Hamas 7 Ekim’de esir aldığı esirlerden genç ve yaşlı
olanlardan ellisini aşamalı olarak serbest bırakacak karşılığında yıllardır
İsrail hapishanelerinde işkence gören 150 kadın ve çocuğu teslim alacak. Yine
bir sorun çıkmaz ve İsrail yan çizmezse görüşmeler devam edecek ve Hamas’ın
elindeki sivil ve asker esirlerin ( 850 olduğu söyleniyor) karşılığında
İsrail çok uzun süredir hapishanelerinde tuttuğu binlerce Filistinliyi
bırakacak.
Bu İsrail için tam anlamıyla bir hezimet.
Bunu ben değil İsrail medyası ve hükümet içindeki radikal
Yahudi partiler söylüyor. Onlar Gazze’yi yerle bir etmek, Hamas’ın
kökünü kazımak ve gerekirse tüm Filistinlileri öldürmek için savaşı
başlatmışlardı. Oysa Hamas savaşın ilk günlerinde
‘gelin oturup konuşalım ve karşılıklı olarak esir ve mahpus takası yapalım’
demişti ama dinlemediler çünkü ABD, emperyalist Batılı ülkeler, işbirlikçi
bölge iktidarları ve dünyanın her yerinde İsrail sevdalıları Netanyahu’nun
arkasındaydı.
O da kişiliği, inancı ve terörist ruhunun gereğini yaptı.
47 günde yaklaşık olarak 9500’ü kadın ve çocuk 14600
Filistinliyi öldürdü, 35 binini yaraladı ya da sakat bıraktı, Gazze’de bulunan
45 hastaneyi bombaladı, 217 doktor, hemşire ve sağlık elemanı ile 63 gazeteciyi
ve 81 BM görevlisini öldürdü. Aynı İsrail; devlet dairelerinin tümünü,
77 okulu, 44 bin konutu, 83 camiyi, 3 kiliseyi yerle bir
etti ve 240 bin eve farklı düzeylerde zarar verdi ve Gazze’nin tüm altyapısını
yıktı. Enkazın altında kaç Filistinlinin olduğunu ise bilen yok çünkü İsrail
ordusu 1,5 milyon Filistinliyi Gazze’nin kuzeyinden güneyine göçe zorladı.
Peki bunu neden yaptı?
Adamlar ruh hastası ve hafif silahlarının dışında hiç bir
şeyleri olmayan Filistinli gençler tarafından karizmaları çizildi. Bir düşünün
‘dünyanın en güçlü ordusu ve istihbaratı’ üç beş bin Filistinli karşısında
rezil oldular. Üstelik ABD, NATO ve emperyalist ülkelerin tüm
uyduları, casusu uçakları, askeri üsleri, teknolojik olanakları, bölgesel
işbirlikçiler ve ajanlar İsrail’in hizmetindeydi. Bölgeye gönderilen üç uçak
gemisi ile 100 kadar Amerikan, İngiliz, Fransız, İtalyan ve başka ülkelerin
savaş gemileri bile işe yaramadı. Günlerce 35-40 bin ton ( Hiroşima ve
Nagazaki’ye atılan atom bombalarından daha güçlü) bombalardan sonra
Gazze’ye dalan İsrail askerleri korkularından zırhlı araçlarından
çıkmıyorlardı. Çıkanlar da ya öldürülüyor ya da yaralanıyordu. Tüm algı
operasyonlarına ve sosyal medya trollerine rağmen İsrail medyası öldürülenler
arasında çok önemli generallerin olduğunu yazdı.
7 Ekim’de karizması çizilen İsrail 46 gün
savaştan sonra yenilgiyi kabul ederek daha da rezil oldu. Üstelik Türkiye
dahil bazı ülkelerde Netanyahu sevdalısı ruh hastaları hariç dünyanın her
tarafında İsrail lanetlendi ve herkes bu ülkeyi yöneten siyonistlerin ne
denli sadist, katil, sapık, ve ruh hastası olduklarını gördü ve anladı. ABD ve
İsrail başta olmak üzere on binlerce Yahudi her yerde gösteri yaparak İsrail’i
yönetenleri lanetledi ama bizdeki Netanyahu perestler paraları peşin ödendiği
için yenilgiyi kabullenemiyorlar.
Zavallılar.
Onların da zamanı gelecek.
Gelecek çünkü batmak üzere olan İsrail yakında bu
tiplerin maaşlarını kesecek. Savaştan dolayı 380 bin İsrail vatandaşı
geldikleri ülkelere geri kaçıyorlar. Paralı askerler ve katil ruhlu olanlar
hariç artık İsrail’e yeni Yahudi göçmen gelmiyor. Yenilgiden dolayı İsrail’de
herkesin morali bozuk ve korku yaygınlaşıyor.
Enflasyon, paranın değerinin düşmesi, işsizlik, iflaslar,
vergiler, ekonomik durgunluk, sıfır turist, ve ticaretteki aksamalar
ülkeyi perişan etmiş durumda. Bir örnek olarak Yemenlilerin sahibi
İsrailli olan bir gemiye Kızıldeniz’den geçerken el koyması herkesi korkutmuş
durumda. Sigorta şirketleri İsrail’e mal taşıyacak gemileri
sigortalamıyor ya da çok yüksek poliçe bedeli istiyor.
Bu zaferin bedeli Filistin halkı için elbette çok ağır oldu
ama ben savaş süresince izlediğim on binlerce videolarda hiç bir Filistinlinin
Hamas’a karşı bir tek tepkisini görmedim.
En büyük zafer bu olsa gerek.
75 yıl önce toprağı elinden alınan, kendi ülkesinden kovulan
ve 56 yıl önce geri kalan toprağı işgal edilen ve ruh hastası İsrail terörü
altında yaşamak zorunda bırakılan bir halkın kaybedeceği hiç bir şey yoktur.
Ya onuru ile özgürce ve insanca yaşar ya da ölümüne ve asla
teslim olmadan savaşır.
İsrail sevdalılarına ve genetik olarak emperyalizmin
uşaklığına alışmış tiplere bu coğrafyanın ilk kurtuluş savaşını
veren Mustafa Kemal’ı hatırlatalım.
24/ 25 Nisan 1918 sabahı Mustafa Kemal Çanakkale’de
cephanesi biten 57. Alay askerlerine ‘Süngü tak emrini’ verdikten sonra
“Ben size taarruzu emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum” demişti.
CUMHURİYET böyle kuruldu.
Peki ya sonrası !
Bildik hikaye.
“Gaflet…Ve dalâlet…Ve hattâ hıyanet …”.
tele1