İslâm; Devlet Yapılanması Kapsamında Ve Hayatın Her Alanında Bir Paket Programdır

GİRİŞ: 17.08.2023 11:14      GÜNCELLEME: 17.08.2023 11:14
Rasthaber -  İslâm; Devlet Yapılanması Kapsamında Ve Hayatın Her Alanında Bir Paket Programdır

Başlığımızı bir başka ifadeyle izah edecek olursak; İslâm bir bütündür, parçalanamaz ve tercihlere/inisiyatiflere terk edilemez. İslâm'ı kabul eden kişi, onu bütün unsurlarıyla, bütün kural, kaide, prensip ve hukuk normlarıyla kabul etmek durumundadır. "Efendim, biz İslâm'ın şu hükümlerini çok beğendik, bu kısmı nefsimize hoş gelmektedir, ancak şu şu hükümleri var ki onları kabul etmemiz ve uygulamaya kalkmamız nefsimize ağır gelmektedir, onlardan inhiraf etsek olmaz mı?" diyemeyiz. Veya, "Efendim bugünkü konjonktürel koşullar çok farklı, bugün faiz sistemi olarak, kapitalizm hayatımıza egemen, dolaysıyla biz bugün İslâm'ın hukuk ve iktisada taallûk eden normlarını yasama, yürütme ve yargı organlarıyla birlikte bir anayasal düzen olarak, bir müesses nizam olarak uygulayamayız!" diyemeyiz. Yüce Rabbimiz bu konuda çok bariz bir şekilde şu uyarıyı yapmaktadır: "Siz kitabın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz?"

(Bakara: 85) Bir başka ayette ise şöyle bir ikazda bulunulmaktadır: "Allah ve resulü herhangi bir konuda hüküm verdiklerinde artık mümin bir erkek ve mümin kadın için işlerinde tercih hakları yoktur. Allah’ın ve Resulü'nün emrine itaat etmeyenler doğru yoldan açıkça sapmışlardır."

(Ahzab: 36)

Ayetlerden de anlaşıldığı üzere biz işimize gelen, nefsimize uygun olan kaide ve buyrukları alıp koşulları nefsimize ağır gelen hükümleri bir tarafa bırakmayız. Öyle ki, Müslüman kelimesinin terminolojik anlamı, "Allah Teâlâ'nın hükümlerine kayıtsız - şartsız teslim olan kişi"dir.

Elbette aktarmış olduğumuz bu husus gayet anlaşılır ve net.. Ancak piyasada/tedavülde o kadar çok farklı İslâm yorumu var ki, insanlarımız intisap ettikleri cemaat, tarikat ve mezhep konusunda öylesine aidiyet duygusu ve savunma refleksi içerisinde "mutmainlik/gönül hoşnutluğu" yaşamaktadırlar ki, "katışıksız İslâm bu" diyerek, eksik ve çelişkilerle dolu bir din anlayışlarını pratize etmeye çalışmaktadırlar. Oysa o yaşadıkları din, özgün İslâm'ı temsil etmiyor. (Etse ümmet bugün bu hâlde olmaz.) Bugün piyasada mevcut olan İslâm anlayışı müntesiplerine nasıl bir yaşam biçimi sunmaktadır? Dünyayı dizayn etmek ve insanların edim ve ibadetlerini huzur ve güvenlik içerisinde yapabilecekleri ortamı sağlaması gereken İslâm'ın böylesi bir fonksiyonel yapısı büyük yığınlar tarafından göz ardı edilmiş vaziyette. Namaz, oruç, hac ve kısmen zekât ibadetleri yerine getirilmeye çalışılmakta. Hepsi bu kadar! Din bu mudur? Eğer tevhidî değerleriyle birlikte olması gerektiği gibi İslâm hayata müdahil olsa, hayata yön, şekil ve rengini verse, hayatı dizayn ediyor olsa hiç kuşkusuz bugün dünyada yaşanan yoksulluk, sefalet, bayındırlık hizmetlerinden mahrumiyet, bilim ve sanayide geri kalmışlık, etnik çatışmalar, terör eylemleri olmayacaktı. En önemlisi bütün bu olumsuzlukların baş müsebbibi ve organizatörü olan Siyonist para spekülatörleri/ küresel şeytanî güçler yeryüzünü kan ve gözyaşına boğmuyor olacaktı. 2 milyara varan İslâm ümmeti eğer kendisine tevdi edilen medeniyeti hayata hakim kılsaydı, İslâm'ı iktisadıyla birlikte bir hukuk sistemi olarak müesses nizam hâline getirmiş olsaydı dünya patronajlığı ve dünya garantörlüğü ümmetin uhdesinde olacaktı. Bu itibarla ümmet dünyaya şekil ve yön veriyor olacaktı. "O gün peygamber der ki, 'Ya Rabbim, bu ümmetim Kûr'ân'ı mahcûr (terk edilmiş) bıraktı." (Furkân:30) Bugün İslâm ümmetinin Kûr'ân medeniyetinden, Kûr'ân hukukundan, faizsiz Kûr'ân iktisadından ayrı ve uzak kaldığından dolayı içerisinde bulunduğu olumsuz ve zillet içerisindeki durumuna baktığımızda ne kadar üzücü bir manzara ile karşılaşmış olmaktayız? Bu durum aklı selim her Müslüman için kahredici bir durumdur. Fakat ne yazık ki, yaşadığımız bu coğrafyada İslâm'ın yönetim şekli ne 150 bin dolayındaki DİB hocalarının, ne bunca cemaat, tarikat, dinî vakıf yöneticilerinin gündemini oluşturmamaktadır. Oysa bu büyük bir vebâldir. Yüce Rabbimiz din hükümlerinin anlatılmasına ilişkin Araf ve Cuma surelerinde sert bir üslupla uyarılarda bulunmaktadır. Ayrıca "tebliğ" mükellefiyeti ile birlikte "emr-i maruf ve nehy-i münker" sorumluluğu kapsamında her Müslüman devlet

mekanizmasının vücubiyetine ilişkin mesuliyet sahibidir. Bu ilâhî misyon asla göz ardı edilemez. "Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz. İyi olanı tesis eder, olumsuz olanı bertaraf edersiniz." (Âl-i İmrân: 110)

Bugün dünyada yaşanan bunca acıların asıl sebebi küresel şeytanî güçlerden maada, Müslüman ümmetin ayette belirtildiği üzere yeryüzündeki misyonlarını kolektif irade olarak kuşanmamış olmasından dolayıdır. Biz hep şeytanı ve avanesini suçluyoruz. Oysa onlar tıynetlerinde olanı yapıyorlar ve bizim gaflet içerisinde olmamızdan dolayı kendi emellerinde muvaffak oluyorlar. Eşyanın tabiatı boşluk kabul etmemektedir. Müslüman ümmet hak ile iştigal etmezse, hakka sahip çıkmazsa, hakkı hakim kılmazsa bu sefer Müslümanların boş bıraktığı alanı batıl istila eder. Bütün mesele budur... Vesselâm..

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM