[Suriye’yi birlikte
yıktık, yıkarken Halep sanayi kentini yağmalattık, yeniden inşa ederken de
Türkçe bilen fikirdaş, duygudaş ve heveskâr İslamcı kadrolarla fethi
temellendireceğiz! Ganimet ya Rasullah…]
Bilad-i Şam’a dair iç sesten sızıntılar…
Ağır mı oldu? Sanmıyorum.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Afganistan ve Irak
işgallerinden beri Genişletilmiş Orta Doğu’da Amerikan düzenindeki dikenleri
ayıklayan ve İsrail için çevre temizliği yapan muhteşem katkılar sunan
manevraları onu Bilad-i Şam’da söz sahibi yaptı. Fakat perde yeni açılıyor.
Daha düzen kurulmadı! Kurulursa da nasıl bir düzen olacağı her şeyden daha
önemli hale gelecek.
Suriye, Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) ve selefi cihatçı
ortaklarının elinde kalırsa, “Cehennemin kapıları açıldı” diyerek yakınacağımız,
onlarca yılın başındayız demektir.
Elbette yıkılmış bir rejim farklı etnik, dini ve mezhebi
bileşenlerin korkularını diriltirken aynı zamanda her tarafa açılabilecek
fırsat pencereleri sunuyor. Bu fırsat Suriye’de tüm farklılıkları içine alan
demokratik-çoğulcu bir sistemin kurulmasına izin verirse ne ala! Lakin masadaki
kumaştan bu elbise çıkmaz!
Azınlıklara “korkuya mahal yok” diyen ılımlı mesajlar,
kurulacak rejimin rengine dair kaygıları gidermiyor. Tiyatronun profesyonelce
kurgulanıp oynandığını herkes görüyor. Meşruiyet krizini aşmak, yaptırımlardan
kurtulmak ve terör örgütleri listelerinden çıkmak için bu mesajları vermek
zorundalar. HTŞ, Aleviler “kapı çalacak ve bıçak altına yatırılacağız” diye
korkuyla beklerken sağda solda görülen infaz, yağma, darp, tehditler ve
kutsallara saldırılar karşısında ‘düzen partisi’ rolünü de iyi oynuyor.
Colani geçen hafta güneyde Süveyde’den Dürzi heyetini kabul
edip endişeleri dindirmeye çalıştı. Dün de Lübnan’da İlerici Sosyalist
Partisi’nin doğal lideri Velid Canbolat ve Dürzi ruhani liderleri ağırladı.
Bakalım bu kapı Alevilere de açılacak mı? O tarafla hesaplaşma arzusu sahile
inen selefi cihatçı tayfanın hal, tavır ve kelamından fışkırıyor!
***
MİT Başkanı İbrahim Kalın’dan sonra Dışişleri Bakanı Hakan
Fidan dün Şam’daydı. Fidan, Colani ile Halk Sarayı’nda görüşen ilk dışişleri
bakanı oldu. Keyfi yerindeydi. “Başardık” der gibiydi. Colani’deki dönüşüm
kravat detayıyla tamamlanmıştı. Colani’nin değişim hikayesinde Fidan’ın
doğrudan rolü var. Bak bir makyaj nelere kadirmiş “Sayın Colani”. Şam’da ipleri
eline alan HTŞ’nin meşrulaştırılması çabalarına bizzat öncülük eden Erdoğan’ın
Colani’yi “Sayın” taltifiyle anmaması yakışık almazdı!
“Beni en çok sevindiren şeylerden biri, gerek İslam Dünyası
gerekse Batıdan birçok ülkenin artık Sayın Colani ile irtibatlarını
geliştiriyor olmasıdır. Bunlar yeni yönetime güvenin işaretidir” dedi.
Ama Colani’ye güvenli gidişi temin eden ilk vuruşun ABD’den
geldiğini teslim etmek lazım. ABD Dışişleri Müsteşar Yardımcı Barbara Leaf,
Şam’la diplomatik teması kuran ilk Amerikalı yetkili olurken Colani’nin
kellesine konulan 10 milyon dolarlık ödül kaldırıldı. Türk-Amerikan-İngiliz
ortak yapımı cihatçı hamle, ABD’ye Suriye’de hedeflerinin çoğunu sağladı. İran
gitti, Hizbullah’ın ikmal hattı kesildi, işgalci İsrail ‘stratejik derinlik’
kazandı. Lübnan’da direniş nedeniyle ulaşamadığına cihatçılar sayesinde
Suriye’de ulaştı.
Erdoğan neden “Sayın Ahmed el Şara” demedi, şaşırdım
doğrusu. Acaba ağız alışkanlığı mı yoksa IŞİD, Nusra ve El Kaide ile iltisaklı
hale gelmiş; Ebu Musab el Zerkavi ve Ebu Bekir el Bağdadi’nin yanında savaşmış
Colani ismini temize çekmek daha mı efdal geldi? Belki de!
***
Colani’yle görüşen her bir heyet gönlündeki Suriye tarifini
masaya bırakıp gidiyor. Kalın ve Fidan’ın bıraktığı tarifleri tarife gerek yok.
Sakın ha özerklik falan olmasın! SDG’siz Suriye olsun!
Kürtlerin özerklik beklentisine odaklanıyoruz ama Dürzi
ruhani lider Hikmet el Hicri de adem-i merkeziyetçi bir sistemi içeren yeni
anayasa için tüm kesimlerin katılacağı bir konferans talep etti.
Coşkulu kutlamalardan sonra yavaş yavaş endişeli laikler,
hassaten kadınlar kendi hayatlarını zehredecek geleceğe itiraz etmeye başladı.
Açılmakta olan karanlık sayfaya karşı baskının gecikmeden kendini göstermesi
çok önemli.
Yabancı heyetlerin kendi ajandaları bir kenara Suriyeliler
için çoğulcu demokratik sistem önerdiklerini de görüyoruz.
Fakat “Ayinesi iştir insanın lafa bakılmaz” sözü sıra Şam’a
gelince suya düşecek değil ya. Ziya Paşa’ya ayıptır yani.
Laftan öteye ilk atamalar Colani’nin Suriye’yi nereye
götürmek istediğini gösteriyor. Ayrıca tek adam yetkisi kullanıyor. Vakti
zamanında 123 ülkenin Suriye’nin meşru temsilcisi olarak tanıdığı Suriye Ulusal
Koalisyonu ve ‘Suriye geçiş hükümeti’ Azez ve Çobanbey’deki ofislerini daha
Şam’a bile taşıyamasa da Colani’nin kimseye danışmadan kendi adamlarını sağa
sola atamasını ‘ya kritik zamanda kendi güvendiği isimlerle çalışması
normaldir’ diyerek kendi kendini teselli edebilir. Fakat insanlığın kaderine
hükmetmiş tecrübeler de ‘Nasıl başlarsa öyle gider’ diyor.
Kuşkusuz HTŞ’nin bütün Suriye’yi yönetecek ne kadrosu var ne
de silahlı gücü. İllaki en yakınındaki cihatçı örgütlerden başlayarak yetki ve
sorumlulukları dağıtacak. Başka şansı yok. Önceki gün silahlı grup lideriyle
bir toplantı yapan Colani, Fidan’la basın toplantısında silahlı grupları içine
alacak şekilde yeni savunma bakanlığının kuruluşunu yakında ilan edeceklerini
söyledi.
***
HTŞ başta olmak üzere İslamcıların ağırlıkta olduğu silahlı
grupların yeni Suriye ordusu olarak karşımıza çıkacak olması bir kenara ilk
sivil kadrolar Suriye’nin başına örülmekte olan çorabı anlatıyor.
Sukur el Şam’ın lideri Ebu İsa el Şeyh, İdlib Valisi oldu.
Sukur’uş Şam, İslami Cephe'nin kurucuları arasındaydı. Bu grup temsili
demokrasi ve laikliği reddedip şura meclisini içeren bir şeriat devleti
istiyordu.
Ahrar el Şam’ın liderlerinden Emir el Şeyh de Şam Kırsalı
Valisi oldu. Ahrar el Şam’ın eski lideri Hasan Sufyan ise Lazkiye Valiliği’ne
atandı. Katar-Türkiye ekseninden beslenmiş olan Ahrar el Şam, El Kaide lideri
Eymen el Zevahiri'nin Suriye temsilcisi Ebu Halid el Suri tarafından
kurulmuştu.
Cephet el Şamiyye’nin komutanı Azzam Garib, Halep Valisi oldu.
Garib de yüksek lisansını Türkiye’de tamamladı. Suriye sahnesinde ‘Ebu el İzz
Serakib’ takma adını kullanıyordu.
Tartus Valiliği’ne atanan isim Enes Ayrut. HTŞ’nin, şeriatın
nasıl pratik bulacağına kafa yoran fetva kurulunda üyeydi.
Colani’nin Dışişleri Bakanlığı’na atadığı kişi Esad Hasan
el-Şeybani, HTŞ’nin şura meclisindeydi ve İdlib’deki Kurtuluş Hükümeti’nde
siyasi işler dairesi başkanıydı. Haseke doğumlu. Türkiye’de yüksek lisans
yaptı. HTŞ’de "Zeyd el Attar” adını kullanıyordu. IŞİD’in Suriye yapılanması
Nusra Cephesi saflarındaki kod adı ise ‘Ebu Ayşe’ idi.
Savunma Bakanlığı’na Hamalı Merhef Ebu Kasra atandı. ‘Ebu
Hasan’ olarak tanınıyordu. HTŞ’nin üst düzey komutanlarındandı.
Ebu Kasra ilk mesajında Fırat’ın doğusunu hedef aldı.
"Kürt halkı ile SDG arasında ayrım yapıyoruz. Kürt halkı, Suriye’nin diğer
tüm bileşenleri gibi tam haklarını alacaktır. Ancak bölünme, federalizm veya
benzeri projeler olmayacak. Suriye bir olarak birleşik kalacaktır" dedi.
Syria TV'ye göre yeni hükümet iç ve dış politikada
hedeflerini belirledi. Birinci hedef, İran'ın Suriye'deki projesini sona
erdirmek. İkinci hedef ayrılıkçı projelerle ilgili Türkiye'nin ulusal güvenlik
kaygılarını gidermek. Mültecilerin döndürülmesi de hedefler arasında.
***
Hiçbir silahlı grup kalmayacak. Peki Suriye Demokratik
Güçleri (SDG) de Suriye Milli Ordusu gibi sisteme entegre edilecek mi? Fidan’ın
yol haritası tam tasfiyeyi içeriyordu. Ayrıca Fidan son mesajlarında ABD’nin
yaptırım tehditleri Kobani’ye harekâtın önünü kestiğinden SDG’yi halletme işini
yeni Suriye yönetimine bıraktıkları izlenimi veriyordu.
İçeride konuşulan tam olarak nedir? Zorla silahsızlandırma
mı, uzlaşarak entegrasyon mu? Eğer uzlaşma olmazsa yeni Suriye ordusu Fırat’ın
doğusuna savaş mı ilan edecek? Bunu yapmaları Washington’ın tutumuna bağlı. ABD
de Suriye’deki asker sayısını 900’den 2 bine çıkararak ‘Henüz buradayım’ dedi.
Amerikan nihai tutumu Şam’da iktidarın alacağı istikamete
bağlı. Leaf’in Colani ile görüşmeden sonra ettiği şu laflar, ABD’nin yeni
Suriye’de istediği garantileri aldığı zaman Fırat’ın doğusunda ‘çatışmasız bir
sıfırlamaya’ göz yumulabileceğine işaret ediyor:
“Suriye'nin kuzeydoğusundaki Kürtleri örgütlenmeye ve
kendilerini savunmaya iten koşullar dramatik bir şekilde değişti.”
Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un "Kürt
grupları silahsızlandırılmalı ve ulusal güvenlik yapısına entegre
edilmelidir" sözü de AB’deki yeni havayı yansıtıyor.
SDG Komutanı Mazlum Abdi kalıcı ateşkes için peşi sıra
birkaç teklifte bulundu.
İlk teklif Süleyman Şah türbesinin eski yerine
getirilmesiydi. Karşılık bulmadı.
Sonra Kobani’nin asker ve silahlardan arındırılmış bölgeye
dönüştürülmesini teklif etti. Bu teklif ABD’nin Ankara’yı frenlemesine yaradı
ama Fırat hattında çatışmasızlığı garantilemedi.
Abdi daha sonra PKK’li kadrolar dahil tüm yabancı savaşların
kalıcı ateşkes olduğu zaman Suriye’den ayrılacağını söyledi.
Abdi son olarak France 24 kanalında, silah bırakmadan
SDG’nin bazı özelliklerini korumak suretiyle Suriye ulusal ordusunun parçası
olabileceklerini ve bunu yeni hükümetle görüşmeye hazır olduklarını vurguladı.
Beri tarafta Kürtler Şam’a ortak heyet göndermek istiyor ama
Kürt Ulusal Konseyi (ENKS), PYD’nin olduğu daireye uzak duruyor. Bu konuda Şeyh
Mürşid Haznevi de devreye girdi. Kamışlı’da görüşmeler yaptı. Kürt kaynaklara,
2005’de öldürülen babası Şeyh Maşuk Haznevi’nin adını taşıyan camideki
hutbesinde ellerinde silah yoksa müzakerelerde başarılı olamayacaklarını
belirterek “SDG sizin silahınızdır, vazgeçilmez kırmızı çizginizdir” diye
çıkıştı.
SDG zorlu bir dönemece giriyor. Çatışma ya da uzlaşma!
***
Colani’yi yoğurma işinde Türkiye önde gidiyor. Colani,
Fidan’ın yanında ilk basın toplantısında “Gerek bizim kontrolümüzdeki gerek
PKK/YPG'nin kontrolündeki bölgelerde, hiçbir grubun elinde silah bulunmasını
kabul etmemiz mümkün değil" dedi. Bu, Ankara’nın bölge politikasının Şam’a
olduğu gibi transferidir. Suriye’nin stratejik denklemdeki yeni yeri,
Türkiye’nin Batılı müttefiklerini de memnun ediyor. Ankara buradan yakaladığı
manivelayı kullanıyor. Tabii bu işe yeni Osmanlıcılık sosu katmaları potansiyel
olarak ters tepecek bir şey. Şam’daki geçici maslahatgüzar Burhan Köroğlu,
Erdoğan'ın Şam'a gideceğini müjdelerken "Suriye ile Osmanlı dönemindekine
benzer bir ilişkiye sahip olacağımızı da takdir ediyorum" demiş. İslamcı
müttefiklerine güvenerek Arap milliyetçiliğinin kalbine paldır küldür
gidiyorlar.
Fehim Taştekin