Türkiye seçimlerinde Kemalizm'e karşı Kemalizm

GİRİŞ: 15.05.2023 12:59      GÜNCELLEME: 15.05.2023 12:59

Rasthaber -

Göz önünde hep Ukrayna var belki ama, ABD, Rusya ve Çin, bir süredir en kıyasıya nüfuz mücadelesini Batı'yla ilişkileri giderek gerileyen Afrika üzerinde veriyor

Uluslararası ilişkiler uzmanlarının dikkatleri şu sıralar Ukrayna üzerine daha fazla odaklanmış ve zaten tarih de kendisine oradan bir ivmelenme kulvarı bulmuş görünüyorsa da, aslında en büyük kapışma Afrika'da cereyan ediyor. ABD, Çin ve Rusya, Afrika üzerinde kıyasıya bir nüfuz mücadelesi veriyor.

Bu durum hem ekonomik hem de siyasi düzlemde böyle. İşin siyasi tarafının elbette iktisadi hedeflere daha kolay yürüme gibi kritik ve "görece özerk" bir önemi var. Ama en kolay görülebilir boyutu, Kara Kıta ülkeleriyle girişilecek işbirliklerinin BM nezdindeki önemi. Bakın, kurulduğu 1945 yılında BM'ye sadece 4 Afrika ülkesi -Etiyopya, Liberya, Mısır ve Güney Afrika Cumhuriyeti- üyeydi. Onlardan da belki sadece Etiyopya ile Mısır biraz "ne diyor acaba" diye kendini dinletebilir bir konumdaydı. Bugün ise BM üyesi 193 ülkenin 54'ü Afrika kıtasında. Yani BM'de temsil edilen her dört ülkeden en az biri, o coğrafyadan. Bu da BM Genel Kurulu'na getirilecek bir öneri/tasarı için bir blok gibi davranabilme potansiyeline sahip Afrika ülkelerinden ciddi bir destek görmek anlamına geliyor.

Kıta içi ticaret ve entegrasyon

Tabii işin iktisadi boyutu çok çarpıcı bir potansiyeli gözler önüne seriyor. Afrika, küresel ticaretteki payı yüzde 3 ile sınırlı olsa da bunu 2-3 katına çıkarma hedefine sahip bir kıta. 1 Ocak 2021 tarihi itibariyle yürürlüğe giren "Afrika Kıtasal Serbest Ticaret Bölgesi" (AfCFTA) Anlaşmasını duymuş olanlarınız vardır. Bu anlaşma ile tam 1,3 milyar nüfus ve 3,4 trilyon dolarlık serbest ticaret hacmine sahip dünyanın en büyük serbest ticaret bölgesi meydana gelmiş durumda. Kıta içi ticareti ve entegrasyonu ivmelendirme fikrini temel alan ve "2063 Vizyonu"nu istikamet belirleyen serbest bölge anlaşması, kalkınma potansiyelini artırmak ve yoksulluğu azaltmak gibi hedeflere sahip.

2021 tarihli bir DEİK raporu, AfCFTA Anlaşmasının Afrika içi ticareti yüzde 50 arttırmasının ve dünyaya 76 milyar dolar ek gelir sağlamasının beklendiğini dile getiriyordu. Ancak bu, "Aaaa, Afrika ile ne güzel ticaret geliştirme olanağı var, hadi yapalım" denince öyle otomatik gerçekleşebilen bir şey değil. Kıtaya salt enerji ve güvenlik odaklı politikalarla yaklaşmayı sürdüren Batılı ülkelerin bagajlarındaki kolonyalist geçmiş onlar için bir dezavantaj yaratıyor. Afrikalıların zihninde, "karşı karşıya kaldığım sorunların çözümüne hiçbir katkın olmadı, olmuyor" şeklinde bir algı beliriyor. "Afrika için geçmişin olumsuzluklarını silecek yepyeni bir strateji geliştirdimdiyen Fransa'nın (daha doğrusu Macron'un) bile ikna ediciliği ortada. Bütün bu faktörlerin sonucu olarak, kıtanın ABD ve AB ile ilişkileri geriliyor. Özellikle Sahra-Altı Afrika ülkelerinin Avrupa'ya mal ihracatındaki payları 2005'te yüzde 31 imiş. Bu rakam 2010'da yüzde 25'e düşmüş.

Afrika'nın farklı arayışları

Afrika'nın karşı karşıya kaldığı sorunlarının çözümü konusunda işlevsiz olan BM'nin kıta ülkelerinden birine bile Güvenlik Konseyi'nde yer vermemesi başka bir olumsuzluk. Bütün bu gerçekler, Afrika ülkelerini yeni arayışlara itiyor. Afrika'nın özellikle 2010'dan sonra Çin, Hindistan ve Endonezya ile ekonomik ilişkileri geliştirmeye çalıştığını görüyoruz. Afrika'da Batılı ülkelerin yerini bugün Doğu Asya ülkeleri alıyor. Avrupa'nın çeşitli yollarla ve ABD baskısıyla yalıtmaya çalıştığı Rusya da Afrika ile ilişkilerini geliştirme çabasında görülüyor.

2023'ün ilk aylarında Afrika'ya gerçekleştirilen diplomatik ziyaret trafiğindeki yoğunluk, belki birçok okurun da dikkatini çekmiştir. Bu yoğunluk büyük güçler arasındaki mücadelenin Afrika üzerinden (de) yürüdüğünü göstermesi bakımından simgesel öneme sahip. Şimdi hemen o tarihte olanları hatırlatayım:

Rusya'nın Afrika'ya dönüşü

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, şubat ayının yaklaşık bir haftasında Afrika'da idi. Lavrov, turu kapsamında Güney Afrika, Esvatini (eski Svaziland), Angola ve Eritre'nin yanı sıra Mali, Moritanya ve Sudan gibi ülkeleri ziyaret etti. Bu temaslar çok önemliydi zira, Sovyetler Birliği döneminde Afrika ülkelerine uluslararası dayanışmanın gereği olarak binlerce hekim, öğretmen, pilot gönderen, verdiği askeri danışman desteği ile ulusal kurtuluş mücadelelerini destekleyen Moskova, sosyalist sistemin çözülüşü akabinde Afrika'yı terk etmiş ve kendi içine kapanmıştı. Bu anlamda Lavrov'un, yaz aylarında St. Petersburg'da yapılması planlanan Rusya -Afrika Zirvesinin de yolunu açan bu temaslarının politik bir karakter taşıdığını ve her şeyden önce "Rusya'nın Afrika'ya dönüşünü" simgelediğini söyleyebiliriz.

Saygın Rus tarihçi ve "Asya and Africa Today" dergisi Genel Yayın Yönetmeni, Prof. Dr. Alexey M. Vasiliev'e bakılırsa, Afrika, Rus siyasetinin en önemli istikametlerinden biri haline geliyor. Lakin Rusya'nın önceliği ekonomik yatırımlardan ziyade politik yatırımlar gibi duruyor. Moskova, bir rejim değişikliği ile çöpe gidebilecek ekonomik yatırımlara odaklanmak yerine ekonomik tercihlerin başarılı siyasi işbirliğinin doğal bir sonucu olduğunu temel alan "Önce Siyaset" rotasını takip ediyor görünüyor. Siyasi yakınlaşmanın sağlanmasıyla birlikte ekonomik işbirliğinin karşılıklı olarak daha faydalı ve uzun vadeli olacağına dair bir inanç var galiba Moskova'da. Nitekim, Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi üyesi Dr. Kirill Babaev iktisadi etkileşimin siyasetle gelebileceğini düşünen uzmanlardan sadece biri. 

Çin hep bir adım önde

Afrika yılın başlarında sadece Rus Dışişleri Bakanı'nı ağırlamadı. Lavrov'dan kısa bir süre önce de Çin Dışişleri Bakanı Çin Gang Afrika turundaydı. Aralık 2022'de Çin Dışişleri Bakanı olarak atanan Çin Gang, ilk denizaşırı resmi gezisini 9-16 Ocak 2023 tarihleri arasında Afrika kıtasına gerçekleştirdi. Onun ilk resmi ziyaretini Afrika ülkelerine yapmış olması, ülkesinin bu kıtaya verdiği önemi göstermekteydi. Gang, bu gezisinde Etiyopya, Gabon, Angola, Benin ve Mısır olmak üzere beş ülkeyi ziyaret etti. 

Gang'ın hemen sonrasında ise ABD Hazine Bakanı Janet Yellen 3 günlük Afrika turuna çıktı. İlkin Senegal ile Zambiya'yı ziyaret eden Yellen, küresel ekonominin geleceğini Afrika'nın şekillendireceğini dile getirip Başkan Biden'ın da 2023'te Afrika'yı ziyaret edeceği "müjdesini" verdi. Yellen, daha sonra Güney Afrika'ya geçerek orada da Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa ile görüştü.

Batılı ülkeler tedirgin

Rusya ile Çin'in Afrika'daki mevcudiyetlerini artırma gayreti, Batı'yı aslında Ekim 2019'da Soçi'de yapılan ilk Rusya- Afrika zirvesinden bu yana tedirgin ediyor. Tedirginlik, Rusya ile Çin arasındaki yakınlaşmayla birlikte de artıyor. Batılı ülkeler bu yakınlaşmaya baktıklarında, bunu "liberal demokrasilere karşı otoriterliğin ittifakı" olarak değerlendiriyor. Moskova ile Pekin ise, bugünün çatışmasının "demokrasi ile otoriterlik arasında değil, küresel adalet ile güç siyaseti arasında yaşandığı" düşüncesinde. Gang bu yaklaşımı, "Çin ve Rusya, çok kutuplu bir dünyayı ve uluslararası ilişkilerin daha demokratik hale gelmesini savunuyor. Bu, uluslararası eşitlik ve adalet talepleri ile örtüşüyor," şeklinde özetliyor.

Tabii konu Afrika olunca, asıl bu ülkelerin meseleye nasıl baktığı önemli. İşte Çin de kendisine Afrika'da bu perspektifte iş ortağı ve destekçi bulabiliyor. BM'nin Afrika'nın içinden geçtiği kölelik, kolonyalizm, iç savaşlar, salgın hastalıklar, kuraklık ve açlık gibi acı tecrübelere dair herhangi bir çözüm üretecek mekanizmaya sahip olmaması, ABD ve AB'nin Afrika'daki sorunlara güvenlikçi yaklaşımın ötesine geçen çözümler üretmemesi Çin'in elini rahatlatıyor. Ancak asıl belirleyici olan da galiba, teknolojik rekabette artık neredeyse yalnız kalmış Çin'in Kara Kıta'nın kalkınma vizyonunu destekleyici yatırımlar içinde olması ve kıtaya her yıl 4 milyar doların üzerinde yatırım yapması. Kıtanın en çok ihtiyaç duyduğu alanlarda etkin pozisyonlar alan Çin'in 16 Afrika ülkesinde 25 ekonomik ve ticari işbirliği bölgeleri oluşturması da elbette bir o kadar önemli.

Neticede, Çin ve Rusya'nın bu hamleleri Afrika'da hep "elinde çekiçle" görülmüş Washington'u tedirgin ediyor. Ancak Amerikalıların bambaşka bir tutum içine girmeleri de kolay değil. Biri eline bir kez çekiç almaya görsün, onu elinden bırakmadıkça, sorunları hep onunla çözebileceğini, tedirginliğinin dahi yine çekiçle yok edilebileceğini sanıyor! Vurdukça ses geliyor, ses geldikçe sorunlar büyüyor.

t24




YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM