Toplumsal yapıları, ihtiyaçları, sorunları ve kaynakları/güç
noktaları şimdiye kadar maalesef hep göz ardı edildi; sorunların özüne ve
derinliğine inilemedi. Toplumun bilir kişileri, kanaat önderleri tespit
edilemedi, topluma önderlik edenler ve Şia camiasını arkasından sürükleyen
kesim sorunları göremedi, görmezden geldi veya görecek basirete sahip olamadı.
Türkiye’deki Azeri toplumu üzerinde siyasal alanda en etkili
grup milliyetçiliğe meyleden kavmiyetçi yaklaşımlar ve inanç alanında mektebi
değerlere yönlendiren ise camiler, Hüseyniyeler ve dini STK’lar olmuştur. Bu
iki düşünce akımından biri Azerilik milliyetçiliği ekseninde diğeri ise Şiilik
inancı merkeziyetinde şimdiye kadar topluma yön vermişlerdir.
Mübarek Ramazan Bayramı sonrası inançlı kesim arasında
meydana gelen hareketlenme Azeri toplumunun tamamını etkilemese de cami
cemaatlerini, din, mektep derdi olanları oldukça sarstı.
Bayramın farklı günlerde yapılması yıllardır süregelen bir
sorun olmakla birlikte son gelişme bu soruna çözümünü geciktirecek yeni bir
boyut ekledi. Ama şimdi değinmek istediğimiz konu bu değil.
Bayram namazı hutbelerinde Şii toplumun değerlerinden olan
Velayet-i fakih ve Merceiyete dil uzatılması, bu iki kırmızı çizginin aşılması
karşısında gösterilecek tepkilerin ne olacağı konusu büyük merakla
bekleniyordu.
Kendi içinde bir hesaplaşmaya giden Şiiler arasındaki bu
tartışmanın nasıl sonuçlar doğuracağını şimdilik kimse kestiremez.
Bazıları kutuplaşmaya, kamplaşmaya doğru gittiğini karmaşık
edebi cümlelerle ifade etmeye çalışırken bazıları da her şerden bir rahmet
doğar görüşünü savunuyor.
Bazıları açısından bu değerlere dokunulması büyük bir
yozlaşma ve mektepten uzaklaşmaya yol açabilir olarak değerlendirilirken,
bazıları halkın cehaletinin boyutunun büyüklüğüne dikkat çekiyor.
Bazıları ortaya çıkan durumun Şia toplumunda kanaat
önderlerinin yetersizliğinin nişanesi olduğunu söylerken, bazıları bunu
genelleştirmenin yanlışlığına vurgu yapıyor.
Bu görüşlerinin her birisinin kendi alanında doğruluk payı
olsa da olaylara bütünsel olarak bakıldığında, bütün yönleriyle
değerlendirildiğinde hiçte öyle söylenildiği gibi mektebi açıdan vahim bir
durum olmadığı görülecektir.
Her toplumda olduğu gibi Türkiye Şia toplumunda da bir dönüm
noktasının gerekliliği, bir dirilişin, bir uyanışın olması beklentisi göz ardı
edilmemelidir.
Tarih felsefesine bütünsel olarak bakıldığında genel olarak
tüm toplumlarda bir tekamül, bir ilerleme olduğu görülecektir. İnsanlık
tarihinde asla geriye doğru toplu çöküş söz konusu değildir. Aksi takdirde
zuhura doğru/kemela doğru hareket manasına yitirmiş olurdu. Öyleyse her olay ve
gelişme tekamül, olgunlaşma yönünde atılmış bir adım olarak görülmelidir.
Bazıları bireysel çöküşü, yozlaşmayı toplumun çöküşü ve
yozlaşması olarak değerlendirme hatasına düşseler de aslında çöküş bireyseldir.
Toplum bunun içinden sağlam çıkacaktır.
Bireysel olarak bazılarının çöküşü toplumun ilerlemesine
sebep olabilir. Hatta bir topluluğun çöküşü küresel manada tüm insanlığın
kemale doğru ilerlemesi için gerekli olabilir.
Kısacası insanlık tarihi felsefesine bütünsel olarak
bakıldığında dinin ve mektebi anlayışın hep tekamül halinde olduğu ve bu yolda
yürüyenlerin de ilerlediği görülecektir.
Türkiye Şii toplumunun son 40 yılını yakından takip eden analistler
de kabul ederler ki, yıllar öncesine kadar mektebin toplumsal ve siyasal
meseleleri belli bir dar dairede konuşulup tartışılırken şimdi toplumun her
kesiminden düşünen, konuşan, görüş belirten insanlar çıkmış ve mektebi savunur
hale gelmişlerdir.
Yıllarca eleştirinin yasak olduğu bu toplumda eleştiri
kültürü oluşmuş, toplumsal konum ve kimliğe bakılmadan kişilerin görüşleri
eleştirilebilir duruma gelmiştir.
Avam halk arasında dini değerlere sahip çıkma noktasında
görmediği, tanımadığı, ismini dahi telaffuz etmekte zorlandığı bir Merceiyeti
savunmak, sahiplenmek, hakaret ve iftiraya itirazını belirtmek cesareti doğmuş
olması takdir edilecek bir ilerlemedir.
Kanaat önderi iddiasıyla toplumun önüne geçenlerin
bazılarının mektebi cehaleti ve toplumu yönetememe, yönlendirememe eksiklik ve
yetersizliği ortaya çıkmış bulunuyor.
Şii toplumunun itikadi, fıkhi, ahlaki, siyasi ve diğer bütün
toplumsal alanlarında etkili olan Merceiyet özellikle Velayet-i Fakihin
hakkında konuşma konusunda alimler tarafından çekinceli davranılırken şimdi
toplumun çeşitli kesimlerinde konunun önemi konuşuluyor, savunuluyor, kısacası
inananların hayatındaki etkisi hissedilmeye başlanıyor.
En önemlisi de Zuhurun zeminini oluşturan, ortam hazırlayan
Merceiyet ve Velayet-i fakihin maneviyat, ilmiyet ve aklaniyet boyutunu beyan
etme fırsatı doğmuş olmasıdır.
Bazen insanların uyanışı için bedeller ödemek gerekir. Her
yeni gelişme, her dönüm noktası sancılı olur. Bu sancılar geçicidir ve kutlu
uyanışın, yeniden doğuşun habercisidir.
Vesselamu aleykum,
Sabahattin Türkyılmaz