Mezheplerin Ortaya Çıkışı Ve Asıl Sorumluluğumuz

GİRİŞ: 25.05.2024 12:41      GÜNCELLEME: 25.05.2024 12:41
Rasthaber -  Öncelikle şunu belirtmiş olalım ki, mezhepler konjonktürel şartlardan dolayı "arizî" olarak ortaya çıkmıştır. Yani daha açık bir ifade ile, mezhepler "nevzuhur"dur. Allah Resulü ahirete irtihâlinden 150 sene sonra mezhepler türemiştir. Öncesinde insanlar fıkhi sorunların birçoğuna ya bizzat muttali idi veya bir bilene soruyorlardı. Halk eğer mutahhar Ehl-i Beyt imâmlarından bilgi alıyorlarsa sorunsuz olarak dinî vecibelerini yerine getirebiliyorlardı. Çünkü Kûr'ân ve Allah Resulü Ehl-i Beyt'i bize referans göstermektedir. (Ahzab: 33, Şûrâ: 23, Nisa: 58-59 ve Gadir-i Hum Hadisi)

Ancak olayın olmaması gereken bir başka boyutu ise saltanat sahiplerinin baskı ve tahakkümlerinden dolayı Ehl-i Beyt imâmlarına ulaşmak zorlaşınca insanlar mücbir sebeplerden dolayı ehil olmayan kişilerden, yanılabilir potansiyele sahip insanlardan din öğrenmeye yönelince, din bütünlüğünde tahrifatlar ortaya çıkmaya başladı ve insanlarda din algıları da değişir oldu. (Kötü yöneticilerin blokajları bakın nelere mal oluyor?) Bu süreçte en temel ibadet ritüellerinde bile farklılıklar oluştu. Bununla birlikte asıl olarak "tevhid" anlayışının temel ilkelerinden olan "ümmet bütünlüğü" değişik isimler altında bölünmeye, ayrışmaya doğru evrildi. Bu süreçte insanlar tabi oldukları mezhep imâmlarının ismi ile anılmaya başlandı. Bu gelişmeden dolayı mezhep isimleri zamanla dinin önüne geçmişti. Milâdî 786 tarihinde işbaşına geçen Sultan Harun Reşit kendisini meşru gören dört mezhebi tek isim altında birleştirip yeni bir metafor üreterek, "Ehl-i Sünnet Vel Cemaat" söylemini kullanmaya başladı. Bu tarihten sonra saltanat nezdinde meşru olan sadece "Ehl-i Sünnet Vel Cemaat" olarak isimlendirilen yapı oldu. Aslında bu yaklaşım İslâm'ın saltanat dinine dönüştürülmesiydi. Ama Harun Reşit, "Asıl İslâm budur" diyordu. Tamamen şeytanî bir plân çerçevesinde yapılan böylesi bir blokaj ile İslâm tevhidî akidenin temel direği olan "adalet" anlayışından soyutlandırılarak edilgen bir kalıba dökülmüş oldu.

Reaya ise zamanla bu ismi benimsedi. O tarihten sonra dört mezhep müntesipleri bu isim ile anılmaya başlandı. Oysa mezhepler ilk baştan mücbir sebepten dolayı sivil inisiyatif olarak ortaya çıkmıştı. Özellikle Ehl-i Sünnet'in dört mezhep imâmına baktığımızda saltanat rejimini meşru görmedikleri için saray ile ilişkilerinde mesafeliydiler. Hatta bu imâmlar sarayda resmî görev almayı reddettikleri için zindanlara atılıp işkence görmüşlerdi. İmâm Malik zindanda işkenceler altında vefat etmişti. Ebu Hanife de zindanda bir hayli kalmış ve işkence görmüştü. Ebu Hanife saltanat sistemine başkaldıran İmâm Zeyd'e 10 bin dirhem vererek kıyam için katkıda bulunmuştu. Ayrıca şunu da belirtmiş olalım ki, söz konusu mezhep imâmlarının hepsi Ehl-i Beyt'in 5'nci imâmı olan İmâm Cafer'in talebeleridir. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi, bunlar verdikleri fetvalardan dolayı kendi isimleri ile anılmalarına rağmen hiçbiri mezhep kurmamıştır. Kısacası, verdikleri fetvalar toplumda kabul gördükten sonra her fetva tasnif edilip kayıt altına alınınca birer müstakil ekol olarak kendi isimleri ile anılan mezhepler ortaya çıktı. Elbette bu gelişme "de-fakto" bir durum olarak zuhur etmişti. Çünkü asıl olarak Allah Teâlâ'nın mutahhar kıldığı vasî imâmlar ümmete rehberlik etmeleri gerekirken saltanat sahiplari tarafından toplum ile aralarına bariyerler konmuştu. Ehl-i Beyt imâmlarının kimileri zindanda tutulmuş, bazıları da göz hepsinde bulunmuşlardı ve bu şekilde toplumdan tecrit edilmişlerdi. Harun Reşit zamanında ise, yukarıda ifade ettiğimiz gibi bu mezhepler kontrol altına alınarak ve muhalif yanları rutuşlanarak resmî statüye sokulmuşlardı. Elbette bu durumun öncesi de var! Özellikle Ebu Hanife'nin Muhammed ve Yusuf ismindeki talebeleri saraya yerleşmiş ve orada fetva makamında sanatlarını (!) icra etmişlerdi. Saltanat sisteminin meşrulaştırılması, tağutların Sakife ehli gibi "halife" olarak görülmeleri bu dönemde başlamıştı. Saraylardan ulufe kapmak ve nemalanmak arzusunda olan bir takım din tacirleri kendi meşum emelleri uğruna mezheplerini ve din anlayışlarını saltanat rejimlerine payanda yaptılar.

Mezhep imâmlarının saltanat rejimlerini meşru görmeyen düşünceleri hilafına bu din tacirleri mezhep üzerinden asabiyet geliştirip iktidara muhalif olan Ehl-i Beyt ekolünü dışlayıcı ve hatta tekfir edici bir tutum sergilediler. Ne acıdır ki, aradan bin küsur yıl geçmesine rağmen bugün de mezhep üzerinden hamaset güden bir takım cüppeli sarıklı şahıslar ve eli kalem tutan köşe yazarları Ehl-i Beyt ekolüne yönelik halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmektedir. Bunlar ümmet bütünlüğünü alt kimlikler üzerinden ayrıştırmaya kalkmanın küfür ve şirk olduğunu bilmiyorlar mı acaba? Aynı şekilde geçmiş tarihlerde iktidarlar nezdinde itibar ve çıkar peşinde olan sözüm ona ulema kisvesine bürünmüş din satıcıları adalet temeline dayalı tevhidî ilkeleri ayaklarının altına alarak az bir dünya menfaati için ahiretlerini sattıklarının fakında değiller miydi? "Dileseydik, onu ayetlerimizle üstün kılardık; fakat o, dünyaya meyletti ve hevesine uydu. Onun durumu, üstüne varsan da kendi haline bıraksan da, dilini sarkıtıp soluyan köpeğin hâli gibidir. İşte ayetlerimizi yalan sayan kimselerin hâli böyledir." (A'râf: 176)

Tarihte yaşanan ve günümüzde de var olan bu meşum durum için Ali Bulaç "Mezheplerin Doğuşunda İlk Kırılma" isimli makalesinde şu ifadeyi kullanıyor:

"Mezheplerin iktidarlar eliyle resmileştirilip toplumun geneline teşmil edilmeye çalışılması bu uğursuz mirasın eseridir."

Ne yazık ki, söz konusu edilen tağutî rejimlerin meşrulaştırılmasına ilişkin çaba zaman ve süreç içerisinde İslâm ümmetinin büyük bir kesimi tarafından kanıksandı ve içselleştirildi.

Fakat İslâm ümmeti bünyesinde ufak bir azınlık ise saltanat rejimlerini asla meşru görmedi. Bu kesim tarih boyunca tağutî rejilerin amansız ve uzlaşmasız düşmanları oldular. Bu nedenle de tağutî rejimler ve tağutî rejim savunucuları tarafından düşman olarak görüldüler. Bunlara "Ali Şiası/Ali taraftarları" veya "Ehl-i Beyt muhibbi" deniyordu.

Bu grubun "Ali Şiâları" olarak anılmaları bir Hadis-i Şerif'ten mülhem. Sevgili Peygamberimiz İmâm Ali ile ilgili birçok Hadis-i Şerif'inde şöyle buyuruyor: "Ben ilmin şehriyim, kapısı da Ali'dir. Bana o kapıdan gelin." "Ali hak iledir, hak Ali iledir. Ali ne tarafa yönelse hak o taraftadır." "Yaşayan Kûr'ân görmek isteyen Ali'ye baksın." "Ali konuşan Kûr'ân'dır. (Kûr'ân-ı Natık'tır.)" "Kurtuluşa erecek olanlar Ali'nin Şiâsı (taraftarı) olanlardır."

Malumunuz İmâm Ali 12 Ehl-i Beyt imâmının ilkidir. Sonrasında İmâm Hasan, İmâm Hüseyin, İmâm Zeynelabidin, İmâm Muhammed Bakır, İmâm Cafer Sadık, İmâm Musa Kâzım, İmâm Ali Rıza, İmâm Muhammed Taki, İmâm Ali Naki, İmâm Hasan Askerî ve 12'nci İmâm Muhammed Mehdi'dir. Allah Teâlâ'nın selâmı hepsinin üzerine olsun. Ehl-i Beyt imâmlarının ismi Ehl-i Sünnet kaynaklarında da geçmektedir. Ancak bir farkla; Ehl-i Sünnet kaynaklarına göre Ehl-i Beyt imâmları İslâm ümmetinin manevî liderleridir. Bunlara göre, "Siyaset kirli bir iştir, bu nedenle Allah Teâlâ mutahhar olan, pak olan Ehl-i Beyt imâmlarına siyasî iktidarı nasip etmemiştir." Said-i Nursi 4'ncü Lemalar'ında Ehl-i Beyt imâmları hakkında açıklamalarda bulunurken vasîlik ve velâyet konusunu ayet ve hadisler ışığında "Şecere-i Tayyibe" vurgusunu da kullanarak çok güzel açıklamalarda bulunmuş, ancak bu açıklamaların hemen akabinde Ehl-i Beyt imâmlarının asıl misyonu olan siyasî liderlik konumlarını es geçip onlara sadece "manevî rehberlik" payesi vermişti. Neymiş efendim, siyaset kirli bir işmiş, bu yüzden temiz, pak, mutahhar Ehl-i Beyt imâmlarına Allah Teâlâ siyasî rehberliği uygun görmemiş ve nasip etmemiş! Oysa siyaset işin ehli tarafından yürütülürse yeryüzünde adalet, güvenlik ve huzur tahakkuk eder. Siyaset kötü yöneticilerin elinde olursa makam ve mevki zulüm aracına dönüşür ve siyaset bu şekilde kirletilmiş olur. Salatanat sistemlerinin, yani tağutî rejimlerin güttüğü baskıcı ve kirli siyaset buna en somut örnektir.

Kirli siyaset ile ilgili şöyle bir örnek vermiş olalım:

Cahiliye döneminde Arap aşiretlerinin güçlü olanları geçimlerini talan ve soygunlarla sağlıyorlardı. Arazilerinin tarıma elverişli olmayışından dolayı talan ve soygunculuk onlar için bir geçim kaynağına ve bir yaşam biçimine dönüşmüştü. Pazarlarında sadece gasp edilmiş/çalınmış mallar satılmıyordu, çalınmış yetişkin insanlar ve çocuklar ucuz işgücü olarak "köle" statüsünde satılıyordu. Kadınlar ve genç kızlar ise "cariye" adı altında alınıp satılıyordu. Emevîlerin iktidara gelmesiyle birlikte bu meşum gelenek devlet eli ile sürdürülmeye başlandı. Muaviye bu amaçla düzenli bir ordu kurup hemen komşu beldelere saldırıya geçti. Eskiden sadece mal ve insanlara el konup gasp edilirken bu sefer topraklar da işgal edilmeye başlandı. Sonrasındaki saltanat sahipleri de Muaviye’nin ardılları olarak, Muaviye'nin sünneti üzere yollarına devam etti. Oysa İslâm medeniyetinin amacı toprakları değil gönülleri fethetmekti. Kûr'ân-ı Kerim'in inzal ediliş amacından biri ve en önceliği yeryüzünde adaleti, barışı ve huzuru teminat altına almaktı. Kötü yöneticilerin/saltanat sahiplerinin derdi bu değildi. Saraylardan nemalanan din tacirlerinin insanlara sundukları dejenere edilmiş fıkıh anlayışının din olarak kanıksanması ne kadar hazin bir durum. İnsanlar angaje oldukları bu yaşam biçimlerini din bellemişlerdi. Gelenek ve görenekleri de böyle şekillenmişti. Buna istinadendir ki, zaman ve süreç içerisinde zalim yöneticiler dinin gerçek temsilcileri olarak görülür oldu. Oysa zalim yöneticiler ve saltanat sahipleri asla meşru görülmemeleri gerekiyordu. Bakınız Rabbimiz ne buyuruyor:

"Emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Zalime meyletme yoksa sana da ateş dokunur." (Hûd: 112-113)

İlâhî uyarıya rağmen zalim yöneticiler meşru görüldüler.

Bu yüzden tevhidin en temel prensiplerinden olan toplumsal düzenin tanzimine ilişkin adalet anlayışı tarih boyu hiçbir zaman olması gerektiği şekilde olmadı. Yöneticilerde aranan en temel kriter olan "adalet ve liyakat" ne yazık ki, gereksiz bir olgu konumuna düşürüldü. Zalimlere itaat adeta dinin temel rüknü hâline getirildi. Elbette bu konuda ayetlerin hilafına hadisler uydurulmuştu: "Başınızdaki yönetici zalim de olsa, fasık da olsa itaat ediniz." Allah Teâlâ ise, "Zalime itaat etme yoksa sana da ateş dokunur." diyordu. Din anlayışı uydurma hadislerle değiştirilerek halk zalim/tağutî yönetimlere itaat eder oldu. Ve bu şekilde tarih boyu liyakat sahibi olmayan kötü yöneticiler bu ümmeti yönetti. Müslüman halk ise böylesi pespaye yönetimler altında hiçbir zaman İslâm'ı gereği gibi ne yaşayabildi ne temsil edebildi. Hasılı, İslâm ümmeti Kûr'ân-ı Kerim'in önerdiği ve Allah Resulü'nün Medine'de tesis ettiği medeniyete hiçbir zaman ulaşamadı. "Kötü yöneticiler bir ülke yönetimini ellerine geçirdiklerinde o yöre halkının onur sahibi insanlarını hor ve aşağılık kılarlar. İşte onlar böyle yaparlar." (Neml: 34)

Evet, ne yazık ki bu ümmet, tarih boyu en inkişaflı dönem olarak görülen muayyen zaman dilimlerinde bile İslâm'ın ön gördüğü medeniyet seviyesine ulaşamadı, yani medeniyet olarak, uygarlık olarak, sosyal gelişmişlik olarak, bayındırlık hizmetlerinden, kültürel gelişmişlikten yoksun olundu. İslâm dünyasında yaşanan hayat olması gerektiği şekliyle alakalı değildi. İslâm'ın ön gördüğü insanı erdemli kılan medeniyet nerede, yaşanmakta olan vahşilik, barbarlık, saltanat uğruna toprak işgalleri nerede?

Sahi Batı bizi neden tarih boyunca "barbar" olarak gördü? Bugün Batı toplumlarında "İslamofobi" neden yaygın? Neyse ki bugün bu İslâmofobi algısını mazlum/biçare Gazze halkı kırmaktadır. O da uğramış oldukları soykırımdan dolayı. Yani olması gereken bu değildi. 57 parçaya bölünmüş olan İslâm ümmeti bir Gazze'ye sahip çıkamadı. Oysa İslâm ümmeti bütün yeryüzüne şamil olarak kötülüklerin bertaraf edilmesine ve iyiliklerin ikâme edilmesine ilişkin bir misyonun muhatabıdırlar. "Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz iyi olanı tesis eder olumsuz olanı bertaraf edersiniz."

(Al-i İmrân: 110) Allah Teâlâ'nın sunduğu misyon nerede, ümmetin 57 ulus devlete bölünmüşlüğü ve zillet hâli nerede? Bu misyonun ifası İslâm ümmetinin tek devlet çatısı altında birleşmesini zorunlu kılmaktadır.

Bakınız, alt kimlik taassubu ve kötü yöneticilerin tasallutu İslâm ümmetini nerelere savurmuş oldu? İnsanın kendisini rehabilite etmesi için var olan bir takım temel ibadet ritüelleri adaletin ikamesi misyonunun önüne geçirilerek dinin afyon olarak kullanılmasına neden oldular. Namaz dinin direğidir ama, o direk din binasını ayakta tutmak içindir. Namaz bu yönüyle Allah Teâlâ ile günün muayyen vakitlerinde yapılan tekmil ve mukaveledir. Neyin tekmili, neyin mukavelesi? Dinin temel rükünlerinin, din binasının tahakkukuna ilişkin tekmil ve mukavele! Din binası ne tür umde ve kriterlerden müteşekkil? Ümmet bütünlüğünün tahakkuku ile birlikte İslâm'ın müesses nizam hâline getirilmesidir. Bu ne için yapılır? Al-i İmrân Sûresi'nin 110'ncu, Bakara Sûresi'nin 193'ncü, Hadid Sûresi'nin 25'nci, Casiye Sûresi'nin 18'nci ve Hûd Sûresi'nin 61'nci ayetlerinin ikâmesi için. Vesselâm...

YORUMLAR

Haci Bayazit 1 ay önce
Allah(c.c)ın selamı rahmeti bütün Peygamberlerin bayrağı/Hüseyni meşrep/direniş cephesi ile masum ve mazlumların üzerine olsun. Wien, 10.08.2022 -Allah(c.c)ın selamı rahmeti tavandaki kalas/Ozan tabakasını kemiren insanları islamdan sapıtan şeytanın 20 civarında yardımcı hizbini kemer ile vurup darmadağın edenin, çocuklarının, torunlarının, ailesinin ve direniş cephesi ile masum ve mazlumların üzerine olsun. -Allah(c.c)ın selamı rahmeti insanları islamdan sapıtan şeytanın 20 civarında yardımcı hizbinin haram ve şüpheli ile uyuttuğu insanları kemer ile (yani, insanları haram ve şüpheli şeyler hakkında uyararak) namaza kaldırıp „Cerrahi amaliyat sonrası uyandırılan hasta gibi“ uyandıranın, çocuklarının, torunlarının, ailesinin dünyanın emniyeti Hüseyni direniş cephesi ile masum ve mazlumların üzerine olsun. -Allah(c.c) emri Peygamber efendimizin Vasi ilanı ile alemlerin emniyeti islamın kemale erip sağlam kulpa bağlandığı Hz Ali efendimiz buyurmuşturki… din adamları hesaba çekilmeden diğer insanların hesabı görülmez. Generalsekretariat der Vereinten Nationen United Nations Wien Wagramer Str. 5, 1220 Wien Telefon: 01 26060 Vereinte Nationen United Nations Headquarters, New York, NY 10017, USA E-posta inquiries@un.org Telefon +1 212 963 4475 Generalsekretariat der Vereinten Nationen Sehr geehrter António Guterres World Health Organization WHO Headquarters Avenue Appia 20, 1211Geneva - Switzerland Telephone: (+ 41 22) 791 21 11 Fax: (+ 41 22) 791 3111 Sehr geehrter Tedros Adhanom Ghebreyesus Birleşmiş Milletler kuruluşu dünya için birinci tehditin İklim değişimi olduğunu açıkladı ve tehlikeye karşı dünya halkını ve devletleri uyardı. -Dünya Sağlık Örgütü iklim değişimin hazırladığı zeminde gelişen CoVid 19 Virüs’üne karşı geliştirilen aşıların yetersiz olduğunu Virüsün Bloke edilemediğini devamlı değişime uğrayıp tecrübe kazandığını ilan etti. -Alemleri dua/din ahlak maneviyat ve doğruluk/adalet üzerine bina eden Allah(c.c) hiç birşeyi sebepsiz yaratmaz. -Kendi halinde orta ölçekte fırın sahibi iken kendimi çocuklarım ve ailem ile birlikte manevi fikri ve fiziki küresel boyuta sahip bir savaş/mücadelenin içerisinde buldum, gelişmeler hak ile batılın, helal ile haramın, masum ile zalimin, suçsuz ile suçlunun birbirinden ayrılması mahkemeler üzerinden geliştiği için küresel dini, sosyal ve iktisadi boyutlara sahiptir. -İslam dairesinin tahrip edilmesi sonucu oluşan İklim değişimin hazırladığı zeminde gelişen CoVid 19 benzeri Virüsleri hazırlayan sebeplerin oluşumuna karşı vucudun korunup Antikör üretmesi için insanların uyandırılması amacı ile verilen mücadelemin mahkemeler üzerinden açıklanması Austurya’da meydana gelerek; bütün alemde etki yapmıştır. -Mahkeme kararları ile gelişen süreç'de, -Austurya Devleti 100 yıllık sünni islam anlayışının „islamın aslı olmadığı“ batıl parel olduğunu anladı; Hükümet insanları islamdan sapıtan şeytanın yardımcı hizbi guruplarına savaş açtı bu gurupların çatı örgütü AKP ile ilişkilerini kesti... Türkiye’den gelen imamların oturma iznini iptal etti. Şeytanın beynelminel fitne eli MHP, AB’den ABD’ye kadar terörist algılaması ile fişlenip faliyetleri yasaklandı. -Zira, alemlerin emniyeti islam İmam Ali(a.s) Vasi ilan edilmesi ile kemale erip sağlam kulpa bağlanmış, İmam Hüseyin (a.s) Kıyamı/savaşı ile 7 kat göğün ve 7 kat yerin derinliklerine kemer ve köprüler ile sağlam güç’te uzanmıştır… insanların hesaba çekilmesi hak ile batıl, helal ile haramın, cennet ile cehennem ehlinin her iki alemde birbirinden ayırt olması için. -Allah(c.c) alemleri dua/din ahlak maneviyat ve doğruluk/adalet üzerine bina etmiştir. -Alemin ete kemiğe ürünüp düşünme yeteneği ile vucut bulmuş şekli insan adalet ise devletin dini’dir. iklim değişiminin hazırladığı zeminde gelişen CoVid 19 benzeri vürüsler dinsiz/adaletsiz rejimlerin yıkılması dinin ve neslin korunması için Allah(c.c)ın aleme koyduğu kural ve yaptırımdır. -Birleşmiş Milletler kuruluşu dünya için birinci tehditin İklim değişimi olduğunu açıkladı tehlikeye karşı dünya halkı ve devletlerini uyardı. -İklim değişimi/tehlikeyi yenmek için önce tanımak sonra onu hazırlayan sebeplere karşı hazır olmak gereklidir. -Ankara’da yıl 1980’e kadar sabah giyilen gömlek gece Ozan tabakasına salınan Karbondioksit gazın yağmur çiçilemesi ve rüzgarın yere itmesi ile akşama kadar siyah olurdu… zira, Allah(c.c)alemleri korunacak düzende yaratmıştır… ta’ki huzurundan koğduğu şeytanın -bende senin yolun üzerine oturup- insanları islamdan sapıtacağım ve sapıtan yardımcılar edineceğim; sözü ile yardımcılar edinmesine kadar. -Yıl 1979 İran’da İslam İnkilabı olunca; insanları islamdan sapıtan şeytanın 20 civarında yardımcı hizbi islam/İrana karşı mualif olarak; -1980 yılına kadar önceleri birbirinden ve Diyanet İşlerinden çekinen dünyada savaş ve kaosun mutfağında hazırlandığı insanları islamdan sapıtan şeytanın 20 civarında yardımcı hizbini Turgut Özal bir sofra etrafına toplayıp birbirinden çekinmelerini kaldırıp ABD’yi Kıble edindir‘di… böylece Ozan tabakasının tahribatının sebepleri hazırladı. -Hz Musa Aleyhisselam mantık ilminin Piri’dir. Basıt bir mantık hesabı ile bu meselenin uzmanları bir ölçümleme yapar ise Özal ile başlayan insanları islamdan sapıtan şeytanın yardımcılarının tahribat süreci Erdoğan rejimi ile tavan yapıp cinsel sapıklık çocuk taciz/tecavüzleri ile eşcinsel ilişkilerin yaygınlaşıp „islamın tahribine dayalı parelel gelişen küresel ısınma ozan tabakasının delinmesi ile iklim değişiminin“, bire bir örtüşmüş olduğunu kanıtlar. -ABD insanları islamdan sapıtan şeytanın 20 civarında yardımcı hizbinin Kıblesi olunca sandı‘ki emperyal heveslerinin önündeki engelleri kaldırması için öncü Stratejik ortak buldu; ama, aslında şeytanın yardımcılarının at bakıcısı bineği oldu‘… onların hazırladığı ateş günahı sürücü olarak taşıyıp 40 yılda 30 milyon insanı katleden terörüst devlete dönüştü. -Büyük Ortadoğu Projesi, Medeniyetler çatışması, İstanbul merkezli ortadoğu devletler birliği ile ABD Ulusal düşünce kuruluşlarında hazırlanan Raporların hepsi insanları islamdan sapıtan şeytanın 20 civarında yardımcı hizbi mutfağında islam’da yasak olanları kasıtlı yapılarak; sümme haşa, Allah(c.c)a meydan okuyup dinin aslı İmam Ali (a.s)ın Vasi ilanın üstünü örtüp Peygamberinin izinden çıkılarak bir metre alan zemini seyrek dolduracak yarım santime yakın vucut kılı ve benzeri veya kasıtlı haram yiyerek diş diplerinde biriktirilerek kimyasala dönüşen bir futbol topu alan zemini seyrek dolduracak sayıda virüsler hazırlanıp iletişim ile ABD birimlerine sızarak kuluçkulama ile gelişip etkinlik sağlandı. -Afganistan’da katillere dönüşen guruplar birbirini yemeye başlayınca öğrenci hareketi olarak Tailiban doğdu; talibanın manevi yanı dinin içi olmadığı için uygulamaları bağnaz gayri islami olmakdan çıkamadı; ama ne zamanki Taliban islama yakışır bir uygulama ile Ayganistan’da uyuşturucuyu yasakladı hemen ABD kendi ikiz kulelerini patlatıp Afganistanı işgal etti AKP’li ortakları ile 20 yılda dünya uyuşturucu tırafiğinin yüzde 83’ünü kontrol eder hale geldi; sonunda kaçarcasına Afganistanı terketti. 20 yılda bir tane belge bulamadı ikiz kuleleri terörüstlerin patlattığına dair. -Irak işgali öncesi ABD Dışişleri Bakanı bizim çekincelerimiz vardı, Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan bizi cesaretlendirdi dedi. Gül ABD’nin Irak’ı işgal etmesi için 2 sayfa 9 madde anlaşma yapmış. AKP Maliye Bakanı öğünerek Irak’a ilk ABD bombası düşünce milyarlarca dolar Türkiye/AKP kasasına girdi, dedi. -ABD Irak’ı bombalar ile yerle bir etti; ama Irak Hava alanına indirdiği en seçme birliği Irak ordusu karşısında bir metre ilerliyemedi çakılıp kaldı… ABD çareyi AKP’de bulur; AKP cehenneme açılmış yol Nakşi tarikatı halidiye kolu ile milyon dolarlar dağıtıp Irak ordusunu içerden çökertti. -Kıbrıs çıkartmasında Türk Ordusunun lastiklerine kadar bütün ihtiyacını Kaddafi karşıladı… Erdoğan, Dışişleri Bakanı ile Afrikanın en müreffeh ülkesi Libya‘nın yıkılması için teröristlere Bavullar ile 30 milyon dolar gönderdi. -Dünyanın güvenlik kuşağının altın halkası Suriye’yi bölmek veya rejimi değiştirmek için BM’de kayıtlı 100 Ülkeden 170 bin terörüstü insanları islamdan sapıtan şeytanın 20 civarında yardımcı hizbinin çatı örgüğtü AKP şeytanın beynelmilen fitne eli MHP ile Suriye’ye taşıdı. -Erdoğan bir toplantı konuşmasında AB/Batıya sitem etti; Batı bize Suriye’yi istikrarsızlaştırma gayretimizde yeterli yardımı yapmadı dedi. Erdoğan bir başka konuşmasında ABD Başkanı Obama‘ya seslendi; ey Obama bizi neden Suriye’de yalnız bıraktın diye… Tarih asla hiçbirşeyi affetmez herşeyi yapanların kaderine hesaplaşmak için yazar. -Açıkca görüldüğü gibi üç delil halin örtüşdüğü üzere dünyada savaş ve kaos ana üssü Türkiye olan insanları islamdan sapıtan şeytanın 20 civarında yardımcı hizbi mutfağında hazırlanır emperyal heveslere meyilli küresel devletlerin karar alıcı birimlerinde sızar kuluçkulama ile gelişir onları sürükler. -Dünya Sağlık Örgütü iklim değişimin hazırladığı zeminde gelişen CoVid 19 Virüs’üne karşı geliştirilen aşıların yetersiz olduğunu Virüsün Bloke edilemediğini için devamlı değişime uğrayıp tecrübe kazandığını ilan etti. -Turgut Özal’a kadar hocalar insanlara namaz kıldıracağı vakit arkasına döner; ey cemat omuz omuza verin aranıza şeytan girmesin derdi. -Özal bu gurupları bir sofra etrafında toplayıp İslam/İran’a karşı ABD’yi Kıble edindirince „hocalar bu ikazını unuttu“ arkasında namaz kıldırdığı insanlara haram şüpheli yedirerek şeytanı yanlarında değil yardımcısı olması için içerilerine aldırıp haram ve şüpheli yedirerek gürleştirip insanları islam’dan sapıtması için büyüttü. -Hz Ali efendimiz bu insanlar için, şeytan onların gözü ile görür dili ile konuşur diye tarif etmiştir. -İsa Aleyhisselam buyurmuştur’ki… Kötü din adamları kanalizasyona benzer; dışından bakınca sanat eseri gibi görünür içi pislik doludur… İşte Bloke edilemiyen surekli değişime uğrayan CoVid 19 Virüs Mikrobunun değişim sebebi. -Allah(c.c) alemleri dua/din ahlak maneviyat ve doğruluk/adalet üzerine bina etmiştir. -Alemin ete kemiğe ürünüp düşünme yeteneği ile vucut bulmuş şekli insan adalet ise devletin dini’dir. -İklim değişimi ile mücadeleye bağlı CoVid 19 Virüs’üne karşı Vucundun Anti Kör üretmesi için dünya halkının uyanması zorunludur. -Allah(c.c)ın emri Peygamber efendimizin İmam Ali efendimizi Vasi ilan etmesi ile alemlerin emniyeti islam kemale erip sağlam kulpa bağlanmıştır. Bu ayetin manası; O andan sonra gelişecek bütün olayların islam üzerinden iki kurala bağlı gelişmesi insanların cüzzi iradesinin iki hal/yoldan birine ödül ve ceza için bilerek veye bilmeden taraf olmasıdır. -İslam müslüman olması için insanları zorlamaz; amma islamı tahrip edenlerin dinin ve neslin güvenliğinde tehlike arzettiği için yasal musamaha gösterilmemesi vicdanen ve hukuken engellenmesi gerekir. -Haram ve haksız kazancın girdiği yerden İman çıkar; imansız insanlar siyasi ve maddi hevesleri ile esir alındığı için insan olma vasıflarını kaybetmiş olur. -Peygamber efendimizin vefati sonrası bir oldu bitti ile devlet idaresini (toplantı yeri) Sakife’de ele geçiren Ebu Bekir islamın içi manevi hali bırakıp dışı ile islamın siyasi amaçlara alet edilmesinin temellerin atıp yerini Ömer‘e bıraktı; Ömer Peygamber efendimizin emri Ebu Süyan soyuna devlet idaresi haramdır emrine karşı olarak Muaviye‘yi Şama Vali olarak atayıp halkında itirazına rağman görevden almayıp Ebu Bekir‘in oluşturduğu batıl parelel dinin temellerini sıkılaştırdı, yerini Osmana bıraktı; Osman islamı tahrip etmesi devlet malını akrabalarına dağıtması ile halkın isyana kalkması sonucu öldürüldü; cesedi dini tahrip ettiği gerekçesi ile müslüman mezarlığına alınmadı yahudü mazarlığına üç yakını ile gömüldü; daha sonra muaviye mezarları ayıran duvarı yıktırınca mezarlar birbirine karıştı. -Allah(c.c)ın huzurundan koğulan şeytan bende Senin dinin üzerine oturup kullarını islamdan sapıtacağım ve sapıtacak yardımcılar edineceğim; sözü Ebu Bekir’in temelini attığı siyasi hükümetler üzerinden batıl parelel din olarak kurumlaştı… cehennem ehlinin yoları döşendi… insanları islamdan sapıtan şeytanın 20 civarında yardımcı hizbi mutfağında dünyada savaş ve kaos Virüs gibi hazırlanıp yayıldı. -İmam Ali(a.s)a çıkmayan bütün yollar batıldır Peygamberinin izine değil şeytanın izine düşer. Bütün Peygamberler birbirinin devamıdır. Hüseyni meşrep direniş cephesi bütün Peygamberlerin Bayrağı‘dır. -İklim değişimin önlenmesi ile CoVid 19 Virüse karşı vucudun korunması için insanların uyanması zalime karşı mazlumun yanıda tavır olması gereklidir. -İnsanlar zalime karşı mazlumun yanında yer alır ise vucut’da haksızlığa karşı direnç oluşur gözlerini haya ve utanma duygusu ile muafaza eder edepsizliğe karşı’da korur hiçbir suretde bakmaz ise Allah’ın izni ile herürlü Virüs’e karşı koruyan Antkör hafif tuzlu suyu boğazı salgılar; vucut saldırıya uğrar ise boğazında salgılan hafiz tuzlu su gelen Virüs mikrobu anında yakalar vucudu uyarır ciğerlerin üzerine inmeden öksürük ile dışarı atar. -Girip veya nezle ile oluşan öksürük Vucud‘un temizlenmesini sağlar; öksürükler ile sökülüp atılan hafif kanlı gelen balgam nikotin vesaire olduğu zaman ciğer ve solunum yolları temizlenmiş olur… yani yılda 1-2 defa Girip olmak faydalıdır; yalnız vucuda güç veren iştah açan besin alınması gerekir, öncelik ilaç değil… yenen besinin indiği yollardaki oluşumları yenen besin kaldırır öksürük ile dışarı atar. Zihnin arınması ile Kalbe gelen kan temizlenip incelir vucut kendini yeniler. -Dünya sağlık Örgütünün tesbiti ile Bloke edilemeyen aşısı bulanamayan devamlı değişime uğrayan Virüs insanların genetik yapısına göre değişime uğruyor Vucudu besleyen sinir uçların bağlı olduğu Boğazın altındaki bögeye saldırıyor; halsizliki, iştahsızlık, kusma gibi sinir uçlarını tahrip ederek vucudu zayıf düşürüp vucudun direncini kırıyor. Virüse karşı yapılan aşılar; insanları haksızlığa karşı uyarmıyor... Virüs Bloke edilemiyor. Bundan dolayı dünya halkının uyanması bilerek veya bilmeden bulunmuş olduğu takip ettiği yolu bilmesi uyarılması daha sağlıklı dünya için gereklidir. Hacı BAYAZIT Wien, am 19.09.2022 Schlechtastrasse 8 1030 Wien - Austurya Mail: haci.bayazit@chello.at www.islamdairesi.com Tel:+4366475054444

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM