Depremde Yaşanan Bir Başka Üzücü Olay

GİRİŞ: 12.03.2023 17:41      GÜNCELLEME: 12.03.2023 17:41
Rasthaber -  Gerekli önlemlerin alınmadığı ülkelerde depremler büyük acılara sebebiyet vermekle birlikte büyük bir kaosu da beraberinde getirmektedir. Ölenler peşlerinden nice acılar, nice feryatlar bırakarak giderler ahiret yurduna. Öte yandan, depremin ilk birkaç gününde bir kısım insanlar enkazın içerisinde yaşıyor ve kurtarılmayı bekliyorlardır. Böyle bir durumda kurtarma ekipleri canla başla çalışmaktadırlar. Dışarıda hayatta kalanlar ise nereye sığınacağını bilemez vaziyette kendilerine tahsis edilen çadırlara yerleşip garip bir bekleyiş içerisine girmektedirler. Bu insanlar yıkılmamış fakat hasarlı olan evlerine korktuklarından dolayı dönemediler ve kapılarına kilit vurup evlerini terk ettiler. Bunu fırsata dönüştüren cahil, eğitimsiz ve beş parasız insanlar hırsızlığa tevessül ederek bu evlere girip soygun yapmaya başladılar. Bazıları da gelen yardım kamyonlarına el koymaya kalktılar. Yardıma gelen insanlarımız veya güvenlik güçleri bu tür olaylara tanık olunca hemen müdahale edip yakaladıkları hırsızlara hukuk dışı şiddet uygulamaya koyuldular. Öfkeli bazı gençlerimiz ise durumdan vazife çıkararak yakaladıkları hırsızları polise teslim etmeden önce el ve ayaklarını bağlayıp tekme, tokat, yumruk ne varsa bodoslama ve "Allah yarattı" demeden giriştiler. Bazıları da hızını alamayıp işi kulak kesmeye vardırdılar. (Bu son haber sonradan yalanlandı.)

Ayrıca şunu da belirtmiş olalım ki, belirli bir kesim bu hırsızlık olaylarını Suriyelilerin yaptığını iddia etmekte. Oysa yakalananlara bakıldığında bunların çoğu öz itibariyle Türk vatandaşı olduğu görülüyor.

Bu tezviratları yapanlara ve iftira atanlara sormak lazım, siz Yahudilerin yaptığı gibi kendinize günah keçisi mi arıyorsunuz?

İşin garip tarafı, güvenlik güçleri yok mu ki, öfkeli gençler böylesine vahşi bir yöntemle adaleti sağlayacaklarını sanıyorlar?

Bu yöntem ve yapılanlar doğru değil. Anlıyoruz, böylesine üzüntü veren kaos ortamında sinirler son derece gergin. Biriken bu öfke adeta toslayacak yer arıyor.

Oysa her koşulda öfkemize sahip çıkmamız, sağduyuyu korumamız gerekiyor.

Bu fevri gücü, bu biriken öfkeyi kimsenin inisiyatifine terk etmemeliyiz.

Yargısız infaz ve linç normalimiz olmamalı. Linç ve yargısız infaz alkışlanamaz. Ama bunu yapanlar var. El insaf...

Elleri bağlı ve yüzü koyun yatırılmış hırsızın başına tekme ile vurmak neyin nesi? Öldüresiye copla dövmek de neyin nesi? Kardeşim savaşta mıyız? Esire bile böylesi vahşiyane muamele yapamazsın. Savaşın bile bir hukuku var.

Bu mu senin vicdanın?

En çok senin sağduyulu olman gereken yerde ne bu şiddete teşne tutumun?

Her devlet, her hukuk sistemi kamusal alanda güvenlik ve adaleti tesis için vardır. Can ve mal güvenliğini sağlamak için vardır. Deprem kaosu da beraberinde getirir ama bu otorite boşluğu oluştu anlamına gelmez. Bırak da işi güvenlik güçleri yapsın. İllâ durumdan vazife çıkaracaksan asayişe yardımcı ol. Asayişi sağlayacam diye sen de terör estirme. Kamusal güvenlik için emniyet güçleri ne güne duruyor? Yapmayın gençler, öfkenize mukayyet olun.

Bu üzücü gelişmeler karşısında durup kendimizi sorgulamalıyız.

Güvenlik adına ilkel, linç sevici güruhun yaptığı ihlaller sosyal medyada o kadar fazla ve teşvik edici bir şekilde paylaşılıyor ki, yarın birkaç kişi sevmediği birini dövüp videoya çekse, iftira atarak isim verse, adamın hayatını karartmış olurlar.

Düşünün, sırf biri size husumet besliyor diye, iftira atacak. Ve siz linç edilip, belki öldürüleceksiniz.

Veya atılan bir iftira ile belki de ömür boyu hapiste kalacaksınız.

Dün bir amca vardı,

öylesine çaresiz kalmış ki, açık açık itiraf ederek ve büyük bir mahcubiyet içerisinde bayan spikere "hırsızlık yaptık kızım" diyordu.

İhtiyacı olduğu için bir marketten gıda ürünleri almış.

Çamaşır makinesi sırtlayan, tv çalan veya TIR'ın önünü kesip yağmacılık yapanlar elbette hukuk önünde yargılanmalıdırlar.            Suçları tespit edilenler gereği gibi cezalandırılmalıdır.

Ama insafı çürümüş, adalet anlayışı dibe vurmuş öfkeli gençlerin eline bırakmayın bu insanları. Bunlar nefislerine uymuş, eğitimsiz, zır cahil kişilerdir.

Kadim tarihten bu yana insanlar devlet olgusunu ve hukuk sistemini toplumsal düzenin tanzimi ve toplum güvenliği için oluşturmuşlar. Sosyal insicama olan gereksinim bunu zorunlu kılmaktadır. Arkadaşlar, yasalar adaletin temini için vardır. Ortak yasalar etrafında oluşturulan konsensüs toplumun huzuru ve insicamı içindir. Kurallar, yasalar ve hukuk birliğimizi ve dirliğimizi sağlayan unsurlar olmalıdır. Hukuk düzeni herkesin eşit şekilde uyması gereken kurallar manzumesidir. Unutmayalım, İmâm Ali buyuruyor ki, "Devletin dinî adalettir." Biz de diyoruz ki, "İnsanın dini merhamettir." Merhametin olmadığı yerde ne ibadet vardır ne de Allah'a kulluk. Bu böyle biline...

Devlet insanın refahı, huzuru ve güvenliği için vardır. Bu yüzden İmâm Ali'nin buyurduğu gibi, "Devletin dini adalettir." Adaletin olmadığı yerde ise "orman kanunu" vardır. Bugün öfkeli gençlerin uygulamaya kalktığı "orman kanunu"ndan başka bir şey değildir.

Elbette, millet canıyla uğraşırken yağmacıların yaptığı asla kabul edilemez.

Polisin/güvenlik güçlerinin görevi asayişi sağlayıp, bu tür hırsızlık girişiminde bulunanları adalete teslim etmektir. Bunlar cezaevlerinde ıslah edilmeliler. Rehabilite edilmeliler. Oradan profesyonel hırsız olarak çıkmamalılar. O kadar üzücü ki, bugün hırsızlık suçundan hapse girenler için orası buluşma ve örgütlenme yeri olmaktadır. Kendi tecrübelerini bir birlerine aktarırken profesyonelleşiyorlar. Hani bir darb-ı mesel var, "Merd-i Kıpti şecaat arz ederken sirkatin söylermiş." Bugünkü Türkçe ile: "Hırsız yiğitlikten/kahramanlıktan söz ederken marifetmiş gibi yaptığı soygunları anlatırmış." Bunlar hapiste rehabilite ve ıslah edilmedikleri için son derece yüz kızartıcı ve onur kırıcı hırsızlık ve soygun eylemini marifet gibi birbirlerine anlatmaktadırlar. Ya kardeşim, bu toplum böyle iflah olur mu?

Kronikleşmiş bu meselenin üzerine ivedilikle gidilmeli.

Bugün olağanüstü bir durum var diye hukuku ve gerekli olan yasal düzenlemeleri bir tarafa bırakamayız. Bu zümreye "orman kanunu" değil, hukuk uygulanmalı. Kısmî olarak otorite boşluğu gözüküyor olsa da kimse "orman kanunu" adına inisiyatif kullanmamalı, bu durumdan vazife çıkarmamalıdır. İyi bir iş yapmak istiyorlarsa emniyet güçlerine yardımcı olmalılar.

Üzülerek ifade etmiş olalım ki bizim ülkemizde insanlar yağma için mağduriyetin ve acının yaşandığı bu şehirlerimize diğer şehirlerden örgütlenerek geliyorlarsa vah bizim memleketimize! Demek ki ne eğitim sistemimiz ne hukukumuz bir işe yaramıyor. Şu hâlde eğitim müfredatımız ahlâkî değerlerimizle bezenip kombine edilerek yeni bir formatla yürürlüğe sokulmalı. Atalarımız boşuna dememiş, "Kork Allah'tan korkmayandan." Allah'a karşı haşyet duymayan, Allah'tan utanmayan insandan her şey beklenir. Bizim toplumumuz bu eğitim müfredatı ile yüce ahlâkî değerlerimizden ve insanı insan yapan erdemlerimizden süratle uzaklaşmaktadır. Her alanda bir ahlâkî erozyon yaşanıyor ki, sormayın gitsin! Def olup gitsin! Ama gitsin demekle gitmiyor işte. Az önce ifade ettiğimiz gibi yeni bir reset ve yeni bir formatla köklü çözümlere ihtiyacımız var. Bugün yine aynı şekilde anayasal düzenimiz hukukun üstünlüğü prensibine uyularak aidiyet değerlerimizle insicam içerisinde yeniden revize edilmeli. Maatteessüf ki "Köpekleri salmışlar, taşları bağlamışlar" darb-ı meseli gibi laçkalaşmış hukuk sisteminde yasalar caydırıcı olmamaktadır. Hatta birçok yasa var ki, istismara çok açık. Bir de buna az önce ifade ettiğimiz gibi müfredat ve eğitim eksikliği eklenince cehalet ve fakirlik hırsızlığı ve her türlü kıreminel olayları beraberinde getirmektedir.

Hukuk düzeni öyle olmalı ki, suç işleyen, toplumun huzurunu bozan, hırsızlığı yapan ve hırsızlığa kleptomani boyutunda temayülü olan kişileri cezaevinde uygulanacak rehabilite ile tekrar sosyal hayata kazandırmak için ıslah çalışmalarında bulunulmalı.

Tekrar edecek olursak, eğer bu sistem yürümediğine göre, devletin çarklarındaki sıkıntının giderilmesi gerekir.

Milletin gördüğü yağmacıyı dövmesi, burnunu kırması, coplaması, hatta büyük bir iştiyak ile kulağını kesmesi vesaire adalet değildir. Adalet böyle tahakkuk ettirilmez. Böyle ıslah olmaz...

Hele hele ülkenin polisi askeri adam dövüyorsa, şu hâlde ne gerek var hukuka ne gerek var mahkemeye ne gerek var devlete. Sahi siz "tek parti - ceberut dönemi" gibi seyyar mahkemeler mi kuruyorsunuz? Topluma böyle mi adalet dağıtacaksınız? Elinde silahı, gücü olan, yetkisi olan diğerlerini alt etsin, öyle mi?!

Bu apaçık yanlış bir yaklaşım.

Elbette bir de şöyle bir durum var, soyguncular bu işi ellerinde silahla yapmaya teşebbüs edecek olurlarsa, nefsî müdafaa devreye girer, ayrıca bu durumda polisin yetkisi zaten karşılık vermektir. Bu ayrı konu...

Burada ifade etmek istediğimiz, polisin kendini devletle özdeşleştirip onun yerine ortak kural ihdas etmesi yanlış.

Hukuk ve anayasa herkes için bağlayıcı olmalı. Kanun herkesi bağlar.

Kimse kanundan üstün değildir.

Kanun ve yasalarda “masumiyet karinesi” esastır.

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM