“Taraflar savaştılar, hepsi hesabının vermek üzere Allah'a
gittiler. Kimileri bağışlandı kimileri cezalandırılacak. Bizim o defterleri
açmamız doğru olmaz, Geçmişin yaralarını kaşımak olmaz! Allah kılıçlarımızı
onların kanlarından korudu. Biz de dillerimizi onlardan çekmeliyiz…” şeklinde
düşünürler
Oysa bu Kur'an'a insanın yapısına tarihe uygun bir düşünce
biçimi değildir. Şia’yı Ehlibeyt Mektebini, İmameti, İmamların Masumiyetini,
Gadiri Hum’u bilmeyen, Ehlibeyt İmamlarından 11 tanesinin de Müslümanız
diyenlerce şehit edildiğinden, bunca şehadet, katliam cinayet hapis tecrit göz
altı ve benzersiz zulümlerden habersiz yetişen süt liman Müslümanları konuyu
bir mezhebin geçmişte katledilen büyükleri için güttüğü kan davası gibi
görmektedirler. Bu yüzden bu “kan davasını bitirmeyi ümmetin hayrına bir görev
olarak addedenler vardır. Oysa mesele çok derin ve hiç de böyle değildir.
Kur’an’ın tavrı da bu konuda söylediğimizin doğru bir tarih
değerlendirmesi olduğunu ispatlar. Örneğin Kur'an Peygamberimizin zamanındaki
Yahudilere hitaben buyurur ki;
“(Ey peygamber), onlar diyorlar ‘biz sadece bizim
kabilemizden olan peygamberlere inanırız.’ Onlara, “Allah'ın indirdiğine iman
edin” denildiğinde, “Bize indirilene iman ederiz” derler ve ondan başkasını
inkâr ederler. Hâlbuki o, ellerinde bulunanı onaylayan bir gerçektir. Onlara de
ki: “Eğer iman etmiş kimseler iseniz, o halde neden daha önce Allah'ın
peygamberlerini öldürüyordunuz?” (Bakara 91)
Biz biliyoruz ki Peygamberimiz zamanındaki Yahudiler
peygamber öldürmüş değiller. Diğer yandan, Allah atalarının suçunu normalde
çocuklarına yazmaz. O adaletlidir, kişiyi sadece yaptığıyla sorumlu tutar. Ama Resulullah zamanındaki Yahudileri,
Peygamber katili atalarının cinayetlerine muhatap kılıp onlara diyor ki:
“Niye öldürüyordunuz!”
Bunun sebebi Peygamberimizin zamanındaki Yahudilerin inanç
biçimlerinde saklıdır onları incelemek gerekiyor. Onlar Peygamber katili Yahudi
atalarının inanç ve karakterlerini aynen benimsiyorlardı. Yani Peygamberimiz
zamanında Yahudilerden bir peygamber gönderilmiş olsaydı onu da öldüreceklerdi.
Çünkü aynı düşünceyi savunuyorlar aynı karakterdeler toplum biçimleri inançları
aynı. Sömürü düzenleri, siyasi düzenleri hep aynı. Adaletin temsilcisi ve
savunucuların yaşatmıyorlar! Peygamber katillerinin kurduğu düzenin devamı…
Birileri aynen öyle
diyor: “Aşura olmuş bitmiş bir katliam, o yarayı niye kaşıyorsunuz. Ya da Cemel
ve Sıffin savaşlarını bugün tekrar gündeme getirip ısıtıp ısıtıp bir mezhebin
malzemesiymiş gibi neden gündeme getiriyorsunuz... Geçmişe sünger çekelim bugün
Batı karşısında emperyalistler karşısında Şii Sunni vahdeti oluşturalım.
Geçmişin ayrılık konularını gündeme getirip fitne çıkarmanın anlamı yok.”
Görünüşte masum ve mümkün olan bu duygu gerçekten hayat
bulması imkansızdır. Çünkü insanın doğasına ve inanç karakterine, gerçeğine
aykırıdır. Kur’an-ı Kerim binlerce yıl önce olmuş bitmiş cinayetleri
katliamları bugüne taşıyor. Olmuş bitmiş mesele olarak görmüyor. Tamam onlar
bir ümmetti geldi geçti, Allah'a hesap verecekler diyor ayet-i kerimede ama
yine onların cinayetlerini bize iletiyor. Ebu Leheb'in adını hala Kur’an’dan
okuyoruz. Niye? Çünkü geçmiş silinmez. Tarih tekerrürden ibarettir eğer siz
geçmişi doğru değerlendirmez atalarınızı ve kime ait olduğunuzu doğru tespit
etmezseniz doğru şekilde davranmanız ve toplum oluşturmanız mümkün
olmayacaktır.
Geçmişte Ehlibeyt’in hakları alındı ellerinden! İmamlara
(a.s) Allah ve Rasulünce tanınan hakları verilmedi. Onlara el kondu. Adaletin
kurucusu ve koruyucusu, dinin yetkilisi olarak ilan edilen İmamlar (a.s) özgür
ortam bırakılıp da vahyi uygulamalarına fırsatı verilmedi. Ehlibeytin (a.s) 11
İmamıyla Yahudi ya da Putperestler değil, “Müslümanız” diyenler savaştı!
Cemel’de Sıffin’de daha sonra Kerbela’da Din Adalet ve Vahiy savunucuları
katledildi. Kerbela sonrası Ehlibeyt (a.s) hep hapis tecrit ve zulüm hayatı
yaşadılar.
Eğer bugün fırtına dinmiş görünüyorsa adalet kurulduğu için
değil ki! O dönemki mücadele basit bir soy aşireti kavgası değil ki.
Haşimilerle Emevi/Abbasi kabileleri arasındaki bir kan davası değildi ki! Tarih
boyunca ta Âdem’den bu tarafa var olan Adalet-Zulüm mücadelesi; sömürü
mücadelesiydi.
Siz sömürüden tarafa mısınız? Sömürü düzenini makul mazur
meşru görüyor musunuz? Yoksa Allah'ın gelir dağılımında adil olun diye
görevlendirdiği, Dini bunun için gönderdiği, adaleti kurun dediği için bu sese
Lebbeyk diyenlerin oluşturduğu bir düzenin taraftarı mısınız? Eğer bu düzen
taraftarı iseniz Son Peygamber (s.a.a), onun Ehlibeytinin tarafında olmanız
gerekir. Taraftar, “Şia” demektir.
Bugün Ehlibeytin mazlum İmamı adaleti kurmuş da dünyada
hükmetmekte midir?
Hayır! Geçmişteki mücadele adalet zulüm mücadelesiydi. 3.
Halifenin ardından oluşan siyasi karmaşa ve iç çalkalanmalar nedeniyle İmam Ali
(a.s)'ı zorla başa geçirdiler. Başlarına gelen fitneden kurtuluş için sadece
Ali (a.s)’ın iktidarını görüyorlardı, o kurtarabilir diyorlardı. Bu yüzden Onu
İmam/Halife olarak görevlendirdiler.
O hazret buyurdu ki: Bırakın beni, benim adaletime siz
dayanamazsınız! Eğer daha önceden hazineden aldıklarınız kadınlarınıza Mehir
olarak boyunlarına gerdanlık yapmış olsanız bile onları geri alıp Hazine’ye
koyacağım buyurdu. Kabul, dediler hep birlikte biat ettiler.
Talha ile Zübeyir ona ilk biat edenler arasındaydı. Irak’ta
bulunan Basra ve Kufe valiliklerini bekliyorlardı. İmam (a.s)l onlara valilik
kararnamelerini yazdı ve verdi, onlar sevindiler. Sevindiklerini görünce İmam
(a.s) kararnameleri geri istedi ve yırtıp attı. Şaşırdılar!
Dedi; Niye sevindiniz?
(sürecek inşallah)
Ali Mert