Hz. Fatıma, doğduğu günden beri bizzat içinde yaşadığı
mücadelelerle dolu bir Resul hayatının en yakın tanığıdır.
Küçük yaşta annesizliği öğrenen, gayretli bir evlat olarak
Hz. Fatıma, kendisi gibi bir yetim olan babasına, hayatının her safhasında
destek olmuş. Risalet’in en yakın tanığı olarak Hz. Fatıma, babasının tabi
tutulduğu her türlü tecrit, boykot ve toplumsal dışlamanın yanı sıra, hayati
tehlike altında sürdürdüğü kısa ömründe, babasıyla aynı imtihana kayıtlı,
değişmez bir talebesidir İslam’ın…
Gözünü açtığı günden beri, tüm derdi insanlara Hakkı tebliğ
etmek olan bir babayı, rikkatle takip ederek, destek olarak ve yaşadığı tüm
yoksunluk ve güçlüklere mertçe göğüs gererek geçirdi ömrünü.
Boykotu, işkenceleri, hakareti, yoksulluğu, açlığı,
dışlanmayı, sürgünü, mülteciliği, savaşı, ölümleri ve ayrılıkları bizzat
yaşayarak geçmiş hayatında, bizler onu ne kadarıyla tanıyabiliyoruz?
Hz. Fatıma; hayat verdiği halde, öne çıkmayan, öne çıkmamaya
razı olmuş; sessizliğin sesi Hz. Fatıma…
Nerede o? Bilen, tanıyan var mı hakkınca?
Hz. Fatıma’yı anlamadan dinleyenler, onun ismini duyunca
ağlayıp sızlarlar ama yaşamlarına da karıştırmazlar. Özlerinde Hz. Fatıma’dan
bir şey yoktur aslında. Başörtüsünü en ufak bir zorlukta açan bir Müslüman
kadın, “sizce Kadının salahı, onun yabancı bir erkeği görmemesi ve yabancı
erkeğin de onu görmemesidir.” diyen ve vefatından sonra bile mübarek vücudunun
hatları belli olmasın diye kendisi için Umeys kızı Esma’ya özel tabut
hazırlamasını vasiyet eden, Fatıma’nın iffet ve din anlayışını yeterince kavrayabilmiş
midir?
Hatalarımız, tembelliklerimiz, alışkanlıklarımız ve hiç
uykudan kaldırmadığımız hayatımızda, dinimiz için ömürlerini adamış bu
insanların ne kadar yeri var?
Kâinatın Efendisi’nin kızıdır. Çoğu günlerini aç geçiren,
zaman zaman üzerine giyecek giysi konusunda dahi sıkıntı çeken, ama tüm zorluk
ve yoksunluklara karşı rızayla göğüs geren bir İslam kadını… Örtüsü ve giysisi,
Allah rızası olan bir Fatıma’dan söz ediyoruz…
Evini lüks eşyalarla döşeyip, marka düşkünü, bakışlarıyla
bile fakirleri ezen bir kadın; yoksulluk içinde ömrünü geçiren, evde
çalışmaktan elleri nasırlaşan, kendisi ve çocukları aç iken, evindeki son
yiyeceği bile fakirlere veren Fatıma’nın (s.a) yaşam felsefesini idrak
edebilmiş midir acaba?
Kalbimizde Fatıma’nın imanından, ilahi aşkından, yaşamımızda
Fatıma’nın mücadelesinden, ibadetinden, fedakârlığından, iffetinden,
merhametinden eser, yoksa. Başımızda başörtü ama gönlümüzde sefa arzusu, kibir
ya da zulme duyarsızlık varsa biz Fatıma’nın taraftarları değiliz demektir.
Fatıma (s.a) taraftarı olabilmek, onu rehber, şefaatçi
edinebilmek için, Fatımalaşmak, yani Fatıma gibi düşünmek, Fatıma gibi yaşamak
gerekir.
Nisa Günsoy