Ortak Düşman: Direniş Cephesi

GİRİŞ: 11.01.2025 20:04      GÜNCELLEME: 11.01.2025 20:04
Rasthaber -  Allah’ın Adıyla,

Suriye’de Baasçı rejimin yıkılması üzerinden  kırk güne yakın bir zaman geçerken terör çeteleri birliği olarak tanımlayabileceğimiz  HTŞ yönetimine bu süreçte yardımlarını esirgemeyen taraflar hep bir ağızdan ortak bir düşman ilan ettiler: İran merkezli Direniş Cephesi

İsrail, ABD, AB, HTŞ Yönetimi, PKK/PYG/PJAK, Arap Birliği ülkeleri, Türkiye’de yandaş ve fondaş medyanın öncülüğünü yaptığı mezhepçi, Pan Türkist  çevreler için asıl düşman, İran, Hizbullah, Ensarullah ve Haşd-i Şa’bi, yani topyekün Direniş Cephesidir.

Bu tarafımızdan ortaya atılmış bir iddia değil, yukarıda listelediğimiz birlik, ülke, çevre ve örgütlerin doğrudan veya dolaylı olarak yapmış oldukları aleni açıklamalara yüzeysel bir bakış bile bunun bir iddiadan ibaret olmadığını gözler önüne serecektir.

Yukarıda listelediğimiz çevrelerin hepsinin bir araya gelerek böyle bir tavır takındıkları söylenemez, hatta bunların bazılarının bazılarıyla sürtüşme ve hatta çatışma içerisinde olduğu da inkar edilemez. Ama yeri geldiğinde  aralarındaki anlaşmazlıkları bir yana  iterek, öteleyerek İran ve Direniş Cephesine karşı işbirliğine öncelik verdikleri kendi açaıklamalarında açıkca görülmektedir.

Misal olarak bu çevrelerin hiç biri İsrail’in Suriye’deki oldukça stratejik bölgeleri işgal etemsine karşın ciddi bir açıklama yapmadığı ortada. Bağımsız bir ülkenin askeri ve teknolojik alt yapısının işgalci rejim tarafından imha ve tahrip edilerek savunmasız hale getirilmesi  karşısında hepsi suskun.

Halbuki Baasçı Beşar Esad döneminde ve özellikle de İran merkezli Direniş Cephesi güçlerinin Suriye’de bulunduğu 13 yıl içinde İsrail Suriye’de bir tek karış  toprağı işgal edememişti.

Batı sulta sistemi içerisindeki güçlerin İsrail işgalinden rahatsızlık duymaları bir yana memnun oldukları bile söylenebilir. Ama İslamcı geçinen münafık çevreler, Arap Birliği üyesi ülkelerin ve işbaşına getirilen HTŞ(terör çeteleri birliğinin) İsrail’in bu işgal ve imha operasyonları karşısında sus pus olmalar ne anlama geliyor?

Direniş Cephesine karşı kin ve düşmanlıkta sınır tanımayan bu çevrelerin İsrail karşısında  sözbirliği ve işbirliğine girmeleri nasıl yorumlanmalıdır?

 Bunların herbirinin hangi saiklerle Direniş Cephesine düşmanlık ettiklerini tek tek inceleyelim:

İsrail’in Düşmanlığı;

Direniş Cephesi aslında ilk olarak İsrail istila ve işgaline karşı ortaya çıkmıştır. Direniş, adı üzerinde saldırı değil savunmadır, zulme karşı direnmedir. Bölgemizdeki işgale, katliama, sürgüne, kuşatmaya ve ambargoya karşı direnmek ve kendini savunmaktır. İsrail saldırganlığına karşı ilk duruşu İslam İnkılabının İran’da 1979 yılında zaferinden hemen sonra İsrail’in Tahran elçiliğinin kapatılarak Filistin elçiliğine dönüştürülmesiyle başlamış, 1982 yılında Lübnan işgalinde Hizbullah’ın ortaya çıkmasıyla 2000 yılına kadar sıcak çatışmalara dönüşerek İsrail’in Lübnan’ı terketmesiyle devam etmiş, 2006 yılı Temmuz’unda 33 günlük savaşla yeniden  alevlenmiş ve İsrail’e ilk ciddi yenilgisini tattırmış, Aksa Tufanı operasyonuyla zirvesine ulaşarak  günümüze kadar devam edegelmiştir ve hala da devam etmektedir.

1987 yılında Şehid Ahmed Yasin liderliğinde İsrail tarafından işgal edilmiş  topraklarda kurulan HAMAS direniş hareketi de daima İran tarafından her  bakımdan desteklenmiş ve hala da desteklenmektedir.

Aksa Tufanı operasyonuyla birlikte Yemen Ensarullah hareketi de İsrail’in Gazze’deki soykırımına karşı Direniş Cephesine katılmış ve Yemen’e yönelik topyekün kuşatmaya ve had safhaya ulaşmış ekonomik sıkıntılara rağmen Kızıldeniz’i İsrail gemilerine ve İsrail’e mal taşıyan başka ülkeler gemilerine büyük ölçüde  kapatmayı başarmıştır. Ensarullah hükümeti İsrail’in yardımına koşan başta ABD olmak üzere çoğu NATO üyesi ülkelerin yük ve savaş gemilerine karşı da çetin bir savaş sürdürmekte ve bundan dolayı da hemen her gün Batı Sulta sisteminin amansız hava saldırılarına maruz kalmaktadır.

İsrail rejimi de başta ABD olmak üzere Batı sulta sistemininin desteğinde İran eksenli Direniş Cephesine karşı doğrudan askeri saldırı, cinayet, terör, medya  manipülasyonu, ekonomik kuşatma ve yaptırımların sürdürülmesi de dahil hiç bir çabadan geri durmamıştır.

Kısacası İran eksenli Direniş Cephesi ile İsrail arasındaki savaş 45 yıldan beri devam etmektedir ve İsrail’in savaş halindeki İran, Hizbullah, Ensarullah, Hamas ve Haşd-i Şa’bi düşmanlığı doğal karşılanabilir. İsrail terör rejiminin her fırsatta İran ve Direniş Cephesi bileşenlerini baş düşman olarak ilan ettiği, bu cepheye karşı bölgede dostlar edinmeye çalıştığı ve bu doğrultuda Türkiye de dahil birçok halkı müslüman ülkeyle birçok alanda işbirliği içinde olduğu, destek aldığı da gizli kapalı bir şey değil.

 ABD ve Müttefiklerinin Düşmanlığı

ABD ve arkasından sürüklediği AB ve NATO ülkelerinin İran ve Direniş Cephesi düşmanlığı da herkesçe bilinen bir gerçektir. Çünkü Batı sulta sisteminin bölgedeki uğursuz planları karşısında duran tek güç Direniş Cephesidir. ABD Irak ve Suriye’de olduğu gibi bazen çok yönlü askeri müdahale ile; bazen hava saldırılarıyla; bazen ekonomik ve teknolojik yaptırımlarla; bazen bölgede Direniş Cephesine karşı koalisyonlar, birlikler oluşturmak suretiyle; bazen El-Kaide, IŞİD, Nusra, HTŞ ve PKK/YPG/PJAK gibi terör çeteleri oluşturmak suretiyle Direniş Cephesine karşı sert ve yumuşak alanlarda amansız bir savaş sürdürmektedir.

ABD’nin küresel çaptaki rakibi Çin’e karşı uzun soluklu rekabetinde Batı Asya bölgesindeki enerji kaynakları üzerindeki kontrollerini sürdürmek, kendilerine ön karakol olarak gördükleri İsrail terör rejiminin güvenliği sağlamak, uyanmaya başlayan bölge halklarını Direniş Cephesinden uzaklaştırmak, halkı müslüman ülkelere  tahakküm eden rejimleri ve ayrılıkçı etnik grupları Direniş Cephesine karşı örgütlemek, BOP projesini hayata geçirerek bölge ülkelerini parçalamak, İran ile komşusu ülkeler arasında  savaş çıkarmak ve en önemlisi İslam İnkılabının zaferiyle temeli atılan ve Batı Uygarlığına alternatif olarak yeni bir İslam Medeniyetinin oluşmasını engellemektir.

Suriye’ye Çullanan HTŞ’nin Düşmanlığı:

Suriye’de  anti siyonist ve anti emperyalist Baas Partisi rejimini yıkmak için yarım asırdan beri komplo üstüne komplo kuran ABD-İsrail ve İngiltere üçlüsü ve bölgesel müttefikleri nihayet 2024 Aralık ayı başlarında bu amaçlarına ulaştılar. Suriye’ye karşı  uzun yıllar  çeşitli savaş yöntemleri uygulayan bu çevreler sonuçta Pan Arabist Baasçı rejimde etkili olan Esad ailesinin Aleviliğini ön plana çıkardılar. Şia/Alevi düşmanlığı için bölge ülkelerinde ve İslam dünyasının çeşitli bölgelerinde yeterli sayıda mutassıp tekfirci bulmakta zorlanmadılar. Ve nitekim 13-14 yıl boyunca bu mankurlaştırılmış gençlerden oluşturdukları terör çeteleri aracılığıyla tarihin en vahşi cinayetlerine imza attılar ve bu terör çetelerini şimdi Suriye’de işbaşına geçirdiler.

Terör çeteleri birliğinden oluşan HTŞ(Heyet-i Tahrir-i Şam) adını verdikleri hükümet Şam’a çöktüğünden bu yana geçen bir aydan fazla süre içinde ABD, İsrail, AB ve hatta Rusya’ya karşı herhangi bir laf etmezken  oturup durup İran’ı, Hizbullah’ı ve Suriyeli Alevi ve Şiileri suçlayıp durmaktadır. Bu terör çetelerinin geçmişini, ABD ve İsrail ile geçmişte gizli ve açık olarak kurdukları işbirliğinden bilgisi olanlar için bunların Direniş Cephesine yönelik düşmanlıkları garipsenmiyor. Çünkü Emevi zihniyetinden vazgeçmeyen ve bunu iftiharla dile getiren tekfircilerin Şia’ya olan düşmanlığı tarihseldir/genetiktir. Ve zaten başını ABD’nin çektiği Batı Sulta Sistemi  de sırf bu yüzden bu güruhu Direniş Cephesine karşı çıkardı. Bunların İsrail saldırganlığı ve işgaline karşı herhangi bir tepki vermemeleri, ABD ve AB temsilcileri karşısında ezilip büzülmeleri ve PKK/YPG ile uzlaşma yolları aramaları da efendilerinin planlarını uygulama görevlerini unutmadıklarını ortaya koyuyor. HTŞ yönetimi efendilerine olan borcunu ödemek zorundadır ve direniş Cephesine karşı efendilerinin safında yer almak zorundadır.

Arap Birliği Örgütü

Arap Birliği ülkelerinin bir çoğunun Siyonist rejimin varlığını tanıdıkları ve kendilerini rahatlattıkları bir ortamda Direniş cephesinin kalkıp bu acziyet, teslimiyet ve ezilmişliği dile getirerek halkları uyandırmasına tahammül edemiyorlar. Çünkü bu uyanış ve direniş ruhu bu rejimlerin de varlığını tehdit etmektedir. Rahatlarını bozan direniş ekseninin Suriye’de geçici bir yenilgi almasını fırsat bilerek kin ve düşmanlıklarını kusmaktadırlar. İsrail işgali karşısında  dut yemiş bülbüle dönen bu arap ülkeleri İmam Hamanei’nin “ Suriyeli gençler ülkeleri üzerinde sulta kuran ve ülkelerini işgal edenler karşısında sessiz kalmayacaktır” sözünü Suriyenim iç işlerine karışmak olarak görerek sözde tavır  koymaktan çekinmediler.

Türkiye de dahil İslam dünyasındaki nifak ve taassup erbabının Direniş Cephesine yönelik kin ve düşmanlıklarının nedenleri herkesçe bilinmekte olup ayrıntılarına girmeye gerek yoktur.

Hiç kuşkusuz tarih herkesi seçtiği konum ve bulunduğu saftaki dostlarıyla  yaptıkları söz birliği ve işbirliğine göre yargılayacaktır. Ve Kur’an’ın buyurduğu üzere “Allah(cc), müminleri savunacaktır”.

Ziya Türkyılmaz

 

YORUMLAR

Ahmet AYYILDIZ 8 saat önce
Hiç biri bir halt edemez , Amerika hiç bir halt edemez . Planların en son plan koyucusu Allah’tır bunu unutuyorlar aklı yetersizler . Müslüman ülkeler Amerikan Tabutunda ! Mazlumların koruyucusu Allah’tır .

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM