‘Yenilmez ordusu ve istihbaratı’ ile övünen İsrail ilk kez
karizması çizilmiş çünkü 1300 kadar askerini kaybetmiş ve yüzlercesi
kaçırılmıştı. Buna çok kızan İsrail 10 gün sonra 2.3 milyon insanın yaşadığı
Gazze’ye yönelik kapsamlı bir saldırı başlattı ve burayı yerle bir etti. İsrail
bir yılda Gazze’de bulanan tüm okul, hastane, sağlık merkezi, cami, kilise,
devlet dairesi ve evlerin hemen hemen tümü yakıp yıktı. Bir yıl içinde İsrail
90 bin ton bomba atarak ezici çoğunluğu kadın ve çocuk ve aralarında doktor,
sağlık elemanı, gazeteci ve BM görevlisinin bulunduğu 50 bin kadar Filistinliyi
öldürdü ve 150 binini yaraladı ya da sakat bıraktı ve 15 binini gözaltına
alarak işkenceden geçirdi.
Bununla yetinmeyen İsrail benzer terörü 1967’den beri işgal
altında tuttuğu Batı Şeria’da estirdi ve bine yakın Filistinliyi öldürdü ve on
bin kadarını hapislere attı.
Kendi itirafıyla dinsel dürtülerle hareket eden Netanyahu ve
ruh hastası hükümet ortakları ve onlara destek veren siyonist ideolojiye
inanmış İsrail toplumu Gazze ve Batı Şeria ile yetinmeyerek Hamas’a destek
veren Hizbullah’ı hedef aldı. 18 Eylül’de Hizbullah militan ve çalışanlarının
taşıdığı çağrı cihazlarını ertesi gün de telsizlerini patlatan İsrail daha
sonra uçaklarla Hizbullah yöneticilerinin kaldıkları ev ve komuta merkezlerini
bombalayarak birçoğunu öldürdü ve 27 Eylül’de attığı 85 ton özel bomba ile
Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ı ve beraberinde bulunan birçok önemli
komutanı öldürdü. İsrail öncesinde Hamas’ın birçok yönetici ve komutanını ve
son olarak 30 Temmuz’da lideri İsmail Heniye’yi Tahran’da öldürdü. Bununla da
yetinmeyen İsrail; Suriye ve Lübnan’da görev yapan birçok İranlı komutanı da
öldürdü. İsrail tüm bunları yaparken başlangıçta Türkiye dahil birçok Batılı
ülkede ‘İsrail’in kendini savunma hakkından’ söz edenler oluyordu. Bunlara göre
‘Hamas 7 Ekim’de İsrail’e saldırmamış olsaydı bütün olup bitenler yaşanmamış
olacaktı’. Başka bir ifade ile Filistinliler; dünyanın dört bir yanından
getirilen Yahudilerin 1948’de kurduğu İsrail devletine ve bu devletin 1967’de
Filistin’in geri kalan toprağını işgal etmesine ses çıkarmamalıydı.
Bu da şuna benziyor
Mustafa Kemal ve arkadaşları emperyalist devletlerin Anadolu
işgaline karşı kurtuluş savaşını başlatmamalıydı ve Fesli bir adamın deyimiyle
‘Keşke Yanan kalsaydı’!
Ya da Rusya ve Sovyetler Birliği 1812’de Napolyon
komutasındaki Fransız işgaline ve 1941-1944 Nazi Almanya’nın saldırılarına
direnmeseydi 20 milyondan fazla insanını kaybetmeyecekti.
Ya da dünyanın hiçbir yerinde halklar tarih boyunca
emperyalist, sömürgeci ve yayılmacı işgalcilere karşı direnmemiş ve kurtuluş
savaşı vermemiş olsaydı şimdi herkes köle olarak bazı devlet ve güçlerin
egemenliğinde uslu uslu yaşıyor olacaktı!
Gelelim şu Hamas’la ilgili yorumlara
Hamas Müslüman Kardeşler çizgisinde bir ulusal kurtuluş
hareketi. 1987’de kurulduğunda İsrail sesini çıkarmadı çünkü dünya sol
güçlerinin desteklediği Yaser Arafat liderliğindeki Filistin Kurtuluş Örgütünü
zayiflatmak istiyordu.
Ancak zamanla Hamas önemli bir güç haline gelince İsrail;
örgütün kurucularını, yöneticilerini ve komutanlarını öldürmeye başladı. Bu da
yetmeyince kanlı Arap Baharı sürecinde Türkiye ve Katar Hamas yönetimine baskı
yaparak İsrail için tehlike olan Hamas’dan
Suriye’deki eğitim kamplarını ve ofislerini kapatmasını istedi. Bu
isteği yerine getiren Hamas lideri Halil Meşal örgüt militanlarının ‘Alevi’
Esad yönetimine karşı savaşan IŞİD, NUSRA ve ÖSO gibi radikal Sünni gruplara
destek vermesini istedi onlar da bunu yaptı. Oysa Suriye olmasaydı belki de
Hamas olmayacaktı çünkü Arap ülkelerinin bir çoğu “İsrail düşmanı Hamas”a
karşıydı ve bir tek Suriye ona destek veriyordu.
Gelelim Hizbullah’a
İran ve Suriye destekli Lübnan Hizbullah’ın Türkiye’deki
Hizbullah örgütü ya da onun legal partisi HÜDAPAR arasında hiç bir benzerlik
yok. Lübnan’daki Hizbullah resmen siyasal bir parti statüsünde ve EMEL örgütü
ile birlikte ülkedeki Şiileri temsil
ediyorlar. Ülkedeki teamüle Cumhurbaşkanı Maruni Hıristiyan, Başbakanı Sünni
Müslüman, Meclis başkanı Şii Müslüman, ordu komutanı Maruni Hıristiyan ve
devletin tüm kurumlarında buna benzer bir bölüşüm var. Lübnan parlamentosunda
ise Şii ve Sünnilere 28’şer sandalye verilir. Hıristiyan Marunilere 34,
Ortadokslara 14, Katoliklere 8, Ermenilere 5 ve Dürzilere 8 sandalye verilir.
Peki Hizbullah’ın neden silahı var?
Çünkü Lübnan bağımsız olduğu 1946’dan bu yana sürekli
emperyalist müdahale ve İsrail saldırılarıyla karşı karşıya ve bu ülkenin Şabaa
bölgesi 1967’den beri İsrail işgali altında.
Ve İsrail son 47 yıldır sürekli Lübnan’ı bombalıyor,
suikastlar düzenliyor ve başkent Beyrut’a kadar geliyor.
Hepsini Arap ve Müslüman ülke yönetimlerinin büyük bölümünün
gözü önünde yapıyor ve hiç kimse sesini çıkarmıyor çünkü hepsi ABD’den korkuyor
yani genetik olarak işbirlikçi. Vicdansızlaştırılan halklar ise korkudan
suspus!
tele1