Bugün Gazze'de 7 Ekim'den bu yana yaşanan vahşete
baktığımızda adeta "Ashab-ı Uhdut" karşımıza çıkmaktadır. İnsanların
en vahşi yöntemlerle katledilmesi sadece kadim tarihlerde kalmış bir vaka
olmadığını Gazze'de yaşanan insanlık dışı vahşet örneğinde gördük. Bugün de
Gazze'de yaşanan dram ve soykırımı seyreden 2 milyar İslâm ümmetini ve dünyanın
diğer milletlerini görüyoruz. Elbette birçok ülke ve coğrafyada vicdan sahibi
insanların yaptıkları protesto ve nümayişlerle bu vahşeti telin edenler de var.
Bu erdemli insanları tebrik ediyoruz ama bizim sitemimiz Müslüman ülkelerin
başında olup da bu soykırıma sessiz kalan aşağılık siyasîleredir. 57 Müslüman
ülke içerisinde sadece birkaç tanesi Gazze için bir şeyler yapmaya çalışıyor.
Diğer çoğunluk ise yaşanmakta olan bu canavarlığı seyrediyor. Bazıları ise
seyretmekle kalmıyor, İran ve Yemen'in fırlattığı füzeleri engelleme çabasına
giriyor. Bu melunların başında Suudi Arabistan, Ürdün ve Birleşik Arap
Emirlikleri gelmektedir. Bu ülke yöneticileri o kadar aşağılık bir tavır
içerisindedirler ki, en son HAMAS Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniyye Tahran'da
şehid edildikten sonra Rehber Ali Hamaney'in, "Misillememiz çok ağır
olacak" sözünden sonra Suudi Arabistan, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri
ortak bir karar alarak, "Bölgede olası büyük bir savaş patlak verirse biz
İsrail'e hava sahamızı açarak İsrail'in yanında yer alacağız" taahhüdünde
bulundular. Nitekim, az önce ifade ettiğimiz gibi bu aşağılık melun ülke
liderleri daha önce de Yemen ve İran'ın attığı füzeleri Siyonist İsrail'den
önce (hava savunma sistemlerini harekete geçirerek) engelleme çabasına
girdiler. Ne yazık ki, durum bu.
İran misilleme hakkından koşullu olarak vazgeçmek istiyor.
Öne sürdüğü şart ise işgalci İsrail'in derhâl ateşkes yapıp Gazze'yi terk
etmesi. En son yapılan ateşkes görüşmeleri sonuç vermedi. Bu yüzden dünyanın
gözü İran'ın üzerinde. Ha bugün, ha yarın acaba ne zaman misilleme yapacak? Bu
zaman zarfında işgalci Siyonist çete liderleri ve yerleşimci halk büyük bir
psikolojik panik içerisinde. Gelen haberlere göre halk sığınaklarda yaşıyor ve
antidepresan ilaçlar alıyor. Bir kısmı ise işgal topraklarını terk ediyor. 7
Ekim'den bu yana 1 milyona yakın Yahudi işgal topraklarını terk etmiş.
Kanaatimizce iyi bir tercihte bulunuyorlar. Zira ilâhî vaad var, işgalcileri
büyük bir felâket bekliyor. Kutsal Filistin topraklarımız üzerinde gayri meşru
varlığı olan işgalci İsrail'in zevali yakındır. Bundan kaçış yok. Siyonist
çete, ABD ve hempaları bunun farkında ve bu yüzden bölgeye olağanüstü yığınak
yapıyorlar. Eşyanın tabiatı boşluk kabul etmiyor. Elin gâvuru İran İslâm
Cumhuriyeti'nin niyet ve plânını çok iyi bildiği için bütün imkânlarını
seferber ederek hummalı bir şekilde hazırlık yapıyor. İran ise şer cephesi
karşısında adeta yalnız kaldı. Elbette İran'ın bölgede konsolide ettiği ve
kolektif çalıştığı Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen gibi dayanışma içerisinde
olduğu ülkeler var. Ancak karşı cenahta yani Siyonistlerin safında sadece ABD,
İngiltere, Fransa ve Almanya gibi Batılı ülkeleri görmüyoruz, buna ek olarak
sözde Müslüman ülke olan Suudi Arabistan, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri'ni
ve birkaç Arap ülkesini daha görüyoruz. Biz, soysuzlara özgü bu alçakça ihaneti
nasıl izah edeceğiz? İran ve İran'ın konsolide ettiği Direniş Cephesi
bileşenleri Gazze halkının feryadına kulak verip elinden gelen çabayı sarf
etmesine ve nice bedeller ödemesine rağmen olmadık tezviratlara maruz
kalmaktadır. Yok tiyatrodur, yok danışıklı dövüştür bir sürü iftiralar ile İran
İslâm Cumhuriyeti'ne ve onun eksenindeki Direniş Cephesi'nin çabalarına gölge
düşürmeye çalışan söz de cemaat liderleri ve ağzı laf yapan medya şarlatanları
var. Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin
Filistin davasına yönelik yaptıkları alçakça ihanetleri telin edeceklerine İran
ve Direniş Cephesi'ni hedef alıp sürekli çamur atmaktadırlar. 57 Müslüman ülke
içerisinde İslâm Cumhuriyeti'nin ve Direniş Cephesi'nin bütün bu yalnızlığına rağmen
ortaya koymuş olduğu çabayı ve bir şekilde düşmana vurduğu darbeleri görüp
takdir edeceklerine mezhep taassubundan dolayı bunca yapılanlar görmezden
gelinmekte ve üstü örtülmeye çalışılmaktadır. Madem ki, "tiyatro ve
danışıklı dövüş" diyorsunuz o hâlde siz bir şeyler yapın. Hükümete
yapacağınız sivil baskı ile Kürecik Radar Üssü'nü kapattırın da sizi İran,
Direniş Cephesi ve herkes takdir etsin. Sizin ülkeniz İncirlik ve Kürecik
Üssleri ile hizmette kusur etmiyor. Bakınız, bir başka skandal ise yeni basına
düştü: ABD açıklama yapmasa, işgalci İsrail'in güvenliği için yapılan tatbikata
Türk Deniz Kuvvetler'inin iştirak etmesi bilinmeyecek ve sır olarak kalacaktı.
Bunu ne ile izah edeceksiniz? Siyonist İsrail’e kalkan olması için ABD'nin Doğu
Akdeniz’e gönderilen USS Wasp isimli amfibi hücum gemisi, Türk Deniz Kuvvetleri
envanterinde bulunan TCG Anadolu (L-400), LHD sınıfı savaş gemisi ile ortak
deniz eğitimleri yaptı. Gizlenen bu tatbikat ABD'nin açıklaması ile basına
düşünce 23 Ağustos 2024 tarihinde Aydınlık Gazetesi bu skandal olayı manşetine
taşıdı. Bu zül bize yeter de artar bile.
Öte yandan hiç eleştiri konusu yapmayıp toz kondurmadığınız
Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri Siyonist çetenin
yanında fiîlen nöbete durmuş, bu melunluğa mukabil siz kalkmış İran İslâm
Cumhuriyeti'ne dil uzatıyorsunuz. Attığınız iftiralarla yarın mahşer günü Allah
Teâlâ'ya nasıl hesap vereceksiniz? Siz asıl konuşmanız ve eleştirip
lânetlemeniz gereken kan içici Siyonist çete ile dayanışma içerisinde olan
melun Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülke liderleri
olması gerekirken İran İslâm Cumhuriyeti'ne çamur atıyorsunuz...
Bildiğiniz üzere 1967 yılında Gazze Siyonist çete tarafından
işgal edilmişti. İşgalci Siyonistlere karşı uzun yıllar mukavemet gösteren
Gazze'nin yiğit evlatlarının elinde taş ve sapandan başka bir şey yoktu. Daha
sonraki yıllarda İran'ın tüneller vasıtasıyla ile ulaştırdığı silahlardan
dolayı direniş ve mukavemetin şekli, potansiyeli ve stratejisi değişti. Artık
işgalcilere ufak çaplı da olsa silahla karşılık veriliyordu. Uzun yıllar süren
bu silahlı mukavemetle üst üste darbeler yiyen Siyonist işgal güçleri 2005
yılında bi iznillah Gazze'yi terk etmek zorunda kaldı. O günden sonra Siyonist
çete belirli aralıklarla Gazze'yi tekrar işgal etmeye teşebbüs etti. Fakat her
defasında hezimetle geri çekilmek zorunda kaldı. Çünkü İran'ın ulaştırdığı
silahların tahrip gücü de artmıştı. Başta İzzettin el-Kassam Tugayları ve Kudüs
Seriyyeleri olmak üzere özgürlük savaşçısı gruplar, İran'ın Suriye ve Lübnan
üzerinden ulaştırdığı roketlerle, füzelerle ve çeşitli konvansiyonel silahlarla
mukavemet gücünü arttırmış caydırıcı bir seviyeye ulaşmıştı. Bu silahlar başta
HAMAS'ın silahlı kanadı İzzettin el-Kassam Tugayları'na ve İslâmî Cihad'ın
Kudüs Seriyyeleri'ne varasıya dek bütün silahlı gruplara ulaştırılıyordu...
Öte yandan, aradaki farkı ortaya koymak için ifade edecek
olursak Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne söz
konusu özgürlük savaşçısı grup üyelerinden biri es kaza gitse terörist
muamelesi görüp hapse atılmaktadır. Hâl böyle iken yukarıda söz konusu
ettiğimiz cemaat liderleri ve eli kalem tutan bazı aklı evveller ihanet
içerisinde olan Arap ülkelerini eleştireceklerine, onların yaptıkları alçakça
ihanetleri yazıp söyleyeceklerine kalkıp Direniş Cephesi'ne ve İran'a dil
uzatıp düşman kesilmektedirler. İnsan biraz insaflı olur, biraz hakkaniyetli
olur. Ama nerede? En azından yapıp edilenlere ve direniş adına işgalci
Siyonistlere ve Siyonistlerin hamisi olan büyük şeytan Amerika'ya karşı verilen
mücadelede ödenen bedellere bakılmalı. Kudüs Gücü ve bileşenlerinin bugüne
kadar verdikleri mücadelede binlerce şehid verildi. Kudüs Gücü Komutanı General
Kasım Süleymanî şehid edildi. Bazıları ise alçakça bir tutum içerisinde
"tiyatro ve danışıklı dövüş" muhabbeti yapmaktadır. Kısaca tekrar
edecek olursak, Kudüs Gücü/Direniş Cephesi bütün bileşenleriyle sahada nice
bedeller ödeyerek başarılı bir sınav vermektedir. Gazze halkı bu sınavın odak
noktası. Ve sınavı başarı ile veriyorlar. Onlardaki sabır, metanet ve Allah
Teâlâ'ya gösterdikleri tevekkül dünyayı kendilerine hayran bıraktı.
Düşünebiliyor musunuz Gazzeli bir kadın eşinin ve dört çocuğunun cesetleri
başında isyan etmeden büyük bir tevekkül içerisinde Rabbine hamd ediyor.
Bakıyorsunuz bir baba çocuğunun parçalanmış bedenini poşetlere koymuş ve ayet okuyarak
Allah Teâlâ'ya tevekkülünü dile getiriyor. Bu sahnelere tanık olan Batılı
insanlar hayret ve taaccüp içerisnde şaşırıp kalıyorlar. Araştırmalar sonucu bu
tutumun dinden ve Allah Teâlâ'ya olan tevekkülden kaynaklandığını
öğrendiklerinde İslâm'ı araştırma ihtiyacı hissediyorlar.
Bu süre zarfında İslâm'ı araştıran nice gayri Müslimler
Müslüman olmaktadır. İnsanlar Gazze halkının metanet ve tevekkülüne hayran alıp
İslâm'a giriyor. Gazze halkı, tevekkül ve metanetlerinden dolayı nice
insanların hidayetine vesile oldu. Hadis-i Şerif'te geçtiği üzere, "Bir
kişinin hidayetine vesile olmak dünya ve içindekilerden daha değerlidir."
Gazzeliler bir yönüyle ahirete endeksli olarak böyle bir ecir kazanmış
oluyorlar. Ahiretin kazanılması en güzel kazanımdır. Gazze halkı 7 Ekim'den bu
yana 50 bin dolayında şehid verdi ama teslim olmadı ve topraklarını terk
etmedi. Bu teveklül, bu direniş, bu mukavemet zaferi de beraberinde
getirecektir bi iznillah. Evet,
kazanacak olan, daha doğrusu kazanan Gazze halkı oldu. Ama maattessüf olarak
şunu da ifade etmiş olalım ki, Direniş Cephesi ve bileşenlerini istisna
tutarsak Gazze konusunda ümmet sınıfta kaldı. Özellikle sessiz kalan Müslüman
ülkeler bir tarafa bir de Siyonist canavarların safında bulunan ve onlara lojistik
testek sağlayan Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi
melun ülke liderleri sadece kaybetmekle kalmadılar tarih boyu lânetlenmeyi hak
ettiler ve hiç kuşkusuz her daim lânetle anılacaklardır. Sessiz kalan Müslüman
ülke liderleri de bu lânetlenmeden muaf olmayacaklar. Çünkü zulme sessiz kalmak
zulme ortak olmaktır...