Üçüncü İHA’nın düşmesiyle birlikte Karadeniz’den sınırlarımızın güvenliği, hava savunma sistemimizin yeterliliği, Montrö Sözleşmesi yeniden gündemde. Hava sahamızı koruyamadığımız açık ancak Karadeniz de güvenli bir alan olmaktan çoktan çıkmış durumda.
Karadeniz’den gelip sınırlarımızı ihlal eden İHA’lar gündemde.
Son günlerde Çankırı ve Kocaeli’de düşen İHA’lara bugün yenisi eklendi.
Balıkesir’in Manyas ilçesine bağlı Salur Mahallesi’nde bir insansız hava aracı (İHA) boş bir araziye düştü. Bölgede çalışan çiftçiler tarafından bulunduğu söylenen İHA, güvenlik güçlerine teslim edildi. Jandarma Komutanlığı’na bağlı istihbarat, bomba imha, olay yeri ve köpekle arama ekipleri bölgeye gitti.
Üzerinde herhangi bir yazı, bayrak ve amblem olmadığı söylenen İHA’nın henüz kime ait olduğunun belirlenemediği öne sürüldü. İHA, detaylı teknik inceleme yapılmak üzere Ankara’ya gönderildi.
Salur Mahallesi Muhtarı Alaattin Öncel’in açıklamalarından anlaşıldığı kadarıyla İHA aslında geçtiğimiz hafta bulundu. Dün Kocaeli’de ortaya çıkan İHA için de “Günler önce düştü” iddiaları vardı. NTV’nin haberinde, Kocaeli’ye düşen İHA’nın aslında 1 ay önce düştüğü iddia edildi
Çankırı-Elmadağ arasında F-16 ile vurulan İHA’nın menşei henüz açıklanmamışken düşen İHA’lar hava savunma sistemimizin güvenliğinin sorgulanmasına neden oldu.
Günlerce susan Milli Savunma Bakanlığı’nın açıklamasında sorular yanıtsız bırakıldı. Bugün açıklama yapan Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler de “Kontrolden çıkmıştı, füzeyle vurulduğu için paramparça oldu, enkazını arama çalışmaları devam ediyor” dedi.
Düşen İHA sayısı da artınca iktidarın açıklamaları iyice ikna etmekten uzak bir noktaya düştü.
Başından beri yaşanan gariplikler şöyle:
MSB ilk “İHA düşürdük” açıklamasından sonra sessizliğe gömüldü. Günler sonra yapılan açıklamada düşen bölge dahil pek çok sorunun cevabı açıklanmadı.
İlk düşen İHA ile ilgili detay bilgileri kamuoyu CNN Türk Ankara Temsilcisi Dicle Canova’dan öğrendi. Canova, İHA’nın Çankırı-Elmadağ arasında düşürüldüğünü söyledi, F-16’nın vurduğu söylenen İHA’nın küçük olduğu, vurulunca parçalara ayrıldığı bu nedenle de enkazının bulunamadığı öne sürüldü.
Yandaşlar ilk düşen İHA sonrası arka arkaya birbiriyle çelişen haberler yaptılar. Kimi enkazın bulunup toplanmaya başlandığını, kimi henüz bulunamadığını iddia etti.
İlk İHA’nın menşei muhtemelen “düşürüldüğü” yerin stratejik önemi nedeniyle açıklanmadı. Bakanlık Ukrayna-Rusya Savaşı’na işaret ederek, “Her iki tarafın da daha dikkatli olmaları hususunda muhataplarımız ikaz edilmiştir” demekle yetindi.
İkinci ve üçüncü İHA’nın Rusya’ya ait Orlan serisi hava araçları oldukları belirtildi.
Hava savunma sistemimizin yetersiz olduğu iddialarına ilişkin resmi makamlardan doyurucu bir açıklama yapılmadı.
Kocaeli’de düşen İHA’nın Rus Orlan-10, Balıkesir’de düşen İHA’nın ise Rus Merlin-VR tipi olduğu söylendi.
‘Başımız ciddi şekilde belada’
Emekli diplomat ve sol yazarı Engin Solakoğlu arka arkaya düşen dronların hava savunma konseptini kadük hale getirdiğini vurgulayarak NATO’nun Ukrayna-Rusya Savaşı’nı uzatma çabalarına dikkat çekti:
Başımızın ciddi şekilde belada olduğunun habercisi. Bu belanın birkaç boyutu var. Birincisi, kötü niyetli bir sermaye ittifakının üyesiyiz. NATO, savaşı uzatmak ve genişletmek için elinden geleni ardına koymuyor. Buna direnç gösterebilecek bir iktidar yok Türkiye’de. Sürükleniyorlar. İkincisi, hava sahamızı koruyamıyoruz. Savaş teknolojisi değişti. Dron hikayesi klasik hava savunma konseptini kadük hale getirdi. Bu konuda geri kaldığımız ortada. Dron üretmek güzel, atmak da öyle. Ancak karşılayabilmek de gerekiyor. Üçüncüsü her şeyi gizleme ve halkı kandırma çabasında bir düzen var. Bu da büyük handikap. Hatasını, eksiğini kabul etmeyen düzeltemez. Kendi kafalarına düşene kadar sesleri çıkmayacak, o zaman da çok geç olacak.
Hava sahamızı koruyamıyoruz: ‘Güvenlik kolay değil ancak bu yönde metodik bir çaba da yok’
Hava savunma sistemimizle ilgili eleştirilere ve sınır güvenliğine ilişkin değerlendirme yapan Solakoğlu “Sınır güvenliğinin iki veçhesi. Birincisi istek, ikincisi kapasite var. Kara sınırları bağlamında birincisinin, hava sınırları bağlamında ikincisinin eksikliği olduğu açık” dedi.
Solakoğlu şöyle konuştu:
Olası tehditleri tahmin edecek, size nereden saldırı gelebileceğini sürekli tartacaksınız. Akın başladığından itibaren takip edebilecek ve her türlü yüksekliği gözleyebilecek entegre bir radar sisteminiz olacak. Sonra da en uygun yerde durduracaksınız. 780 bin km2’lik bir ülkede bunu yapmak elbette kolay değil. Ancak bu yönde metodik bir çaba olmadığını bilmek can sıkıcı.
‘Montrö’nün amacı ABD ve emperyalist ülkeleri Karadeniz’e sokmamaktı, durum fiilen tartışmalı’
Karadeniz giderek daha sıcak bir yer haline gelirken, Montrö Sözleşmesi de bir süredir yeniden masada. Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, bugün yaptığı açıklamada, “Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni tavizsiz bir şekilde uygulamaya devam ediyoruz” dedi. Solakoğlu’na konunun bu boyutunu, NATO’nun ve ABD’nin Karadeniz’e girme çabasını da sorduk.
“Birilerini kızdırabilir ama ben artık Montrö meselesinin kilit özelliğini yitirdiğini düşünmeye başladım” diyen Engin Solakoğlu bu düşüncesini şöyle açıkladı:
Neden? Birincisi Montrö’nün amacı ABD ve emperyalist ülkeleri Karadeniz’e sokmamaktı. Şimdi kıyıdaş ülkelerin çoğu ya NATO üyesi ya da müttefiki. Dolayısıyla o amaç ortadan kalkmış oldu. İkincisi sözleşmenin kısıtları yani tonaj, gemi tipi gibi hükümler teknik anlamda yetersiz hale geldi. Hava veya suyu kullanan dronlarla karşı tarafa bir uçak gemisinden veya bir ağır kruvazörden daha fazla zarar verebiliyorsunuz. Montrö’nün ruhu bütün sözleşmeler gibi esasen iyi niyetle ilgilidir. Şimdi kıyıdaş ülkeler doğrudan ABD’nin, İngiltere’nin dümen suyunda. Hepsinin niyeti bozuk. Montrö’nün geniş bir yorum imkanı tanıdığı AKP düzeni de farklı değil. Hal böyle olunca ortada Montrö filan kalmıyor fiilen.
‘Emperyalizmi bölgeden uzak tutmak için bir halk iktidarına ihtiyacımız var’
Öte yandan Karadeniz’in büyük bir tehlike altında olduğunu da vurgulayan Solakoğlu şöyle devam etti:
Sadece savaşın büyümesi riskinden söz etmiyorum. Nedense jeopolitik ahkam kesenler pek değinmiyorlar ama Karadeniz’de iki dolu petrol tankeri vurulsa biz Hopa’dan Çanakkale’ye kadar petrol seyreder, petrol koklarız o kıyılarda. Denizlerimiz ölür, balıkçılık ölür. Sadece bu bile Türkiye’ye ağır darbedir. Bizim emperyalizmi ve kirli savaşını bu bölgeden uzak tutmak için uğraşacak bir halk iktidarına ihtiyacımız var/sol
