Mukteda es-Sadr; Mektebin Şımarık Çocuğu!

GİRİŞ: 31.08.2022 23:50      GÜNCELLEME: 31.08.2022 23:50
Rasthaber -  Yirmi yıl öncesine kadar dünyada çok az kişi Mukteza el Sadr’ın kim olduğunu biliyordu. Bu Irak’taki durumu ya da Şia dünyasındaki hiyerarşik ve dini otoriter yapılanmayı bilmediklerinden değildi. Çünkü Irak’ta da çok az insan onu tanıyordu. Ama Amerikalılar, özellikle Birinci Körfez Savaşı'ndan sonra Irak'la ilgili tüm konularda olduğu gibi kavimlerin, aşiretlerin, Şii din adamlarının ve dini kurum merci ve oluşumların Irak’taki halk nazarındaki önemini iyice keşfedip kavradılar.



CIA' analistleri Irak'taki aşiretlerin istihbaratını çok iyi analiz ettiler ve her bir aşiretin stratejik önemini belirleyip puanladılar. CIA, Körfez savaşından önce ve işgal sürecinde Irak'taki akrabalarını ziyarete gidip gelen ABD vatandaşı veya ticaret için gidip gelen Arapların aile üyeleriyle çalıştı bir bilgi ağı oluşturarak uzun ve ayrıntılı bir süreç sonucunda Iraktaki aşiretlerin gen ve kavmi haritalarını çıkararak geniş bir bilgi bankası oluşturdu. Bu arşivi oluşturduktan sonra ABD li siyasetçileri için daha basite indirerek karmaşık olan bu aile bağları ve çıkar ilişkilerini bakanlar ve başkan için tek sayfalık not kağıtlarına basit özetler halinde sunabilecek geniş bir çalışma grubuna ve istihbarat üretim yapısına sahipti. Bundan sonrası her şey kitapçıktan takip edilebilecek kadar pratik hale gelmiş bir şekilde uygulamaya konulur ve harekat takır takır bu planlara göre yürütülüyordu.

ABD her şeyi daha Körfeze gelmeden planlamış Saddam’ı nerede avlayacaklarını ilgili yönetim kadrolarının parlamentonun ve askeri kışla ve merkezlerinin nasıl ele geçirileceğini prova ve tatbikatlarını daha ülkeye gelmeden yapmıştı. Tabi ki CIA, Baas Partisi ve Saddam ile daha önce ayrılarak ters düşen generallerden birini ülkenin başına getirmek istiyordu ama bunu başaramadı.

1992 yılında vefat eden Büyük taklit mercilerinden Ayetullah Hoyi’nin vefatından sonra onun takipçilerinin çoğunluğu öğrencisi Ayetullah Sistani’yi taklit etmeye başlamışlardı. Bu yüzden

Irak’ı işgal eden ABD son çare olarak Ayetullah Hoyi’nin oğlu "Abdülmecid Hoyi" ile iletişim kurabilmeyi umuyorlardı. Hoyi, Necef'e döndükten bir hafta sonra, İmam Ali'yi ziyaret ederken

Mukteda Sadr’ın taraftarları tarafından türbe içinde saldırıya uğradı ve öldürüldü. Ölüm emrini Mukteda Sadr’ın verdiği şüphe götürmüyordu.  Her iki tarafında ailelerinden büyük taklit mercileri olan bu iki aşiret böyle kutsal bir yerde kimin sunacağı hangi makam için çatışıyorlardı dersiniz?

Mukteda'nın, Irak ve Şii dünyasında çok muteber görülen Sadr ailesi ile soy isimlerini taşımaktan başka uzaktan yakından hiçbir benzerliği ve alakası yoktur. Babası Saddam Hüseyin'in güvenlik güçleri tarafından şehit edilmiştir. İki erkek kardeşi de babalarının yolunda Saddam’a boyun eğmedikleri için şehit edilmişlerdi.  Mukteza ise onların aksine dini konularda ve zalime karşı mücadele konusunda hiçbir gayret ve başarısı yoktur. Güzel konuşuyordu. Hitabeti iyi ve coşturucudur. Ama yaşıtlarına ve onun seviyesinde medrese eğitimi almış olan arkadaşlarına göre dini bilgisi çok yetersizdir. Medrese eğitimine ve kurumsal dini işlere hiç ilgisi yoktu. O keyfine düşkün bir çocukluk ve gençlik dönemi geçirdi. Tetris benzeri oyunlara olan düşkünlüğünden medresede bile “Mollayi Atari” diye anılırdı. Bu yüzden babası onunla ilgili hiçbir plan yapmadı. Çünkü küçük oğlu ile ilgili tüm umutlarını yitirmişti. Sadr'ın babası ölümünden önce oğlu ile ilişkilerini bitirmiş hatta onu bir nebze hayatından silmişti.

Mukteda Sadr tembel, komformist ve eğlence düşkünü olabilir. Ama o hak etmediği aile mirasını kardeşlerinin şehadetiyle kucağında bulunca eksikliğini hırs ve yolsuzlukla kapatmıştır! Onun için Necef, kutsal bir inancın merkezi ve bu mektebin en önemli şahsiyetlerinden biri olan İmam Ali'(s.a.a) nin türbesinin bulunduğu mekan olmaktan daha ziyade, onun aracılığıyla kendine güç ve servet sağlayan bir ticarethaneden ibaretti.




Mafya taktikleri ile entrika ve kaprisler ile şiddet ile popülizm ve hamaset ile dini argüman ve ritüelleri kullanarak Irak’ın gettolarında, kenar mahallelerinde karşılık buldu ve bu zemini iyi bir şekilde değerlendirerek artık Irak’ın siyasi kaderinde yaptırımı olan bir güç haline geldi. Başka bir muhalif El Hekim’in öldürülmesinde de Mukteza Sadr’ın adı geçmektedir. İşgal sonrası birçok aşiret, kavim ve muhalifleri ile çatıştı binlerce insanın ölmesine sebep oldu.  Öyle ki Irak siyasi fraksiyonları ve politikacıları etkin grupları onu hiç sevmemelerine ve hatta nefret etmelerine rağmen onunla anlaşmalar yapıp ittifak kurmak zorunda kaldılar.

Netice itibari ile Sadr hareketi avâmi, radikal, kontrolsüz ve fundamentalist bir yapıya bürünerek İslam’ın Şia’nın ve özellikle de Sadr ailesinden gelen olgunluk ve saygınlığın tersine bir hareket haline gelerek problemleri Irak siyasetine ve mektebi Müslümanların ilişki ve dini yaşamlarına da sirayet ettirerek bir yozlaşmayı da beraberinde getirdi.  Her seçim dönemi hükümet kurulma aşamasında diğer grupların yaşadıkları durum Sadr’ın kaprislerine katlanmak, isteklerine rıza göstermek, şımarıklığını görmezden gelmek ve kendilerine gelebilecek zararları engellemek için zoraki saygı göstermekten ibaretti.

İran ise Sadr'ı yönetmek için farklı stratejiler uyguladı. Pers siyaseti eskiden beri izlediği yöntem asla tüm yumurtaları aynı sepete koymamak üzeredir. İran Sadr'a çeşitli kolaylıklar sağladığında bile Bedir Tugayları gibi grupları da destekledi. Sadr'ı kontrol etmek zorlaşınca, Tahran desteğini rakiplerine aktardı. Ama Sadr İran’a olan tüm antipatisine rağmen tatminsizdi ve biryandan da İran'dan daha fazla destek almak için uğraşıyordu. Elbette CIA ve emperyalizmin kurduğu Pazar içinde Sadr ‘ın başka destekçilere yönelmemesi pek mümkün de değildi. Onun oportünist yaklaşımı ve Arap milliyetçiliği ile İran karşıtlığının da etkisi ile bundan üç beş yıl önce Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne yaklaşmasına sebep oldu. Salman ile defalarca görüştü.

Elbette bu Washington uzun vadeli çalışma ve manüplasyonlarının sonucu da olsa ABD Sadr'ın yeni İran karşıtı duruşunu çok sevdi ve bulunmaz bir çare olarak destekledi. İran’ın Irak’ta özellik Hacı Kasım ile artan militarize destek ve kontrolünü azaltmak için bundan daha iyi bir nimet olamazdı.

Sadr, Amerikalı yetkililerle doğrudan konuşmayı veya görüşmeyi reddetse de görüşmeler seçilmiş yumuşak ve mutedil ve kıymetli elçilerin aracılığıyla yıllarca devam etti. Bugün birçok Ortadoğu analisti Sadr'ın Başbakan Mustafa Kazemi ve Irak Kürdistan Demokrat Partisi ile fiili ittifakının hem anlamlı hem de entelektüel dönüşünün bir sembolü olduğuna zannediyor. Ama bilmiyorlar ki bu sonuçta ABD, CIA ve diğerlerinin ne kadar yoğun çabaları olmuştur.

Ancak Sadr bencil karakterinden taviz verip asla değişmez. Sadr’ın zorunlulukları vardır ve onları gözetir. Sadr her aşama ve durumu kullanır devreye koyar başarılı olmayınca başka bir duruma geçer ki isterse bu durum öncekinin tam tersi olsun. Bugün Sadr’ın istifa, özür ve merceiyetin emrine itaat gibi lanse edilen son açıklamaları her zamanki gibi camiada hoşgörü ve umutla karşılandı. Ama bu Sadr’ın ömrü boyunca sergilediği kurnaz stratejisidir.

Sadr Ayetullah Haeri’nin açıklamalarına karşı verdiği sert cevaba rağmen tüm camiayı ve merceiyetleri karşısına almaktan çekiniyor ve siyaseti bıraktığı açıklamasını yapıyor. Bu sizi gerçekten değiştiğine ve hatasını gördüğüne ikna etmesin. O şu anda aleyhine olabilecek tüm oluşumların yoğunlaşmasını engellemek için bir taktik uyguluyor ve bunu yaparken de yine bencilliğinden kurtulamıyor ve yirmi yıl boyunca siyaset yapan tüm oluşumlarında kendisi ile birlikte istifa etmesini ve siyasetten çekilmelerini dayatıyor. Bunu Irak’taki kaosun giderilmesinin tek çaresi olarak gösteriyor. Halbuki bu aslında daha sonrası için bırakılmış bir emniyet sibobudur. Yarın bir gün tekrar siyasete girdiğinde “şartlarım yerine getirilmedi” diyebilecek bir açık kapı bıraktığından emin olabilirsiniz. Bunun yanında Ayetullah Haeri’in, babasının yani Sadr ailesinin en son taklit mercei olduğunu unutmamak gerekir. Belki de en azından onun Taklit Merciliginden çekilmesi ile babası ve dedelerinin mükallitlerini yeniden bir araya toparlayabilmenin kapısının açıldığını düşünüyor. Eğer siyasetten arınıp mütevazi bir hale bürünürse belki bunun mümkün olabileceğini de düşünüyor olabilir.

Sadr için önemli olan tek şey hırsının ve makamının takdir edilmesidir. O hiç kimse ile aynı fikirde değil ve şimdi mevcut Irak rejiminin çöküşünü istiyor, çünkü bu rejimin doğasında var olan kontrolsüzlük onu rahatsız ediyor, ancak siyasi bağları ve tebaası nazarındaki makamı onun bencil gündemine ve kişisel ihtiraslarına müdahil oluyor. Bu zorunlulukları aşamamak onu deli ediyor.  Aynı şekilde, İran'a karşı şu anki düşmanlığı, İran İslam Cumhuriyeti ile olan temel farklılıklardan çok Sadr'ın iktidarı paylaşma veya iktidar üzerindeki tüm etkileri yok etme arzusuyla ilgilidir. Sadr'ın liderlik hırsı var, ancak babasının veya Necef'teki mevcut taklit mercilerinin etkisini asla kazanamayacağını biliyor çünkü ilmi ve ilminin sağlayacağı mercei bir ağırlığı yok. Yine de İran'ın mevcut siyasi sistemine benzer bir yapıya sahip bir sistemde, iradesini dini bir otorite kurarak değil daha ziyade siyasi bir güç olarak dayatabilir.

Sadr, hedeflerini belli belirsiz taktik nedenlerle dile getirebilir, ancak iş ideolojiye geldiğinde, tam olarak ne diyorsa onu kastediyor. Batıyı küçümsüyor. İsrail karşıtı söylemi samimi. Bu açıdan İranlılara çok benziyor, ancak mektebi geçerliliği ve meşruiyeti yok. Uzlaşma ile elde edemeyeceklerini empoze etmeye çalışır. Irak siyasi seçkinleri yirmi yıl boyunca Sadr'ı kontrol etti. Bununla birlikte, Bağdat'taki siyasi yelpazede çoğunluğun ikna olduğu şey, 2003 sonrası Irak siyasi düzeninin başarısız olduğudur. Sistem hızla çöküyor.

Böyle bir durumda Sadr daha tehlikeli hale gelir. Kaos ve belirsizliğin olduğu yerde fanatizm, güç ve zorbalık hakim olur. ABD’li politikacıların ve CIA'nın Sadr'ı yönetebileceklerine veya kontrol edebileceklerine dair artık ikna oldukları nokta burasıdır. Karmaşık bir oyun oynadıklarına inanıyorlar ama alan açarak veya Sadr'ın yer aldığı koalisyonları destekleyerek, Devrimin hemen öncesi İran'daki Carter"ın hatalarını tekrarlıyorlar.

Bu günlerde Irak 1979’daki devrimin hemen öncesi İran’a benziyor. Hiçbir şey göründüğü gibi olmayabilir. Belki de devrimin gül bahçesinin kokuları Irak’ı çoktan sarmış Hacı Kasım’ın ektiği tohumlar meyveye durmuştur.  Bütün dünya ile birlikte ABD bunu çok iyi hesap edip bilmeli.

 

Fatih Bilgin

 

YORUMLAR

Rahmet Ahmet 1 yıl önce
Bu nasıl abartılı iftiradır böyle. Bunun hesabını nasıl vereceksin
Ahmet rahmet 1 yıl önce
El hekimin öldürülmesinde, abdülmecid hoyinin öldürülmesinde parmağı var diyorsun. Delilin var mı? Özür dilemesi sahtekarlığından diyorsun kalbini mi okudun? İran siyasetine PERS SİYASETİ diyorsun onun adı İSLAM SİYASETİDİR.İSLAM SİYASETİ.İSLAM SİYASETİ.ADALET,ADALET,ADALET.......
Ahmet rahmet 1 yıl önce
Mukteda'nın karşısında duranlar, O'nu bizden daha iyi tanırlar ve gerektiği gibi ilgilenirler.Adam harcamak, dışlamak ve aşağılamak bu kadar kolay mı? Bu yazıyla birilerini mi uyarıyorsunuz-bilinçlendiriyorsunuz, birilerini mi kışkırtıyorsunuz veya birilerini mi sevindiriyorsunuz. Bu yazının amacı-faydası ney?

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM