Mezhep Taassubu Ve İftiralar

GİRİŞ: 31.10.2024 09:02      GÜNCELLEME: 31.10.2024 09:02
Rasthaber -  İslâm dünyasında birçok ekoller ve mezhepler olmakla birlikte temelde Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Beyt ekolleri olarak Müslümanlar iki kola ayrılmış vaziyette. Ehl-i Sünnet dünyası özel anlamda kendilerini "Sünnî" olarak tanımlarken Ehl-i Beyt muhibbi olanlar "Şia" olarak bilinmektedir. Her iki ekolde de birçok fırkalar bulunmaktadır.

Temel ayrışma Allah Resulü vefat edip henüz cenazesi defnedilmeden Ben-i Said isimli bir sahabenin (bazı rivayetlerde Yahudi kökenli olduğu geçiyor) sakifesinde (çardağında) yapılan toplantıda alınan karar sonucu, bu kararı kabul edenlerle kabul etmeyenler arasında çıkan ihtilafla Müslümanlar iki kola ayrılmış oldular. Daha sonraları bu çardakta yaşanan hadise literatürümüzde "Sakife" olarak anılacaktır. İlk olarak Ensar'dan bir grup söz konusu "Sakife"de Saad bin Ubade isimli sahabeyi halife seçiyorlar. O esnada oradan geçmekte olan Hattapoğlu Ömer meseleye muttali olunca koşarak/alelacele Kuafeoğlu Ebubekir'i bulup birlikte toplantının olduğu "Sakife"ye gidiyorlar. Hattapoğlu Ömer, Saad bin Ubade'nin halife seçilmesine itiraz ederek halifenin Kureyş'ten olması gerektiğini iddia ediyor. O esnada bir tartışmadır başlıyor. Ensar Ömer'e itiraz ediyor, Ömer Ensar'a itiraz ediyor. Tartışma oldukça gergin bir havaya bürünüyor. Hattapoğlu Ömer o esnada Kuafeoğlu Ebubekir'e elini uzatarak, "Ver elini ya Ebubekir, ben seni halife seçiyorum" diyor ve kılıcını çekip tehditlerde bulunarak kimsenin itiraz etmesini istemiyor. Arap geleneklerine göre en yaşlı insan en bilge insan kabul edildiği için Ensar aralarında en yaşlı olan Saad bin Ubade'yi sedye ile çardağa getirip onu halife seçmişlerdi. Ömer itiraz edince gerginlik yaşanıyor ve Saad bin Ubade yattığı yerden, "Ya Ömer genç olsaydım kılıcımla bunun hesabını sana sorardım" diyor ve ekliyor, "Götürün beni buradan." Daha sonra Hattapoğlu Ömer ve Kuafeoğlu Ebubekir Mescid-i Nebevî'ye geçerek halifeliği ilân ediyorlar. O esnada İmâm Ali ve Haşimoğulları Allah Resulü'nün cenazesinin tekfin ve teşyi işi ile meşguller.

Bir kısım insanlar biat etse de bir kısmı itiraz ediyor. Hattapoğlu Ömer otoriter bir tutum sergileyince ortalık sakinleşiyor. Aradan birkaç gün geçtikten sonra başta İmâm Ali olmak üzere Haşimoğullarına biat teklifinde bulunmak için Fatıma validemizin evine bir müfreze ile gidiliyor. Sünnî kaynaklarda "müfreze" değil "heyet" geçiyor. İmâm Ali biat ederse Haşimoğulları da eder düşüncesiyle ilk önce İmâm Ali'yi muhatap almak için kapısına gidiyorlar. Kapıyı Fatıma validemiz açıyor ve ne istediklerini soruyor. Hattapoğlu Ömer, Kuafeoğlu Ebubekir'i halife seçtiklerini ve Ali'nin de biat etmesi için mescide gelmesini söylüyor. Fatıma validemiz büyük bir şaşkınlık içinde, "Siz ne konuşuyorsunuz? Allah Resulü kendisine vasî olarak Ali'yi seçmedi mi? Bizden böyle bir şeyi nasıl istersiniz? Gidin buradan"  deyip onları azarlıyor ve kapıyı yüzlerine kapatıyor. Kapı yüzlerine kapatılınca, (Necip Fazıl'ın "Hz. Ali" isimli eserinde geçtiği üzere) o esnada evin etrafına çalı çırpı yığıp evi yakma tehdidinde bulunuyorlar. Ses çıkmayınca tekrar kapıya vurmaya başlıyorlar ve kapıya hamle yapıyorlar. Fatıma validemiz kapıyı açmamakta direnince kapı arkasında sıkışıyor. Şiî ve Sünnî kaynaklarda bu olay farklı aktarılıyor. Şia kaynaklarda, Fatıma validemiz hamile olması hasebiyle kapı arkasında sıkıştırıldığından dolayı yere yığılıp kalıyor ve akabinde düşük yapıyor. O ara gürültüyü duyan İmâm Ali kapıya gelip neler olduğunu soruyor. Hattapoğlu Ömer, biat için mescide gelmesini söylüyor. Şia kaynaklarda ise on kişilik müfreze ile metazori olarak mescide götürüldüğü kaydedilmiş. Sünnî kaynaklarda ise davet edilmiş o da icabet etmiş diye yazıyor. İmâm Ali mescide gittiğinde haziruna kendi vasîliğinden söz ediyor ve tartışma yaşanıyor. Kuafeoğlu Ebubekir söz alıp, "Ya Ali bu iş istem dışı gelişti ve ben istemediğim hâlde bir 'oldu-bitti' ile halife seçildim. Aksi takdirde Ensar ile yaptığımız tartışma az kalsın kanlı bir hadise ile sonuçlanacaktı. Biat edip etmemek sana kalmış, git ve düşün" diyor. İmâm Ali biat etmeden çıkıp evine gidiyor. Sünnî kaynaklarda, Fatıma validemiz Hattapoğlu Ömer ile Kuafeoğlu Ebubekir'e küskünlüğünden dolayı İmâm Ali, eşi hayatta iken biat etmediği, vefat sonrası biat ettiği yazıyor. Şia kaynaklarında ise hiçbir zaman biat etmediği ancak ümmetin maslahatına binaen yönetim işlerinde her iki halifeye yardımcı olduğu bildiriliyor. Bir kısım Şiîler Sakife hadisesinden dolayı İmâm Ali'nin (Gadir-i Hum'da açıklandığı üzere) hilafetinin gasp edildiğinden dolayı Kuafeoğlu Ebubekir'e ve Hattapoğlu Ömer kırgın ve küskünler. İmâm Humeynî'nin bu konuda şöyle bir fetvası var: "Biz İmâm Ali'nin talebeleri olarak onun tutumuna tabi olmalıyız. O şeyheyne (iki halifeye) muhalefet etmemiş, kin gitmemiş, aksine yönetim işlerinde onlara yardımcı olmuş. Bizim de Ehl-i Sünnet kardeşlerimize böyle yaklaşmamız gerekir. Onlarla her koşulda dayanışma içerisinde olmalıyız. Bu yüzden biz Filistinli kardeşlerimize yardım ediyoruz."

İmâm Humeynî'nin bu ve benzeri beyanatlarına rağmen Rafizîler gibi bazı fanatik Şiî fırkalar Kuafeoğlu Ebubekir'e ve Hattapoğlu Ömer'e buğz ediyorlar. Sünnî kardeşlerimiz ise Rafizîlerin söz konusu beyanları ile karşılaştıklarında genelleme yaparak bütün Şiî fırkalara bühtan etmeye başlıyorlar. İşi o raddeye vardırıyorlar ki, bir hadis ve bir ayet iddiası ile "Sahabe eleştirilmez, sahabeler gökteki yıldızlar gibidirler, onların gelmiş geçmiş bütün günahları affedilmiştir, sahabenin hepsi cennetliktir, sahabeye dil uzatanlar kâfirdir" diyerek genel anlamda bütün Şiîleri küfürle itham etmeye başlıyorlar. Bazıları da "İnfk olayı"ndan dolayı Aişe validemiz ayetle sabit olduğu üzere temize çıkmasına rağmen bazı Şiîler iftira atmaya devam ediyorlarmış. Oysa ilerleyen satırlarda söz konusu edeceğimiz üzere İmâm Humeynî'nin Selman Ruşti hakkında verdiği fetva hâlâ geçerliliğini koruyor. Bazı Şiîler ise Cemel Savaşı'ndan dolayı Aişe validemizi eleştiriyor. Gerekçeleri ise şu ayet: "Ey peygamber eşleri siz diğer kadınlar gibi değilsiniz, evlerinizde vakarla otururuz." (Ahzab: 33) Aişe validemiz bu ayete muhalefet ettiği için eleştiriliyor. "Evet annemizdir ama meşru İmâm'a/meşru halifeye baş kaldırmıştır. Savaşarak insanların ölümüne sebebiyet vermiştir" diyorlar. Bilmiyoruz, acaba Aişe validemiz Cemel Savaşı için karar aldığında veya Talha ve Zübeyir'i dinlediğinde Muaviye gibi ictihatta mı bulunmuş?! Bu konuda Talha ve Zübeyir'i eleştiren Şiîler var. Diyorlar ki: "Talha ve Zübeyir mahremiyetlerine halel gelmesin diye kendi hanımlarını evlerinde bırakıyorlar fakat Allah Resulü'nün mahremini/ismetini hiçe sayarak Aişe validemizi yüzlerce kilometre uzaklıktaki Basra'ya götürüyorlar. Allah Resulü'ne ne büyük bir saygısızlık bu."

O kadar yazılacak, söylenecek hususlar var ki hangi birine temas edelim?

Sünnî kardeşlerimizin bir kısmı, Sıffin Savaşı'ndan dolayı vebâle giren Muâviye'yi temize çıkarmak için, "Ali haklıydı ictihat yaptı iki sevap kazandı, Muâviye haksızdı ama ictihat yaparak bir sevap kazandı" diyorlar. Muâviye'yi bu sebepten dolayı eleştirenleri küfürle itham ediyorlar. Tarikat ehli fanatik Sünnîler sürekli değişik argümanlarla Şiîleri küfürle itham ediyorlar. Anlayacağınız Şiîlerin işi zor. Hangi birine laf yetiştirecekler?

Gel böylelerine Şiîlerin kâfir olmadıklarını anlat! Bazıları da diyor ki, "Ellerindeki Kûr'ân aynı değil." Ben bir gazeteci olarak deflarca İran'a gittim, camilerinde namaz kıldım. Kûr'ân aynı Kûr'ân. Siz bu iftiralara inanacağınıza gönderin bir elemanınızı bizim elimizdeki Kûr'ân'ın dışına bir Kûr'ân bulurlarsa onları birlikte tekfir edelim! Olay bu kadar basit. Ama yok, ne araştırır, ne gidip yerinde incelerler...

Başka bir iftiraları ise, "Şiîler Aişe validemize iftira atıyormuş. Bunun iftira olmadığına ilişkin şöyle bir delilimiz var: Yukarıda kısaca temas ettiğimiz gibi, 30 yıl kadar önce Hindistan doğumlu, Müslüman kökenli, İngiliz vatandaşı olan Selman Ruşti isimli bir melun Şeytan Ayetleri isimli bir roman yazmıştı. Romanda Aişe ve diğer validelerimizle ilgili iftira ve hakaret içerikli yazılar var diye İmâm Humeynî bu şahsın ölüm fetvasını vermişti. Verilen bu fetva üzerine başta İngiltere olmak üzere Batılı ülkeler konsolosluklarını geri çekip İran'la ticarî ilişkilerini kesmişlerdi. Dönemin Cumhurbaşkanı Rafsancanî İmâm Humeynî ile görüşüp ekonomik olarak zor durumda olduklarını belirterek fetvayı geri çekmesi talebinde bulunuyor. İmâm Humeynî, "Biz bu devrimi ekmek için yapmadık, peygamber eşlerine dil uzatılacak, hakaretler edilecek, onların ismetine/iffetine lâf söylenecek ve biz susacağız öyle mi?" deyip Rafzancani'yi azarlayıp huzurundan kovuyor. Bunun üzerine şimdi biz sormuş olalım: Ey iftira atanlar siz daha neyin derdindesiniz? Bundan ötesi var mı? Yeri gelmişken sormuş olalım, İmâm Humeynî peygamber eşlerine dil uzatan melun hakkında ölüm fetvası verirken, Dünya Ehl-i Sünnet Alimleri Başkanı Yusuf el-Kardavî de benzeri bir fetva vermiş miydi?

Diyeceğimiz o ki, ey Şiî kardeşlerimize iftira atanlar ve bu iftiralara inanıp aynı şekilde iftiracılardan aldıkları iftiraları dile getirenler bilin ki vebâliniz büyük... Sünnî kaynaklarda geçtiği üzere, "Bir kişi karşısındakine 'kâfir' derse o kişi de 'kâfir' değilse ithamda bulunan kişi kâfir olur. Böylesine tehlikeli bir duruma rağmen hangi cüretle karşınızdakini "varsayım/suizan" mantığından yola çıkarak küfürle itham ediyorsunuz? Yüce Rabbimiz buyuruyor ki: "Size fasık bir kişi haber getirdiğinde onun aslını öğrenin. Yoksa karşınızdakine haksız yere iftira atarak vebâle girmiş olursunuz." (Hucurat: 6)

Yüce dinimizin ahlâkî bir prensip olarak müntesiplerine öğrettiği ölçü "hüsnüzan" sahibi olmaktadır. Karşınızdaki insan "ben Müslümanım" diyorsa mesele bitmiştir. O kişi hakkında "suizan" beslemek haramdır. Anti parantez şu hususu kaydetmiş olalım, Rafizlerin eserlerinde geçen rijit bazı ifadelerden yola çıkarak bunu Şiî kardeşlerimize hamledemeyiz. Özellikle bazı kişiler bir takım sapkın ifadelerin bulunduğu Rafizîlere ait kaynaklardan yola çıkarak bütün Ehl-i Beyt muhibbi olanlara iftiralar atabiliyorlar. Bir de Şiîlerin itibar ettiği hadis külliyatlarında bir takım akideye mugayir hususlar var gibi gösterilmeye çalışılıyor. Bu da iftiranın bir başka boyutu. Veya Şiî bir alimin Fasça yazdığı eser tercüme edilirken içeriğinde kasıtlı tahrifatlar yapılmaktadır. Bu konuda somut bir örnek verecek olursak: Tunuslu bir âlim olan Prof. Dr. Muhammed Ticanî'nin eline İmâm Humeynî'nin Farsça'dan Arapça'ya tercüme edilmiş bir eseri geçiyor. Bu kitapta, İmâm Humeynî güya Kûr'ân'ın tahrif edildiğine ilişkin beyanatlarda bulunmuş! Ticanî söz konusu satırları okuyunca şaşırıp şok oluyor. Sonra bir şekilde kitabın Fasça aslını tedarik ediyor. Kitabın orijinalinde, "Onların elinden gelse Kûr'ân'ı tahrif ederlerdi." diye geçtiğini görüyor. Ve sonra kendi kitabında İmâm Humeynî'ye ve Şiîlere atılan iftiralardan söz ederken bu konuyu da bir anekdot olarak aktarıyor. İftiralar o kadar çok ki hangi birini aktaralım?!

Bugün Müslümanların derdi bu ihtilaflarla iştigal etmek olmamalı. Gördüğünüz ve tanık olduğunuz üzere elin Siyonistleri 1 yılı aşkın bir süredir Gazzeli kardeşlerimizi katlediyor; çocuk, kadın, bebek, yaşlı demeden soykırıma devam ediyor. Gerçi zamana yayılmış olarak bu soykırım 76 yıldan beri devam ediyor. Direniş Cephesi bileşenleri olan 5 ülke hariç 52 Müslüman ülke bu katliamları seyrediyor. Hatta bazıları öylesine ihanet içerisinde ki, Yemen İran'ın verdiği füzeleri işgal çetesine fırlatıyor, işgalci İsrail'den önce bu füzeleri Suudi Arabistan, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri engelleme çabasına giriyor. Bu nasıl bir ihanettir böyle? Bu alçaklıklar, bu ihanetler konuşulacağına birileri kalkmış mezhebi farklılıklar üzerinden Direniş Cephesi'ni konsolide eden İran'a düşman gözüyle bakıyor ve Şiîler için, "Onlar İslâm ümmetinin bağrına saplanmış hançer gibidir" diyebiliyor. Biliyorsunuz bunu söyleyen ana akım medyada sürekli boy gösteren Nedim Şener isimli kolpa kişiden başkası değil. Yine bugünlerde TRT Genel Müdürü Prof. Dr. Mehmet Zahid Sobacı kalkmış, "İran'ı rahatsız etmek için Farsça TV kuracağız" diyebiliyor. Nedim Şener ve bu kişi aleni olarak Türk Ceza Kanunu'da bulunan "Din, mezhep, bölge ve etnik köken farklılığı gözeterek ayrıştırıcı bayanlarla halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek" maddesinin muhatabıdırlar. Savcılıklar bu müstekreh kişiler hakkında mutlaka tahkikatta bulınmalı. Duyarlı vatandaşlarımız bunlar ve bu gibiler hakkın dava açmalıdır. Bunlardan piyasa da çok var. Bazıları sarıklı, cüppeli, bazıları da eli kalem tutan gravatlı Siyonist severler...

Netanyahu Birleşmiş Milletler binasında iki eline iki ayrı harita almış konuşuyor. Sol elindeki haritayı göstererek, "Bunlar bizim kutsal müttefiklerimiz" diyor. Söz konusu haritada Suudi Arabistan, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri var. Bunlar bizim nezdimizde Filistin davasına ihanet eden şebekedir. Sağ elindeki haritadaki ülkeler için, "Bunlar şer ittifakıdır" diyor. Bu haritada İran, Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen var. Bu ülkeler Filistin davasına sahip çıkan Direniş Cephesi'ni teşkil etmektedir. Netanyahu denilen kan içici vampir bu ayrımı, bu tasnifi en mükemmel şekilde yapıyor ama bizim sofi bildiğimiz, dindar bildiğimiz ve aydın diye geçinen kişiler bu tasnifi yapamamaktadırlar veya kasıtlı olarak yapmamaktadırlar. Yatıyorlar, kalkıyorlar "Şiîler kâfir" deyip duruyorlar. Rabbim böylelerine basiret ve hidayet versin. Yoksa ahirette kendilerini cehennem bekliyor. Sevgili Peygamberimiz buyuruyor ki: "İmân etmedikçe cennete giremezsiniz birbirinizi sevmedikçe imân etmiş olamazsınız." Daha bundan ötesi var mı?

YORUMLAR

Haci Bayazit 17 gün önce
Allah(c.c) seçtiği ve tamamladığı ayetler ile sabit olan islama göre İmam(a.s)ın Velayetine tağbi olmayan islamdan sapıtır. İmam Ali efendimiz cennet ile cehennem ehlini ayırt edendir. İslam’da Sünni ile ve sünnülüğü çağrıştırır hadis yoktur. Peygamber efendimizin namaz vs ibadetin’de uyguladığı hallere Sünnet deniyor… ve en iyi uygulayacak olan ev halkı Eh-i Beyt’idir. İmam Azam İmam Şafi İmam Ahmet bin Hanbel ve İmamı Malik sünnü değildir mezhepte kurmamıştır; dört imam bütün hücrelerine kadar Ehl-i Beyt imamlarına bağlı’dır; bundan dolayı Ehl-i Beyt imamları üzerinden Peygamberi izine düşüp ilmi ledüne sahip olmuştur; aralarındaki içtihadi uygulamalar takva ile ruhsat arasındaki uygulamadır. 12 Ehl-i Beyt imamı ile takipcisi 4 imama uyan her imam arkasında namaz kılınır… ancak Hanife mezhebine Şafi mezhebine veya diğer meshepleri göre amel ediyoruz diyen imama uyulmaz; çünkü onlar önlerindeki 4 imama değil içerisi boşaltılmış sünni maskeli süfyani batıl parel dinine uyuyor… süfyani saray ahırlarında yallanıp halkın zihni ile oynuyor ateş cehenneme sürüklüyorlar.
metin 19 gün önce
Allah tüm ümmetti haci bayazıt gibilerin tekfirinden muhafaza etsin.tekfir sadece vahhabilere has degilmiş.
Haci Bayazit 20 gün önce
Allah’ın selamı rahmeti alemlerin sahibi Allah(c.c)ın emri Peygamber efendimizin Vasi ilanı ile alemlerin emniyeti islamın kemale erip sağlam kulpa bağlandığı İmam Ali(a.s) Velayeti ilanı ile Allah(c.c) insanlar üzerinde nimetini/ilmini tamamladığı İmam Ali(a.s) Velayetine tağbi olmayan islamdan çıkar. İmam Ali Velayetine tağbi/taraftar/şiası olmak farz’dır… farzı terk edilirse sünni olunurmu; olunulmaz farzı terk edenin namazı olmaz, yatar kalkar: Sakife toplanan Gadiri Hum’da İmam Ali’ye Biat etmiş olanlardan Ömer bu işi/idare sahibi Ehl-i Beyt/Haşimoğullarına verirsek bir daha bize gelmez; vermezsek biz aramızda dolaştırırz anlaşması ile Ebu Bekir halife seçerler; böylece Gadiri Hum’da verdikleri Biati bozup atalarının süfyani dinini takipcisi olup batıl parel dinin temeli atıp cehennemin taşları döşenir… Ebu Süfyan, Hz Hamza efendimizin Mezarını tekmeler ey Hamza uğruna savaştığım din bizim elimize geçti; der kinini kusar. Temeli Sakife’de atılan Emevi Abbas ve Osmanlı islam devleti değildi; Ehl’i Beyt’in 12 imamı ile Ebu Hanife, İmam Şafi, İmam Ahmet bin Hanbel ve İmam Malik Sünni değil Meshep de kurmamıştır; bu 16 imam uyan her imam arkasında namaz kılınır; meshepi sonra gelen imamların ayağını şeytan kaydırıp dinin içini boşaltarak meshepleri kurmuşlar meshepcilik dinsizliğe açılan kapıdır, kim meshepçilik yapıyorsa açıkça şeytanın yardımcısıdır. İmam Ali efendimiz mahkem davaların haricinde hiç bir zaman halifelere yardımcı olmamıştır; mahkemelerde görüş belirtip davayı çözmesi hak içindir. Bu alemde bütün olaylar islam üzerinden hesabın görülüp hakkın onurlanıp batılım cezalanmasi için iki kural biri Hak İmam Ali Velayet veya Batıl Süfyani kuralına uygun gelişir Allah(c.c) olayı yaratır. Cahil kalmaktan korkmamak cehennem yuvarlanmaktan korkmak gerekir; dünya iklim değişimi ile mücadeleye imza attı… güncel sahadaki zülümler ABD/Siyoist Natulyahi süfyaninin perdelendiği maşa; Müslüman cahil kalmaktan korkmamalı; İlber Olyatlı gibi galasların akedemik bilgi/test sahası tarihi yeniden okumalı anlamalı arınmalı hazırlanmalı ve insanları islamdan sapıtan şeytanın yardımcılarına karşı savunma için hazırlanmalı. İslam’da Sünni olarak ne bir hadis yoktur. İslama sünneti koymak; Allah(c.c)ın beğendi tamamladığı dini eksik bulmak beğenmemek anlamını taşır. Ve onlar Cumartesi günü havuzun suyu için Allah(c.c) ile pazarlık yamaya kalkan yahüdülerin yumurta ikiz kardeşleri’dir; zira onlarda sümme haşa ve Allah(c.c) nurunu tamamlayacak ama bize ihtiyacı var diyecek kadar sapkındır.

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM