İsrail hiç tınmadığına göre yanıt olumsuz. Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan’ın ne kadar mühim bir iş başardıklarına dair “maiyetindeki
gazetecilere” uzun uzun anlattıklarına bakılırsa İsrail’in hayli tırsmış olması
gerekirdi.
Doğrusu savaşın 36’ncı gününde ancak toplanabilmiş Arap ve
İslam ülkelerinin kendi içlerindeki derin çelişkiler ve çıkar ilişkileri ortak
bir tutuma izin vermiyor.
Normalde Riyad’da Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı
(İİT) aynı ayrı zirve yapacaktı. Arap Birliği’nin Dışişleri Bakanları’nın
hazırlık toplantısında üye devletlerin tutumları öylesine taban tabana zıttı ki
zirve kaçınılmaz olarak fiyaskoya dönüşecekti. Bundan kaçınmak için Suudiler
oldubittiyle Arap Birliği ve İİT zirvelerini birleştirdi.
***
Arap Birliği’nin hazırlık toplantısında İsrail’i üzecek
yaptırım önerilerine geçit verilmedi.
Arap ülkelerindeki ABD askeri üsleri ve diğer üslerin
İsrail'e silah ve mühimmat sağlamak için kullanılmasının engellenmesi
önerilerinden biriydi. Reddedildi.
Üslerin olduğu ülkeler belli: Katar, Bahreyn, Kuveyt, BAE,
Suudi Arabistan, Umman, Ürdün ve Irak.
İkinci öneri “İsrail ile diplomatik, ekonomik, güvenlik ve
askeri ilişkilerinin dondurması” idi. Bunun muhatapları Mısır, Ürdün, BAE,
Bahreyn, Fas ve Sudan. Ürdün elçisini geçici olarak çekerken Bahreyn elçisini
çekip ticari anlaşmaları askıya alma önerisini kralın onayına sundu. İlişkiyi
donduran ya da bitiren yok. Pek çoğu bu tür bir adımın kendilerini özellikle
Batı’da parya durumuna düşüreceğini düşünüyor. Yani ABD ve AB de bize misilleme
yaparsa korkusu…
Bir diğer öneri saldırganlığı sona erdirecek bir baskı
yaratmak amacıyla petrol ve ekonomik ambargoya gidilmesiydi. Suudiler
Amerikalılara peşinen petrolün silah olarak kullanılmayacağı garantisi
vermişti. Yine Suudiler Abraham Anlaşmalarını müzakere sürecine
dönebileceklerini belirtiyor.
Bu tür öneriler yaptırım altındaki Suriye’nin dışında çok az
sayıda taraf toplayabilir.
İsrail sivil uçaklarının Arap hava sahasında uçmasının
engellenmesi de kabul edilmeyen öneriler arasındaydı. Yaptırım Arap siyasi
zümresine çok uzak bir fikir.
Korkmalarını gerektirmeyen bir öneri vardı ki o da
benimsenmedi: İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırısını durdurma talebini iletmek
üzere New York (BM), Washington, Brüksel (AB), Cenevre, Londra ve Paris'e
gidecek bakanlar düzeyinde bir Arap komitesinin oluşturulması.
Üst düzey bir diplomatik baskı hamlesi bile lüzumsuz
görüldüyse Arap Birliği’nin varlık nedeni kalmamış, hepten çürümüş demektir.
Arap Birliği’nin bu haliyle dikkate alınma şansı sıfır.
***
Arap İslam Ortak Olağanüstü Zirvesi’ne gelince. Suriye
Devlet Başkanı Beşşar el Esad ve İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi sözden fiile
geçilmesini isteyen konuşmalar yaptı. Esad “katliam ve yardım” sarmalından
çıkıp siyasi ve ekonomik tüm araçlarla İsrail’in durdurulması gerektiğinden söz
etti. Reisi ise 10 maddelik bir öneri sundu. Mısır’a yardım edip Gazze’ye
ablukanın kırılması, İsrail’le siyasi-ekonomik ilişkilerin koparılması, İsrail
ordusunun terör örgütü ilan edilmesi, İsrail ve ABD liderlerini yargılayacak
uluslararası mahkemenin kurulması, Hıristiyanlara ait El Ehli Baptist
Hastanesi’nin bombalandığı günün soykırım günü olarak resmi takvimlere
yazılması, Gazze halkına silah verilmesi öneriler arasındaydı.
Yaptırım ve ilişkileri kesme seçeneklerine kapıyı peşinen
kapatmış olan Erdoğan da İsrail’i durduracak kararlılıktan bahsetse de Yahudi
devletini zorlayacak somut bir adım atabilmiş değil.
Bunun dışında fiili karşılığı olmayan tonlarca laf edildi.
Arap ve İslam aleminin en büyük hastalığı bu; nutuk, hamaset, köpürtme…
***
Zirve savaşın gidişatını değiştirecek somut bir şey üretmese
de sonuç bildirisi biraz sıra dışıydı.
Kısaca özetlersek:
- Filistin halkına karşı barbar, vahşi ve insanlık dışı
katliamlar kınanıyor.
- Misilleme saldırılarının meşru müdafaa olarak görülmesi
reddediliyor.
- Tüm devletler işgal yönetimi, ordusu ve terörist
yerleşimcilerin Filistin halkını öldürmek, evlerini, hastanelerini, okullarını,
camilerini, kiliselerini ve tüm mallarını yok etmek için kullandığı silah ve
mühimmat ihracatını derhal durdurmaya çağrılıyor.
- BM Güvenlik Konseyi’nin İsrail’in saldırganlığına son
verememesindeki acziyete dikkat çekiliyor.
- BM Güvenlik Konseyi’nden İsrail’in Gazze’deki eylemlerini
savaş suçu olarak tanımlayan ve bu politikalardan vazgeçmesini isteyen bir
kararın çıkarılması isteniyor.
- Gazze’ye yönelik ablukanın kaldırılması ve insani yardımın
derhal ulaştırılması gerektiği vurgulanıyor.
- Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır, Katar, Türkiye, Endonezya
ve Nijerya Dışişleri Bakanları üye devletler adına savaşın sona erdirilmesi ve
kalıcı barışın teminine yönelik gerçek bir siyasi sürecin başlatılması için
uluslararası eylemde bulunma yetkisi veriliyor. İsrail’i koruyarak çifte
standarda düşen ülkelerin yol açtığı tehlikeye dikkat çekiliyor.
- Uluslararası Ceza Mahkemesi’nden savaş suçları ve
insanlığa karşı suçlarla ilgili soruşturma talep ediliyor. Bunun takibi için
iki uzman komitenin yanı sıra işlenen suçları belgeleyecek dijital medya
platformlarının kurulması öngörülüyor.
- Gazze’nin kuzeyinden insanların güneyine doğru yerlerinden
edilmesi ve bölgeden sürülmesi girişimleri kınanıp reddediliyor.
- Gazze, Kudüs ve Batı Şeria’da Filistin davasını bertaraf
etmeye yönelik tüm girişimler kırmızı çizgi ilan edip bunları savaş suçu
sayıyor.
- Tüm tutuklular ve sivillerin bırakılması isteniyor.
- Terör estiren yerleşimci dernek ve örgütlerin uluslararası
terörizm listelerine eklenmesi öneriliyor.
- İsrailli bir bakanın nükleer silahla Gazze’nin haritadan
silinmesi önerisinden hareketle Orta Doğu’nun nükleer silahlar ve kitle imha
silahlarından arındırılmasına yönelik olarak BM çerçevesinde konferansın
gündeme alınması öneriliyor.
- Lübnan’ı taş devrine döndürme tehditleri kınanıyor ve
fosfor bombası gibi yasaklı silahların araştırılması isteniyor.
- 1967 sınırlarında başkenti Kudüs olan Filistin devletinin
kurulması ve devredilemez haklar için verilen meşru müdafaaya destek ifade
ediliyor.
- Kalıcı barışın ancak işgalini sona erdirilmesi ve iki
devletli çözüm temelinde mümkün olacağı belirtiliyor.
- Barışın engellenmesinden İsrail sorumlu tutuluyor. İşgal
bitmeden ve gasp edilen haklar iade edilmeden güvenliğin sağlanamayacağının
altı çiziliyor.
- Filistin Kurtuluş Örgütü’nün, Filistin halkının tek meşru
temsilcisi olduğu vurgulanıyor. Tüm Filistinli gruplar FKÖ çatısı altında
toplanmaya davet ediliyor.
- Filistin topraklarının yanı sıra Suriye’nin Golan
Tepeleri, Lübnan’ın Şebaa Çiftlikleri, Kfar Şuba tepeleri ve El Mari’nin dış
bölgelerindeki işgalin sonlandırılması isteniyor. Bunun peşi sıra iki devletli
çözüm için uluslararası barış konferansı çağrısı yapılıyor.
- Gazze'nin yeniden inşası için uluslararası toplumun harekete geçirilmesinden söz ediliyor.
***
Bildiride sıkça geçen “sömürgeci”, “işgalci”, “sömürgeci
işgalci”, “terörist yerleşimci”, “yerleşimci terörü” gibi ifadelerle Arap ve
İslam ülkelerinin kendilerini aştığı da söylenebilir.
Abraham Anlaşmaları ile tabutuna çivi çakılmak istenen
Filistin davasının yeniden iki devletli çözüm zemininde gündemleştirilmesi
İsrail’in istemediği bir sonuç.
İsrail’in ne inkâr ne teyit siyasetiyle BM denetiminden
kaçırdığı nükleer programının gündeme taşınması da kayda değer.
Öngörülen takip ve tespit komitelerinin etkili çalışıp
çalışamayacağı şüpheli.
Hamas’ın belinin kırılmasını şiddetle arzulayan üyeler
olmasına rağmen bildiride adı bile geçmiyor. Fakat siyasi temsiliyet açısından
kadavraya dönüşmüş El Fetih’in liderliğindeki FKÖ’nün Filistin’in yegâne
temsilci olduğu vurgulanıyor. Bununla Gazze’deki direniş güçlerine bir sınır
çiziliyor. Kontrolü ele almak için neredeyse İsrail tankı üzerinde Gazze’ye
gitme kıvamına gelmiş Abbas da Filistin adına orada olduğuna göre onu da memnun
etmelerinin yolu bu!
Fakat bu bildirinin İsrail’in canını yaktığını ya da
Netanyahu’nun savaş kabinesini köşeye sıkıştırdığını söylemek mümkün değil.
İsrail’in bazı Batılı destekçileri sivil katliamlar ve insanlığa karşı suçlar
yüzünden yavaş yavaş ateşkesi ağızlarına almaya başladıysa bunun sebebi İslam
ve Arap ülkelerinin duruşu değil kendi kentlerinde aldıkları bütün önlemlere
rağmen Filistin bayrakları eşliğinde yükselen itirazdır. ABD üzerinde de
hedeflenen baskı hasıl olmuş değil. Biden yönetiminde de “Netanyahu’ya ellerini
kaptırdıkları” hissi oluştuysa bunun nedeni Arap-İslam tepkisi değil. ABD 57
ülkenin yekûnundan yaptırımlar eşliğinde caydırıcı bir cephenin çıkmayacağından
emindi. Fakat bir taraftan yönetim içinde ABD’nin küresel liderliğinin altını
oyacak tehlikeli bir yola girildiği korkusu öne çıkıyor. Bölgedeki
başkentlerden Washington’a uyarılar gidiyor. Hiçbir Amerikan başkanının bu
kadar gaddarlaşmadığı, bunun karşılığı olacağı uyarıları yapılıyor. Diğer
taraftan Arap ve İslam ülkeleri arasında yıllardır tecrit etmeye çalıştıkları
İran ve Suriye gibi ülkelerin etkinliği artıyor. Çin ve Rusya da Filistin için
takındıkları tutumla kolektif Batı'nın stratejik rekabetteki erozyonunu
büyütüyor.
İsrail 75 yıllık işgal ve sömürge politikalarıyla kuşatılmış
Filistin meselesini Gazze, özelde de Hamas sorunu diye dar bir çerçeveye
hapsetmeye çalışıyor. Filistin’i siyasi-ekonomik ilişkilerin önünde yük
sayanlar ve Müslüman Kardeşlerle hesabı olanlar da bu çerçeveye akşamdan razı.
Gazze’deki soykırım savaşı, dünyayı, meselenin bir Filistin sorunu olduğu
gerçeğine yeniden uyandırdı. 7 Ekim’den itibaren çapa 1948’e geri fırlatıldı.
***
Bu bildiriden Erdoğan kendisine çok büyük bir pay
çıkartıyor. Haliyle Erdoğan’ın değerlendirmelerine değinmeden bu bahsi kapatmak
olmaz. Erdoğan’a bakılırsa sonuç bildirisinin bütün çerçevesini neredeyse
Türkiye çizdi. Bunu da “Hemen hemen icra ile ilgili bütün teklifler bizden
geldi” sözleriyle ortaya koyuyor. Bildiriye giren “terörist yerleşimciler”,
“ablukanın kırılması” ve “nükleer silahlar” gibi ifadelere büyük anlam
yüklüyor. Ablukayı kırma ifadesinin eyleme geçmek isteyen ülkeler için referans
olacağını savunuyor. Böyle bir ülke var mı? Ablukayı kırma girişimi olarak Mavi
Marmara eyleminin arkasında duramayan, kurbanların kanını paraya çeviren, Türk
yargısında açılmış davayı kapatıp İsrailli yetkililere dokunulmayacakları
güvencesi veren, buna itiraz edenleri de “Giderken bana mı sordunuz” diye
azarlayan bir lider eylemsellikten bahsediyor. İsrail’le ilişkileri kesmek gibi
bir şeyin uluslararası diplomaside olamayacağını savunan, yaptırım sözünden
ifrit olan bir lider; Türkiye’den İsrail limanlarına yanaşan gemilerden hiç
rahatsız olmayan, Ceyhan Limanı’ndan yüklenen petrole kesintisizlik garantisi
veren, ABD ile ilişkilere neredeyse kutsallık atfeden; Suriye’de vekalet
savaşında koç başlığı yaparak İsrail’e en büyük iyiliği yapan; yasadışı ikili
anlaşmayla Kürdistan/Kerkük petrolünün İsrail’e ulaşmasına aracılık eden; bu
yüzden Türkiye’yi de tazminata mahkum ettiren…
Eyleme yönelik sözlerin hepsi yine söz olarak kalacak.
Eylemsiz eylemcilikten “büyük ülke” mefkuresi çıkartıyor!
Bu arada düne kadar cephe açtığı, şeytanlaştırdığı, katil ve
darbeci dediği ne kadar lider varsa onlarla aile fotoğrafına girdi. Baş başa
samimi görüntüler verdiği Mısır lideri Abdulfettah el Sisi’nin Gazze
politikasını övdü. Ürdün, Filistinlileri sürmeyi savaş nedeni ilan ederken,
Mısır Sina’da tek bir kum tanesi için binlerce askeri feda edeceğini söylerken
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Ankara’da Türkiye’nin Suriyeli
sığınmacılara açtığı o büyük kucakta illaki Filistinli sürgünlere de yer olacağı
aklını veriyordu. Bundan yüksünen olmadı. Eğer sürgün planını bozulduysa belki
Kral Abdullah ve Sisi bir teşekkürü hak edebilir.
Erdoğan, BM Genel Kurulu’nda ateşkes çağrısına çekimser
kalan 40 ülkeyi etkilemeyi büyük bir vazife olarak bellemiş. “Adam adama markaj
yapacağız” diyor. Esasen etkilemesi gereken tek ülke var: ABD. Ama Başkan Joe
Biden’den telefon bekliyor. "Blinken daha yeni buradaydı. Herhalde bizi
bundan sonra Biden ağırlar” diyor. NATO’da İsveç için jest yaptı ya artık Beyaz
Saray daveti çıkarsa içini üşüten o buzlar eriyecek. Gazze sancısı da
kendiliğinden geçer bu arada. Gelmeyen telefonla zül eylemiş yine de “Bu coğrafyada
Türkiye’ye rağmen bir girişimde bulunmak mümkün değil” diye büyüklük taslıyor.
İrlanda’dan bile Türkiye’den daha fazla İsrail’e acıtacak
çıkışlar geliyor. Londra’da yüzbinlerin sesi 57 ülkeninkinden daha fazla etki
yapıyor. Fransızlar yavaş yavaş Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a nedamet
getirtiyor.
Genişlemekte olan işgali bitirmeden iki devletli çözüm hayal
iken politik diskur bunun etrafında dönüyor. Erdoğan’ın eylem setinde işgali
bitirmeye yönelik ne var? Hiçbir şey! Erdoğan zirvedeki havaya göre bazı önemli
kararlar alacağını söylemiş ve merakları celbetmişti. Zirveden çok memnun
kaldığına göre o kararlara ne oldu? “Laf değil icraat” da sonuçta laf! Hatta
laf-ı güzaf!