İran’da 18 Haziran 2021 tarihinde düzenlenen
cumhurbaşkanlığı seçimlerinin anayasal mahiyeti, halkın iradesini ortaya
koyması açısından önemi, ülke içi
sorunların giderilmesi ve dış siyasette izlenecek çizginin belirlenmesi
bakımından etkileriyle ilgili olarak daha önce SAHAR TV ile yapmış olduğumuz
söyleşide ayrıntılı açıklamalarda bulunmuştuk. İlgilenenler aşağıdaki linklere
başvurabilirler.
https://www.instagram.com/tv/CQWOS37Bwsq/?utm_medium=copy_link
İbrahim Reisi’nin cumhurbaşkanlığına seçilmesiyle birlikte
önümüzdeki aylarda İran iç ve dış siyasetinde bir takım değişikliklerin
olacağına kesin gözüyle bakılmaktadır.
ÜLKE İÇİNDE BEKLENTİLER
Ülke içinde ekonomik sıkıntılar ve pahalılığın halk
üzerindeki etkilerinin toplumsal tepkileri çağrıştırma düzeyine vardığı artık
inkar edilemez bir gerçek. Yeni cumhurbaşkanının başvuracağı ilk iş beklendiği üzere
halkı ekonomik olarak rahatlatacak radikal kararları uygulamaya koyması olacaktır
kuşkusuz.
Hasan Ruhani hükümetinin içme suyu teminini bile 5+1 Grubuyla KOEP(Kapsamlı Ortak Eylem Planı)
anlaşmasının imzalanması ve
uygulanmasına bağlayarak sekiz yıl boyunca bütün enerjisini görüşmelere harcaması ve sonuç alamaması İran ekonomisi
ve özellikle de dar gelirli halk kesimleri için bir felakate dönüşmüş
bulunuyor. KOEP anlaşmasına aşağıda ayrıntılı değineceğiz. İran’ın iç
dinamiklerini harekete geçirme, direniş ekonomisine geçme çağrılarını çeşitli
bahanelerle erteleyen H.Ruhani hükümeti halkın önemli ihtiyaçlarından olan ve
yüzde yüz iç imkanlarla tamamlanacak önceden başlatılmış mesken projelerini
bile atıl durumda tutarak telafisi zor hatalar yapmıştır.
İbrahim Reisi seçim propagandası konuşmalarında başta
mesken, sanayi ve tarım ürünleri olmak üzere dahili üretimi ivedilikle harekete
geçirerek işsizliği gidereceği sözü vermekteydi.
Son yıllarda kendini tüm alanlarda gösteren fesat/bozulma ve
yolsuzluklarla mücadele İbrahim Reisi hükümetini bekleyen önemli sorunlardan
bir diğerini oluşturuyor. Bazılarına göre sistematik bazılarına göre
kişisel-dağınık bir şekilde yayılan bozulmalar, yolsuzluklar artık önemli bir
soruna dönüşmüş bulunuyor. Yargı Organı başkanlığı sırasında bu alanda bir
takım girişimler başlatan İbrahim Reisi seçim konuşmaları sırasında bu hususa
öncelik vereceğini söylemesi halk arasında beklentileri artırmış bulunuyor.
İran’ın önemli sorunlarından biri de ülke ekonomisinin
yarısından fazlasını oluşturan çeşitli enerji kaynakları üzerinde uygulanan
subvansiyonlar ve yine döviz kaynaklarının ilaç ve hayvan yemi gibi temel gıda maddeleri ithalatı için düşük
kurdan tahsis edilmesidir. Enerji kaynaklarının ülke içinde ucuz fiyata arz
edilmesinden dolayı kaçakçılığın önlenememesi, enerji ve döviz subvansiyonlarından
orantısız olarak yararlanan sınırlı sayıdaki varlıklı kesim daha çok zenginleşirken
geniş halk kesimlerinin daha çok fakirleşmesi ve dolayısıyla gelir dağılımında
ortaya çıkan adaletsizlik vb sorunların ortadan kaldırılması da yeni hükümeti
bekleyen baş sorunlardandır.
DIŞ SİYASETTE BEKLENENLER
Dış siyasete gelince; İran’ın sorunlarının önemli bir
bölümünün dış baskılardan, çok yönlü yaptırımlardan kaynaklandığını bilmeyen
yoktur. Başta ABD olmak üzere büyük güçlerin kontrolündeki adına uluslararası toplum
denilen gerçekte ise uluslararası sulta sistemine entegre olmayı, teslim olmayı
reddetmesi İran’ın kırk yılı aşkın bir süredir başına gelenlerin baş nedenidir
denilebilir.
Ekonomik, askeri, idari, teknolojik ve medya alanlarındaki
gücüyle dünya üzerinde sulta kurmuş ABD öncülüğündeki büyük güçler hiç bir
açıdan bu sistemle boy ölçüşemeyecek gördükleri İran’ı uyguladıkları baskılarla teslim olmaya
zorlarken İran şimdiye kadar direniş
yolunu seçmiş bulunuyor.
“Direnişin bedeli uzlaşmanın/entegre olmanın bedelinden daha
ağır değildir” stratejisine inanan İran’ın bu siyasetinden bazı dönemlerde ödünler
verilmiş olsa da karşılığında herhangi bir kazanç sağlanamamış ve aksine
telafisi zor ağır hasarlara bile yol açmıştır.
KOEP’İN GELECEĞİ ve İRANIN ŞARTLARI
Yeni Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi yaptığı ilk basın
toplantısında İran’ın dış ilişkilerinin KOEP(Kapsamlı Ortak Eylem Planı) ile
başlamadığı ve bununla sınırlı kalmayacağı mesajını verse de İran’ı önümüzdeki
yıllarda da uğraştıracak en önemli dış mesele hiç kuşkusuz bu anlaşma etrafında
olacaktır.
Hasan Ruhani- Cevad Zarif ikilisi sekiz yıl önce İran’ın
çıkarlarını korumak amaçlı ve belki de iyi niyetle başlattıkları yeni
diplomasiye win-win/kazan-kazan adını verdiler. Ancak ABD kontrolünden çıkamayacağı
ve ABD’ye rağmen bağımsız davranamayacağı başından belli olan 5+1 Grubu ile
başlatılan görüşmelerde karşı tarafın kaybedeceği bir şey yoktu ve alınacak her
sonuçta kazanan taraf onlar olacaktı. Masaya yatırılan İran’ın malı, İran’ın
çıkarları, İran’ın haklarıydı. İran bu haklarının bir kısmından vazgeçerek geri
kalan haklarından yararlanmayı umarken karşı taraf İran’a bu fırsatı vermek
niyetinde değildi. Çünkü karşı tarafın hedefi İran’ı teslim almak, kendi
ifadeleriyle İran’ı sulta sisteminin bir parçası olmaya razı etmek veya buna
zorlamaktı.
İmzalanan KOEP(Kapsamlı Ortak Eylem Planı) anlaşması da
gerçekte onların bu hedefine hizmet edecek şekilde hazırlanmıştı. Onlarca
Amerikalı hukukçu ve diplomatın daha görüşmeler başlamadan önce üzerinde aylarca
çalışarak ustaca hazırladığı anlaşma metni İranlı görüşmeci diplomatların önüne
konulmuş ve onaylamaları istenmiştir. İranlı diplomatlar uzun müzakerelerden
sonra sunulan metinden bazı bölümleri çıkartmayı, bazı değişiklikler yapmayı
başarsalar da metinin hazırlanma amacı önemli oranda korunmuştur. Görünürde İran’ı
geçici olarak rahatlatacak birtakım ticari kolaylıklar verilmiş olsa da anlaşma
metnine yerleştirilen muğlak, yoruma açık maddeler ve en önemlisi de “tetik
prensibi” uyarınca taraflar istedikleri
zaman herhangi bir bahaneyle İran’ı köşeye sıkıştırma ve tedrici olarak teslime
zorlama silahını ellerinde bulundurmuşlardır.
İran hukuki olarak uluslararası bir anlaşmanın iki
tarafından biri olması gerekirken görüşmeye katılan BMGK daimi üyesi beş ülke,
Almanya ve AB temsilcisi de anlaşmanın tarafları sayılmışlardır. Yani herhangi
bir anlaşmazlık durumunda İran’ın muhatabı bir değil yedi taraftır ve sorunun
çözümü için hepsini ayrı ayrı razı etmesi gerekir. Bu yedi taraftan her biri
İran aleyhinde bir iddiada veya şikayette bulunur ve bu şikayet oylamaya sunulursa
İran’ın bir oyuna karşı yedi taraf oy hakkına sahip olacaklardır. Böyle bir
oylamada –iyi polis rolündeki -Çin ve
Rusya İran lehine oy kullansa bile ABD’nin kontrolündeki Batı blokunun daima beş
oyu bulunacaktır.
Bu anlaşmada İran’a yönelik yaptırımların nükleer programla
ilgili bölümü sadece askıya alınmış olup kaldırılmamıştır. ABD’de kanun koyucu ve
belirleyici güç Kongre’nin İran aleyhinde nükleer programı dışındaki konularla
ilgili yaptırımları aynen sürdürüldüğü için KOEP kapsamındaki yaptırımlar da
hayata geçirilememiştir. Çünkü başta AB ülkeleri olmak üzere bankalar ve çok
uluslu şirketlerdeki Amerikan
ortaklığından dolayı Kongre yaptırımları yüzünden dünyada hiçbir ciddi şirket İran’la ticaret yapamamaktadır.
ABD, KOEP’e dönse ve bu anlaşma tamamen uygulamaya konulsa
bile İran’a uygulanan ikincil yaptırımlar yüzünden onlarca ayrı konuda
yaptırımlar yine devam edecektir. Çünkü İran’a uygulanan yaptırımların önemli
bir bölümü İran’ın füze teknolojisi, insan hakları ve terörizmi destekleme olarak
tanımlanan İran’ın bölgesel nüfuzuyla ilgilidir ve Amerikan Kongresi tarafından
çeşitli adlar altında çıkarılan kanunlarla konulmuştur. Bu yaptırımların
kaldırılması Joe Biden hükümetinin yetkisi dışında olup Kongrenin tasvibinden
geçmesi gerekir.
İran’ yönelik onlarca ayrı yaptırım da dikkate alındığında İran’ın
nükleer anlaşmayı bile tek başına uygulatacak bir yaptırım gücü yokken
neresinden bakılırsa bakılsın KOEP İran açısından bir fiyaskodan ibarettir. Bu
açıdan bakıldığında uygulama imkanı bulamayan bu anlaşmanın ABD eski başkanı
Donald Trump tarafından feshedilmesi bir bakıma İran’a anlaşmayı gözden geçirme
ve tatil ettiği nükleer programına yeniden başlama fırsat sunmuştur.
Ruhanı-Zarif uzlaşmacı diplomasi çizgisinin sonuç
vermediğini ve sürdürülmesini ülke zararına gören İran Meclisi, Trump’ın
feshetme kararını fırsat bilerek nükleer teknoloji programına adım adım geri
dönmeye dair kararlar almış ve ABD’nin KOEP’e geri dönüşü için yaptırımların
tamamen kaldırılması vb. yeni şartlar öne sürmüştür.
İnkılap Lideri İmam Hamanei yaptığı açıklamalarda bir yandan
Meclisi bu konularda yönlendirirken ABD’nin KOEP’e geri dönmesinin kabulü karşılığında
yaptırımların kaldırılması için somut adımlar atılması ve bunun İran
tarafından sağlamasının yapılması şartını ileri sürmüş, somut sonuçlarını
görmeden KOEP’e dönmenin anlamsız olduğunu defalarca vurgulamıştır.
Yeni Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi de bu şartlardan geri adım
atılmayacağını, bundan sonra görüşme yapmak için görüşme yapılmayacağını ve her
görüşme sonunda İran halkını rahatlatacak sonuçlar çıkması gerektiğini
açıklamış bulunuyor.
Hasan Ruhani hükümetinin son günlerinde sekiz yıllık hasar
karnesine bir başarı yazdırmak havliyle nükleer görüşmelerin sonuca
yaklaştığını, ABD’nin pişmanlık duyup KOEP’e geri dönmeye hazır olduğuna dair
açıklamalar yapmasına ve KOEP’i ihya etme çabalarına rağmen Rehber Hamanei
ve yeni yöneticiler yaptırımların
kaldırılmasına yaramayan bir anlaşmanın varlığını artık anlamsız buldukları için ABD’nin bu anlaşmaya dönüp dönmemesine
pek ilgi duymamaktadır. İran son sekiz yılda uzlaşma için ödenen bedelin bu
haksız baskılara direnmek için ödenecek bedelden daha fazla olduğuna
inanmaktadır.
Öte yandan son yıllarda başta füze teknolojisi olmak üzere
savunma gücünü yükselten, bölgesel bir güç haline gelerek nüfuz alanını artıran
İran yaptırımlarla yaşamaya hazırlandığının sinyallerini vermeye başlamış
bulunuyor. İçeride direniş ekonomisi planları yaparken dışarıda komşu ülkelere
ilaveten Çin gibi alternatif güçlü ekonomilerle işbirliğine dair adımlar atan
İran göründüğü kadarıyla bırakın füze gücü ve bölgesel nüfuzunu ABD ile görüşme
konusu yapmayı nükleer teknolojisiyle ilgili görüşmelere bile pek istekli
gözükmemektedir.
Ancak bu yorumlar İran’ın nükleer görüşmelerden çekileceği
veya dünyaya kafa tutacağı olarak değerlendirilmemelidir. İran ilkelerine bağlı
kalarak kendi haklarını savunmak doğrultusunda şimdiye kadar olduğu gibi bundan
sonra da müzakerelere devam edecektir. Ama karşılık almadan ödün vermenin acı tecrübelerini
yaşayan İran yeni dönemde çözümü, sıkıntılardan sıyrılmayı sadece müzakerelere
katılmakta aramayacak gibi görünüyor.
Meclis ve meydan desteğini de yanında gören Cumhurbaşkanı
İbrahim Reisi’nin İnkılap Rehberi İmam Hamanei ile uyum içerisinde daha ilkesel
bir dış siyaset izleyeceği, Batıya kesinlikle güvenmeyeceği, tam güvenilir
olmasalar da Rusya ve Çin ile ilişkileri geliştirmeye çalışacağı, ekonomik
–ticari ilişkilerde komşu ülkeler başta olmak üzere yeni partnerler bulmaya öncelik
vereceği öngörülmektedir.