Rasthaber - Allah’ın Adıyla
İran’da Mahsa Emini adlı Kürt
kökenli bir kadının kamusal alanda kıyafetle ilgili olarak kanunun belirlediği
ölçüleri aşarak laubali giyiniş ve davranışından dolayı ahlak polisi tarafından bir irşad merkezine
götürülmesi, oraya götürülen bayanlara verilen toplu eğitim semineri sırasında
aniden bayılarak hastaneye kaldırılması ve kalp yetersizliği sonucu hayatını
kaybetmesi bahane edilerek birtakım gösteri ve karışıklıklar başlatıldı.
43 yıldan beri protesto
gösterileri ve isyanlara alışık ve bağışık olan İran bu son gaileyi de
başarıyla atlatmış ve düşmanlarını meyus etmiş bulunuyor.
Ancak uluslararası sulta
sisteminin kontrolündeki medya imparatorluğu daha olayın sebebi adli tıp ve
yargı organı tarafından açıklanmadan adı geçenin işkence sonucu öldürüldüğü
haberini kadınlara ve Kürtlere yönelik bir baskı eylemi şeklinde servis etmeye
başladı.
Kısa bir süre sonra polis
tarafından yayınlanan videoda olayın iddiaların aksine nasıl geliştiği ortaya
koyulmasına ve Mehsa Emini’yi beş yaşından beri birkaç defa ameliyat eden ve
hala kontrol altında tutan doktorunun ölüm sebebini kalp yetersizliği olarak
bildirmesine rağmen medya imparatorluğu geri adım atmadı ve mal bulmuş mağribi
misali İran içi ve dışında dezenformasyon görevini sürdürdü.
Medya imparatorluğu bunu sadece
İran’la ilgili olarak, ilk defa yapmıyor ve son saldırısı da değildir. Sulta
sisteminin çıkarları nerede ve ne zaman gerektirse bu rakipsiz medya silahı
hemen harekete geçirilmekte, karalama, yalan yayma, fitne çıkarma görevi ifa
ettirilmektedir. Çin, Rusya, Venezuela, İran veya başka bir ülke fark
etmez. Batı
istikbarının/emeperyalizminin karşısında direnin her ülke bu rakipsiz medya
imparatorluğuna hedef seçilir. İçinde yaşadığımız zaman diliminde dünyanın acı
bir gerçeği bu.
İran’a yönelik medya savaşının
son günlerde şiddetlenmesinin sebepleri çok olmakla birlikte bazı önemlileri
şöyle sıralanabilir:
1. İran’ın yeni hükümetinin KOEP (Kapsamlı
Ortak Eylem Planı) olarak bilinen nükleer anlaşmayı Batı Sulta Sisteminin istediği
şekilde imzalamayarak yeni şartlar ileri sürmesi. Önceki hükümetin aksine geniş
çaplı yaptırımları etkisiz hale getirmek için içe dönük yöntemler geliştirmesi
ve Batı dışında işbirliği yapacak bölgesel partnerler araması. Aynı zamanda
barışçıl/sivil nükleer faaliyetlerini aralıksız sürdürmesi.
2. Batı Sulta Sistemine veya tek
kutuplu sisteme bir tepki olarak ortaya çıkan Şanghay İşbirliği Örgütüne resmen
üye olması. Başını ABD’nin çektiği Batı için bu beklenmedik bir durumdur. Çünkü
böylece Batı ile işbirliğine ve her ne pahasına olursa olsun KOEP’e dönüşe
öncelik veren ülke içindeki Batıcı/ liberal çevreler de ümitsizliğe kapılmış
bulunuyorlar.
3. İran’ın, Batı’nın çok yönlü
yaptırımlarıyla yaşamaya alışması, her açıdan kendi ayakları üzerinde durması,
komşularıyla ilişkilerini geliştirmesi ve S. Arabistan da dahil bölge
ülkeleriyle geçmişten gelen kırgınlık ve anlaşmazlıkları gidermeye çalışması
Batı’nın uğursuz planlarını suya düşürmektedir.
4. Batı sulta sistemini en fazla
rahatsız eden yanı ise İran’ın kendi savunma doktrini doğrultusunda çeşitli
dallarda her geçen gün yeni ve modern silahlar geliştirmesidir. Böylece kendi
savunma sistemini güçlendirirken dostlarını, özellikle de direniş cephesini
desteklemekte, özgürlük savaşçılarına moral vermektedir. Bölgede askeri
üstünlüğünü kaybeden Batı açısından bu gelişme tahammül edilecek bir durum değildir.
Saydığımız ve başka sebeplerden
dolayı Batı Sulta sistemi medya silahını aralıksız çalıştırarak İran’ın en
büyük silahı olan halk gücü ve desteğine darbe indirmek, etnik ve mezhebi
karışıklıklar çıkarmak suretiyle uğursuz amaçlarına ulaşmak istemektedir.
Ülkemizdeki yandaş ve fondaş
medyanın İran düşmanlığı ise anlaşılmaz değildir. Batı tarafından beslenen,
fonlanan fondaşların İran düşmanlığını anlamak zor değil. Efendilerinin
emirlerini yerine getiren bu çevreler sadece mideden değil yürekten de Batı
uygarlığı dedikleri sulta sistemine bağlı oldukları için bu duruşları hayret
edilecek bir durum değildir.
Ama asıl şaşılacak olan Batı’ya
ve batılı değerlere karşıtlık iddiasında bulunan münafık yandaşların duruşudur.
Dikkat edilirse tıpa tıp aynı retöriği kullanan bu kesimin kalemşörleri hiç
şüphesiz tek merkezden yönlendirilmektedir. Hayasızlıkta seküler fondaş medyayı
bile geride bırakan nifak ehli ve bazen de kiralık kalemşörlerin hedefi
öncekilerden biraz farklıdır. Niçin mi?
1. Sünni dünyanın liderliği
iddiasıyla başlattıkları tüm teşebbüsleri başarısızlıkla sonuçlandı. Bölge
ülkelerinde sebep oldukları cinayetlerin, isyanların, fitnelerin
başarısızlığını İran’ın üzerine atmak istiyorlar. Muhataplarını yaptıkları
hatalar konusunda ikna etmek için tarihsel mezhebi taassupları yeniden gündeme
getirmekten medet ummakta, “Şia yayılmacılığı tehlikesi” vb evhamlarla
kendilerinin de inanmadığı komplo teorileri üretmektedirler. Bu nifak
çevrelerinin tek amacı halkın dini, mezhebi duygularını tahrik etmek ve fitne
çıkarmak suretiyle iktidarlarını ayakta tutmaktır. Bir gün mezhepçilik, bir gün
ırkçılık peşinde koşarak inandırıcılıklarını kaybeden bu kalemşörleri ücretli
troller dışında artık en yakınları bile onaylamamaktadır.
2. Ümmetin baş meselesi Filistin
davasını sadece propaganda aracı olarak kullanan çevrelerin gönüllü temsilcisi
veya kiralık kalemlerşörleri İran’ın Filistin davasındaki cesur, ilkesel ve
sürekli dik duruşuna tahammül edememekte, kıskanmaktalar. Çünkü efendileri
artık sözde de olsa Filistin davasını dile getirememekte, başta Hamas olmak
üzere Filistin davasının meydandaki temsilcilerini yalnız bırakmış ve susturmuş
bulunmaktayken İran ve Direniş Cephesi, eskiden olduğu gibi Sünni ve İhvan
çizgili Hamas’a kucak açmış bulunuyor.
3. İran’ın, Siyonist Rejimin uğursuz varlığını
kabul etmediği, Filistin halkının haklarını her platformda savunduğu ve
Filistinli direniş gruplarına fark gözetmeksizin her türlü silah vermekten
çekinmediği için Batı sulta sisteminin hışmına uğradığı apaçık ortadayken bu
münafık kalemşörler hala İran’ın ABD ile Siyonist rejimle gizli işbirliği
içinde olduğunu söyleyecek kadar adileşmektedirler. Çünkü bu iftirayı yaymakla
efendilerinin yıllardan beri İsrail ile sürdürdükleri gizli açık işbirliğini
tevil edeceklerini sanmaktadırlar. Ama bu yalanlara artık kendi yakınları bile
inanmamaktadır. Bu eziklik ve acizliklerini İran’a saldırarak telafi etmeye
çalışmaktalar.
4. Kıskanç ve kindar kalemşörler
bilsinler ki efendilerinin normalleşme çabalarına rağmen Filistin’de, hem de
Batı Şeria ve 1948 yılı öncesinde işgal edilmiş topraklarda yeni bir intifada
başlamış bulunuyor ve bu kıyamın tedarikçisi ve destekleyicisi de İran’dır,
Hizbullah’tır, Direniş Cephesidir. İşgal altındaki Filistin’in merkezinden
başlayan bu yeni kalkışma Filistinli yiğit gençlerin fedakarlıklarıyla Siyonist
rejimi hiçbir zaman olmadığı kadar dehşete düşürmüş bulunuyor.
İran içerisinde etnik ve mezhebi
savaş çıkarma komplolarının önemli sebeplerinden biri de bu yüzdendir.
Gözlerini ve kalplerini kin,
nefret ve hasedin bürüdüğü yandaş kalemşörler Allah’a inanıyorlarsa bilsinler
ki, Hac Suresi 38.Ayetinde “Şüphesiz,Allah inananları savunur. Doğrusu Allah
hiçbir haini, nankörü sevmez.” buyuran Allah(cc) müminlere vaatte bulunmuştur
ve Allah vaadinden dönmez.
Geçen 42 yılda İran’ı haklı
olduğu her alanda savunan, düşmanlarının haince planlarını etkisiz hale getiren
sonsuz Kudret Sahibi Allah bundan sonra da kendi kerem ve inayetiyle müminleri
savunacak, kindar ve kıskanç düşmanlarını şimdiye kadar rezil ve rüsva ettiği
gibi bundan sonra da hainlikleri ve nankörlükleriyle baş başa bırakacak,
başarısız kılacaktır inşallah.
Ziya Türkyılmaz