Ali’ye ne oldu?!
Peygamber’in (s.a.a) kızının başına neler geldi?! ki o gece
İmam Ali (a.s) gam ve keder içinde Hz. Zehra’nın kabrinin başına oturup
Peygamber’le (s.a.a) bu şekilde dertleşti ve Peygamber’e (s.a.a) “Şikayetimi
Allah’a ileteceğim ve kızını Sana emanet ediyorum. Zehra Senden sonra ona nasıl
zulmedildiğini Sana anlatacaktır…” diye şikayette bulundu.
Zehra (s.a) o günlerde, Resulullah’ın (sav) vefatından sonra
ve dünyaya gözlerini kapamadan ve babasına kavuşmadan önce, defalarca Medine
sokaklarını çıkmış, önde gelen kişilerle görüşmeye gitmiş ve endişeyle onlara Resulullah’ın
(s.a.a) emirlerini bildirmiş ve Peygamber’e (s.a.a) verdikleri ama şimdi onu
bozmuş oldukları sözü onlara hatırlatmıştı. Ancak Fatıma’nın (s.a) ısrarla dile
getirdiği bu endişe, bu kişiler tarafından sessizlikten başka bir karşılık
bulmadı. Fatıma'nın sesi o günlerin ağır ve sorgulayıcı sessizliği içinde işte
böyle kaybolmuştu. Zehra (s.a) halkın Ali'nin (a.s) velayetinden uzaklaşması
halinde diğer yöneticilerin yönetimini kabul etmek zorunda kalacaklarını
biliyordu. Fatıma (s.a) dünyanın İmam Ali’den (a.s) mahrum kalmasını, Cemel
fitnesi olarak görüyor, Muaviye’nin Sıffin’deki sarhoş kükremesi olarak
işitiyordu, Fatıma bunu, Haricilerin Nehrevan’daki cehaleti, hicri kırkıncı
yılda Ramazan ayının on dokuzunda kanlı bir seher vaktinde Kufe Mescidi’nde Ali’nin
(a.s) yarılan başı için ağlaması, rüzgârla savrulan aristokrasinin yeniden
meydana gelmesi olarak görüyor, halkın mahrumiyetinden dolayı Muaviye’nin
pençesinde kalbi kan ağlayan Hasan’ı (a.s) ve aldatmacalarla mübarek başı mızrağa
takılan Hüseyin’i (a.s) görüyordu. Allah Resulü’nün (s.a.a) evladının başını
önüne koyan dudaklarına ve dişlerine vuran, Bedir ve Huneyn’de helak olan
atalarının intikam çığlığını atan Yezid’i görüyordu ve Beni Ümeyye ve Beni
Abbas’ın kanlı pençelerine yakalanmış mazlum halkı ve “Keşke mazlumların ve
mustazafların yardımcısı Ali’nin (a.s) velayet elini tutsaydık da kana susamış
ve insanlık düşmanı olan Haccac bin Yusuf ve Mansur Devaniki'nin köleliğe
mecbur bırakan velayetini icbarla kabul etmek zorunda kalmasaydık” diye pişmanlıkla
yumruklarını ısıran Müslüman toplumu görüyordu. Fatıma (s.a) bütün bunları
gördüğü için endişeleniyordu.
3. İslam'ın başlangıcındaki tarihçiler, o günlerin en küçük
ve en önemsiz olaylarından bazılarını ayrıntılı bir şekilde anlatmışlardır ve bugün
de bunlar mevcuttur ve başvurulabilir. Mesela bir İslam liderinin evi neredeydi,
bir İslam lideri hangi savaşta ölmüş, hatta savaş alanının hangi bölgesinde
şehit düşmüş, ya da falanca kişi mızrakla mı yoksa kılıçla mı saldırmış? hepsine
ulaşılabiliyor. Bundan yola çıkarak, acaba İslam'da böylesine önemli bir role
sahip olan ve Allah Resulü’nün (s.a.a) yüceliği ve üstün makamı hakkında birçok
sözünün olduğu kızının kabrinin yerinin belli olmaması ve gizli kalması ve bunun böyle olmasının yani kabrinin yerinin
gizli kalmasının özellikle o hazretin kesin vasiyeti olması şaşırtıcı değil mi?
Fatıma (s.a) gizli kabriyle tarihin alnında net ve kalıcı bir iz bırakmıştır. Fatıma'nın
gizli kabri, Zehra-i Merziye'nin (s.a) bir şeylerden hoşnut olmadığının açık
bir işaretidir ve Resulullah’ın (s.a.a) vefatından sonra meydana gelen
sapkınlığın kalıcı bir raporudur. Fatıma (s.a) gizli kabriyle sırat-ı müstagimi
(doğru yolu) gelecek nesillere göstermiştir.
4. Zamanın çarkı döndü, döndü ve öyle bir döneme ulaştı ki, İmam
Hamanei’nin ifadesiyle ‘İmam Humeyni dönemi’, onu tanıtmak için en güzel tablo
ve en uygun dönem oldu. Zaman çarkı İmam Humeyni dönemine geldiğinde, İslam’ın
ilk dönemlerinin hikayesi yeniden tekrarlandı. İmam Humeyni (r.a), yüzyıllardır
süregelen sapkınlık ve çarpık düşüncenin tozunu saf ve nâb İslam'ın çehresinin
üzerinden kaldırdı ve Allah'a ve adalete susamış dünyaya, saf ve nâb Muhammed-i
(s.a.a) İslam'ı zirvedeki haliyle sundu. Önce İran topraklarındaki, sonra da
dünyanın başka yerlerindeki insanlar kaybettiklerini burada buldular. İslam’ın
başlangıcındaki olaylar bir kez daha tekrarlandı. İnsanlar akın akın bu tahrifat
ve sapkınlıkların tozundan temizlenen İslam'a katıldı. Saf ve nâb İslam'ı
ötekileştiren düşmanların ve kötü niyetlilerin uykuları kaçtı ve insanlığın tüm
düşmanlarını içine alan uluslararası zorba sistem meydana çıktı ve Bedir, Uhud,
Huneyn, Sıffin ve Cemel bir kez daha aynı koordinatlarla ve bu sefer çok daha
geniş ve karmaşık bir şekilde tekrarlandı.
5. Ancak bu kez yaşananlar İslam'ın başlangıcında
yaşananlardan temel olarak farklıydı. İslam ümmetinin 1400 yıllık bir tecrübesi
vardı. Maskelerin ardındaki yüzleri gördü. Başları başsızlardan ayırt
edebiliyordu. Su için serabın peşinden gitmedi ve bu devrin insanları, Ali'nin
(a.s) velayetinden uzaklaşırlarsa, zorba güçlerin velayetini kabul etmek
zorunda kalacaklarını Fatıma (s.a)'dan öğrenmişlerdi. Fatıma'nın iki evladı
İmam Humeyni ve Hamanei’ye candan bağlandılar. Zorba rejimlerin karanlık
çatısını yarıp yeni bir plan ortaya koydular ve bu nurlu kervan, İmam Humeyni’nin
(r.a) ifadesiyle dünyanın önemli kalelerini birbiri ardına fethetmek için bir cepheden
diğerine doğru ilerlemeye devam edecek. Bugün Batı Asya'nın önünde işgal
altındaki Filistin'in fethi ve barbar Siyonist rejimin devrilişi var.
Bulunduğunuz noktayı başlangıç noktasıyla karşılaştırdığınızda ve
kıyasladığınızda pek çok cephe açtığını ve zirveye yakın bir yerde durduğunu
açıkça görebilirsiniz.
Ey Fatıma (s.a)! Bugün evladının bir işaretiyle kadın erkek
herkes koşa koşa geliyor, sahiden de ahir zaman ümmetinden razı mısın?
Hüseyin Şeriatmedari