Gazze’ Ye Hicret Etmek..!

GİRİŞ: 14.04.2025 15:02      GÜNCELLEME: 14.04.2025 15:02
Rasthaber -  


Bir Gazzeli çocuk kardeşinin parçalanmış cesedini bir torbada taşırken kendisini uzatılan mikrofona şöyle diyordu:

 “Hasbinallahu ve nimel vekil! Hamdolsun Allah'a O ne güzel vekildir. Biz cennetteyiz siz bizi izleyip de sorumluluklarını yerine getirmeyen ey İslam ümmeti! Hiçbir şey yapmayan duyarsız kalan İslam ümmeti! Siz cehenneme gideceksiniz!”

İsrail'in soykırım saldırılarında yakınlarını kaybeden Gazzelilerin tevekkülü ve metanetiyle herkese, dünya Müslümanlarına takva sabır dersi verdiklerine şahit oluyoruz.

Hava saldırılarında annesini, babasını, kardeşini, evladını akraba ve dostlarını kaybeden insanların dillerinde hamd ve şükür duaları duyuyor ve yakınlarının şehadetlerine acı ve üzüntü ile birlikte gurur duyup öğündüklerine şahit oluyoruz.

Bu yürek burkan acıların tam ortasında bile umudu ve inancı kaybetmeyip daha da yücelten müminleri görüp utanmamak mümkün mü?

Uzanan her mikrofonun karşısında sanki Kur’an tefsir ve hadis uzmanı metanetlerinin yanında İslami kaynaklarına ve tarihine yüksek vakfiyetleri bizi şaşırtan insanlar var. Küçücük çocuklarla ve yeni yetme gençlerle sohbet edildiğinde sanki İslam Üniversitelerinden ya da medreselerinde yıllarca diz çürütmüş zühd, takva tevazularına bakınca sanki yıllarca ahlak dersi alıp nefs tezkiyesi ile ömrünü tüketmiş direniş konusunda cesaret ve metanetlerine bakıp en iyi askeri okullarda eğitim almış savaşlar yönetmiş cephelerde uzun yıllar tecrübe kazanmış alim mücahid ve arifler ile konuştuğunuz izlemine kapılıyorsunuz.

Gazze’de 70 küsur yıldır savaş ve direniş var. İslam Ümmetinin duyarsızlığına rağmen çok az bir kesimin ilgisi ve artık tek sayıya düşmüş bir devletin yardımı ile yıllardır bu mücadeleyi sürdüren bu halk demirin tavında şekil bulması gibi zulmün, direnişin ve katliam ortamında piştiler, olgunlaştılar ve takva ve metanet sahibi oldular.

Siyonizm 300-400 yıllık projelerini hiç vazgeçmeden ve değişen tüm dünya şartları ve konjektürüne rağmen bir şeklide uyguluyor ve de bütün Dünya’da uygulatıyorlar.

Maalesef Gazze’nin boşaltılması planı baştan beri Siyonist rejimin uygulamak istediği bir yöntemdi. Zaten işgalin ana programı böyle işletildi ta baştan beri. Filistin halkı her bölge de ve işgal tarihinin her periyodunda belli hatlara ve belli alanlara yönlendirilerek oralarda iskâna zorlandılar. Sonra buralarda kısım, kısım boşaltılarak Siyonist yerleşimcilere açıldı ve yavaş yavaş Filistinliler buralardan uzaklaştırılarak bu bölgeler İsrail topraklarına katıldı. Zaten 1940’lardan bu yana İsrail işgal haritalarına baktığımız da işgal programının aşama aşama uygulanışına daha net görebiliyoruz. Gazze eğer İsrail topraklarına katılırsa sıra Batı Şeria’ya ve Kudüs’e gelecek bundan emin olabilirsiniz. Batı Şeria Filistin Yönetimi Hamas ile anlaşamıyor ve İsrail ile ilişkiler geliştirerek barış içinde yaşayabileceklerini zannediyorlar. Emin olun bu hissi o insanlara vermek de işgalin ve asimilasyonun bir gereğidir.

Yani işgalin baştan beri programı buydu. Ama bizim zamanlarımıza bu programın Gazze’ye tekabül eden aşaması denk geldi ve biz buna şahit oluyoruz. Ama Filistin tarihini bir bütün olarak inceleyen kişiler bunun hep aynı yöntem ile uygulandığını iyi bilirler. Aslında bu sadece İsrail’de uygulanan bir yöntem de değildir.

Küresel Emperyalizm Siyonizmin etkisinden asla ayrı değildi. Siyonist sermaye bu gün CFR olarak tekamül etmiş ve tarih boyunca çeşitli mason kuruluşları ile tüm dünyada etkili manüplasyonlar yapmıştır. Bunlardan en önemlilerinden biride Endülüst Emevi Devleti’nin Hristiyanlar tarafından geri alınıp Müslümanların buradan tecrit edilmesiydi.
Şuan Gazze’de yaşanan soykırım, ambargo, eziyetler, tüm dünya Müslümanları tarafından yalnız bırakılma, hiç kimsenin sahip çıkmaması geçmişte de yaşanmış mıydı diye sorarsanız size maalesef evet derim. Dünya savaşlarında benzer çok olay görülmüştür belki ama  Müslümanların düşmanlarıyla yaptıkları savaşlarda tecrit, kuşatma yıldırma  “aç bırakma” ve neticede “toptan yok etme” uygulaması sonucunda teslim olmuştur en önemli şehir Endülüs Emevi Devleti’nin son toprak parçası Granada’nın kaderi bu gün   Gazze’nin mahkum edildiği durum ile hemen hemen aynıdır.. Âdeta, beşyüz küsur yıl önce Gırnatâ’da (Granada) sergilenen işgal yöntemi yeniden Gazze’nin merkezinde sahnelenmektedir.

Bilindiği üzere Endülüs’ün son başkenti Gırnatâ, bir yıla yakın İspanyol Kastilya kuvvetlerinin muhasarası altında kalmıştı. Bu süreçte kuşatma altındaki şehir, dönemin güçlü İslam devletlerinden olan Memluk ve Osmanlılardan hiçbir yardımda alamamıştı.

Gırnata halkı, tıpkı Hamas’ın bu gün savaştığı gibi savaşmış ve şehirlerini kuvvetli bir direniş ile savunmuş ancak kuşatmanın sebep olduğu açlık sefalet ve mahrumiyet direnişin gücünü zayıflatmış ve neticede tamamen güçsüz kılarak mağlup olmasına sebep olmuştu. . Halk erzakları tükenince, binek hayvanlarını (at ve eşek vb.) da keserek yemiş, bunlar da tükenince nihayetinde ağaç yapraklarını yemek zorunda kalmıştır. Fakat çözümler de yeterli olmaktan çıkmış ve açlık Gırnatâ belini kırmıştı.

Halkın açlıktan kırılması, Elhamrâ sarayının son sultanı Ebu Abdullah’ı, Katolik Krallar (İsabel ve Fernando) ile anlaşma yapmaya sevk etmiştir ve nihayetinde 2 Ocak 1492’de Endülüs’teki son İslam toprağı da Hıristiyanların eline geçmişti.
Elbette ki Hristiyan yönetimler verdikleri hiçbir sözü tutmayarak şehir ele geçirildikten sonra zorbalık, sindirme ve asimilasyon ile Müslüman nüfusu yok etmişler ve onlara buralarda hayat hakkı vermemişlerdi. Burada Batı Şeria Filistin Yönetimine tekrar gelirsen emin olun Gırnata yapılan bu anlaşmada artık dayanacak güçleri kalmayan halk için işgalcilerin verdikleri vaatler çok çok inandırıcı gelmiştir. Zulmün ve mahrumiyetin zirvesinde insanların böyle hissetmesi normaldir. Ancak Batı Şeria’da durum bu aşamada değil. Hâlâ direnme imkânları varken ve İsrail’in güvensizliği bu kadar ifşa olmuşken bu sevdadan vazgeçip direnişin saflarına tüm varlıkları ile katılmaları tek çareleridir. 

Bu kuşatmayı yapan Kastilya ordusunun içinde başta Alman, Fransız, İspanyol olmak üzere Avrupa’nın diğer ülkelerinden gelen, Kastilya ordusuna bir Haçlı Ordusu kimliğine büründürmüştü.  Aynı şekilde bugün, Gazze’de katliam yapan İsrail’e Avrupa ülkelerinin tümü ve ABD; asker ve askeri teçhizat konusunda yardım yapmakta, her türlü istihbarat yardımını sağlamakta ve her ülkeden Yahudi kökenli askerler İsrail’e giderek savaşmaktadır. Yakın zamanda Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesinin açıkladığı istatistiklere göre sadece Türkiye’den 4000 civarı çifte vatandaşlığı olan Yahudi kökenli T.C. vatandaşının Gazze savaşı sırasında İsrail’e gidip savaştığı rapor edilmiştir. Bu sadece kendi kimliği ile resmi yollardan giriş çıkış yapan kişilerin sayısıdır. Dolaylı yollardan da ve kimliklerini gizleyerek giden çok daha fazla kişi olduğu düşünülmektedir. Bunun gibi Avrupa ve Amerika gibi birçok ülkeden yüzlerce Yahudi kökenli vatandaş Gazze’de Müslümanların kanını dökmek için savaşmaya gitmektedirler.
Aynı şekilde Gırnata Müslümanlarını Memlükler ve Osmanlılardan yardım almamaları gibi bu gün 2 Milyar nüfusa sahip olan Müslümanları temsil eden ülkelerin tamamına yakını Gazze katliamına ilgisizdir ve hiçbir destek sağlamamaktadırlar. Bunun yanında Gazze’ye destek sağlayan İran, Yemen, Irak, Suriye gibi ülkelerde de kargaşa, terör, savaşı destekleyip propaganda dilini de kendi toplumlarında hakim kılarak bu ülkelerin iyi niyetlerini tersiymiş gibi aksettirip insanlarını da aldatıyorlar.
Bu Propagandalardan daha tehlikelisi ise Siyonizmin parçalama ve işgal planlarını Filistinlilerin kurtuluşu olarak sunan bazı satılmış yönetici ve gazeteciler maalesef Filistin davasına düşmandan daha çok zarar veriyorlar.
Baştan beri AKP rejiminin izlediği politika bu mihval üzere olmuştur. Filistin adına Siyonizmin ve Emperyalizmin yapmak istediği ve planlarının aşamaları olan uygulama AKP yöneticileri tarafından olumlu bir şeymiş gibi sunuldu ve üzerlerine İslam kılıfı, ümmet kılıfı, fıkıh kılıfı kardeşlik ve yardım kılıfı giydirildi.
Amerika ve İsrail Yüzyılın Projesi diye bir plan yaptılar ve bunun için Filistin topraklarında ikili devlet önerisi getirdiler.  Kudüs’ü ikiye ayırıp Batı Kudüs denilen Kudüs’ün büyük bir bölümünü içeren kısmını İsrail’e bırakıp bir karış topraktan ibaret Doğu Kudüs kısmını da Filistin’lilere başkent olarak lütfettiler. Bu alçak teklifi ve propagandasını yazık ki Müslüman şahsiyetlere tabi ki AKP yöneticilerine vazife verdiler. Bunun için İslam işbirliği Teşkilatı acil olarak İstanbul’da toplatıldı ve ve bu proje kabul ettirilmeye çalışıldı. Allahtan duyarlı ülkelerin çoğu bu hain teklife yanaşmayıp red ettiler. Ama AKP bunu o günden bu güne aşk ile dillendirmeye devam etti. Elbette batı ülkelerinin büyük kısmı bunu fırsat bilip İsrail tarafından başkent ilan edilen Kudüs’e temsilciliklerini ve elçiliklerini hemen taşıdılar. İsrail’e ziyarete giden Erdoğan Netanyahu tarafından İsrail’in başkenti Kudüs’e hoş geldiniz” diyerek karşılandı ve uzatılan kanlı el sıkıldı. Yetmedi Türkiye’ye İsrail yöneticileri davet edilip Ankara sokaklarında her yer Siyonist bayrak ile donatıldı ve bunu protesto eden bazı aktivist gençler tutuklanarak gözaltına alındılar.

O günden bu güne Gazze halkının mahrumiyeti, çocukların, kadınların sivillerin katliama kat be kat arttı. Her defasında AKP’nin yöneticileri Allah kitap, Kudüs Aksa söylemleri ile hamaset üretip naralandılar ama hiçbir şey yapmayıp İsrail ile sıcak ilişkileri ve bilhassa ticareti sürdürüp mutlu mesut yaşamaya devam ettiler.

Son olarak ABD seçimlerinden zaferle çıkan Trump, Gazze’yi tamamen boşaltacaklarını ve burada eğlence merkezleri ve kumarhaneler yapacağını, Gazze halkını ise Ürdün ve Mısır’a yerleştireceklerine ilişkin sözlerini sarf etti. Anlaşıldığı üzere bu da İsrail’in İşgal planının Trump’a söyletilmesinden başka bir şey değildi. Hemen bizim AKP’li yandaş gazeteciler bu söylemi yumuşatıp yağlamaya ve Türkiye halkına yedirme çalışmalarına başladılar.





Bunlardan biri AKP’ni Pravdası Yeni Şafak’ta “Hicret” söylemini dillendiren ve Muaviye’nin ordusunun kıstırıldığı ve yok edilmek üzere oldukları son anda Amr bin El-Ass’ın kurnaz zekâsı ile yaptığı “Kur’an sayfalarını mızraklar üzerine takın. Ali’nin ordusu Kur’an’a karşı savaşmaz” teklifine benzer bir teklifi yaparak Kudüs konusunda hassasiyetleri yüksek Türkiye kamuoyuna yine kutsal bir kılıf ile Kur’an-i bir kavram ile belki de Kudüs’ten daha çok kutsanan “HİCRET” kavramını aldı ve Trump’ın ve Netenyahu’nun planlarının üzerine İslami bir kılıf olarak besmele ile geçiriverdi.

AKP rejimi ise bilinçli talimatı ile gündeme getirilen bu hain planın projesini hazırlayarak hemen Küresel hegemonyanın efendilerine sunuverdi.

Türkiye Suriye sınırında Gazze’lilerin kalacağı bir kamp inşa etmek.

Ve çalışmalar çoktan başlayıp El Bab ve Aktar’ın arasında ve Azez’in doğusunda Katar’ın ve Türkiye’nin finansı ve AVAZ ve İHH’nın organizasyonu ile iki kamp hazırlandı bile..
Siyonizmin hakimiyetindeki Dünya konjonktürüne razı olan Müslümanlar nasıl Gırnata’nın düşmesine ses çıkarmayıp hiçbir yardım etmediler ise bu gün aynı saikler ile Müslümanlar sessiz kalıp yardım yapmamanın yanında bu amaca hizmet edip Müslümanlara kabul ettirmek için çeşitli entrikalar, teviller ve saptırmalar ile yine Kur’an-i ve İslami kavramları olayları içlerini boşaltıp tamamen küfrün istekleri doğrultusunda yeniden doldurarak canhıraş bir şekilde çalışıyorlar.

İsrail’in baştan beri amacı GAZZE halkını bombalayarak, öldürerek, katliam ile topraklarından GÖÇ’e zorlamaktı. Aksa Tufanı direnişi karşısında 1.5 yıldan fazla bütün topları, füzeleri tankları ile diğer dünya müstekbirlerinin desteği ile bunu başaramadı ve aynı amacı şimdi Müslümanların eli ile yapmaya çalışıyor.

Emperyalizmin bu oyunu ve Müslüman yöneticilerin ve ekabirin ihaneti ve İslam halkının gafleti karşısında Gazze bilincine erişen ve ahiret kaygısı ve Allah korkusu taşıyan basiret ehli Müslümanların bu noktadan sonra yapmaları gereken şey Emperyalizmin ve Siyonizmin ve onların aramızdaki uşaklarının aksine Gazze’den dışarıya değil tüm dünya coğrafyasından GAZZE’ye doğru HİCRET etmekten başka hiçbir çareleri yoktur.

Pe ki bu nasıl olabilir? Bu ilk etapta hemen anlaşıldığı gibi fiziksel bir hicrete ulaşmayı hedefleyerek zihnen, fikren, inanç ile, duruş ile GAZZE halkının metanetine, bilincine, sabrına, devrimciliğine, cihad azmine ve Kudüs aşklarına erişmek ve onlarda kemal haline varmış bu hasletlere bizim ruhen aklen ve duygusal olarak HİCRET etmemiz şartı ile olabilir. Bu hicreti yapmadığımız müddetçe İsrail’e ABD’ye ve içimizdeki hainleri sövmemiz, sokaklarda eylem yapmamız, Gazze halkına arada bir üç beş kuruş göndermemiz hiçbir işe yaramaz. Elbette ki bunları da yapmalıyız ancak bir Kudüs bilincine, bir direniş ruhuna, bir adanmışlık ve fedakârlık aşamasına gelmediğimiz müddetçe yaptıklarımız yüzeysel olacak ve etkileri istenen seviyeye asla çıkmayacaktır. İsrail’in Siyonizmi küresel boyutlara taşıma özlemi Arz-ı Mevut ya da içimizdeki İsrail dostları tarafından dillendirilen ismi ile BOP yani Büyük İsrail Projesi ile küresel alanda mücadele etmenin ilk ve en önemli aşaması tüm dünyayı dar-ül harp, dar-ül mukaveme kabul edip tüm Dünya’da Siyonist zihniyet ile mücadele edecek ruhsal ve bilinçsel hicreti  yapmalıyız.
Bunun için her Cumayı “Kudüs Günü” gibi kabul etmeli her günümüz direniş ile bulunduğumuz her coğrafya ise direnişin bir cephesi olarak değerlendirilmelidir. Bunun için kınayıcıların kınamasından korkmayıp bütün varlığımız ile Kudüs, Filistin ve Gazze meselelerini dillendirip çevremizde bu konuda bilgisiz, duyarsız insanlığı harekete geçirecek olgun ve aklı başında söylemleri dilimizden eksik etmemeliyiz. Müslümanların artık bundan başka çareleri tükendi.

“(Ey müminler!) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenlerin benzeri sizin de başınıza gelmeden cennet’e gireceğinizi mi sandınız?! Onlara yoksulluk ve sıkıntı öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki nihâyet peygamber ve beraberindeki müminler, 'Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?' demişlerdi. İyi bilin ki, Allah’ın yardımı yakındır.” (Bakara, 214)

Burûc sûresinde (85/4-10) ise çıra ile tutuşturdukları ateş dolu hendeklere Allah’a inandıkları için müminleri atan ve hendeğin etrafında oturup onları seyreden kimselerden “kahrolsunlar” diye kısaca bahsedilmektedir.

Bugün ateş dolu hendek olan “UHDUT” Gazze’dir ve Gazze’li Müslümanlar ile bu sıkıntılar ile sınanıyorlar ve görünen o ki tevekkül, sabır ve direniş ile imanlarından vaz geçmiyorlar. Şimdi yazının başında sözlerini aktardığım Gazze’li gencin “biz cennete gireceğiz siz ise cehenneme” sözü haksız mı?

Allah Ashab-ı Uhdud’u bizler için örnek verirken bizler ise Gazze’yi sanki sadece onların sınavı olarak kabul etmek gafletine düşmeyelim. Gazze’nin başına gelen muhakkak bizim başımıza gelecek ki yukardaki ayetin vaadidir. Bizler Mümin olarak ölmek ve raziyetül merziye makamında Cennete girmek istiyor isek sözün sahibinin bilincine HİCRET etmeliyiz.
Gazze’ye hicret ancak Gazze’yi evimizde, işimizde, mahallemizde, şehrimizde ve ülkemizde yaşamak ve yaşatmak ile olabilir ancak..

Selam ve dua ile.

FATİH BİLGİN

 

YORUMLAR

AYHAN YAMALI 2 gün önce
KALEMİNE YÜREĞİNE SAĞLIK FATİH ABİM

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM