Ortadoğu'daki nüfuz haritasını yeniden çizme çabalarında, Tom
Barak ismi son yıllarda sadece Ankara'da değil, tüm bölgede en çok konuşulan ABD
büyükelçilerinden biri olarak gündeme geliyor.
77 yaşındaki Tom Barak, bir iş adamı ve Trump'ın yakın
arkadaşı, ancak diplomatik bir geçmişi yok. Lübnanlı ve Hristiyan kökenli ve
ailesi 1900 yılında ABD’ye göç etmiştir.
Barak, Trump iktidara geldikten sonra ABD'nin Ankara büyükelçisi olarak atandı ve kısa süre sonra görevlerine ABD'nin Suriye özel temsilcisi pozisyonu eklendi. Bu, Türkiye-Suriye-İsrail jeopolitik üçgeninde kendisine emanet edilen görevin karmaşık yapısını yansıtıyordu.
Türkiye'nin Barak'ın Ankara'ya ABD büyükelçisi olarak
atanmasını memnuniyetle karşılamasına rağmen, onun geçen Nisan ayında Senato'da
yaptığı açıklamalar, Beyaz Saray'ın Türkiye'nin siyasi ve ekonomik konumunu ABD’nin
yeni bölgesel stratejileri çerçevesinde gözden geçirmeyi amaçladığını
gösteriyor.
Gözlemciler Barak'ın planlarını ABD’nin Türkiye'deki yeni
gündemi ve İsrail ile daha derin bir ittifak karşılığında Ankara'yı ABD'nin
İran, Rusya ve Çin'e karşı bölgesel politikalarına dâhil etmeyi amaçlayan Steve
Witkoff'un açıklamalarının başka bir versiyonu olarak görüyorlar.
Barak ayrıca, Suriye'de Ankara ile Tel Aviv arasında doğrudan bir çatışmayı önlemekle görevlendirildi ve Trump, Beyaz Saray'da Netanyahu ile yaptığı görüşmede bu konuya değindi.
Barak Ankara'daki konuşmasına Türkiye'ye NATO'ya yaptığı
katkılar ve IŞİD'e karşı mücadeledeki rolü için teşekkür ederek ve Ankara'nın
Ukrayna savaşındaki duruşunu överek başladı. Ayrıca Ankara'nın Washington ile
enerji sektöründe, özellikle gaz ithalatında işbirliğinden bahsetti ve bu
işbirliğinin genişlediğini vurguladı.
Barak, ekonomik olarak Türkiye ve ABD işbirliğini Çin'in
etkisini ve Kuşak ve Yol Girişimini azaltmak için stratejik bir fırsat olarak
görüyor ve Türkiye'nin Afrika'da Çin'in yerini aldığına inanıyor.
Barak, Senato'daki konuşmasında hassas bölgesel denklemleri özetledi
ve Şam'ın düşüşünün Suriye'de ABD, Türkiye ve İsrail'in önünü açtığını
vurgulayarak, Colani’nin ortaya çıkışını Washington, Tel Aviv ve Ankara'nın
yararlanması gereken bir fırsat olarak nitelendirdi ve doğrudan Erdoğan’a
seslenerek, “Trump ile çatışmaktan kaçınmasını tavsiye ediyorum” dedi.
Buna göre, Barak'ın bölgedeki temel görevi, Suriye'deki şu
üç yaklaşım arasında bir uyum yaratma girişimi olarak görülmelidir:
* Bir yandan ABD, Suriye'nin İsrail ile ilişkilerini
normalleştirmeye çalışırken, diğer yandan Ankara'yı Suriye Kürtleri için
özerkliği kabul etmeye zorlamak istiyor. İlk konuda, Barak bir sorunla karşı
karşıya görünmüyor, çünkü Colani, İsrail ile ilişkilerini normalleştirmek
istediğinden defalarca bahsetti. Ancak Kürtler konusunda, Ankara onlara
özerklik vermeyi kendisi için bir güvenlik tehdidi olarak gördüğünden, Barak'ın
önünde zorlu bir yol olacak.
Suriye'de İsrail, bir yandan Dürzi özerkliğini destekleyerek
bir tampon bölge oluşturmak istiyor, diğer yandan da güçlü bir ordunun
kurulmasını engellemek istiyor ve Colani’nin itaati dikkate alındığında
Barak’ın bu hedeflere ulaşmakta zorlanmadığı görülüyor.
Üçüncü hedef ise Amerika'nın kendisidir ve Türkiye'nin Şam'da Ankara'ya bağlı bir İslami hükümet kurma isteğini gerçekleştirmesini engellemek istemektedir.
Barak, Ankara ile SDG'yi yakınlaştırmak amacıyla SDG
komutanı Mazlum Abdi'yi arayarak Washington'un Suriye'de IŞİD ile mücadele
politikasının devam etmesini vurguladı ve Ankara ile müzakerelerin devam etmesi
çağrısında bulundu.
SDG ile Türkiye arasındaki iki buçuk aylık ateşkes ve
doğrudan ve dolaylı müzakere kanallarına değinen Abdi, Türkiye'nin SDG'yi yeni
Suriye ordusuna dâhil etmek isteğinden bahsetti.
Türkiye’nin söylemindeki değişim, SDG ile Ankara arasındaki yakınlaşmayı gösteriyor ve bu, Erdoğan da dâhil olmak üzere Türk yetkililerin açıklamalarında açıkça görülüyor.
Barak, NTV’ye verdiği röportajda Lozan Antlaşması'nı eleştirerek,
bu anlaşmanın Sykes-Picot ve Sevr gibi Kürtleri haklarından mahrum bıraktığını
söyledi.
Lozan Antlaşması Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun temeli
olmasına rağmen Ankara bu açıklamalara yanıt vermedi. Gözlemciler Ankara'nın
sessizliğini Barak'ın tutumuyla mutabakat olarak değil, aksine Ankara ile
Barak'ın yaklaşımı arasında bir çatışma olarak değerlendiriyorlar.
Barak'ın açıklamaları endişe verici çünkü bu açıklamalar, sömürge
karşıtı bir bakış açısıyla değil, Ankara'nın istemediği yeni bir Kürt projesi
lehine bölge haritalarını yeniden çizmek için bir bahane olarak yapılmıştır.
Barak'ın Türkiye-İsrail-Suriye
üçgenindeki görevinin şu dört alanda olduğu söylenebilir:
* Suriye'nin İsrail ile
ilişkilerini normalleştirmek ve Golan Tepeleri'nin işgalini meşrulaştırmak.
* Ankara'ya Suriye'deki SDG'yi ve
Kürt özerkliğini tanıması için baskı yapmak.
* Suriye'de Türkiye ile İsrail
arasında bir çatışmayı önlemek.
* İsrail'in İran ve Gazze de dâhil
olmak üzere bölgesel konulardaki yaklaşımını ABD ile uyumlu hale getirmek.
Barak, yıllardır barış görmeyen ve
buna krizlerin eklendiği bir bölgede Türkiye-Suriye-İsrail üçgenini örgütlemede
kilit bir oyuncu olarak kendini göstermeye başladı ve bu rol diplomasiden öte,
bölgesel dengelerin mühendisliğiyle ilgili bir roldür.
(Farsnews’den tercüme edilmiştir)