“Bu güzel haslete ancak hakkiyle sabredenler erişebilir;
buna ancak insânî kemâl ve faziletten yana nasîbi bol olanlar ulaşabilir!”
(Fussilet-35)
İslam dini, Peygamberimiz zamanından bu yana isimlerini
saymakla bitiremeyeceğimiz mallarını & canlarını ortaya koyan birçok
şehitlerimizin pak kanları üzeri ayakta dimdik durmakta.
Şehit nedir? Herkesin
inançlı & inançsızlarında kullandığı bir slogan var “şehitler ölmez”,
“şehitlerimizin kani yerde kalmayacak”. Kelime doğrudur, şehitler ölmez ve kanı
yerde kalmaz çünkü Allah diyor ki “Allah yolunda öldürülenleri ölü sanma. Onlar
diridir ve Rableri katında rızıklanırlar.” (Al-Imran-169) diğer bir ayette ise
“Allah yolunda öldürülenler için “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler, fakat
siz bilemezsiniz.” (Bakara-154)
Şehit nedir? şahadet nedir? Etimolojik olarak tanımı nedir?
neden şehit kelimesini kullanıyoruz? Şehit kelimesi Türkçemiz de: 1. Tanık
(şahit) 2. din uğruna ölen (şehit) kişi anlamına gelir ve bu kelime Arapça şhd
(شهيد) kökünden gelen
şahīd; 1. tanık, 2. din uğruna ölen kişi
sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Aramice/Süryanice aynı anlama gelen “sāhdā
סהדא”
sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Aramice/Süryanice ’de shd סהד "tanık olma, tanıklık etme"
kökünden türetilmiştir. Ayrıca, Aramice sözcük, Eski Yunanca mártys, mártyros
(1. tanık, 2. din uğruna ölen kişi) çevirisidir.
Şahadet kelimesi ise; Arapça
şhd kökünden gelen şahādat شهادة ."1. şahitlik, 2.
“Şehitlik" sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Arapça şahida شهد "tanık oldu,
tanıklık etti, mahkemede yemin etti, kelime-i şehadet getirdi" fiilinin
mastarıdır.
Kuran terminolojisiyle yaptığımız da Şehit, Allah yollunda
canını ve malını tanık(şahit) olarak ortaya koyan kişi anlamındadır. Kuran
diliyle; “Ey iman edenler! Sizi, elem verici azaptan kurtaracak bir ticareti
size göstereyim mi? Allah’a ve resulüne iman edersiniz, Allah yolunda
mallarınızla ve canlarınızla cihat edersiniz. Bilirseniz bu sizin için daha
hayırlıdır.” (Saff-10,11)
Allah yolunda canın & malını “tanık” olarak ortaya koyan
kişi kimdir?
Her şehit, insanlara geride bir miras bırakır. Kimileri bu
mirası ideolojileri için bırakır, kimileri idealleri için yapar fakat her yapan
bir şehit midir?
Şehit olmak; Allah'ın rızasını arayarak, Allah (cc) ve
Resulü Muhammed Mustafa (s.a.a) itaatin & teslimiyetin tanklığı için
mallıyla & canıyla verilen insanlık (hürriyet) mücadelesinin adıdır.
Belirli bir ideoloji veya sistem (kominizim, kapitalizm, demokrasi vb.) veya
maddi kazanç (mevki, unvan) rızasını arayarak yapılan bir mücadele değildir.
İnsan, vatanı için mallını & canını ortaya koyar çünkü o vatan, Allah'ın
rızasın arayan & yaşayan, koruyan ve insanları hüsrana teşvik edilmediği
bir toprak parçasıdır. O toprak parçası “Beledi-l Emin” (huzur ve güven yeri),
“Beledi-l mukaddes” (ilahi değerlere sahip olan yer), Küfrün, şirkin, zulmün
olmadığı, hakkaniyetin adaletin olduğu yerdir. Genelde İslam ümmetinin yaşadığı
tüm topraklardır. (Ama velakin!!!)
Şehitlerin güzel hasletleri nedir?
IMAN; Allah (cc) ve Resul'ünün itaat edenler ki onlar, Allah
(cc) ol dediği yerde olanlar ve men ettiği yerde olmayanlardır. “Allah’a ve
ahiret gününe iman edenler, mallarıyla canlarıyla cihat etmekten geri kalmak
maksadıyla özür aramazlar, senden asla izin istemezler.” (Tevbe-44). Kısaca
TEVHID “A” dan “Z” kadar yaşayan ve yaşatanlardır. Tevhidi “A” dan “Z” kadar
yaşamak nedir?
A-) Allah'ını varlığını bilmek (Tanımak)
2-) Bildiğine inanmak & ilan etmek (teslim olmak)
3-) İnandığını yaşamak (İhlasla özür aramadan uygulamak)
Z-) Yaşadığını, inandığını & teslimiyetini ilan ettiği
Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak (Ne açık ne gizli hiçbir şirk yapmamak)
“Yüzlerinizi doğu ya da batı tarafına çevirmeniz iyilik
değildir. Asıl iyilik; Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve
peygamberlere inanan; malını sevdiği halde akrabasına, yetimlere, yoksullara,
yolda kalan gariplere, dilenenlere, hürriyetine kavuşmak isteyen köle ve
esirlere veren; namazı dosdoğru kılıp zekâtı ödeyen, antlaşma yaptığında
sözünde duran; sıkıntı, darlık, hastalık ve şiddetli savaş zamanlarında
sabredenlerin yaptığıdır. Kulluklarında samimi ve dürüst olanlar işte
bunlardır; gerçek takva sahipleri de yine bunlardır.” (Bakara-177)
SALIH AMEL; Iman göstergesi ve tecellisi olan TAKVA
elbisesini giymek.
Allah'ın sende razı olacağı, hem Farz kıldığı amelleri
yerine getirmek hem de her türlü açık & gizli günahtan sakınmak. Bir elinle
yaptığını diğer elinle yıkmamak. Egosantrik her türlü amellerinden
(gösterişten, bencilikten, zorbalıktan, cahillikten …vb.) kurtulmuş olarak açık & gizli her turlu
haramdan uzak durmak. “Allah Takvalı olanların amelini kabul eder” (Maide-27)
“sizin Allah katında en değerli olanınız en çok Takvalı olanınızdır”
(Hucurat-13)
HAKKI Savunma; Hakkı bilmeyi, Iman etmeyi, bildiklerini
hayatında uygulayarak yaşamayı (Salih amel), hayatını ona göre adalet &
hakkaniyet üzeri tanzim etmektir.
Bu tanzim etme sadece konuşmak veya hikâye anlatır gibi
anlatmakla değil! amel etmeyi şart koşar. Bir yerde,
haram/zulüm/sapıklık/adaletsizlik varsa ve hükmediyorsa o mutlak düzeltilir,
değiştirilir ve hakikat yerini bulur. İlahi emir, Emri bil maruf nehyi anil
münker farzı yerine getirilir. “İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip
kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir”
(Al-Imran104). İmam Hüseyin (as) Kerbalada Yezid ordusuna yaptığı sesleniş “Ben
ne taht için ne iktidar için buradayım, gördüm ki helali haram haramı helal
kılmışsınız, ben sadece dedemin dinin emirlerini yerine getirmek (emri bil
maruf nehyi anim münkir) için size kıyam ediyorum”
SABR Etmek; Allah (cc), dost ve destekçi olarak kendi yanına
almaktır. Sabır, her kapıyı açan bir anahtardır. Sabır etmesini bilmeyen ne
iman edebilir ne Salih amel işleyebilir nede Hakki savunabilir. Sabır, Allah’a
olan teslimiyettin en büyük nişanesidir. Sabır kurtuluşun ve nihai hedefe
varmanın şartıdır.
Sabır etmeyenler Allah (cc) gereği gibi sevemezler, Sabır
etmeyenler Allah'ın kadirini gereği gibi bilemezler, Sabır etmeyenler Allah’a
gereği gibi şükür edemezler, Sabır etmeyenler gereği gibi ibadetlerini yerine
getiremezler, Sabır edemeyenler haytalarını gereği gibi yaşayamazlar ve
istediklerine de adil olarak sahip olamazlar. Sabır, her işimizde bizlerin
ilerlemesi, sahip olması için gereken en önemli ilahi güçtür. Sabır etmek
insanın değerini artır ve insanın yüceltir. Çünkü hayat imtihanın en güzle
yaşamanın ve kazanmanın tek yol Sabırdır. “Gerçek şu ki, içinizden cihâd
edenleri ve sabredenleri ayırt edinceye; söz ve davranışlarınızdaki
samimiyetinizin doğruluğunu ortaya çıkarıncaya kadar biz sizi sınamaya devam
edeceğiz.” (Muhammed-31), “Mallarınız ve canlarınız husûsunda mutlaka imtihan
edileceksiniz; sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden
birçok üzücü sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve günahlardan sakınırsanız,
elbette bu davranış, yapılmasında azimli ve kararlı olunması gereken en mühim
ameldir.” (Al-Imran-186), “Allah’ın huzuruna çıkacaklarını kesin olarak
bilenler ise: ‹Az sayıdaki nice topluluk, çok sayıdaki nice kalabalığı Allah’ın
izniyle yenmiştir. Allah, sabredenlerle beraberdir’ dediler.” (Bakara-249)
(Bir nüans notu düşmek istiyorum; Sabır etmek (Patience) ile
boyun eğmek (soumise/submissive) karıştırılmamalı. Sabır etme sonucunda hüsran
olmak yoktur. Boyun eğme sonuncunda züllüme ortak olma ya da dünyanın her türlü
çekiciliği önünde ruhuyla ve bedeniyle köle olmak, nefsinin arzularına teslim
olmak vardır. Iman Ali (as) der ki
“Züllüme sesiz kalmak (boğun eğeme) züllüme ortak olmaktır”. “Zorluğa dik
durarak onun var ettiği sıkıntıya sabır edersin.” Örnek; Sigara içme arzuna dik
durusun, arzuna boyun eğmezsin ciğerlerini (sağlığını) korumuş olursun” ya da
“Sıkıntıya katlanırsın ama zorluğuna boyun eğersin” Örnek; “Şeker hastası
olmana rağmen tatlı yersin ama şekerin sana verdiği zararlarına da katlanırsın
sabır etmiş olmazsın”) İmam Hüseyin (as) Kerbelada 70 kişiyle şehit olması
görüntü olarak bir yenilgi olmasına rağmen zulme, adaletsizliğe, zalime ve
batıla karşı alınmış en büyük zafer ve Allah'ın emirde yerine getirilmiş olup,
bugün Muhammed İslami dimdik ayakta durmaktadır.
Şehitlerimizi anarken kendi halimize bir bakalım,
şehitlerimiz Allah'ın o yüce makamın ermişiler ama bizler, şehitlerimizin
bıraktığı mirası yüklenecek kapasiteye (yollarını takip edecek güce)
sahipmiyiz? Yoksa bizler; “Ey şehit iyi ki varsın yoksa ben ne yapardım?”
diyerek şehitlerimizi güzellikleriyle kendimizi tatmin mi ediyoruz? Neden
şehitlerimize gerektiği gibi imrenip onlar gibi olma & yaşama arzusu
taşımıyoruz? Bunu derken canımızla şehit olmamaktan bahsetmiyorum, mallarımızın
şehit olabiliriz; bizler, onların sahip olduğu güzel huylara, hasletlere,
takvaya, onların işlediği hayırlı amelleri yapmayı, hakkı her ortamda ve her
konumda savunarak ilan edip yaşamayı, açık ve gizli haramlardan riyadan uzak durmayı
ve de “Sabrı Cemile” gücene sahip olabiliriz! Neden “Allah'ım mallım &
canım, Sana (cc) ve resulün Muhammed Mustafa (saa) itaatimin &
teslimiyetimin bir tanığı (şahitti) olarak ortaya koyuyorum” diyemiyoruz. Acaba zorumuza mı gidiyor? Herhalde!
Ey Allah yolunda şehit olan kalpleri pak insanlar! Sizlere
hayranım, sizlerin mevkiinde olamadığım için de çok üzgünüm. Dünyanın süsüne ve
metasına samimiyetle sizler gibi yüz çeviremediğimden dolayı, sizlerin ve tüm
Allah dostlarının yanında kendimden haya ediyorum. Allah’tan niyaz ediyor ve
istiyorum, Ya Rabbi beni ve tüm inanları hüsrana uğrayanlardan kılma, canını
& mallını tanık (şahit) olarak sana feda edenler kervanında kıl. Allah'ım beni ve rızanı arayan tüm inanları,
velilerinle ve masum İmamlarımızla hem bu dünyada hem de Ahirete birlikte kıl.
Âmin ya İlahi.
Mustafa Kemal TASPINAR