Anlaşmalar ve Paktlar Gölgesinde Ukrayna Rusya Krizi

GİRİŞ: 23.02.2022 17:36      GÜNCELLEME: 23.02.2022 17:36
Rasthaber - 


Savaş ne sebeple olursa olsun kimler arasında olursa olsun hiçbir zaman iyi değildir. Savaş savaşa dâhil olmayanlar için bile sonuçları itibarı ile insani, siyasi, ekonomik ve tabiat nazarında dengeleri bozduğu için kötüdür.

Ukrayna ve Rusya arasında savaşa doğru giden gerginlik bu günlerde ufak çatışma ve askeri hareketliliğe ve bağımsızlık ilanları ile onları tanıma ve red etme noktasına geldi.

Ukrayna’yı Rusya’ya karşı kışkırtan ABD zoru görünce çok çabuk çark etti ve uzaktan atıp tutan sahte kabadayılar gibi pılısını pırtısını çatışma bölgesinden uzaklara taşıdı. Bölgede en büyük NATO askeri gücünü barındıran Türkiye üzerinden dayılanmaya devam ediyor.

Türkiye ise mahalle kabadayısı ağabeylerine yaranmak isteyen acar çocuklar gibi düşmana karşı adeta “haka dansı” yaparcasına korku salmaya çalışıyor ama nafile..

İlginç olan ve bir o kadarda Türkiye’deki milliyetçi muhafazakâr dengelere değiştirebilecek ya da zamanında fazla horozlanan faşistleri mahcup edecek bir durum ise “Bir millet iki devlet” sloganını dilinden düşürmeyen Azerbaycan’ın Ukrayna tarafında olan Türkiye’ye karşın bu dengede Rusya’ya yakın durması ve İlham Aliyev’in bir konuşmasında Putin için “reis” ifadesini kullanması.

Dün (22 Şubat 2022) Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'da bir araya geldi ve Azerbaycan ve Rusya arasında müttefiklik anlaşması imzalandı. Ekonomik siyasi ve sağlık alanında onlarca yeni anlaşma yapıldı.

Dünkü toplantıdan sonra yapılan karşılıklı basın açıklamasında Azerbaycan ve Rusya arasında yapılan finans, otomobil, eğitim, tarım tıp ve eczacılık vs alanlarında gerçekleşmiş tüm olumlu gelişmelerin, bir bir sıralanmasından sonra Putin’in konuşmasını bitirirken Aliyev’in ismini İlham Aliyoviç olarak kullanması ve Aliyev’inde konuşmasına başlarken sayın Vladimir Vladimiroviç diye Putin’e sadece ön ismi ile hitap etmiş olması her iki liderinde aradaki samimiyeti ve ülkeler arası sıcak ilişkilerin arttığı izlenimini fazlasıyla veriyordu.

Türkiye ise baştan beri tarafını belirledi ve Ukrayna’nın yanında yer aldı. Bu kapsamda önce Ukrayna’ya para yardımı ile başlayıp daha sonra Ukrayna ordusunu eğitmeyle devam etti ve en sonunda Bayraktar İHA’larını satarak Ukrayna’ya en büyük lojistik desteği vermiş oldu. Bunun yanında siyasi ve diplomatik tüm varlığını Ukrayna’nın özgürlüğü ve Rusya’nın politikalarına karşı ortaya koymuş durumda.

NATO ve Ukrayna:

Ukrayna hali hazırda hiçbir pakt ve askeri birliğe dâhil değildir. 1954’de kurulan Varşova Paktı ile olan ilişkileri SSCB’nin 1991 de dağılması ile sona ermiştir. Ukrayna 1991 yılında NATO Kuzey Atlantik İşbirliği Konseyi’ne, 1994’te Barış İçin Ortaklık Programı’na katılmış, 1997’de Ukrayna-NATO arasındaki yeni ortaklığı ortaya koyan “Ayrıcalıklı Ortaklık Şartı” imzalanmış, 2002 yılında Ukrayna NATO’ya üye olma amacını açık bir biçimde deklare etmiş, Ukrayna ile NATO arasında bir Eylem Planı hazırlanmıştır.

Gerek NATO’nun siyaseti gerekse Ukrayna ve Rusya içi siyaset Ukrayna’nın NATO’ya katılma sürecini uzatıp sürüncemede bırakıyor.


 

Ukrayna’nın tarihi, siyasi demografik ve ekonomik yapısı itibarı ile geçen 30 kusur seneye rağmen Rusya’ya bağımlığını zorunlu şartlar muvacehesinde devam ediyor. Rus halkı ile her ne kadar batı etkisinde kültürel ve dil açısından başkalaşma ve değişimler görünüyor olsa da aynı milletten ve aynı kültürel ve coğrafi tarihi yapıya sahip iki milletler. Rusya’nın SSCB dağıldıktan sonra küresel dünyada sürdürmek zorunda olduğu politika sosyalist birlik yapısından Avrasyacı ve Atlantikci bir tavra evrilmiştir.  Böyle olsa da dünyaya karşı varlığını sürdürebilmesi için komşu ülkelerinde olduğundan en fazla şekilde Ukrayna ile koruması gereken coğrafi kutup bu kutba karşı varlığını oluşturan ve genişlemeye çalışan NATO’nun kendi bölgesine girmesine izin vermeme çabaları Ukrayna için aşılması çok mümkün görünmeyen bir engeldir.

Ukrayna enerji bakımından Rusya’ya muhtaçtır ve 1994’de Rusya’nın hatları kesmesiyle yaşanan Elektrik krizi tekrar göze alabileceği bir durum değildir. Bu kirizi o zaman ancak Kırım’ı yüz yıllığına borçlarına karşı kiralamakla aşmıştı. Bunun yanında sahip olduğu demografik yapı açısından bakıldığında nüfusunun %25’lik bir kısmı Rus ve Ruslaşmış kişilerden oluşuyor. Doğu ve güneyde hakim bu nüfus aynı zamanda Ukrayna’nın eğitimli kültürel sınıfını beyaz yakalıları ve elit tabakasını da oluşturuyor.

Gelinen noktada Ukrayna ABD’nin vaat ettiği NATO korumasına her zamankinden daha fazla muhtaçtır ve sürekli bunu talep ediyor. Ancak ABD’nin her ne kadar Rusya’ya karşı genişleme çabalarını kışkırtmak ve bölge ülkelerini zorlamak yöntemiyle artırmış ise de krizin en sıcak döneminde Ukrayna’yı NATO şemsiyesi altına almaya cesaret edemez ve bunu sadece bir vaat olarak kullanma yolunu seçecektir.

Olayları körükleyen yine bir birlik olan AB katılmama kararı olmuştur.

Bu günler de ABD’nin Ukrayna’yı NATO’ya dâhil edeceğini açıklaması ile başlayan Ukrayna-Rusya Krizi ilginçtir ki Ukrayna'nın 4. Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç, bir başka batı ittifakı olan Avrupa Birliği ile Ukrayna arasında yapılması planlanan ortaklık anlaşmasını Kasım 2013 tarihinde reddetmesi ile başlamıştı.  Yanukoviç'in bu kararı bazı kesimlerce "Rusya ile ticareti baltalamayı göze alamamak" olarak gözükse bile Ukrayna'nın belirli kesimlerince çok büyük tepkiyle karşılandı. Kiev'de ve Lviv'de binlerce insan Yanukoviç'in kararını protesto etmek için sokağa çıktı. İlk günlerde protestolar barışçıl geçti, hatta Yanukoviç'i destekleyen azınlık grupların da karşı gösterileri oldu. Bir zaman sonra gösterilerin kontrolden çıkmasıyla Ukrayna polisinin sert müdahalesi başladı. Polisin sert müdahalesinin ardından 1 Aralık 2013 itibarıyla protestolar ayaklanmaya dönüştü. Sayıları yüz binleri bulan protestocular kontrolden çıktı. 31 Aralık 2013'ün sonlarında Kiev'deki Bağımsızlık Meydanı'nda Yeni Yıl kutlamalarına yaklaşık 200.000 Avrupa Birliği yanlısı protestocu katıldı. Süreç boyunca protestolar arttı ve Rusya yanlısı hükümetin yeri kararlar almasıyla daha da büyüdü ve neticede Yanukoviç azledilmesi ile Rusya’ya kaçmak zorunda kaldı.

 

 

Hükümetin düşmesinden sonra olaylar Kiev ve çevresinde yatışırken, bu sefer Rus etnik kökenli Ukraynalılar Rusya'ya yakınlığıyla bilinen Yanukoviç'in düşmesi sonrası kurulan yeni Kiev hükümete karşı ayaklandılar. Rusya, Kırım'ı ilhak ederek olayları uluslararası bir boyuta getirmiş oldu. Kırım'ın ilhak edilmesi ile Odessa, Kharkiv, Donetsk, Lugansk gibi Rus etnik kökenlilerin yaşadıkları şehirlerde protestolar başladı. Protesto gösterileri Rusların çoğunlukta olduğu Ukrayna'nın Donbass bölgesinde çatışmalara yol açtı. İsyancılar süratle hükûmet binalarını ele geçirdi ve Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetlerini kurduklarını ilan ettiler.] 26 Haziran'da ise Lugansk ve Donetsk Cumhuriyetleri birleşerek Halk Birliği Cumhuriyetini kurduklarını açıkladı.

Olaylar bu aşamadan sonra daha büyük ivme kazanarak çatışma ve savaş haline döndü ve Ukrayna hükümeti ve Ordusu ile Rus kökenli halklar arasında çatışmalar gittikçe arttı. Zaman zaman birbirlerinden alınan toprakları geri aldılar ve Malezya Uçağının düşürülmesi ve Rus ayrıcalıkların ünlü bir komutanlarının öldürmesi gibi olaylar neticesinde çatışmalar daha da artarak bu günkü duruma gelindi. 

Minsk Protokolü:

 Ukrayna'nın Donbass bölgesindeki savaşı durdurmak için Ukrayna, Rusya Federasyonu, Donetsk Halk Cumhuriyeti, Luhansk Halk Cumhuriyeti ve Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı (AGİT) temsilcileri tarafından 5 Eylül 2014 tarihinde imzalanan bir anlaşmadır. AGİT himayesinde Belarus'un Minsk kentinde yapılan kapsamlı görüşmelerin ardından imzalandı. Donbass'taki çatışmayı durdurmak için daha önce yapılan çok sayıda girişimin ardından gelen anlaşma, acil bir ateşkes uyguladı. Protokol, Donbas'taki savaşı durdurmayı başaramadı ve bunu 12 Şubat 2015'te kabul edilen Minsk II adlı yeni bir tedbir paketi takip etti.[ Minsk II'de çatışmayı durduramadı, ancak Minsk anlaşmaları, Normandiya Formatı toplantısında kararlaştırıldığı gibi, çatışmaya gelecekteki herhangi bir çözüm için temel olmaya devam ediyor.


Erdoğan birkaç gün önce yaptığı konuşmada Rusya’yı Minsk Protokolünü ihlal etmekle suçladı. Halbuki bu yeni bir şey değil. Geçen sene Donbas bölgesinde meclisi basan ve kamu kurumlarını ele geçiren brövesiz askeri sembol ve ülke işareti taşımayan askerlerin Rus askerleri olduğu bütün dünya nazarında biliniyor. Minsk Protokolü çoktan mülga olmuş demektir. Ama maalesef danışmanları bunu Erdoğan’a söylememişler.

Budapeşte Memorandumu Nedir?

 Ukraynalı yetkililer birkaç gündür yaptıkları açıklamalarda sürekli Budepeşte mutabakatına gönderme yapıyorlar. Zaman zaman Budapeşte Memorandumu'nu imzalayan ülkelere seslenerek deklare edilen metin çerçevesinde kararlaştırılan tüm yükümlülüklerin yerine getirilmesini sağlamak ve Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü saldırganlığı derhal durdurmak için çağrılar yaptılar.  Son olarak bu gün Ukrayna’nın Türkiye büyükelçisi konuşmasında bundan bahsetti. Peki nedir Budapeşte Mutabakatı yada Memorandumu?

5 Aralık 1994 tarihinde Macaristan'ın Budapeşte kentinde düzenlenen AGİT konferansında imzalayan taraflarca Beyaz Rusya, Kazakistan ve Ukrayna'nın Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması'na katılımıyla ilgili güvenlik güvenceleri sağlamak için imzalanan üç özdeş siyasi anlaşmadır. Memorandum ilk olarak üç nükleer güç olan Rusya, Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık tarafından imzalanırken diğer nükleer güçler olan Çin ve Fransa ise ayrı belgelerde biraz daha zayıf bireysel güvenceler verdi.

Memorandum, Ukrayna, Beyaz Rusya ve Kazakistan'ın toprak bütünlüğüne veya siyasi bağımsızlığına yönelik tehditlere veya güç kullanımına karşı güvenlik güvenceler de içermekteydi. Sonuç olarak, 1994 ve 1996 yılları arasında Beyaz Rusya, Kazakistan ve Ukrayna nükleer silahlarından vazgeçti.

Haliyle olası bir nükleer çatışmada Ukrayna daha önce verdiği söz itibarı ile ve silahlardan arındırılmış olmasının güvencesini görmek istiyor. Elbette böyle bir savaşın çıkabilme ihtimalinden çok bunu bir koz olarak kullanıp ABD’nin daha fazla desteğini almak ve NATO’ya dahil edilmesinin sürecini hızlandırmak amacını güttükleri de aşikardı.

Türkiye-Ukrayna Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması

Türkiye-Ukrayna Dostluk Antlaşması, Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ile Türkiye arasında imzalanan 1922 tarihli antlaşmadır.

Çarlık döneminde Ukrayna'da Rusya'ya karşı artan bağımsızlık isteği ile Ukrayna Kurtuluşu Birliği kurulmuştu. 1914 yılından itibaren yapılandırdığı birçok şubeden birini de İstanbul'da açmasıyla Türkiye, Ukrayna ile tekrar birebir ilişki kurulmuştur

1917 yılında Bolşevik İhtilaliyle başlayan Brest Litovsk Müzakereleri döneminde, Osmanlı Devleti ve Ukrayna arasında 9 Şubat 1918 yılında bir barış antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşmayla Ukrayna'nın bağımsızlığı da tanınmıştır.

Bu dönemden sonra ikili ilişkiler dostane bir seyir izlemiştir. İki devlet arasında savaş dönemi boyunca esir edilen asker ve sivillerin geri verilmesi için 12 Şubat 1918 ve daha sonra 17 Eylül 1921 tarihlerinde antlaşmalar imzalanmıştır. Bundan sonra diplomatik ilişkiler yoğunluk kazanmış ve karşılıklı olarak Türk-Ukrayna elçilik heyetleri gönderilmiştir. Yapılan ticari antlaşmalarla her iki taraf ticari haklar kazanmış ve ortak ticari faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Diğer yandan, 16 Mart 1921 tarihinde imzalanan Moskova Antlaşması ile Rusya ile Türkiye Hükûmeti arasında barış ve yardımlaşmaya varan bir dostluk dönemi başlamış ve Ekim 1921 tarihinde imzalanan Kars Antlaşması ile Türkiye'nin doğu bölgesindeki günümüzdeki sınırlar çizilmişti. Bu ortamda SSCB içindeki Rusya’dan sonra ikinci önemdeki Ukrayna’nın Ankara Hükûmeti ile ilişkisini arttırmasının şartları oluşmuştu.

O dönemde Ukrayna dışişlerinde SSCB’den bağımsız politika izleyebiliyordu. Ukrayna ile resmi ilişkilerin başlaması 40 kişilik bir Ukrayna heyetinin 26 Kasım 1921 tarihinde başlayan Türkiye ziyareti ile olmuştur. Heyet önce deniz yoluyla Trabzon'a aralık ayında da Ankara'ya gelerek TBMM heyetiyle bir araya gelirler ve Ukrayna-Türkiye konferansı başlar. Dostluk havası içinde geçen konferans, 2 Ocak 1922 tarihinde Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ile Türkiye arasında, Türkiye-Ukrayna Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması imzalanmasıyla sonuçlanmıştır.

Antlaşmanın, iki devletin karşılıklı olarak birbirini tanıması, Karadeniz'e kıyısı olan devletlerin katıldığı konferansta Karadeniz’in ve içine dökülen nehirlerin uluslararası statüsünün belirlenmesi, Karadeniz ülkelerinin onayı olmadan İstanbul ve Çanakkale boğazlarında özel bir rejimin uygulanmaması, diplomatik ilişkilerin kurulması gibi maddeleri vardı.

Antlaşma ile yeni bir boyut kazanmış olan ilişkiler, Mayıs 1922'deki ticaret antlaşması ile daha da güçlenmiştir.

Görüldüğü gibi Türkiye Ukrayna ilişkilerinin köklü bir karşılığı var. Türkiye’nin Ukrayna’ya olan taraftarlığını sadece NATO üyeliğini pekiştirmek ya da silah satmak ile izah edemeyiz. Elbette her şeye rağmen seçilen taraf ve usul yanlıştır. Reel politik açısından ekonomik açıdan ne açıdan değerlendirirseniz değerlendirin Türkiye’nin Rusya’nın karşı bloğunda yer alması ve kendisi ABD ve İsrail politikalarına adaması ve kullanılmasına bu denli razı olması yanlış bir siyasettir. Türkiye her zamanki gibi fırsatları değerlendirmeye ve olayları kendi lehine çevirmeye çalışıyor. Bu siyasi bir devlet olmanın gerektiği olağan bir reflekstir. Ancak Erdoğan hükümetinin bunu yaparken dünya dengesini özelde Türkiye’nin coğrafi ve siyasi konumu tarihi kimliği ile ait olması gereken yapının tarafı, bloğu yeterince iyi tahlil edip pragmatist bir yaklaşımla tercih de bulunmamışlardır. Bundan ziyade fevri, duygusal, ihtiraslı, inceliksiz, politik olmayan ve ekonomik analizi iyi yapılmamış bir bakış açısı ile tavır almaları ve bunu hırs, inat ve kabadayılık ile sürdürmeye çalışmaları içinde bulunduğu durumun şartlarını zorlaştırdığı gibi neticelerini de faydalı yapmıyor.

Her başlık çok daha fazla tarih, bilgi ve girift ilişkileri ortaya sermeyi gerektiriyor. Ancak bu yazının hacmi ve okuyucunun ilgisini uzun süre sabitleşmesinin bu konuda zorluğu bu yazıyı burada kesmeyi gerektiriyor. Olan olayları ve tüm dünyayı saran bu krizi değerlendirirken tüm bu anlaşmalar ve birlikleri de göz önüne almak doğru bir yaklaşım olacaktır.  Gelişen günlerde farklı bakışlarla olayı değerlendirmeye devam edeceğiz.

 

 

Fatih Bilgin

 

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM