BismillahiRahmanniRahim
Hamd Alemlerin Rabbi
Allah’a salatu ve salam O’nun Resulü ve temiz Ehli beytine olsun.
İnsanlık varlığından bu yana birtakım sistemlerle
yönlendirilmiş ve yönetilmiştir. Çünkü insanın yönlendirilmesi ve kontrol
altında yaşaması yapısından kaynaklana hür iradesinin bir gereğidir. Nasıl olur
da hür irade insanın kontrol edilmesi ve yönlendirmesini gerektirir
diyebilirsiniz! Biliyoruz ki hür irade insanın özgürlüğü ve hürriyetini temsil
etmekte, burada bir tezat var diye düşünebilirsiniz! Ama öyle değil çünkü Hür
ve özgür olmak, sorumlu olmayı gerektirir.
Açıklayalım; Bir çocuk düşünün tüm hareketlerinde
hürdür, elini ataşede sokar, balkondan aşağı atlar, yersiz laflar ve olmadık
şeyler söyler & yapar fakat bizler çocuğun bu hareketlerini hürriyet olarak
göremeyiz çünkü deriz ki “o daha neyin ne olduğunu bilmiyor sorumsuzca
davranıyor” Yani daha o çocuk, hür değil, sadece sorumsuzdur.
Dolaysıyla çocuklarımıza verdiğimiz eğitimin hedefi “özgür & hür” olmaları
için değil sorumluluk almaları için eğitiriz. Neden? Çünkü insan doğarken zaten
hür iradesiyle doğar ve hürriyetini varlığını sadece sorumluklarla keşfeder.
Sorumluluk verirken çocuğumuza neyi öğretiriz?
Çocuklarımıza hürriyet dediğimizde ne anlıyoruz! Özgürlük dediğimizde neyi
kastediyoruz! onu öğretiriz. Yani ateşe elini sokma canin yanar, balkondan
aşağı atlama ölebilirsin, yoldan geçerken arabalara dikkat et ezilebilirsin,
her gördüğün &canini çektiği şeyi yeme hasta olabilirsin...vs. deriz. Yani
ilk etapta çocuğumuza kendisini koruması için gerekli olan sorumlulukları
(gerçek hürriyet alanını) öğretiriz. Birde çocuğumuza sosyal ilişki kurallarını
(ahlaki) öğretiriz ki bu toplum içinde özgürce davranacağı hareket alanın
belirlemesi için, Hırsızlık yapma, pis laflarla konuşma, adil &
hakkaniyetli ol, kötülüklerden uzak dur, saygılı ol... vb. deriz. Neticede
çocuğumuza “hürriyet & özgürlük” tanımını yaparken kendisini nasıl
yönlendirmesi gerektiğini ve kendini nasıl kontrol etmesi gerektiğini
öğretiriz. Bizler çocuklarımıza “Hürriyet & özgürlük” tanımı/eğitimi
verirken sorumluluğu, (adaleti, güveni, dürüst ve ahlaklı olmayı) öğretiriz.
Kısaca, hürriyet & özgürlüğü “Sorumluluk” çatısı altında, “Güvenilir
olma”, “Adil olma” ve “Ahlaklı olma” çerçevesinde tanımlarız
ki kendini tek başına kontrol edebilsin & tek başına yönlendirebilsin diye.
Bizler, çocuklarımıza sorumluluk eğitimi verirken
kullandığımız kavramların tanımlamalarını hangi kimlikle yapıyoruz? her zaman
söylediğim gibi bizlerin kavramları tanımlamada kullandığımız terminoloji
ve kodlama nedir onu bilmemiz gerek! yoksa çocuklarımızı
birileri kendi terminolojisi & kodlamasıyla eğitir. Fakat Alilerin bu
konuda sorumsuz ve de bilgisiz olduğunu da ne yazık ki görmekteyiz.
Bizleri yönlendiren
sistemleri kuranlar acaba kendilerini ne kadar kurdukları sistemlere uymakta ve
sorumlu hissetmekteler? Anlaşılması için metamorfoz örnekleme yapalım; Sizler
bir tabloya bakıyorsunuz tablonu adı “hürriyet & özgürlük” olsun, bu
kocaman tablo duvara asılı. Tabloyu gözümüzde canlandıralım, “bir siyah
insan resmi var, insanın elinde beyaz bir güvercin var, bu insan elindeki
güvercini gök yüzüne doğru serbest bırakıyor” figürü resim edilmiş
olsun. Aldığımız eğitim & bilgi dağarcığı ve de yaşam tecrübelerimize bağlı
olarak tablo üzerinde bir yorum yaparız. Her halükârda yorumlamalarımız
hürriyet & özgürlük anlayışımıza dayalı olarak sınırlı olacaktır.
Tablodaki mesaja anlamını veren, resmi gözümüzün
önüne getiren, ortaya çıkaran ve de sınırlayan tablonun çerçevesidir. Aynı
zamanda yorumlarımızın hayal dünyasını sınırlayan limittir. (Her hayalin bir
limiti vardır gerçek olması için fakat hayal kurmanın sınırı yoktur) Fakat
tablonun en ilginç yani ressam, bizlere kendi çizdiği çerçeveye hapis ederek
hayallerimizi sınırlarken, kendisi o çerçevenin dışında kalmaktadır. “O,
beyaz güvercin siyah insan tarafından gök yüzüne fırlatıldıktan son bir beyaz
insan tarafından avlanması ve siyah insanında beyaz güvercine hürriyetini
verdiğinden dolay zülüm görmesi” Ressamın tabloyu yaparken asil
niyetidir. Ressamın kendine ait olan hürriyet anlayışı “zülüm &
köleliktir”. Bizleri çizdiği tabloya mahkûm ederken kendileri bizlerin
hayallerini ve duygularını sömürerek güç kazanmaktadırlar. Bugün bizlere kurtuluş olarak gösterilen “İnsan
hak ve özgürlük & demokrasi” tablosundaki hürriyet ve özgürlük, ressam
için insanların hürriyetini ve özgürlüklerin gasp edilerek köle edilmesi için
oltadaki güzel gözüken yemdir.
Özetlersek; Hürriyet ve Özgürlük, “Sorumluluk”, “Güven”,
“Adalet” ve “Ahlak” çerçevesi dahilinde anlam kazanır yoksa katiyen bir anlamı
ve tanımı olamaz. Fakat tabloyu yapan ressam tabloya bakanlar için koyduğu bu
çerçeveyi kendisi için koymamıştır.
Asıl anlatmak istediğim
konuya gelirsek; insan empoze edilen uygulanan yaşam sistemlerinin terminolojisi
& kodlaması önemlidir fakat daha da önemlisi sistemi kuranlarında buna
uyma gerekliliğidir. Yoksa sistem kuranlar, Adaleti, hesap sormayı sadece
kendilerinde görerek insanlara tanrısal gözle tepeden bakarlar. “Diktatörler”,
“Komünistiler”, “kapitalistler”, “Demokratlar” tarafından yapılan bir sistem
sistemi kuranları tanrılaştır. İslamcılar tarafından yapılan saray &
tarikat sistemi yapan kişileri tanrılaştır. Kısacası; Bir & birkaç insan
tarafından yapılan bir sistem yapan insanı ve kendi çevresini daha üstün ve
ayrıcalıklı bir yapıda kılar dolaysıyla kendilerini topluma empoze ettikleri
“adalet, güven, sorumluluk ve ahlaki” değerlerinin dışında tutarak, her şey
kendilerine mubah kılarlar. “Bal tutan parmağını yalar” deriz. Bu
kaçınılmaz bir gerçektir. Dolaysıyla yaratıcı tarafından var edilmiş ilahi
sistemin gerekliliği kaçınılmaz, olmazsa olmaz bir gerçeğin kendisidir. İnsanın
insanı yöneteceği kurallar sistemi bir insan tarafından yapılarsa, yapan insan
kendini hep diğerlerinden ayrıcalıklı görür.
İnsanlık tarihine baktığımızda gördüğümüz şeyler
açıkça bize göstermektedir ki sistem kurucular hep üst takım olmuşlar ve kendi
altındaki insanları ezmişler ve de sömürmüşlerdir. Örenlersek; Firavunluk
sistemi firavunu, Diktatörlük sistemi diktatörleri, İmparatorluklar kralları
& Sultanlar, Demokrasi sistemi Başkanları ve yandaşlarını, gibi. Çünkü o
insanlar “elitler”, “seçilmişler”, “küresel güçler”, “siyonistler” kendi
kurdukları düzenler ve sistemlerle halkları mecbur kılmışlar kendilerini
ayrıcalıklı tutmuşlar ve insanları hep sömürmüşler ve ezmişlerdir. Ezilen
İnsanlara eşitliği, adaleti, güveni, sorumluluğu aratmışlar fakat sistemleri
tıkandıkça, sistem güncellemelerinde yine kendileri yaparak diğer insanlara
karşın kendilerini devamlı ayrıcalıklı ve üstün kılmışlardır.
Günümüzde “Yalan & edepsizliği” özgürlük
sembolü kılarak çok seslilik ile insanları cinsiyeti, ırkçılığı, milletçiliği,
inançları on plana çıkararak insanları birbirine karşı rekabete sokup,
aralarında ki sorumluluğu, güveni, adaleti, Ahlakı ve dostluğu yıkarak
egosantrik arzularını güçlendirip tüketimi artırarak insanları sağılan inekler
yapmışlardır. Sömürgeci ve yobaz Batı medeniyeti geçmişteki kurdukları sömürü
(kolonyal) sistemlerini şimdide modernize ederek “demokrasi, laiklik, özgürlük,
Çağdaşlık” olarak adlarını güncelleyerek sömürülerine davam etmektedirler.
Allah (cc), insanlara
Peygamber ve kitaplar yollayarak ilahi terminoloji ve kodlamasıyla “Tevhit”
inancı (din) oluşturmuştur. Tevhit, Allah katında insanların sınıflara,
ırklara, renklere milletlere ve cinsiyetlere göre hiçbir ayrım yapılmadan
üstünlüğün sadece iyilik ve güzel ahlakta gören ilahi bir yaşam
sistemidir. Fakat insan oğlu, bir önceki yazımızda da sebebini
açıkladığımız üzeri Meleklerin tarif ettiği bozguncu & zalim insanın yapısı
gereği bu ilahi yapılanmaya da el atmış, Allah'ın sözlerini değiştirerek kendi
egosantrik çıkarına uygun bir çerçeve çizerek ilahi dini Allah’ın adını
kullanarak imparatorluk dinleri oluşturmuşlardır, oluşan dinlerde kendi
aralarında (bölük pürçük) bölünmüşlerdir. Gerçeklerin saptırılmasıyla insanlar
hürriyet & özgürlük yalanıyla ilahi inançtan uzaklaştırmışlardır. Çünkü
İnsanın kendisine verilen Allah'ın Halifesi ünvanını hazmedememiş ve
sorumluluktan uzak sadece kendi çıkarına kullanmaktadır. Meleklerin tarif
ettiği bozguncu & zalim insanın varlığına rağmen Allah (cc), insan karşı
cömert, lütufkâr, affedici ve kendine karşı yapılan bozgunculuğa karşı sabırlı
olmaktadır çünkü Allah (cc), her turlu pislikten arınmış, temiz, masum, kendin
seçtiği mükemmeliyet şahidi insanların varlığıyla insana halifelik “Özgür
& hür irade” sıfatını vermiştir. Fakat özgür & hür iradenin
çerçevesin TEVHID olarak çizmiştir.
Tevhit “La ilahe illallah”;
·
Allah (cc) bilmek, tanımak. (Tüm ilahları ret
etmek)
·
Bildiğine inanmak (Allah’a inanmak &
bağlanmak)
·
İnandığını Yaşamak (Allah itaat ederek ilahi
inancını yaşamak)
·
Yaşadığın ilahi inanca hiçbir ortak koşmamak. (Allah
inancını yaşarken hiçbir şeyi O’na ortak koşmamak) Bu seviye,
mükemmeliyetin, her türlü nefsani & maddi prangalardan kendini arındırmış,
hür & özgür insanın bizzat kendisidir.
Günümüze gelirsek,
İnsanoğlu kendin oluşturduğu çıkarcı, çifte standart, adil olmayan, güzel
sözlerle makyaj edilmiş sömürge sistemleriyle ve de Müslümanların tevhit
inancına bağlı olduklarını ikrar etmelerine rağmen, kendi yaşantılarının Tevhit
inancından çok uzakta bencil, çıkarcı adil olmayan beşerî sistemler tabi
olduğunu görüyoruz.
Netice olarak, İnsanoğlu kendi çıkarları doğrultusunda yalan
düzenlerin içinde kurdukları tanımlamalar ve kodlamalarla birbirlerini
kandırmakta, birbirlerine zulme etmekte fakat bunu bilincinde olan insanlar
yaşama özgürlüklerinin (sorumluluklarının) elinden alındığını görmekte ve
insanlar tarafından kurulmuş olan her türlü yalan sistemlere güvenmemekteler.
Artık insanlar güzel sözlerle ve de korkuyla kendi hürriyet &
özgürlüklerinin tüketildiğini görmekteler.
Allah'ın
halifesi olmasın sağlayan, insani yücelten Tevhit inancına karşı yalan
sistemleri kurduran şeytan, insanları Tevhit inancına düşman kılmakta ve tevhit
inancına karşı insanları birbirleriyle savaştırmakta. Eğer insan yaşantısını
ihlasla/ samimi olarak TEVHID üzeri kurgularsa, insan, hiçbir zaman, huzurdan,
güvenceden, adaletten ve Ahlaki normlardan, insanca yaşamaktan katiyen sapmaz.
“Kesin olarak bilesiniz ki bu kitabı (inancı) kuşkusuz biz indirdik ve
onu mutlaka koruyan da yine biziz” (Hicr-9). Çünkü o insan Allah'ın
koruması altında olur.
Son söz; “Sana da (Ey Muhammed,) önündeki
kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona 'bir şahid-gözetleyici' olarak Kitab'ı
(Kur'an'ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve sana
gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Sizden her biriniz
için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek
ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık
hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. Hakkında anlaşmazlığa
düştüğünüz şeyleri size haber verecektir. (Maide-48)
Mustafa Kemal TASPINAR
28 Haziran 2021