Tiyatro Başka Bir Yerde Oynandı

GİRİŞ: 18.12.2024 10:11      GÜNCELLEME: 18.12.2024 10:11
Rasthaber -  Geçtiğimiz son bir yıl içinde insanlık tarihinin en kara dönemlerinden biri kırmızı harflerle, enkazların arasını doldurduğu satırlarla, çocukların ve annelerin çığlık seslerinin içine sindiği sayfalara yazıldı. Tüm gözler Filistin’deydi; Zeytin memleketinde kıyamet kopuyorken Filistin davasından çok yüklü miktarlarda kredi çekmiş bazı ülke liderleri, annelerin göz yaşlarında, çocukların nahif gövdelerini delip geçmiş kurşunlarda, bombardımanların gök yüzüne kadar uzattığı alevlerde, en çok da tekbir nidalarıyla şehadete koşan mücahitlerin azminde, Filistin davası kredisinin ödeme tarihinin geldiğini, icra memurlarının saray kapılarını çaldığını görüp duyuyorlardı.

“One minute, one minute… Olmaz! One minute!”

Alkış sesleri 

“Sayın Peres benden yaşlısın. Sesin çok yüksek çıkıyor. Biliyorum ki sesinin bu kadar çok yüksek çıkması bir suçluluk psikolojisinin gereğidir. . .”

Alkışlar Davos’la sınırlı kalmadı. Şimon Peres’in büzüşmüş suratına karşı söylenmiş o sözler kısa bir süre sonra Kudüs’te, Beyrut’ta, Ankara’da, Tahran’da ve daha birçok İslam ülkesi topraklarında alkış topladı. İran gazetelerinde aylarca o sözler italik harflerle basılmaya devam ediyordu, birçok televizyon kanalında her fırsatta “one minute…one minute… öldürmeye gelince, siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz!” gibi cümleleri içeren o anlar tekrar tekrar izlettiriliyordu. Belki de İranlılar farklı bir rekabet! Anlayışı izleyerek komşu ülkeden ihtiyar Peres’in yüzüne atılan bu “ses bombasını” fazlasıyla benimsemiş, yaşananlardan mutluluğunu gizlemek gibi politik bir gereksinim! Hissetmemişti.

Her neyse aziz kardeşlerim… Bir de o kadar uzak zamanlara dayanmayan ama bulunduğumuz bugünlerde (Suriye’de yaşananlardan dolayı) belki bazılarının çok net hatırlayamadığı başka bir olay yaşandı! İslam ümmeti tarihinde yeni bir ufuk açacak kadar güçlü, yeni bir dönemin başladığını gösterecek kadar parlak bir tufan!;

“One minute!” çıkışından yaklaşık 15 yılın ardından “Aksa Tufanı” diye eşi benzeri az görülmüş bir destan yazıldı. Mübarek 7 Ekim gününde Gazze hapishane duvarlarını aşan cesur Filistinli mücahitler, İbrahim anlaşması başta olmak üzere Filistin davasına yapılan ihanetleri, Filistin’in Müslümanların gönlündeki yara izlerini sonsuza dek silmeyi hedefleyen komploları, yenilmez ordusuyla, ( haşa ) her şeyi bilen istihbarat gücüyle tanrılaştırılmış İsrail mitini (myth) darmadağın etti.

Her şeye kadir, her şeye sahip, her şeyi gören, her şeyi duyan ve her şeyi bilen Allah Tebâreke ve Teâlâ’ya imanda kök salmış bir cesaretin canlı örneği tarihin sayfalarına yazılmıştı artık… Hemen ardından “Modernite” tarihinin, yani batı medeniyetinin siyaset alanındaki somut meyvesi olan gayr-i meşru Siyonist İsrail rejimi,  yerle yeksan olmuş askeri ve istihbarat imajını düzeltmek adına tüm acımasızlığıyla agresif bir psikolojiyle devreye girmişti; hem de bütün dünya ülkelerinde “kahrolsun İsrail” sloganlarının yükselmesini önemsemeyecek kadar gözü karaydı bu sefer. Peki sonra mı ne oldu? Hemen ardından ikinci bir destan yazıldı!

Filistinli kardeşlerinin 7 Ekim tarihinde düzenlemiş olduğu operasyonu ancak operasyon gerçekleştikten sonra başkalarıyla beraber öğrenen, öncesinde gerekli hazırlıkları yapmaya bile fırsat bulmamasına rağmen Lübnan’dan Hizbullah direnişi İsrail’e saldırmaya başladı. Artarda füzeler atıldı, droneler havalandı, SİHA’lar saldırdı. Bir yandan Hizbullah İsrail’in tüm gücünü Gazze’ye dönük kullanmasını engelleyerek şeytan ordusunun kısıtlı gücünü kendini hedef göstererek bölmeye çalışırken, öte yandan Ensarullah “Zafer İslam’ındır” sloganlarıyla İsrail’in gemi ticaretine ağır darbeler indirdi. ABD, İngiltere ve İsrail’e gemi gönderen diğer ülkelerin gemilerini hiç korkmadan vurmakla yetinmeyip doğrudan işgal altındaki topraklara dronelar ve füzeler ile saldırmaya başladı. Türkiye medyasında genellikle “terör örgütleri” olarak adlandırılan Irak direnişi de hiç zaman kaybetmeden büyük bir azim ile Filistinli kardeşlerinin yardımına koştu, o da füzelerini fırlattı, dronelarını havalandırdı.

Katil İsrail farklı taraflardan saldırıya uğruyor, farklı cephelerde savaşmak durumunda kaldığından meydandaki yenilgilerini sivilleri katlederek örtbas etmeye çalışıyordu.

Tabii bütün bu kabusu İran yüzünden yaşadığını, farklı cephelerden atılan füzeleri doğrudan İran’ın direnişçilere verdiğini, onlara füze yapımını öğrettiğini, şeytan ordularına karşı iradelerini İran denilen ülkenin güçlendirdiğini çok iyi biliyordu.

“İran Sünni Hamas’a değil roket, çöpünü bile vermez” gibi sözlere sahip derin mi derin, uzman mı uzman televizyon haber kanallarına fazlasıyla renk katarak konu İran olduğunda bütün kanalları aynı renge boyatan zihniyetlerin aksine İsrail, İran ile ilgili gerçekleri dillendirmekle de sınırlı kalmayıp İran’ın Suriye’deki konsolosluk binasına saldırarak belki ABD’yi İran’a karşı savaşa sürükleyebileceği bir zemin hazırlamayı, belki de sadece intikam alarak İran’a bu yaptıklarından dolayı bedel ödetmeyi hedefliyordu.

İran İslam Cumhuriyeti, “modern” İslam ülkelerindeki devlet aklının hayal etmekten bile korktuğu şeyi yaptı; “Sadık Vaat” operasyonuyla yüzlerce SİHA ve füze ile İsrail’i hedef aldı. Saldırıdan sonra Filistinliler mutluydu, İsrail agresif açıklamalar yapıyor, tehditler savuruyor ama öte yandan “bir şey olmadı ki, canım yanmadı ki” diyerek İran’ın askeri saldırısına karşı yapılması gereken kara propagandalar için geniş bir zemin hazırlıyordu.

“Tiyatro” kod adı altında Türkiye ve Mısır başta olmak üzere bazı ülkelerdeki bazı medya kuruluşları devreye girmişti, artık “İran hiçbir zaman İsrail’e saldırmaz” sözü kullanım tarihini yitirmiş, saldırının niteliği tartışılır olmuştu.

Bazı önemli isimler açıklama yapıp “bir kişinin burnundan bile kan gelmemesi” benzeri ifadelerle saldırının etkisini sorguluyor, bazıları saldırıyı “danışıklı dövüş” adı altında yorumluyor, bazıları da “kağıttan kaplan” ifadesiyle bu büyük tarihi gelişmeleri göz ardı etmeyi hedefliyordu. Söylemler farklı şekillerde tezahür etse de bir konuda hiçbir anlaşmazlık yoktu: İran sevilmemeli, İran takdir edilmemeli, İran alkışlanmamalı!

Belki de bazı çevrelerin rekabet! Anlayışı komşu ülke İran’ın Filistin meselesindeki karnesinin bu denli yüksek bir not almasını sindiremiyor, gerekirse İsrail medyasıyla aynı çizgiler üzerinden İran’ı hedef almayı gerektiriyordu.

Yoksa İran’ın İsrail’e gerçekleştirmiş olduğu saldırının 2009 yılında Davos’taki bir oturum salonunda yankılanan “One minute” sözünden daha az bir etki yarattığını düşünmek akıl ve mantık sınırlarını fazlasıyla zorlayabilir.

“One minute, one minute… Olmaz! One minute!”

Alkış sesleri…

(Alkış seslerinin İran başta olmak üzere birçok Müslüman ülkede uzun bir süre devam etmesi)

Emevi Camisinde namaz kılma hayalini en az! Filistin ilkesi kadar önemseyip benimsemiş, bugün iş başında olmamalarına rağmen eski planlarının 12 yılın ardından sonuç verdiğini gören bazı isimler de İran’ın birinci saldırısından hemen sonra televizyon kanallarında “Dikkatlerin Filistin üzerinden dağılmaması gerekir. İran bu konuya özen göstersin” gibi yorumlarla doğrudan İran’ın saldırısını eleştirmişti. Adeta üniversiteye giriş sınavına hazırlık yapan bir öğrencinin derslerine konsantre olabilmesi için ihtiyaç duyduğu bir sessizlik istiyorlardı; İran’ın gönderdiği füzelerin İsrail’de patlama sesleri bu sessizliği bozuyordu.

“Dikkatler Gazze üzerinden dağılmasın!”

Bu söz gerçekten çok ilginçti… “Dikkatler dağılmasın!”… Filistin’de katledilen binlercen insanın cansız cesetlerine, bombardımanın altındaki insanların yardım feryatlarına konsantre olmak Gazze’yi desteklemenin doğru yolu olarak tasvip edilirken, Hizbullah’ın, Ensarullah’ın, Irak Direnişinin ve İran’ın İsrail’e saldırıları ise dikkat dağıtan yanlış eylemler olarak nitelendirilmişti!

“Dikkatler Gazze üzerinden dağılmasın!”

Aslında bir bakımdan “dikkat dayanışması” adını verdiğim bu yaklaşım kendi içinde tutarlı yanlara da sahip; mesela İsrail ile ticari ilişkilerin sürdürülmesi, ticaret oranının artırılması, İsrail’e doğal gaz ihracatı gibi eylemler sonuç itibariyle “dikkatlerin Gazze üzerinden Dağılması”na yol açacak eylemler sayılmıyor. Yoksa haber manşetlerinde örneğin Azerbaycan’ın İsrail’e doğalgaz sevkiyatının durdurulduğu haberinin yayınlanması insanların Gazze üzerindeki konsantrasyonunu bozabilir; bu durumda da şehit Filistinlilerin sayısını hakkıyla sayamayıp, gerekli miktarda kefen göndermekte sıkıntı yaşayarak Filistin meselesindeki sorumluluklarını yerine getiremeyebilirler.

Nitekim İsrail saldırılarının ilk günden itibaren göğsünü siper eden Hizbullah Lideri’nin Kudüs yolunda şehit olması da “Dikkatlerin Gazze üzerinden dağılması”na yol açan bir olay olmasının yanı sıra yine tiyatronun bir parçası olarak nitelendirildi; tiyatronun! Lübnan sahnesinde Hizbullah’ın lider kadrosu başta olmak üzere binlerce Lübnanlı şehit oldu, yaralandı, evsiz kaldı! İletişim araçları yine İsrail tarafından patlatıldı ve çok sayıda Lübnanlı mücahit gözünü, elini, canını, çocuğunu kaybetti! Hamas’ın en büyük destekleyicisi ve Direniş güçlerine silah desteği veren tek ülke olan İran’ı mezhepçilik ile suçlayanlar utanmayıp tatlı dağıtıp bayram havasına girmişlerdi.

Her neyse…İran’ın çok sayıda Hipersonik füzeyle gerçekleştirdiği ikinci saldırısının somut sonuçlarından bir kısmı İsrail’in yoğun sansür çalışmalarına rağmen çok kısa bir süre içinde dünyaca herkes tarafından görüldü. Ama bu durum yine malum kesimin “Tiyatro” sıfatlandırmasının önüne geçmedi. Bu sefer ikna güçlerini büyük oranda kaybetmiş olmalarına rağmen yine “tiyatro, tiyatro” zikri çekmekten vazgeçmediler.

“One minute…”

Alkış sesleri

Şimdiyse Hamas ve Hizbullah’a lojistik desteklerin gerçekleştiği yolun devreden çıkarılmasıyla birlikte, İsrail’in fırsattan istifade Suriye’nin bütün altyapılarına saldırması, tekrar günümüz Suriye toprak sınırlarına ait güçlü bir ordunun var olması olanağını ortadan kaldırmasıyla birlikte çoğu yerde bayram havası oluşmuş durumda…

Gönül ister ki Suriyelileri dedikleri kadar güzel günler bekliyor olsun… Yüzleri gülsün… Ama tarih bizim temennilerimize değil, gerçeklere bakarak şekillenir; Tıpkı Libya’da olduğu gibi.

Kimse Ukrayna’ya verilen SİHA’lardan bir tane bile Hamas’a verilmemiş olmasını, HTŞ’ye verilmiş lojistik ve askeri desteğin Hamas’tan esirgenmesini yadırgamadı. Ensarullah’a karşı Suudi Arabistan’a verilen lojistik desteklerden Hamas’ın mahrum bırakılmasını kimse garipsemedi.

Evet… Hizbullah’ın, Ensarullah’ın, Irak direnişinin ve İran İslam Cumhuriyeti’nin İsrail’e yapmış olduğu “DİKKAT DAĞITICI” saldırılarına rağmen, oyuncuların varlıklarını ortaya koyduğu tiyatrolara rağmen İsrail rejimi ne yazık ki yaşanan gelişmelerden gayet memnun görünüyor, durumu maksimum düzeyde kendi lehine değerlendiriyor.

İran’ın İsrail’e saldırıları dikkat dağıttı da Devlet olarak Siyonist İsrail rejimine karşı olan tek Arap ülkesinde rejim değişikliğine dönük yoğun çabalar, rejimin düşmesi ve Suriye’nin sonu ne zaman gelir bilinmeyen bir belirsizlik tüneline girmiş olması dikkatleri dağıtmadı mı? Bunca gelişme yaşanırken Gazze’den dikkatleriniz dağılmadı, değil mi? Ya da bulunduğunuz bayram havasında, tatlılar dağıtıp yerken Filistin ve Lübnan şehitlerinin cenazelerini görünce iştihanız kaçmıyor mu? Gazze bayram havanızı olumsuz mu etkiliyor yoksa? Suriye’deki rejim değişikliği, İran’ın füzeleri kadar dikkat dağıtmıyor, değil mi? Ah bu gürültülü füzeler…

“Dikkatler Gazze üzerinden dağılmasın!”

Celaleddin Muhammed Erduş

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM