Velayet Perspektifinden “Vatan-Milliyet”

GİRİŞ: 18.10.2022 05:43      GÜNCELLEME: 18.10.2022 05:43
Rasthaber -  Allah’ın Adıyla

Allah-u teala insanı iki boyutlu yaratmıştır; Tabiatı boyutu ve Fıtrat boyutu. İnsanın sahip olduğu aidiyetlerin bazıları onun Tabiat boyutundan kaynaklanır; Vatan, milliyet, ırk, dil, örf, kültür, bayrak, makam, mal, mülk gibi aidiyetler dünya hayatına ait olduğu için dünya ile sınırlıdır.

Bazı aidiyetleri ise Fıtratından kaynaklanır ve insanın hakikatini oluşturur; Tevhid, velayet, marifet, iman, izzet, takva, iffet gibi sıfatlar Fıtri aidiyetlerdendir.

Tabiat aidiyetlerinin hepsi fıtri aidiyetleri korumak, geliştirmek, kemale ulaşmasını sağlamak içindir.

İnsanın tabiatı, fıtratının aracıdır ve kalıbıdır. Bunlar Kur’an’da “nimet” diye adlandırılır ve imtihan vesilesi olduğu vurgulanır.

İnsan bireysel ve toplumsal hayatını tabiat hayatı ile yaşar, fıtri aidiyetler kemale ulaşsın, yaratılışın hedefi gerçekleşsin amacı güdülür.

Bu aidiyetler dünya hayatının birer parçası olarak görülmektedir. İlahi kutsallığı yoktur. Hatta bu aidiyetler insanın melekut alemine, ilahi değerlere ulaşmasını engellerse ayağında birer bağdan başka bir şey değildir.

Tabiat aidiyetlerine takılıp kalan insan, iman ehli olsa da olgunlaşamaz, seyr-u sulukta yarı yolda kalır, tekâmülünü gerçekleştiremez İnsan bu tabiat aidiyetlerinin hikmetini anlamadan yaşarsa bu süreç zamanla insanın kişilik ve kimliğini oluşturur. Ve sonuçta beka ve var olma sebebi olur. Bu aşamadan sonra artık fıtri aidiyetleri de ona göre şekillenir.

Dünyevi aidiyetlerin hepsi insanın tabiatına aittir, tabiatından kaynaklanır. Bu aidiyetleri sevmek kınanmamıştır ama övülmemiş ve methedilmemiştir.

Hz. Ali (as) insanların tabiat/dünyevi aidiyetlere önem verdiğini bildiği için buyuruyor:

“İnsanlar dünyanın çocuklarıdır (dünya onların annesidir), kişinin annesini sevmesi kınanamaz”. Hikmet/303

İnsanın dünyevi aidiyetlerinden olan “Vatanı sevmek ve milliyetini savunmak insanın dünyevi sevgilerindendir; insanın vatanı sevmesi tabiatı ve doğası gereği her canlının doğup büyüdüğü, yaşadığı yeri sevmesi gibidir.

اِعْلَمُٓوا اَنَّمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَزٖينَةٌ وَتَفَاخُرٌ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِي الْاَمْوَالِ وَالْاَوْلَادِؕ كَمَثَلِ غَيْثٍ اَعْجَبَ الْكُفَّارَ نَبَاتُهُ ثُمَّ يَهٖيجُ فَتَرٰيهُ مُصْفَراًّ ثُمَّ يَكُونُ حُطَاماًؕ وَفِي الْاٰخِرَةِ عَذَابٌ شَدٖيدٌۙ وَمَغْفِرَةٌ مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانٌؕ وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ

“Bilin ki dünya yaşayışı, ancak bir oyundur, bir eğlencedir, bir bezentidir ve aranızda bir övünmedir ve bir mal ve evlat çokluğu gayretidir ancak ve bunlardan ibarettir de; halbuki dünya yaşayışı, bir yağmura benzer, bitirdiği nebatlar, ekincileri şaşırtır, sevindirir, sonra kuruyuverir de bir de bakarsın, sapsarı olmuş, sararıp solmuş, sonra da un ufak olmuş, dağılıp gitmiş; ve ahiretteyse çetin bir azap var ve Allah'tan yargılanma ve razılık; ve dünya yaşayışı, ancak bir aldanış metaından ibarettir.“ Hadid/ 20

Bazılarının “dünya görüşünün ve düşüncelerinin alt yapısını tabiatından kaynaklanan dünyevi aidiyetler oluşturur.” Hayat felsefesini, yaşam kurallarını bu temel üzerine kurar. Çoğu zaman fıtri aidiyetlerin önüne geçirir, insanı fıtratından uzaklaştırır. Ve bu sevgileri imanın önüne geçirir, hatta bazen imanı, dini ona feda eder. Buna kılıf olarak da kutsalları kullanır ve kutsalların arkasına saklar, dini ve imanı koruyormuş görüntüsü verir.

Bu düşüncenin getirdikleri;

‐ Tabiat aidiyetleri öncelikli olur, fıtri aidiyetler ikinci plâna atılır veya tabiat aidiyetlerinin gölgesinde kalır.

- Fıtri aidiyetlerin manası tabiat aidiyetlerinin doğrultusunda yorumlanır/tefsir edilir.

- Mektebe mensup olanlar fıtri aidiyetleri tabiatının bir parçası sanır. Zamanla tabiat aidiyetlerini ya inanç olarak veya inancın bir parçası olarak algılar.

Bazılarının ise “dünya görüşü ve düşüncelerinin temelini Fıtri aidiyetler oluşturur.”

Fıtri aidiyetler metafizik alem ile bağı olduğundan varlığı kutsaldır, ebedidir hem bu dünyada hem de ahirette daimi olma özelliğine sahiptir. Fıtri aidiyetlerin kaynağı melekut alemidir.

فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّٖينِ حَنٖيفاًؕ فِطْرَتَ اللّٰهِ الَّتٖي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَاؕ لَا تَبْدٖيلَ لِخَلْقِ اللّٰهِؕ ذٰلِكَ الدّٖينُ الْقَيِّمُوَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

“Artık, yüzünü tam doğru dine döndür, Allah'ın ilk yarattığı selamet haline ki insanları, o tabii halde, fıtrat üzere yaratmıştır; Allah'ın yaratışı, din, değiştirilemez; budur en doğru din ve fakat insanların çoğu bilmez.” Rum/ 30

Manevi ve Rahmani aidiyetler insanın fıtratından kaynaklanır. Tevhid, velayet, din, iman, takva, adalet, keramet, izzet, iffet gibi fıtri aidiyetlerin hepsi insanı arşa yücelten, maddi dünyadan melakut alemine ulaştıran ilahi değerlerdir.

Allah-u teala fıtri aidiyetlere nimetten daha yüce olan “minnet” kelimesini kullanmıştır. İnsanın dünya hayatında “hayat-ı tayyibeye” ancak fıtri aidiyetleri tekamüle ulaştırarak sahip olabileceği de beyan edilmektedir.

Aynı inanca sahip Müslümanlar arasında ihtilafın kaynaklarından biri bu noktadır; “İnsanın Dünya görüşü ve düşüncesinin alt yapısını ve temelini tabiat aidiyetleri mi oluşturmalı, yoksa fıtri aidiyetler mi?”

Bunu teoride ayırt etmek kolay olsa da pratikte zannedildiği gibi kolay değildir. En bariz örneklerinden bir “vatan ve milliyeti sevmek ve savunmak.”

“Vatan-milliyet” konusuna en çok politikacılar, ırkçı ve kavmiyetçi zihniyete sahip olanlar vurgu yaparak insanları “vatan-milliyet” duygusu ile sömürürler.

Vatan milliyet sevgisine kutsal elbise giydirerek kendi beka sorunlarını gidermeye çalışırlar.

Masumdan nakledilen meşhur “Hubbul vatan minel iman / Vatanı sevmek imandandır” rivayeti maalesef tarih boyunca yanlış tefsir edilmiş ve edilmektedir.

Bu hadisin sahih olduğunu ön kabulü ile kısaca bir tefsirine bakalım.

Vatan iki kısımdır;

Birincisi insanın doğup büyüdüğü, yaşadığı topraklardır. Bu topraklarda kimin hüküm sürdüğü, hangi inancın hakim olduğu önemli değildir. Şirk, fesat, zulüm, tağut da hakim olur, din, şeriat da hakim olabilir. Sınırları belli bir kara parçası kastedilmektedir.

Rivayette belirtilen ‘sevilmesi imandan olan Vatan‘dan maksat insanın doğduğu milliyet ve ırkına ait somut toprak parçası ise, taş ve toprağın, su ve ormanların, dağların ve ovaların, şehir ve köylerin imanın bir paçası olması düşünülemez. Çünkü dünyevi aidiyetlerin imanın bir parçası olamayacak kadar değersiz olduğunu her akıl sahibi insan bilir. Böyle olsaydı, bütün dünya vatan olur ve imanın bir parçası olurdu; Almanya, Amerika, Fransa, İngiltere, İran, Irak, Hicaz, Yemen vs. ülkelerin Türkiye veya Azerbaycan’dan bir farkı yoktur.

Çünkü her ülke birilerinin vatanıdır; küfrün ve şirkin hakim olduğu ülkelerde yaşayan yerli Müslümanların (Alman, Amerikalı, Fransız, İngiliz Müslümanların) ülkelerini sevmeleri imandan olması gerekecektir.

İnsanın milliyet ve kavmini fasık, fâcir ve tağut da olsa sevmesi, başka milliyet ve kavimleri mümin olsa da sevmemesi velâyet mektebinin reddettiği cahiliyet asabiyetinin nişanesidir.

Rivayette belirtilen ‘sevilmesi imandan olan Vatan’dan maksat insanın doğup yaşadığı ülkeye hakim olan yaşam tarzı ise yani soyut dil, kültür, örf, gelenek, ırk, milliyet ise o zaman sistem fasık, tağut olursa nasıl imanın bir parçası olur?

Dünya ve dünyaya ait olan her şeye gönül bağlamak, onu hak görüp, ölçü ve mizan karar kılmak kınanmıştır. Çünkü “sevilmesi bütün hataların başı olan dünya” insanı fıtri aidiyetlerden uzaklaştırdığı için kınanmıştır (Hubbudunya re’su kulli hatie). Kınanan bu dünya yukarıda zikredilen tabiat aidiyetleridir. Çünkü bunların melekut alemiyle bir bağı yoktur, ancak ona ulaşmak için bir vesiledir.

“Vatan” kavramının ikinci manası ve rivayetin beyan ettiği şudur; “İmanın bir parçası olan vatan”, melekut alemi ile bir bağı olan vatandır. Ayatullah Cevadi Amuli buyuruyor: “İnsan, akıl ve melekut aleminden yeryüzüne inmiştir. İnsanın vatanı akıl ve melekut alemidir, o vatanı sevmek imandandır. Masumdan rivayet edilen “sevilmesi imandan olan Vatan” enbiya ve evliyanın geldiği, ilahi görevlerini tamamlayıp seyr-i suluk ile döndükleri “Melekut ve Akıl âlemidir.”

Bu alemi sevmek imandandır. İmanın bir parçası olacak her şey melekuti ve fıtri aidiyetlerden olması gerekir.

Dünyanın tamamı dahi bir milletin olsa “imanın bir parçası olacak vatan” olmaya layık değildir. Resulullah’ın (saa) Medine’si, Hz. Ali’nin (as) Kufe’si dahi imanın bir parçası olan vatan değildir.

Şeyh Bahai aşağıdaki beyitte şöyle diyor:

این وطن مصر و عراق و شام نیست

این وطن شهری است کو را نام نیست

"Bu vatan Mısır, Irak ve Şam değil"

"Bu vatan, adı olmayan bir şehirdir."


Sabahattin Türkyılmaz

 

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM