Türkiye’nin Asıl Meselesi: Kimlik Krizi

GİRİŞ: 05.08.2025 19:05      GÜNCELLEME: 05.08.2025 19:05
Rasthaber -  Türkiye uzun yıllardır siyasi, sosyal ve ekonomik birçok sarsıntıdan geçiyor. Ancak bu yüzeyde görülen çalkantıların ardında çok daha derin bir mesele yatıyor: bir kimlik krizi. İki kıtanın arasında yer alan, bir imparatorluğun mirasçısı olan ve aynı zamanda modern bir cumhuriyet olarak inşa edilen Türkiye, birçok çelişkiyle baş etmeye çalışıyor. Bu yapısal tıkanıklıkları anlayabilmek için şu temel soruya cevap vermek gerekiyor: Türkiye kimdir?

1. Parçalanmış Bir Kimlik: Avrupa mı, Asya mı, İslam mı, Laiklik mi?

Türkiye bugüne kadar net ve istikrarlı bir kimlik tanımı yapamadı. Avrupanın bir parçası mı, yoksa Asyanın bir ülkesi mi? İslamî değerlerle mi şekilleniyor, yoksa katı bir laiklik anlayışıyla mı? Demokrasiye mi yaslanıyor, yoksa otoriter eğilimlere mi? Ve en önemlisi kimi için?

Bazı çevreler Türkiyenin bu coğrafi ve kültürel geçiş noktasında olmasını bir zenginlik olarak görse de bu zenginlik ancak sağlam bir kimlik üzerine oturursa anlam kazanır. Ancak Türkiye, bir yandan Osmanlı’nın külleri üzerinde yükselirken, öte yandan radikal bir kopuşla kurulan cumhuriyetin değerleri arasında sıkışmış durumda. Bu ikilem çözülmeden, bir strateji geliştirmek mümkün değil.

Oysa kimlik, sadece ideolojik bir tercih değil; tarih, sosyoloji, çevre ve inançla şekillenen çok boyutlu bir yapıdır. Bu unsurlar ortak bir anlayışta buluşmadıkça, Türkiyenin milli hedefleri her zaman muğlak kalacaktır.

2. İnanç Meselesi: Baskıdan Siyasî Araca Dönüşen Din;

Osmanlı’nın temel direklerinden biri olan din, Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte radikal biçimde kamusal alandan dışlandı. Türkiyedeki laiklik anlayışı çoğu zaman otoriter yöntemlerle uygulandı ve bu durum dini hayatın bastırılmasına yol açtı.

Bu baskı karşısında din geri çekilmedi, aksine zamanla siyasî bir araç hâline geldi. Bugün bazı kesimler, Osmanlı dönemindeki gibi güçlü bir manevî ve siyasî otorite kurmak istiyor ve bu doğrultuda inancı bir ideolojiye dönüştürüyor. Ve yönetimin temel yapısını oluşturmaktan daha çok sisyasi hedeflerine varmak için kullandığı bir araca dönüşüyor. Ancak bu çaba hem cumhuriyetin kurumlarıyla hem de farklı inanç yapılarıyla ciddi çatışmalar yaratıyor. Böylece inanç, birleştirici bir unsur olmaktan çıkıp ayrıştırıcı bir unsur hâline geliyor.

3. Ekonomi: Üreten Ama Dışa Bağımlı Bir Yapı;

Ekonomik olarak bakıldığında Türkiye, özellikle sanayi ve tarım alanında üretim kapasitesi yüksek bir ülke. Ancak bu üretim modeli büyük ölçüde dış finansmana bağımlı.

Ülkeye para hızla girip çıkabiliyor, bu da ekonomik istikrarı zedeliyor. Türkiyenin ekonomisi, küresel finans elitlerinin kararlarına açık bir şekilde bağımlı hâlde. Para egemenliğini sağlayamayan bir ülke, stratejik kararlar alma gücünü de elinde tutamaz. Bu da Türkiyenin boynundaki bir bıçak gibi, sürekli baskı oluşturan bir zayıflık. (Enflasyon)

4. Halk: Değersizleştirilen, Yönsüz ve Biçimlendirilmiş Bir Toplum;

Toplum ise zamanla kimliğini kaybetmiş, değerlerinden uzaklaşmış, şekillendirilmiş bir kitleye dönüşmüş durumda. Tüketmeyi temel alan, günübirlik yaşayan, eleştirel düşünceden uzak ve kendini her şeyin üstünde gören bir halk profili oluşmuş.

Bu durum, halkı kolay yönlendirilebilen, çıkarı olduğu sürece her şeye rıza gösterebilen bir noktaya getiriyor. Ancak burada asıl sorun şu: Bu halk oyunun kurallarını koyan taraf değil, sadece var olan kurallara uyan bir figür hâline gelmiş durumda. Strateji geliştirmek için gereken toplumsal bilinç eksik.

Sonuç: Kimlik Yoksa, Çıkar da Yok; Çıkar Yoksa, Strateji de Yok;

Sonuç olarak, Türkiyenin yaşadığı siyasi, dini, ekonomik ve toplumsal tüm problemler, bir kimlik sorununun yansımalarıdır. Türkiye, Ben kimim?” sorusuna net bir cevap veremedikçe, Ben ne istiyorum?” sorusuna da cevap veremez.

Kimliğini belirleyemeyen bir devlet, çıkarlarını tanımlayamaz. Çıkarlarını belirleyemeyen bir devlet, dostunu ve düşmanını ayırt edemez. Dost ve düşman ayrımı yapamayan bir devletin ise strateji geliştirmesi mümkün değildir.

Tarih boyunca Türkiye çoğu zaman yanlış ata oynadı, ama bu bir tesadüf değildi. Bu, net bir kimlik ve vizyon eksikliğinin sonucuydu. Artık ilk ve en acil adım, bu toprakların tarihinden, kültüründen, inancından beslenen sağlam bir kimlik inşa etmek olmalıdır. Aksi hâlde Türkiye, sadece günü kurtaran ama geleceği inşa edemeyen bir ülke olarak kalacaktır.

Ülke tehdidini ve düşmanlarını belirlemek için cevaplamamız ve çözmemiz gereken asil sorun budur. Yoksa bize ait olmayan tanımlamalarla hep yanlış strateji ve yol çizeriz.

TASPINAR MK

5 Ağustos 2025

 

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM