Rasthaber - Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 13 Aralık akşamı, NTV’de kapsamlı bir röportaj verdi. Fidan’ın o röportajından çıkardığım ilk sonuç şu oldu: AKP hükümeti, Astana sürecini geçici bir oyalama süreci olarak ele almış!
Şöyle diyor Fidan: “Başarısız olsa da, çok
meyve üretmese de Astana süreciyle biz yolumuza devam edelim, BM
Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı etrafında bir şeyler yapmaya çalışalım
konusunu, hep cumhurbaşkanımız bu hattı tuttu” (ntv.
com.tr, 13.12.2024).
Bu sözler, öncelikle devletlerarası ilişkilerin güvenilirlik
ölçütünü aşındırması nedeniyle Türk dış politikasının hanesine eksi olarak
yazılacaktır ne yazık ki.
Halbuki Rusya ve İran’la Astana ortaklığı, etkisi Suriye
dışında, örneğin Azerbaycan’ın Karabağ’ı kurtarmasında da görülen çok yararlı
bir ortaklıktı.
FİDAN LAVROV VE ARAKÇİ’Yİ Mİ UYARDI?
Hakan Fidan’ın söyleşisinde dikkat çekici bir bölüm
daha var. Esad’ın yıkılışına giden süreci ve özellikle son akşamı
anlatıyor.
“İran ve Rusya ile konuştuk, o akşam Esad gitti” diye
başlıkla verdi gazeteler, internet siteleri ve TV’ler.
Fidan’ın sözleri şöyle: “En kritik konu Rusların
İranlılarla konuşup askeri olarak denkleme girmemeleriydi. Ruslar
ve İranlılarla görüşmelerimiz işte o bir hafta bunun özeti. Onlar artık
anladılar, yani bizlerle İran Dışişleri bakanı geldi, sonra Doha’da hem
Rusların hem İranlılarla biraraya geldik ve bazı konuları konuştuk. Yani burada
her şeyi konuşmak istemiyorum ama bir noktadan sonra onlar da artık
telefon ettiler, o akşam da Esad gitti” (ntv.com.tr,
13.12.2024)
Peki Doha’da aynen böyle mi oldu gerçekten? Fidan,
Lavrov ve Arakçi’yi uyardı ve askeri denkleme girmemelerini istedi, iki ülke de
bu uyarı üzerine geri adım attı ve Esad yıkıldı mı yani? Bu kadar
kolaysa daha önce neden yapılmadı?
YA DOHA MUTABAKATI?
Halbuki Doha’daki Astana görüşmesi sonrası Rusya ve İran
dışişleri bakanlarının yaptığı açıklamalar ve Doha görüşmesine dair yapılan
resmi açıklama, bambaşka şeyler söylüyor.
Tersine üç bakan 7 Aralık’ta Doha’da şu mutabakata
varmıştı: “Suriye krizinin siyasi yollarla çözülmesi ve Esad hükümeti
ile silahlı muhalif grupların müzakere masasına oturması gerektiği konusunda üç
ülke anlaşmaya vardı.”
Hangisi doğru? Fidan’ın Lavrov ve Arakçi’yle vardığı
“Esad ile muhalefet müzakere masasına oturmalı” anlaşması mı, yoksa Fidan’ın
Lavrov ve Arakçi’ye “Askeri denkleme girmeyin” uyarısı yaparak Esad’ı
çekmelerini sağlaması mı?
ERDOĞAN ESAD’LA GÖRÜŞMEK İSTEMEMİŞ MİYDİ?
Öte yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan da
HTŞ’nin “zaferi” üzerinden CHP’ye yükleniyor: “Esad’ı
ziyarete gidecekti ya, Özgür Bey ne oldu, niye gitmedin?”
Halbuki Erdoğan da, tabii sözleri doğruysa,
daha düne kadar Esad’la temas kurmak istiyordu. Daha bir kaç ay
önce “Esad’ı davet edebiliriz” demişti, henüz HTŞ harekete
geçmeden iki hafta önce 13 Kasım’da Riyad’da Esad’la aynı fotoğraf
karesinde yer almış ve “Hâlâ Esad’dan umutluyum” demişti.
Dahası bu süreçte Esad’ı görüşmeye ikna etmesi
için Putin’den ricacı olmuştu: “Sayın Putin’e, Beşşar
Esad’ın bizim çağrımıza vereceği cevabın temini noktasında bir adım atması
çağrımız oldu” (tccb.gov.tr, 25.10.2024). Dikkat ediniz, hâlâ
cumhurbaşkanlığının resmi sitesinde olan bu sözler, üstelik Esed şeklinde
değil, Esad şeklinde duruyor!
Sonuç olarak iktidar, “olan ile propaganda edilen” arasındaki
makası açarak, konuyu iç politikada kolay sindirilebilen bir malzemeye
dönüştürmeye çalışıyor ama unutulmamalı, dış politikanın da devletlerarası
ilişkilerde tutulan bir arşivi var.
cumhuriyet