin’in
Müslümanların gönlündeki yara izlerini sonsuza dek silmeyi hedefleyen
komploları, yenilmez ordusuyla, ( haşa ) her şeyi bilen istihbarat gücüyle
tanrılaştırılmış İsrail mitini (myth) darmadağın etti.
Her şeye kadir, her şeye sahip, her şeyi gören, her şeyi
duyan ve her şeyi bilen Allah Tebâreke ve Teâlâ’ya imanda kök salmış bir
cesaretin canlı örneği tarihin sayfalarına yazılmıştı artık… Hemen ardından
“Modernite” tarihinin, yani batı medeniyetinin siyaset alanındaki somut meyvesi
olan gayr-i meşru Siyonist İsrail rejimi,
yerle yeksan olmuş askeri ve istihbarat imajını düzeltmek adına tüm
acımasızlığıyla agresif bir psikolojiyle devreye girmişti; hem de bütün dünya
ülkelerinde “kahrolsun İsrail” sloganlarının yükselmesini önemsemeyecek kadar
gözü karaydı bu sefer. Peki sonra mı ne oldu? Hemen ardından ikinci bir destan
yazıldı!
Filistinli kardeşlerinin 7 Ekim tarihinde düzenlemiş olduğu
operasyonu ancak operasyon gerçekleştikten sonra başkalarıyla beraber öğrenen,
öncesinde gerekli hazırlıkları yapmaya bile fırsat bulmamasına rağmen
Lübnan’dan Hizbullah direnişi İsrail’e saldırmaya başladı. Artarda füzeler
atıldı, droneler havalandı, SİHA’lar saldırdı. Bir yandan Hizbullah İsrail’in
tüm gücünü Gazze’ye dönük kullanmasını engelleyerek şeytan ordusunun kısıtlı
gücünü kendini hedef göstererek bölmeye çalışırken, öte yandan Ensarullah
“Zafer İslam’ındır” sloganlarıyla İsrail’in gemi ticaretine ağır darbeler
indirdi. ABD, İngiltere ve İsrail’e gemi gönderen diğer ülkelerin gemilerini
hiç korkmadan vurmakla yetinmeyip doğrudan işgal altındaki topraklara dronelar
ve füzeler ile saldırmaya başladı. Türkiye medyasında genellikle “terör
örgütleri” olarak adlandırılan Irak direnişi de hiç zaman kaybetmeden büyük bir
azim ile Filistinli kardeşlerinin yardımına koştu, o da füzelerini fırlattı,
dronelarını havalandırdı.
Katil İsrail farklı taraflardan saldırıya uğruyor, farklı
cephelerde savaşmak durumunda kaldığından meydandaki yenilgilerini sivilleri
katlederek örtbas etmeye çalışıyordu.
Tabii bütün bu kabusu İran yüzünden yaşadığını, farklı
cephelerden atılan füzeleri doğrudan İran’ın direnişçilere verdiğini, onlara
füze yapımını öğrettiğini, şeytan ordularına karşı iradelerini İran denilen
ülkenin güçlendirdiğini çok iyi biliyordu.
“İran Sünni Hamas’a değil roket, çöpünü bile vermez” gibi
sözlere sahip derin mi derin, uzman mı uzman televizyon haber kanallarına
fazlasıyla renk katarak konu İran olduğunda bütün kanalları aynı renge boyatan
zihniyetlerin aksine İsrail, İran ile ilgili gerçekleri dillendirmekle de
sınırlı kalmayıp İran’ın Suriye’deki konsolosluk binasına saldırarak belki
ABD’yi İran’a karşı savaşa sürükleyebileceği bir zemin hazırlamayı, belki de
sadece intikam alarak İran’a bu yaptıklarından dolayı bedel ödetmeyi hedefliyordu.
İran İslam Cumhuriyeti, “modern” İslam ülkelerindeki devlet
aklının hayal etmekten bile korktuğu şeyi yaptı; “Sadık Vaat” operasyonuyla
yüzlerce SİHA ve füze ile İsrail’i hedef aldı. Saldırıdan sonra Filistinliler
mutluydu, İsrail agresif açıklamalar yapıyor, tehditler savuruyor ama öte
yandan “bir şey olmadı ki, canım yanmadı ki” diyerek İran’ın askeri saldırısına
karşı yapılması gereken kara propagandalar için geniş bir zemin hazırlıyordu.
“Tiyatro” kod adı altında Türkiye ve Mısır başta olmak üzere
bazı ülkelerdeki bazı medya kuruluşları devreye girmişti, artık “İran hiçbir
zaman İsrail’e saldırmaz” sözü kullanım tarihini yitirmiş, saldırının niteliği
tartışılır olmuştu.
Bazı önemli isimler açıklama yapıp “bir kişinin burnundan
bile kan gelmemesi” benzeri ifadelerle saldırının etkisini sorguluyor, bazıları
saldırıyı “danışıklı dövüş” adı altında yorumluyor, bazıları da “kağıttan
kaplan” ifadesiyle bu büyük tarihi gelişmeleri göz ardı etmeyi hedefliyordu.
Söylemler farklı şekillerde tezahür etse de bir konuda hiçbir anlaşmazlık
yoktu: İran sevilmemeli, İran takdir edilmemeli, İran alkışlanmamalı!
Belki de bazı çevrelerin rekabet! Anlayışı komşu ülke
İran’ın Filistin meselesindeki karnesinin bu denli yüksek bir not almasını
sindiremiyor, gerekirse İsrail medyasıyla aynı çizgiler üzerinden İran’ı hedef
almayı gerektiriyordu.
Yoksa İran’ın İsrail’e gerçekleştirmiş olduğu saldırının
2009 yılında Davos’taki bir oturum salonunda yankılanan “One minute” sözünden
daha az bir etki yarattığını düşünmek akıl ve mantık sınırlarını fazlasıyla
zorlayabilir.
“One minute, one minute… Olmaz! One minute!”
Alkış sesleri…
(Alkış seslerinin İran başta olmak üzere birçok Müslüman
ülkede uzun bir süre devam etmesi)
Emevi Camisinde namaz kılma hayalini en az! Filistin ilkesi
kadar önemseyip benimsemiş, bugün iş başında olmamalarına rağmen eski
planlarının 12 yılın ardından sonuç verdiğini gören bazı isimler de İran’ın
birinci saldırısından hemen sonra televizyon kanallarında “Dikkatlerin Filistin
üzerinden dağılmaması gerekir. İran bu konuya özen göstersin” gibi yorumlarla
doğrudan İran’ın saldırısını eleştirmişti. Adeta üniversiteye giriş sınavına
hazırlık yapan bir öğrencinin derslerine konsantre olabilmesi için ihtiyaç
duyduğu bir sessizlik istiyorlardı; İran’ın gönderdiği füzelerin İsrail’de
patlama sesleri bu sessizliği bozuyordu.
“Dikkatler Gazze üzerinden dağılmasın!”
Bu söz gerçekten çok ilginçti… “Dikkatler dağılmasın!”…
Filistin’de katledilen binlercen insanın cansız cesetlerine, bombardımanın
altındaki insanların yardım feryatlarına konsantre olmak Gazze’yi desteklemenin
doğru yolu olarak tasvip edilirken, Hizbullah’ın, Ensarullah’ın, Irak
Direnişinin ve İran’ın İsrail’e saldırıları ise dikkat dağıtan yanlış eylemler
olarak nitelendirilmişti!
“Dikkatler Gazze üzerinden dağılmasın!”
Aslında bir bakımdan “dikkat dayanışması” adını verdiğim bu
yaklaşım kendi içinde tutarlı yanlara da sahip; mesela İsrail ile ticari
ilişkilerin sürdürülmesi, ticaret oranının artırılması, İsrail’e doğal gaz
ihracatı gibi eylemler sonuç itibariyle “dikkatlerin Gazze üzerinden
Dağılması”na yol açacak eylemler sayılmıyor. Yoksa haber manşetlerinde örneğin
Azerbaycan’ın İsrail’e doğalgaz sevkiyatının durdurulduğu haberinin
yayınlanması insanların Gazze üzerindeki konsantrasyonunu bozabilir; bu durumda
da şehit Filistinlilerin sayısını hakkıyla sayamayıp, gerekli miktarda kefen
göndermekte sıkıntı yaşayarak Filistin meselesindeki sorumluluklarını yerine
getiremeyebilirler.
Nitekim İsrail saldırılarının ilk günden itibaren göğsünü
siper eden Hizbullah Lideri’nin Kudüs yolunda şehit olması da “Dikkatlerin
Gazze üzerinden dağılması”na yol açan bir olay olmasının yanı sıra yine
tiyatronun bir parçası olarak nitelendirildi; tiyatronun! Lübnan sahnesinde
Hizbullah’ın lider kadrosu başta olmak üzere binlerce Lübnanlı şehit oldu,
yaralandı, evsiz kaldı! İletişim araçları yine İsrail tarafından patlatıldı ve
çok sayıda Lübnanlı mücahit gözünü, elini, canını, çocuğunu kaybetti! Hamas’ın
en büyük destekleyicisi ve Direniş güçlerine silah desteği veren tek ülke olan
İran’ı mezhepçilik ile suçlayanlar utanmayıp tatlı dağıtıp bayram havasına
girmişlerdi.
Her neyse…İran’ın çok sayıda Hipersonik füzeyle
gerçekleştirdiği ikinci saldırısının somut sonuçlarından bir kısmı İsrail’in
yoğun sansür çalışmalarına rağmen çok kısa bir süre içinde dünyaca herkes
tarafından görüldü. Ama bu durum yine malum kesimin “Tiyatro”
sıfatlandırmasının önüne geçmedi. Bu sefer ikna güçlerini büyük oranda
kaybetmiş olmalarına rağmen yine “tiyatro, tiyatro” zikri çekmekten
vazgeçmediler.
“One minute…”
Alkış sesleri
Şimdiyse Hamas ve Hizbullah’a lojistik desteklerin
gerçekleştiği yolun devreden çıkarılmasıyla birlikte, İsrail’in fırsattan
istifade Suriye’nin bütün altyapılarına saldırması, tekrar günümüz Suriye
toprak sınırlarına ait güçlü bir ordunun var olması olanağını ortadan
kaldırmasıyla birlikte çoğu yerde bayram havası oluşmuş durumda…
Gönül ister ki Suriyelileri dedikleri kadar güzel günler
bekliyor olsun… Yüzleri gülsün… Ama tarih bizim temennilerimize değil,
gerçeklere bakarak şekillenir; Tıpkı Libya’da olduğu gibi.
Kimse Ukrayna’ya verilen SİHA’lardan bir tane bile Hamas’a
verilmemiş olmasını, HTŞ’ye verilmiş lojistik ve askeri desteğin Hamas’tan
esirgenmesini yadırgamadı. Ensarullah’a karşı Suudi Arabistan’a verilen
lojistik desteklerden Hamas’ın mahrum bırakılmasını kimse garipsemedi.
Evet… Hizbullah’ın, Ensarullah’ın, Irak direnişinin ve İran
İslam Cumhuriyeti’nin İsrail’e yapmış olduğu “DİKKAT DAĞITICI” saldırılarına
rağmen, oyuncuların varlıklarını ortaya koyduğu tiyatrolara rağmen İsrail
rejimi ne yazık ki yaşanan gelişmelerden gayet memnun görünüyor, durumu
maksimum düzeyde kendi lehine değerlendiriyor.
İran’ın İsrail’e saldırıları dikkat dağıttı da Devlet olarak
Siyonist İsrail rejimine karşı olan tek Arap ülkesinde rejim değişikliğine
dönük yoğun çabalar, rejimin düşmesi ve Suriye’nin sonu ne zaman gelir
bilinmeyen bir belirsizlik tüneline girmiş olması dikkatleri dağıtmadı mı?
Bunca gelişme yaşanırken Gazze’den dikkatleriniz dağılmadı, değil mi? Ya da
bulunduğunuz bayram havasında, tatlılar dağıtıp yerken Filistin ve Lübnan
şehitlerinin cenazelerini görünce iştihanız kaçmıyor mu? Gazze bayram havanızı
olumsuz mu etkiliyor yoksa? Suriye’deki rejim değişikliği, İran’ın füzeleri
kadar dikkat dağıtmıyor, değil mi? Ah bu gürültülü füzeler…
“Dikkatler Gazze üzerinden dağılmasın!”
Celaleddin Muhammed Erduş