Müzakerenin taraflarını tanırsak müzakerenin önemi daha da
iyi anlaşılır.
- Dünyadaki
istikbar ve emperyal gücün başı
- Dünyayı tek
başına yönetmek isteyen müstekbir
- Dünyaya
kendi hegemonyasını hakim kılmak isteyen güç
- Kimseyi
kendine ortak, müttefik görmez, herkesi kendi emrinde görür.
- Hiçbir
sözüne güvenilmez verdiği vaatlere inanılmaz.
- Uluslararası
kuruluşlarda söz sahibi ve bu kuruluşların sahibi gibi.
Kısacası İmam
Humeyni'nin (ra) dediği gibi " büyük şeytan"
- İran’ın
teslim olmasını, Amerika’nın isteklerine boyun eğmesini; nükleer programını
durdurmasını, kendi savunma sanayisinde geliştirdiği silahlardan vaz geçmesini,
- ABD’nin
dünya üzerindeki sulta ve hegemonyasını kabul etmesini,
- Mustazaf ve
mazlum halklara/ direniş cephesine yardımını kesmesini,
- Filistin
davasından vazgeçmesini,
- Siyonist
rejimi düşman görmekten vazgeçmesini
- İnkılabın
ilkelerinden ve ülkülerinden vazgeçmesini,
- Siyonist
rejimin güvenliğini tehdit eden her girişimden kaçınmasını istiyor.
Amerika istediğini alamazsa dünyadaki itibarını ve
psikolojik gücünü kaybedeceğini biliyor. Buda Amerika için bir yenilgidir.
Bundan dolayı İran’a saldıracağı tehdidinde bulunuyor. İran’ın nükleer
tesislerini, enerji kaynaklarını ve alt yapısını vuracağını söylüyor.
ABD bu tehditleri ile İran’dan küçük de olsa bir taviz
koparıp göstermelik olarak bir başarı elde edeceği algısını oluşturmak istiyor.
Bunu da başaramazsa en azından İran’ın içinde tefrika ve
kargaşa çıkarma yolunu seçecektir.
Her ülke ile eşit ve adil bir şekilde müzakere ve antlaşma
yapılabilir ve bunun bir sakıncası yoktur. Allah Kur’an’da da bunu beyan
etmiştir:
“*Allah, din hususunda sizinle savaşmayan ve sizi,
ülkenizden çıkarmayanlara iyilik etmenizi, onlara karşı insafla, adaletle
muamelede bulunmanızı nehyetmez; şüphe yok ki Allah, adaletle muamele edenleri
sever.” Mumtahine/8
Amerika ile de adil ve eşit şartlarda bir müzakere yapılmaz
mı? diyenler yanılıyorlar.
Amerika ile müzakere şeytanla müzakere yapmaktır, şeytanla
masaya oturmaktır. Şeytanla asla adil ve eşit şartlarda müzakere yapılamaz.
Şeytanla müzakere yapıp kazanan daha olmamıştır.
Allah, Kur’an’da buyuruyor;
*"Şeytan sizin
düşmanınızdır, siz de onu düşman edinin”.
“O sizin amansız düşmanınızdır sakın sizi aldatmasın.”
İran neden rest
çekemiyor? istediğini yap” diyemiyor? Hiçbir halt edemezsin diyemiyor?
İran’da müzakereden yana olanlar elbette ki bunların hepsini
biliyorlar. Amerika’nın niyetini, emperyal zihniyetini ve İran’a düşmanlığını
biliyorlar. Ama Amerikasız da bir şey yapılamadığını savunuyorlar. Her
şeytanlığın altından Amerika’nın çıktığını söylüyorlar. Açıkca söylemeseler de
müzakere konusunda çok da katı olmamak gerektiğini, biraz esnek davranılması ve
taviz verilmesi gerektiğine inanıyorlar ve amaçları ise;
- Ülke ekonomisini düzeltmek, Ambargoların kalkmasını
sağlamak
- Amerika’nın saldırı ihtimalini ortadan kaldırmak
- Dünyaya İran'ın barışçıl olduğunu göstermek
- Batılı ülkelerle barış ve uyum içinde yaşamayı sağlamak
- İç kamuoyuna İran-Amerika düşmanlığında suçun Amerika’da
olduğunu göstermek
- İran’ı savaş tehlikesinden kurtarmış olmak.
İmam Hamenei’nin bunlardan haberi vardır elbet. Rehber
bunları bilmiyor olamaz. Görüşmelerin O'nun izni olmadan yapılması da mümkün
değildir. Ama görüş ayrılığı görüşmelerden sonuç alınıp alınamayacağıyla
ilgilidir.
Rehber, ilk gününden beri Amerika’ya güvenilmeyeceğini
vurguluyor. Amerika ile müzakerelerin sonuç vermeyeceğini tekrarlayıp duruyor.
Allah(cc) Kur'an'da şöyle buyuruyor:
“Şirk koşanlar
diyecekler ki: Allah dileseydi ne biz şirk koşardık ne atalarımız; hiçbir şeyi
de haram saymazdık. İşte onlardan önce gelenler de peygamberleri böyle
yalanladılar da sonucu azabımızı tattılar. De ki: Bu hususta bir bilginiz varsa
hemen bildirin bize. Fakat siz, ancak zannınıza uyuyorsunuz ve ancak yalan söylüyorsunuz.”
En’am/148
“Allah istemeseydi
biz putlara tapmazdık....”
Allah’ın izni ve Allah’ın rızası:
Allah her varlığa kapasitesi oranında vazife vermiş ve bunu
yerine getirmesi için de yeterli güç ve ihtiyar vermiş, onu fail-i muhtar
kılmıştır.
Tekvini kanun gereği herkese kendi iradesi ile istediğini
yapma izni ve yeteneği verilmiştir. Buna “İlahi tekvini izin” denir. Bu tekvini
kanun çerçevesinde kafir de, mümin de, müşrik de putperest de eşittir. Kimseye
karışılmaz.
Ama “İlahi rıza” sadece Allah’ın istediği doğrultuda yapılan
işlerde vardır. Kısacası “Her yapılan işte Allah’ın izni vardır ama her yapılan
işte Allah’ın rızası yoktur.”
Görüşmeler elbet Rehber'in izni ile yapılıyor ama Rehberin
rızası ile gerçekleşmiyor. Rehber kanun gereği, hücceti tamamlamak için izin
veriyor ama razı olmadığını da her fırsatta dile getiriyor.
İran'da ilkesel düşünenlere göre;
1- İran
sorunlarını Amerikasız çözmelidir.
2- İran zafer
kazanmak istiyorsa İslam ve ümmet için bedel ödeme hazır olmalıdır. Şimdiye
kadar istikbar ve emperyal güç karşısında başarıyla durup zafer kazandıysa bu
ruha sahip olması sayesindeydi.
3- Dünyanın Müslüman
ve mustazaf halkları arasında İran’a sempati duyup yanında yer aldılarsa bu
İstikbar ve emperyal güçler karşısında dik duruşundan, taviz vermemesinden,
İslam ve ümmet için kendi çıkarlarını feda etmesinden, İslam'ın menfaatlerini
kendi çıkarlarının üstünde tutmasından dolayıdır ve bu duruşunu sürdürmelidir.
İki ihtimalden birini seçecektir; ya “teslim olacak” ya da
“savaşa hazır olacak”.
1- Birinci seçenekte ABD’nin isteklerine boyun eğip taviz
verecek. Bu durumda İran itibar kaybeder.
İslam İnkılabının 45 yıllık kazanımlarını heba etmiş olur. Kendisine
güvenen mustazaf ve mazlumların ümidi kırılmış olur.
2- İkinci seçenek: Neye mal olursa olsun teslim olmayarak
savaşa hazır olmasıdır. İran Amerika’nın geniş çaplı saldırma ihtimalini zayıf
görüyor çünkü 45 yıldır Amerika bu doğrultuda her yolu denediyse de başarılı
olamadı.
İnkılabı yıkmak istedi ama yıkamadı. Bunun sebebi İran’ın
askeri alandaki gücü, füze tünelleri ve gelişmiş silahlara sahip olması
değildi. Çünkü İran’ın ne Amerika kadar askeri gücü ve silahı var ne Amerika
kadar parası var ne Amerika kadar destekçi devletlere sahip, ne de sayı
bakımından o kadar insan gücü var.
İran’ın tek yenilmez gücü müminlerinin Allah’a tevekkülüdür.
Allah da müminlerin korkusunu Amerika ve yandaşlarının kalbine saldığından
saldıramıyorlar; sonucun ne olacağını hesap edemiyorlar.
Sabahattin Türkyılmaz