Nedense insanlar kendi hayatlarını yönlendirmede, söz sahibi
olmaktan gittikçe uzaklaşmaktadırlar. Bellekleri silinmişçesine, geçmiş ile
gelecek arasındaki ilişkiyi birleştirmekten yoksun düştükçe, tarihin
uçurumlarından yuvarlanmaya devam edeceklerdir.
Bu bahsettiğim durum tam da biz Alevi toplumunu direk
ilgilendirmektedir. Aleviler olarak, kendimize ayak bağı olmaktan öteye
gidemedik. Alevilik adına ortaya çıkanların oluşturduğu kitle örgütleri,
kendilerini merkez kabul ederek “bir küçük Tanrı” olmayı hedeflemekten başka ne
yaptılar acaba?
Hak ve hakikat merkezinden uzaklaşmış, inançlarımıza
inançsızlıklarını sızdırmaya çalışan, insafsızlığın sapa yollarında bizi
gezdirmekten hala yorulmadılar. Şeytanın nefesini ensemizde hisseden biz
Aleviler, bize bırakılan ilahi yoldan değil de bu odakların gösterdiği
yollardan hakka gidemeyeceğimizin farkına bile varamamaktan yorulmuşuz.
Biz Alevi toplumunun içinde bulunduğu durum, inançları
sömürülmüş ve sömürülmeye devam edilen, yığına dönüştürülmüş topluluktur.
Buradan kurtulmanın yolu karşı duruşu, hak olanı, gerçeği düzenlemekle,
öğrenmekle mümkün olacaktır. Özlemlerimize cevap olacak şey; yaratılan
kuşatılmışlıklardan kurtulup, ezberletilen ve dayatılan tüm safsatalarını
yüzlerine fırlatmakla mümkün olacaktır…
Bize öğretilmiş çaresizlikten, ideolojik seslenme ve
dayatmalardan, yetiştirilen problemli zihinlerden kurtulmanın yolu elbette
İmamlarımızın öğretileridir. Kim olduğumuz, olmadığımız, nerede ve nerde
durduğumuza kendimiz inancımızın ışığında karar vermeliyiz.
Bize sunulan sahte gerçeklerin ve adalet anlayışlarının
altında yatan, hain ve saklanmış gerçek emellerini hırpalamak, açığa çıkarmak
için cesur davranmalı ve bilinçli olmalıyız. Yolumuzun gereği budur.
Asimilasyonların, yok saymaların, bizde yaratılmak istenen
algıların, inançsal faciaların, bize yaratmak istedikleri Cehennem ile
acılarımızı daha da çoğaltacağını hafızalarımıza kazımalıyız. Bunun için ne
gerekiyorsa yapmaktan kaçınmamalıyız…
Hüseyin KAYA