Batı'nın İran’la Asıl Meselesi Nükleer Silah Değil

GİRİŞ: 21.05.2025 20:25      GÜNCELLEME: 21.05.2025 20:25
Rasthaber -  İran İslam İnkılabı Rehberi, dün yaptığı konuşmanın bir bölümünde şöyle buyurdu:

"Amerikalıların İran’a uranyum zenginleştirmeye izin vermeyecekleri yönündeki sözleri, fazla kaçan bir yanlıştır ve bu ülkede kimse birilerinin iznini beklememektedir. İran İslam Cumhuriyeti, kendi siyasetini ve yöntemini sürdürecektir. Uygun bir zamanda milletimize, onların bu ısrarlarının gerçek niyet ve hedeflerini anlatacağım."

Buradaki soru şu: Amerika neden İran’ın uranyum zenginleştirmesine karşı çıkıyor? Son birkaç on yıllık tecrübe göstermiştir ki, Batı'nın İran’la asıl meselesi nükleer silah değil. ABD ve Avrupa üçlüsü (İngiltere, Fransa ve Almanya) defalarca "İran’ın nükleer silaha ulaşmasından endişeliyiz" iddiasında bulunmuştur. Bu ülkeler çok iyi bilmektedir ki İran, nükleer silah yapabilecek teknik bilgiye sahiptir; ancak dini ve insani nedenlerle hiçbir zaman bu silahları üretme yoluna gitmeyecektir.

İran, defalarca bu durumu açıklamış ve daha önemlisi İslam İnkılabı Rehberi, nükleer silah üretimini ve kullanımını haram ilan eden bir fetva vermiştir. Bu fetva bir siyasi taktik değil, İslami temellere dayanan fıkhi ve stratejik bir duruştur.

Gerçekte Batılı devletlerin “İran’ın nükleer silaha ulaşmasından endişeliyiz” iddiası sadece dünya kamuoyunu etkilemeye dönük psikolojik bir operasyonun sahte ve yanıltıcı bir afişidir.

Siyasi, tarihi ve teknik gerçekler göstermektedir ki, bu iddia sadece İran İslam Cumhuriyeti’nin nükleer bilgi ve teknolojiye ulaşmasını engellemek amacıyla ortaya atılmaktadır.

Sömürgeci ülkelerin bakış açısına göre nükleer bilgi ve sanayi sadece kendilerine ait olmalıdır. Bu nedenle İran gibi bir ülke bu tekelciliği kırabilirse, sömürü düzeninin küresel düzeni sarsılacaktır.

Geçtiğimiz günlerde ABD Başkanı Donald Trump, Fox News’e verdiği bir röportajda şöyle demişti: “İran’ın bol miktarda petrolü var, nükleer enerjiye ihtiyacı yok!”

Bu mantıksız ve gülünç açıklama, ABD Enerji Bilgi Dairesi (EIA) verilerine göre, ABD’nin günde 13 milyon varilden fazla ham petrol üretmesine rağmen yapıldı. Buna rağmen Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’na göre, ABD 93 nükleer santralle dünyada en fazla nükleer santrale sahip ülkedir.

Reuters geçtiğimiz günlerde yayınladığı bir haberde, her iki partiden ABD senatörlerinin elektrik ihtiyacını gerekçe göstererek ABD’de nükleer enerjinin geliştirilmesini güçlü şekilde desteklediklerini yazdı.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da daha önce “Nükleer sanayi, Fransa’nın stratejik bağımsızlığının temelidir” demişti.

İngiltere Hükümeti'nin baş bilim danışmanı David King, Guardian gazetesinde yayınlanan bir makalesinde, İngiltere'de nükleer santral inşasının bilimsel bir zorunluluk olduğunu yazmıştı.

Son yıllarda Almanya’da enerji tedarik krizi derinleştiğinde, nükleer santrallerin kapatılmasının ülkeye ne kadar ağır bir maliyet yüklediği ortaya çıktı. Son haftalarda yapılan bir Innofact şirketi anketi, Alman halkının %55’inin nükleer enerjiyi desteklediğini gösterdi. Bu ankete göre sadece %36’sı karşı çıkarken %9’u karar verememişti.

Son yıllarda İran, nükleer alanda bilimsel bağımsızlık yolunda adımlar attığında, Batı her seferinde düşmanca ve hatta suç oluşturan tepkiler vermiştir. Bu tepkiler; nükleer bilim insanlarının suikastı, nükleer sanayiyle ilişkili tıbbi ekipmanların yaptırımı, İran’ın nükleer silaha ulaşma ihtimali üzerine yalan ve tehdit temelli algı operasyonları ve "petrol-nükleer enerji" gibi sahte ikilemler şeklinde olmuştur.

Suikast, yaptırım, tehdit ve çarpıtma; hepsi aynı oyunun parçalarıdır.

Amerika ve Batılı ülkeler, İran’ın uranyum zenginleştirmesine üç temel gerekçeyle karşı çıkmaktadır:

1. İran’ın nükleer güç kulübüne katılmasını ve mevcut tekeli kırmasını önlemek.

2. İran’ın nükleer enerjide kendi kendine yeterliliğe ulaşmasını ve Batı’ya bağımlı olmamasını engellemek.

3. İran’ın bağımsızlık yolundaki örnek model haline gelmesini ve ABD tekelindeki dünya düzeninin yıkılmasında diğer ülkelere ilham vermesini engellemek.

Batı'nın, özellikle Amerika’nın en büyük kaygılarından biri, İran’ın dünya nükleer kulübüne katılmasıdır. Zenginleştirilmiş uranyum da dahil olmak üzere nükleer yakıt döngüsünün tüm aşamalarında yetkinleşmek, bir ülkenin jeopolitik konumunu değiştirir. Böyle bir ülke artık kolay kolay tehdit edilemez ya da küçümsenemez.

Bugünün İran’ı, yıllarca süren ambargolara rağmen, sadece ileri nesil santrifüjleri yerli olarak üretmekle kalmamış, aynı zamanda iç nükleer santraller –örneğin Buşehr ve Tahran Araştırma Reaktörü– için yakıt üretme yönünde de önemli adımlar atmıştır.

Görünüşte Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması (NPT) temelinde kurulan nükleer kulüp, gerçekte bağımsız ülkelerin bu alana girmesine pek sıcak bakmayan kapalı bir yapıdır.

Batı her zaman ileri düzeydeki nükleer bilgiyi kendi tekelinde tutmaya çalışmıştır; çünkü böyle bir bilginin, diğer teknolojilerle birlikte ulusal bağımsızlık ve egemenliğin temelini oluşturduğunu bilir.

İran, büyük bir medeniyet geçmişine, büyük enerji rezervlerine, stratejik konumuna ve yüksek bilimsel kapasitesine sahip bir ülke olarak, Batı’nın nükleer tekeline ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.

İran’ın nükleer sanayideki her ilerlemesi, bu tekeli sarsabilir ve bilimsel ve teknik bağımsızlık arayan diğer ülkeler için bir model haline gelebilir.

Batı’nın İran’ın uranyum zenginleştirmesine karşı çıkması, aslında İran’ın bilimsel bağımsızlığına ve kendi kendine yeterliliğine karşı çıkmaktır.

Batılı emperyalist hükümetler çok iyi bilmektedir ki, İran nükleer yakıt döngüsünün tamamını kendi içinde gerçekleştirebilirse, dışarıdan yakıt ve ekipman ithalatına ihtiyacı kalmayacaktır.

Bu da İran’ı yaptırımların pençesinden kurtaracak ve uluslararası pazarlıklarda caydırıcılığını artıracaktır.

İran İslam İnkılabı Rehberi ayrıca – 2 Kasım 2003’te – ülke yetkilileriyle yaptığı görüşmede bazı ülkelerin “İran’ın nükleer yakıt üretmesine gerek yok” yönündeki görüşlerine atıfla şöyle buyurdu:

"Bu ülkeler, İran’ın nükleer santraller için yakıt temin sürecini kendi kontrollerinde tutarak İran’ı ve İranlıyı esir almak istiyorlar. Bu yolla İran İslam Cumhuriyeti’ne baskı uygulamak istiyorlar. Ancak biz bu söze boyun eğmeyeceğiz ve uluslararası düzenlemelere dayanarak, ihtiyaç duyulan nükleer yakıtı kendi uzmanlarımızla ülke içinde üreteceğiz."

Bugünün İran’ı, kendi bilim insanlarının bilgi ve gücüne dayanarak, yabancı güçlere bağımlı olmadan, nükleer yakıt döngüsünün tamamına hâkimdir ve kendi kendine yeterlilik ve ulusal onur yolunda büyük adımlar atmıştır.

Batı’yı endişelendiren şey, uranyum zenginleştirilmesi değil; bu ülkede “izzet”, “istiklal” ve “onur”un zenginleştirilmesidir.

Bu ülke kaderini yabancıların iradesine teslim etmeyecektir. Artık "İzin alma" dönemi bitmiştir. Bugünün İran’ı, artık bir “itaatkâr” değil, bir “örnek”tir.

Bu örneğin mesajı açıktır: Milli izzet inşa edilir; satın alınmaz.

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM