(Bakara: 178-179) âyetlerinde, dinin korumayı hedeflediği
temel değerlerden biri olan can güvenliği ile ilgili bir tedbir olarak
"kısas" öngörülmektedir. Can güvenliği, "caydırıcı ilâhî
prensiple" etkin bir şekilde teminat altına alınmış olur. Uluslararası
yönüyle ise, bir coğrafyada zulüm ve kan dökmeye yönelik bir teşebbüs varsa
bunun önlenip bertaraf edilmesi ümmetin ve dolayısıyla İslâm devletinin
uhdesindedir. (Hadid: 25; Al-i İmrân: 110) Bunun ön şartı ise liyakat sahibi ve
dirayet ehli yöneticilerin iş başında olmasıdır. (Yunus: 35; Nisa: 58) Bu
kurallar ihlâl edilirse hiç kuşkusuz, fay hattı kırılması ve eksen kayması
yaşanır. Bunun sonucu ise başta can emniyeti olmak üzere 5 temel ögenin emniyet
ve güvenliği ortadan kalkar. Nitekim Sevgili Peygamberimiz ahirete irtihâl eder
etmez Beni Said'in Sakife'sinde Ensar'dan Saad bin Ubade'nin halife seçilme
teşebbüsü ve sonrasında yaşanan gelişmelerle birlikte ilâhî buyruk olarak vasî
tayin edilenlerin ekarte edilmesi sonucu medeniyet projesi de akamete uğramış
oldu. Ehl-i Sünnet'in kronolojik anlayışı ile izah edecek olursak: İkinci
halife suikastle, üçüncü halife halk ayaklanması ile, dördüncü halife (İmâm
Ali) suikastle katle maruz kaldılar. İmâm Ali'nin iktidarı döneminde iç
isyanlar başlamış ve Cemel, Sıffîn ve Nehrevan'da oluk oluk insan kanı akmıştı.
Diyalektik anlamda sebep sonuç ilişkisi eksen kaymasını beraberinde getirince
meğer ne üzücü hadiseler oluyormuş. Nitekim Ehl-i Beyt muhibbi insanlarımız
diyor ki: "İmâm Ali de, İmâm Hüseyin de Sakife'de katledildi." Demek
okuyor ki, işin başında can güvenliği ortadan kalkmış. Sonrasında ise
Emevîlerin iktidara gelip bir taraftan komşu beldelere yalın kılıç
saldırmaları, diğer taraftan muhalif gördükleri Ehl-i Beyt İmâmları'nı ve Ehl-i
Beyt muhibbi insanları katletmeleri can emniyetini daha o dönemde tamamen
ortadan kaldırmış oldu.
Bu uzunca girizgâhtan sonra şimdi başlığımızdaki soruyu
tekrar sormuş olalım: Gazze halkının katili kim? Sayın okuyucumuz,
açıklamalarımızı absürt görenler olacaktır ancak kesin bir kural olarak ifade
etmiş olalım, eşyanın ve olguların tabiatı boşluk kabul etmemektedir. Olması
gereken, olması gerektiği yerde olmazsa bu boşluğu batıl doldurmuş olur. Biz
Siyonist çeteye kızıyoruz, biz Siyonist katil sürüsüne hamilik yapan ABD,
İngiltere, Fransa ve Almanya gibi (tarihteki haçlıların günümüzdeki versiyonu olan)
Batılı ülkelere kızıyor ve onlara lânet okuyoruz. Elbette kızacağız, elbette
lânet okuyacağız, ancak ümmet olarak biz neredeyiz. 57 tane Müslüman ülke var,
bunların başındaki siyasîler ne yapmaktadır? Onların görevi lânet okumak ve
kınamak değil, hareket etmektir. Biraz evvel ifade ettiğimiz gibi, eşyanın ve
olguların tabiatı boşluk kabul etmemektedir. Allah Teâlâ bu ümmete birliği
emrediyor. Birlik bir yönüyle önleyici tedbirdir. Ümmetin Birliği en büyük
caydırıcı güçtür. (Enfâl: 46)
Bu olmayınca meydan katil sürüsüne kalıyor. Sorumluluğun
yerine getirilmeyişi çok büyük bir vebal. Bu öyle bir vebal ki, bugün Siyonist
çetenin işlediği cinayetlere ortak olunmaktadır. Bu cinayet 2 milyara varan
İslâm ümmetinin gözü önünde gerçekleşiyor ve ümmet seyrediyor. Münferiden, yani
bireysel olarak her bir Müslüman kahır içerisinde hüzne gark olmuş vaziyette.
Ancak Müslüman ülkelerin başındaki siyasîler eğer Gazze için yapılması gereken
hususunda somut adım atmıyorlarsa bu cinayete ortak olmaktan muaf değiller.
Rabbimiz hiçbir insana kaldıramayacağı yükten fazlasını yüklemez. (Bakara: 286)
Şu hâlde Gazze'nin ve Filistin'in kurtuluşu İslâm Birliği'ne bağlıysa ve bu
birlik tesis edilmiyorsa bunun vebali birlik çağrısına yanaşmayan
siyasîleredir. Bu nedenle biz diyoruz ki, İslâm Birliği için çabalamayan her
siyasî lider Gazze'deki cinayete ortaktır. Merhum Erbakan Hocamız ne diyordu?
"Hangi cemaatten, hangi tarikattan, hangi mezhepten olursan ol eğer 'İslâm
Birliği' ve 'Adil Düzen' için mücadele etmiyorsan beş para etmezsin."
Bugün Gazze bağlamında gelinen nokta itibariyle biz Müslüman ülkelerin
başındaki siyasîlere şöyle sesleniyoruz: "Hangi coğrafyada, hangi
memlekette olursan ol, bulunduğun makam itibariyle eğer "İslâm
Birliği" ve "Adil Düzen" için mücadele etmezsen şunu bil ki
Gazze'de ölen insanların katliamına sen de ortaksın. Zira İslâm Birliği'nin
olmayışı zalimlere bu cinayetleri işleme fırsatı veriyor. Dolayısıyla bu
cinayetlere siz de ortaksınız. Elbette bu cinayete Birleşmiş Milletler de
ortak. Zira, Birleşmiş Milletler dünya sûlhunu teminat altına almak için
kurulmuştu. Ama bu kurum Batılı ülkeler tarafından kurulduğu için ve Müslüman
olmayan 5 ülkeye veto yetkisi verildiği için, katledilenler Müslüman olunca
bunlar kılını kıpırdatmamakta ve sadece kınama mesajı ile yetinmektedirler. Bu
yüzden Merhum Erbakan Hocamız'ın hedefi, D-60 kurulduktan sonra D-160'ı hayata
geçirerek anti-emperyalist ülkelerle yeni bir Birleşmiş Milletler tesis ederek,
yeni bir dünya düzeni oluşturmaktı. Bu projeler mutlaka hayata geçirilmeliydi.
Ne yazık ki, Siyonistlerin içimizdeki piyonu olan Çevik Bir ve avanesinin 28
Şubat darbesini yapmakla bu projelere engel oldular. 22 yıldır iktidarda olan
AKP bu projeye sahip çıkmalıydı. Bu projeyi hayata geçirmek için çabalamalıydı.
"Size ne oluyor ki, yardımlaşmıyorsunuz?"
(Sâffât: 25)
Kâfirlere/İslâm düşmanlarına bakıyoruz nasılda dayanışma
içerisindeler. Büyük şeytan ABD başta olmak üzere İngiltere ve Fransa deniz
kuvvetlerini, uçak gemilerini ve kruvazörlerini alel acele bölgeye sevk ettiler
ve Siyonist katiller daha rahat cinayet işlesin/daha rahat soykırım yapsın diye
teyakkuz hâlinde nöbet tutup Müslüman ülkelere gözdağı veriyorlar. Eski bir
terim var: "Kahpe Bizans." Bu söz kendilerine ne kadar da yakışıyor.
Maide 51'nci ayette, "Yahudi ve Hristiyanlar birbirlerinin
dostudurlar." deniliyor. Bakınız, bu dostluklarını mazlum Gazze halkının
katledilmesi hususunda nasıl da pekiştiriyorlar. Sevgili Peygamberimiz,
"Küfür tek millettir." derken adeta buna işaret etmektedir. Bunu
anladık, ancak anlamadığımız ve anlamlandıramadığımız bir husus ise 2 milyar
İslâm ümmetinin ve bu ümmetin başındaki siyasîlerin nerede olduğudur!
"Eşya ve olguların tabiatı boşluk kabul etmemektedir." demiştik. 57
parçaya bölünmüş olan İslâm ümmeti birlik içerisinde tek devlet yapılanmasına sahip
olmadığından dolayı bir avuç Siyonist çete bu dağınıklığımızı fırsata
dönüştürmüş ve buna istinaden çok rahat bir şekilde Gazzeli kardeşlerimize
yönelik soykırımlarını sürdürmektedir. Sonuç olarak tekrar ifade edecek
olursak, Müslüman ülkelerin başındaki siyasîler İslâm Birliği'ni tesis etmek
için çaba içerisinde değillerse Gazze'de işlenen cinayete birincil olarak
ortaktırlar. Bütün mesele sönüp dolaşıp İslâm Birliği hedefine odaklanmaktadır.
Zira çözüm orada. Bu birlik tesis edilirse İsrail diye bir çete ortada kalmayacaktır.
"Onlarla savaşın ki Allah sizin ellerinizle onları
cezalandırsın, onları rezil rüsvâ etsin, onlara karşı size yardım ve zafer
ihsân buyursun, baskı ve zulüm altında inleyen mü’min toplulukların gönüllerini
ferahlatsın!" (Tevbe: 14)