Kaddafi'nin ABD İle "Müzakere Yapma" Güveni Libya'yı Nasıl Harabeye Dönüştürdü?

GİRİŞ: 08.02.2025 20:18      GÜNCELLEME: 08.02.2025 20:18
Rasthaber -  

Donald Trump'ın ABD başkanlığına gelmesinden bu yana geçen birkaç hafta içinde, Tahran-Washington müzakerelerine ilişkin söylentiler giderek yoğunlaşıyor. Daha önce tün karşı çıkmalara rağmen dolaylı olarak başlatılan müzakereler, "Kapsamlı Ortak Eylem Anlaşması" (OKEP) ile sonuçlandı.

Ancak Trump, başkanlığının ilk döneminde, İran'ın yapıcı iş birliğine rağmen anlaşmadan tek taraflı olarak çekilerek "azami baskı" çerçevesinde İran'a karşı en ağır yaptırımları uyguladı.

İslam Devrimi Lideri Ayetullah Seyyid Ali Hamanei bu gelişmeler nedeniyle dün yaptığı bir açıklamada "ABD ile müzakere hiçbir sorunu çözemez. Bunun nedeni tecrübe. Böyle bir hükümetle müzakere yapılmamalı. Müzakere akıllıca ve mantıklı değil, onurluca değil" dedi.

JCPOA'nın yanı sıra, ABD'nin dünyadaki diğer ülkelerle yaptığı taahhüt ve anlaşmaların geçmişine bakıldığında, bu müzakerelern ne kadar boş, hatta zararlı olduğu ortaya çıkmaktadır. ABD-Libya anlaşması da bunun bir örneğidir.

2003 ABD-Libya Anlaşması: Kader Niteliğinde Bir Karar ve Amerika'nın bu karar sadık kalmaması

1970'li ve 1980'li yıllarda dönemin Libya lideri Muammer Kaddafi, nükleer, kimyasal ve füze programları geliştirerek Libya'yı bağımsız bir güç haline getirmeye çalıştı. ABD'nin ülkedeki silahlı gruplara verdiği destek ve siyasi müdahaleler, onu Batı'nın bir numaralı düşmanı haline getirdi. 1990'lı yıllarda yaygın yaptırımlar ve uluslararası izolasyonun ardından Libya yoğun baskı altına girdi ve yavaş yavaş Batı'yla müzakerelere doğru yöneldi.

2003 yılında Kaddafi, Libya politikalarını değiştirmeye karar vererek özellikle nükleer programı olmak üzere silah programlarını sınırlamayı kabul etti. Kadafi'nin bu kararı Batı ülkeleri adına siyasi bir başarı olarak değerlendiriliyordu.

ABD açısından bu adım, Libya'dan kaynaklanan nükleer ve silah tehditlerinin geçici olarak sona erdiğinin işareti olduğu için Libya'ya yönelik yaptırımlarının hafifletmesine yol açtı.

Bu anlaşma sonucunda Kaddafi, Batı tarafından bir tehdide maruz kalmayacağını ve ABD ile yapılacak işbirliğinden sonra Libya'nın uluslararası topluma yeniden kazandırılması ve hatta ekonomik kalkınması için zeminin hazırlanacağına inanıyordu.

ABD, bu kararın ardından Libya'ya uyguladığı ekonomik yaptırımları kaldıracağını ve ülkeyle ticari ve diplomatik ilişkilerin kademeli olarak yeniden başlayacağını duyurdu. Aslında Libya, modernleşmeye ve Batı ile işbirliğine doğru bir rota çiziyor gibi görünüyordu ve Kaddafi için bunun bir başarı ve krizlerin sonu olarak değerlendiriliyordu.

Ancak zamanla ABD, jeopolitik değişimler ve Kaddafi'nin iktidarının istikrarını yanlış anlaması nedeniyle bu taahhütlerinden yavaş yavaş uzaklaşmaya başladı. Krizlerin ortaya çıkması ve Amerikan iç politikalarında değişikliklerin yaşanmasıyla birlikte ABD ve Batılı ülkeler verdikleri sözleri tutmamaya başladılar.

Kaddafi'nin Amerika ile "müzakere yapma" güveni Libya'yı nasıl harabeye dönüştürdü?

Ancak zamanla ABD, jeopolitik değişimler ve Kaddafi'nin iktidarının istikrarının devam edip etmeyeceğini doğru anlamadığı için bu taahhütlerinden yavaş yavaş uzaklaşmaya başladı. Krizlerin ortaya çıkması ve Amerikan iç politikalarında değişikliklerin yaşanmasıyla birlikte ABD ve Batılı ülkeler verdikleri sözleri tutmamaya başladılar.

Bir süre sonra, 2011 yılında bu ülkeler harekete geçerek sonunda NATO öncülüğündeki askeri müdahaleyle Kaddafi devrildi ve Libya tam kapsamlı bir iç savaşa sürüklendi.

O dönemde kendilerini sözde özgürlük ve demokrasi yanlısı olarak tanımlayan ABD ve NATO, bu sözde düşüncenin örtüsü altında Libya'nın içişlerine müdahale etmeye çalışarak  kısa sürede Kaddafi muhaliflerine diplomatik ve askeri destek sağlamaya başladı.

Bu eylem, Libya'yı merkezi bir hükümete sahip nispeten istikrarlı bir ülkeden, çeşitli silahlı grupların çatıştığı ve ülkenin altyapısının tahrip olduğu parçalanmış bir ülkeye dönüştürdü.

Bu söz ihlallerinden sonra Kaddafi'nin akıbeti felaket oldu. Kaddafi rejiminin devrilmesi ve hükümet sisteminin çökmesinin ardından ülke çeşitli grupların ve isyancıların savaş alanına döndü.

Batı'nın tehditlerinden dolayı silah programlarını askıya alan ve uluslararası denetimi kabul ederek kurtulabileceğini düşünen Kaddafi, sonunda Batı'nın hiçbir desteği olmadan ve büyük bir askeri saldırının ardından yakalanıp öldürüldü. Akıbeti, özellikle de acı dolu ve vahşi ölümü, son yüzyılın en büyük diplomatik başarısızlıklarından biri olarak kabul edilmektedir.

Kaddafi Sonrası Libya; Harabeye dönüşen bir ülke

2011 yılında Kaddafi'nin devrilmesinin ardından Libya, kaos, iç savaş ve fiili parçalanmanın yaşandığı bir yer haline geldi. Merkezi hükümetin çökmesiyle birlikte IŞİD ve El Kaide gibi silahlı gruplar, milisler ve terör örgütleri hızla iktidara geldi.

Kaddafi döneminde Afrika'nın en zengin ülkeleri arasında sayılan Libya, NATO müdahalesinin ardından 10 yıldan kısa bir sürede dünyanın en istikrarsız ve güvensiz ülkelerinden biri haline geldi.

Birleşmiş Milletler tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti güçleri ile Mısır, Rusya ve BAE'nin desteklediği General Halife Hafter komutasındaki güçler arasında yaşanan iç savaş, ülkeyi ikiye böldü.

BM raporlarına göre, Libya'da 2011'den bu yana yaşanan iç savaşta 20 binden fazla kişi hayatını kaybetti, bir milyondan fazla kişi de yerinden edildi.

Kaddafi'nin devrilmesinden önce günlük yaklaşık 1,6 milyon varil petrol üreten Libya, iç savaşı izleyen yıllarda petrol üretiminde sert düşüşler yaşadı, ülkenin petrol üretimi bazı dönemlerde günlük 300 bin varilin altına kadar düştü.

Libya'da insan ticareti ve yasadışı göç de hızla artarken, ülke, Afrika'dan Avrupa'ya mülteci kaçakçılığının başlıca merkezlerinden biri haline geldi.

Kaddafi'nin Amerika ile "müzakere yapma" güveni Libya'yı nasıl harabeye dönüştürdü?

Kaddafi'nin aldatmacasından alınacak dersler

Libya-ABD anlaşmasının en önemli derslerinden biri, uluslararası siyasette güvenlik garantileri olmadan büyük güçlerin vaatlerine güvenmenin telafisi imkansız sonuçlar doğurabileceğidir.

Kaddafi, silah programlarından vazgeçilmesinin Libya'yı askeri saldırı riskinden kurtaracağına ve Batı ile yakınlaşmanın önünü açacağına inanıyordu. Ancak pratikte bu karar onu dış müdahalelere karşı daha savunmasız hale getirdi ve hükümetinin hızla çöküşünün önünü açtı.

Libya deneyimi, stratejik askeri planlara sahip ülkelerin caydırıcı silahlarını kolayca terk etmeleri durumunda, rejim değişikliği için kolay hedefler haline geldiklerini göstermektedir.

Libya'nın düşüşü, Batı'nın ülkeleri zayıflatmak için "silahsızlanmayı" nasıl stratejik bir araç olarak kullandığının bir örneğidir. Bugün Libya ve Kaddafi'nin akıbeti diğer ülkelere de bir ibret niteliğindedir.

ABD merkezli Batı ile güvenlik anlaşması arayışında olan ülkeler, diplomatik garantilerin tek başına yeterli olmadığını, savunma gücü ve caydırıcılık sağlanmadan her türlü anlaşmanın aldatma ve zayıflatma aracı haline gelebileceğini bilmelidir.

mehr

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM