Allahumme sâllî âla Fatimete ve Ebiha ve Beliha ve
Beniha ve Sırril mustevdai fiha bi edadi ma ehate bihi ilmûk.
Allah'ım Fatıma'ya, babasına, kocasına, evlatlarına ve onda
gizletilmiş sırra, senin ilminin kuşattığı miktarca salavatını gönder...
Eyyami Fatimiye günlerini geride bırakıp, hz Fatime sa.'ın
doğum gününü de geride bıraktık... Bir Fatıma var ki; bizler için ömrü kısa ama
bu kısacık ömrüyle asırlara sığmayan. Kimdir Fatıma? Ali Şeriati hz Fatıma
için; 'Fatıma Fatıma'dır.' tabirini kullanır; sadece Hz Resulullah saa.'ın kızı
olduğu için özel bir şahsiyeti olmadığını beyan etmek için... Ama bu tabir
akıllara şunu getiriyor; hz Fatıma Resullah saa.'den bağımsız ya da tam tersi
sadece onun gölgesinde incelenmesi gereken bir kimlik miydi bizler için? Hz
Resulullah saa.'ın kızı olmasaydı da böyle yüce bir şahsiyet olacak mıydı?
Bu konu irdelendiğinde insan bazı yanlışlara düşüyor ki;
birincisi islami bir ailede doğmak ve büyümenin artı ve eksilerini yanlış
değerlendirebiliyoruz. İslami bir aile yapısında dünyaya gelmeyenler için bazı
zorluklar vardır ki; kendi etrafımızda islami bir ailede yaşayanların durumuyla
kendimizin konumunu kıyasladığımızda güllük gülistanlık içinde yaşadıklarını
tasavvur ederiz. Misal olarak; islami olmayan bir ortamda büyümek insanın bilgi
açısından eksik büyümesini beraberinde getirir. Benim için hz Fatıma her helali
haramı babasından öğrenen; gidip islamı öğrenmek için başkalarının kapısını
çalmak zorunda olmayan birisiydi. Kendi içimden 'Bunun zorluğu nerede ki;
peygamber emrediyor o da amel ediyor. Onun için hakla batılın birbirine
karıştığı, acaba benim vazifem ne şimdi dediği bir durum yok. İslam
hükümlerinin hangisi zor ki; hz Fatime'nin zorluğu ne olsun! Acaba onu Allah
katında değerli yapan şey neydi?' diye sorguladığım birçok an olmuştur. Belki
bu sözler de islami bir ailede büyüyen birisine abes gelecektir; çünkü onlar da
misal olarak örtünmek isteyen bir kız çocuğuna kendi anne babasının dini
suistimal edip 'İslam'da anne babanın rızası daha önemlidir, bizim rızamız
olmadan örtünürsen Allah senden razı olmayacaktır.' demelerinin; onun kendi
çevresinde islamı sorup öğrenebileceği güvenilir, yakın birilerinin olmamasının
getirdiği zorlukları tasavvur etmeleri kolay birşey değildir başkaları için.
Hepimiz bilmeliyiz
ki; islami bir ailede büyümenin de zorlukları var, islami bir yapısı olmayan
bir ailede büyümenin de zorlukları var. Dünya da kimse güllük gülüstanlık
içinde yaşamıyor; her hayatın kendine has zorlukları ve imtihan noktaları
vardı... Yani hz Fatıma da peygamber evinde yaşadığı, her amelini
peygamber saa.'ın komutlarıyla yaptığı için Fatıma olmadı. Tam tersine
rivayetlere dikkat ettiğimiz takdirde; mesela evine yeni perde asmasından
Resulu Ekrem saa.'ın rahatsızlığını; babasının onu 'Kızım dünya bizim kalbimizi
cezbeden şey olmamalı.' diye uyarmadan, peygamberi rahatsız edecek şeyin ne
olduğunu kendisinin tefekkür ederek bulduğunu görüyoruz. Dolayısıyla birşeyi
kabul etmemiz lazım ki; bizler hz Fatıma'yı sadece amelleriyle ve kendimizle onunla
bununla kıyas yaparak idrak edemeyiz...
İslami bir ailede büyümenin dışardan göründüğü gibi güllük
gülüstanlık yanları olmasa da; hz Fatıma sa. peygamber evinde dünyaya geldi;
peygamber saa.den müstakil bir kimlik olarak değerlendirilip algılanmamalıdır.
'Fatıma Fatıma'dır.' sözü bu şekilde tefsir edilirse yanlış bir yorum
olacaktır. Zira bunu hz Fatıma sa.'ın sözlerinde mükaşefe etmekteyiz.
“Babam bana haber verdi; kim ona ve
bana üç gün selam verirse, Allah cenneti onun için kesinleştirir.” Ravi der ki
Hz. Fatıma’ya “Onun ve senin hayatınızda mı?” diye sorduğumda, “Hem
hayatımızda, hem de öldükten sonra.” diye cevap verdi.” Et-Tehzib -Şeyh Tûsi-,
c.6, s.9.
Yani Fatıma hz Resulullah'tan ayrı bir parça değildir,
sadece onun evinde doğduğu için Fatıma olmadı ama onu da hz Resullah saa.'in
sözleriyle sireti olmadan tanımamız mümkün değildir. Bu birçok insana aşikar
olan hakikattir. Ama bu olayın devamında akıllara gelen bir soru var ki; hz
Resullah saa.'i Fatıma olmadan tanımamız mümkün müdür? Hz Fatıma Resullah ve
İmam Ali as. yaşadığı dönemlerde toplumda nasıl bir kilit noktasıydı? Sadece
onlar konuştuğunda susan; onların her sözünü tasdik eden, topluma hiçbir şekilde
müdahil olmayan; kadının Resulullah saa.'gibi bir şahsiyet dahi olsa sadece
erkek kimlikler tarafından yönlendirilip, görevlerinin beyan edilmesi,
kimliğinin analiz edilmesine razı olan bir şahsiyet miydi? Yani Fatıma hep
susmuş muydu! Bizler de hep susmalı, hz Fatıma sa.'i bile erkeklerin mi tefsir
etmesine müsade etmeliyiz?
Birincisi görüyoruz ki; Hz Fatıma bazılarının düşündüğü gibi
ilahi bir niteliği de olsa da erkek hegemonyasında yaşayan birisi değildi; cuzi
bir miktarda da olsa peygamber saa.'ın sözlerini izah edecek, aydınlatacak
hadisleri bulunan; gerektiğinde toplumun içine girip hutbeler irad eden bir
tasdikleyici; sadece batılıların düşündüğü gibi bir köle zihniyeti değildi. Bu
batılılar için bir mesajıydı ki; ben sizin düşündüğünüz gibi zorla örtünen bir
köle zihniyeti değilim diyordu onlara. İslam kadınının bu olamadığını onlar bile
anladılar gerçi bence ki; artık Filistinde hamile kadınların öldürülmesini bile
propaganda haline getirdi siyonistler!!
En önemli nokta şu ki; Fatıma bizim için kimdi? Biz onu ele
alırken nerelerde hatalar ettik? Birincisi o ki; onu tefsir etmeyi, kimliğini
açıklamayı erkeklere bıraktık. Hiç düşünmedik ki; insanda kalıcı olan şey ruhdu
ama kulluk bilincine ulaşmak için kadının erkeklerden bağımsız olarak kırması
gereken bazı tabuları vardı; idrak etmesi gereken bazı halleri ve görevleri
vardı.
Biz Fatıma'yı tefsir etmeyi kadınlar olarak erkek
perspektifinden ele alırken; birincisi Fatıma'yı garip ve mazlum bıraktık.
Birçok insanın dilinden duymuşum ki; 'Imamı Zaman zuhur et ki; annen Zehra sa'i
ziyaret edelim!'
Ben şahsen inanıyorum ki; imamı zaman af'ın zuhurunun
engellerinden bir tanesi hz Fatıma sa.'ın hukuki, toplumsal kimliğinin
şialar tarafından bile idrak edilmemesinden dolayıdır. Bizler kadının ilahi
kimliğini erkeklerin eline verirken; değil hz Fatıma sa. diğer cennet
kadınlarını bile olduklarından çok farklı algıladık. Erkekler Hz Fatıma sa.'ı
tasvir ederken; onun amellerinden bahsettiler. Biz kadınlar ise; mesela örnek
veriyorum kendimiz aç kalıp ekmeğimizi fakire vererek Fatıma olabileceğimizi
zannettik. Gerçi; bu işi sadece erkeklere bırakarak onun hakkında düşünmeyi,
onunla empati kurmayı bu faziletleriyle amel etmeyi bile merhale haline
getiremedik birçoğumuz...
İkincisi; erkeklerin bakış açısıyla Fatıma'yı
değerlendirdiğimiz de sürekli Allahu Teala'nın, Peygamber Ekremin överek
desteklediği, meleklerle kuşatılan, bir ayağı yerde bir ayağı cennette olan bir
Fatıma vardı bizler için. Ben hz Meryem filmine ne zaman baksam;
cennetten üzümlerin geldiği sahnesine özenir; ne güzel Allah ona cennetten
meyve bile yolluyor diye içimden geçirir, özenirdim hz Meryem'e. Bir defasında
baktığımda; hz Meryemin 'Bunlar Allah'tandır, Allah dilediğine hesapsız rızık
bağışlar” sözü o kadar beynimde yankılandı ki; kendi kendime dedim ki, filani
değil hz Fatıma hz Meryem bile senin hayal ettiğin gibi özenilecek hayatı olan
birisi değildi. Hesapsız rızıktan kasıt; senin anladığın gibi dünya ve ahiret
nimetlerinin hepsinden sayısız, hesapsız rızık değil; yani öyle bir rızık ki; o
kadar aç kalıp ki Allahu Tealanın ölmesin diye kendisinin mucizelerle yolladığı
cennet meyveleriydi bu...Bu kimsenin tasavvur edemeyeceği bir tevekkül,
fedakarlığın sonucuydu. Cennet hanımlarının öyle bir hayatı vardı ki; ilk
algılamamız gereken şey onların cezbedici bir hayatı yoktu. Onların hayatı hergün başlarına bomba
dökülen; öldürülen , yaşasalar dahi dayanamayacagımız türden bir psikolojik
savaşın içinde yaşam süren Filistin, Lübnan kadınlarının hayatları gibiydi.
Ulaşılamaz bir hayat örneği değil sadece herkesin kapasitesinin kaldıramayacağı
bir hayat tarzıydı... Fatımayı erkeklerin eline tefsire vermek; bizim onların
hayatlarındaki zorlukları algılayamamıza, onların bu mücadele altında kişilik
ve kimliklerini nasıl geliştirdiklerine değil başımıza gelen her zorlukta
'Niye şimdi böyle birşey yaşamak zorundayım ki?' bir mantıkla dünyanın güllük
gülistanlık bir yer olması gerektiğini düşünmemize neden olacaktır.
Elbette ki; bizler Filistinde bile yaşasak; yine bir Fatıma
olamayız. Onu Fatıma yapan şey; sadece hayatının zannettiğimiz gibi zorluklarla
dolu olması, imtihanları değil; Allahı tanımadaki marifetiydi.
Fatıma sa. bir peygamber değildi, bir imam değildi ama
yine bizler için hüccetti. Bir masum olması; onun sadece onaylanması anlamına
gelmiyordu; onun nuru olmaksızın sadece Peygamber saa.. ve imamlar as. la dahi
yolu bulamayacağımız anlamına geliyordu. O masumdu yani; Alllah'ın
yeryüzüne gönderdiği yolumuzu
aydınlatmamıza yardım eden nurun bir parçasıydı.
'Allah göklerin ve yerin Nur'udur. O'nun nuru, içinde ışık
bulunan bir kandil yuvasına benzer. O ışık bir cam içindedir, cam ise, sanki
inci gibi parlayan bir yıldızdır; bu ne yalnız doğuda ve ne de yalnız batıda
bulunan bereketli zeytin ağacından yakılır. Ateş değmese bile, nerdeyse yağın
kendisi aydınlatacak! Nur üstüne nurdur. Allah dilediğini nuruna kavuşturur.
Allah insanlara misaller verir. O, herşeyi bilir.'
Onun kılavuzluğu olmadan peeygamber ekremin sözlerini dahi
algılayamazdık; çünkü Resulullah Fatımasız eksik beyan edilecekti, Fatıma da
Resullahsız ancak bir Feminist olurdu.
Hz Fatıma'nın o cüzü hadisleri bile olmaksızın neyi ne kadar
yanlış anlayabileceğimizi örneklemeyle anlatmak istiyorum. Namaz hakkında
birçok ayet ve hadis var. Misal olarak; Biz Ehli Beyt'in şefaati, namaza önem
vermeyen kimseye ulaşmaz.” (İmam Cafer-i Sadık)
hadisini; ya da Ağa Behçet'in 'Bilin ki diğer amellerin hepsi namaza
tabidir; beş vakit namazın ilk vakitlerinde kılınmasını hıfz etmeniz
gerekmektedir' tavsiyesini birçoğumuz duymuştur. Uzun bir vakit elimden
geldiğince bu tavsiyelere amel etmeye çalıştım. Tam namaz vakti oluyor; evde
sofra açılıyordu. Ben ilk önce namazı
eda etmek isteyince hep bir tartışma, bir huzursuzluk... Çocuk sahibi oldum;
camide namazı cemaatle eda etmeye çalışıyordum, çocuğum ağlayıp başkasını
rahatsız etse bile bunu devam ettiriyordum. Bir gün; ismini unuttuğum ama
Ebuzer el Gıffarinin kız kardeşi olduğunu hatırladığım bir hanımın bir sorunu
için İmam Ali as.'ın yanına geldiği; İmam as.'ın ise tam cemaat namazı
kıldıracakken onu görüp, sorununu dinledikten sonra namazı kıldırdığını okudum.
Bu bana çok ilginç geldi... Imam imam olduğu halde; insanları bile bekletip ilk
önce sorunu olan birisini dinliyor sonra namaz kıldırıyor. Namazla ilgili
birşeyleri yanlış anlamıştım ama ne olduğunu anlamıyordum...
Sonra hz Fatime sa.'dan nakledilen bir hadis var ki; 'Allah,
İmanı; şirkten temizlenmeniz için, namazı; bütün çirkinliklerden ve kibirden
sakınmanız için, Zekâtı; nefsinizi tezkiye ve rızkın çoğalması için, Orucu;
iradenin güçlenmesi ve amellerin ihlaslı olması için karar kıldı. Hac'ı ise
şeriat ve dinin sağlam olması için vacip kıldı.' hadisindeki 'kibirden
sakınmanız için' ibaresi dikkatimi
çekti.
Bu da namazla ilgili algılayamadığım ayrı bir olaydı ki;
namaz kılmayan öyle insanlar tanıyordum gerekçe olarak diyorlar ki; 'Ben şu an
namaz kılıp, Allaha yönelebilecek temizlikte değilim. Kendimi biraz terbiye
ettiğimde kılmaya başlayacağım.' Namaz kılmayan insanların bile hepsi Allaha
kibir içinde insanlar değilken bu kime karşı kibirdi ki; namaz bizden arındırıyor? Kendi aramızda birbirimize
karşı; 'Ben gece namazı dahi kılıyorum.' diyerek birbirimizi bile ezmemize
vesile olacak türden bir kibirden mi?
Bizler hz Fatıma sa. olmasaydı, ibadetin bile sadece bir
araç olduğunu anlamaz; değil gayri müslümleri müslümanları bile 'Benim namazım
senden daha düzgün, daha uzun, kıraatim daha doğru... vs birçok sebeple'
hastalık vasıtası haline dönüştürürdük. Namaz bir araçtı ama o dahi adalet
üzere olmadığı takdirde değil bize burak olmak;
ancak hicap olacaktı...
Ya da düşünün namaz kılan birçok insan var ama bir sürü
günahı beraberinde işliyorlar. Insan namazın sadece bir araç olduğunu
algılamasa; 'Sorun nerde? Allah başka birşey daha mı emretmeliydi ki bu
hastalıklar yok olmalıydı?' diye düşünüp; haşa Allaha bile husni zan üzere
bakmayı başaramayacaktık.
Fatıma bizi nelerden koruyor; algılamamız lazım. Bir
müslüman kadın 'Allah çamaşır makinesi çıkarandan razı olsun.' demeden önce;
Fatıma'yı rahmetle anmadıkça, onun İslam Alemi için ne olduğu üzerinde biraz
tefekkür etmedikçe; Fatıma Fatıma olmayacaktır!
Kısacası Fatıma ve diğer masumlar birbirlerinin tefsiriydi.
Birbirini tamamlayan parçalar ve kulli bir ilime vakıf olmamızın
vesilesiydiler.
İlahi! Rızası senin rızan olan Fatıma'yı bizden razı et,
bizi de onun gibi senden razı olmaya muvaffak et...