ABD Başkanı Donald Trump’ın özel temsilcisi Thomas Barrack, Şam’daki elçiliğin rezidansına Amerikan bayrağını çekti. O bayrak aynı zamanda 14 yılda ele geçirilmiş gemideki korsanın bayrağıdır. Trump Riyad’da yaptırımları kaldırdığını duyurup Ebu Muhammed el Colani’yle görüştüğünde geminin rotasını da vermişti.
Barrack, Şam’daki elçiliğin rezidansına Amerikan bayrağını çektiği anları X'te "Bayrağımız, Donald Trump'ın 13 Mayıs'taki yürekli vizyonu ve kararı sayesinde bugün Şam üzerinde gururla dalgalanmaktadır. Başkan, Suriye'nin kendi geleceğini belirleyebilmesi için ağır yaptırımları kaldırmış ve Dışişleri Bakanı Robio'ya Orta Doğu'da yeni bir dış politika örgüsü dokuma yetkisi vermiştir" notuyla paylaştı.
İkinci görüntü Kasyun’un yamaçlarındaki Halk Sarayı’ndan
geldi. ABD, Türkiye, Katar ve Suriye bayrakları yan yana sıralandı. Bu
bayrakların gölgesinde 7 milyar dolarlık enerji anlaşmasına imza atıldı. Dörtlü
konsorsiyumda Türkiye’den iki nasipli, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın
gözdeleri Kalyon ve Cengiz’di. El birliğiyle yıktılar, yaparken de
kazanacaklar. 2011’de Suriye’ye vekalet savaşıyla müdahale eden yıkım ekibinde
ABD işveren, Türkiye ve Katar ana yükleniciydi. Günün sonunda aynı bayraklar
Esad’ın düştüğü saraya IŞİD’den devşirilme Colani’yi onurlandırdı!
Törende Barrack, Trump’ın “medeniyetler anası” diye
tanımladığı Suriye’ye selamlarını iletip Şam’a desteğini teyit ederken boşuna
“Kaos değil, iş” demedi. Barrack’ın pozu ve sözü HTŞ yönetimiyle ilişki kurmak
için ‘küresel icazet’ belgesi işlevi görüyor.
Üçüncü görüntü Emevi Camii’nden geldi. Suudi Dışişleri
Bakanı Faysal bin Ferhan mihraba geçip Suriyeli ve Suudi heyete namaz kıldırdı,
imamın kim olduğunu gösterdi. Esasen Suudiler mihraptaki yeri hak etti! Sonuçta
Trump’ın yeni Suriye politikasını deklare etmek için seçtiği yer Riyad’dı.
Muhammed bin Selman’a “Ahhh şu Veliaht Prens için neler yapıyorum” diyerek
takıldı. Üç kez “Senden çok hoşlanıyorum” dedi. 1 trilyon dolarlık yatırım
vaadi adamı aşık yapıyor! Colani’ye himmet gösterilmesi de bunun küçük bir
karşılığı. Yeni Suriye ABD’nin önceliklerine göre kodlanıyorsa Trump bu adımı
neden atmasın ki! Sonuçta Suriye, Amerikan öncülüğündeki eksene kapaklanıyor.
Uyumsuzların uyumu
Çizilen rota, Suriye’nin enine boyuna küresel kapitalizmin
haritasına yatırılmasıyla sınırlı değil. Hem Suriye’nin Orta Doğu düzenindeki
yeni yerini hem de içeriyi dizayn etmek gerekiyor. Aralarındaki uyumsuzluklara
rağmen Amerikan mihmandarlığında Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye Suriye’de iş
bölümü yapıyor.
Bir önceki sayfada Suriye’de Amerikan askeri varlığının
gerekçesi Şam üzerinde baskı kurmak, İran’ın kollarını kesmek ve İsrail’i
güvenceye almaktı. Kürtler de Amerikan varlığını Fırat’ın doğusuna yönelik
askeri hamlelerin önünde caydırıcı faktör ve fiili özerk yapıyı geleceğe
aktarmak açısından bir güvence olarak önemsiyordu.
Fakat müdahaleci aktörler ilişkilerini Şam’a taşımak fırsatı
yakalarken Suriye’nin doğusunda CENTCOM’un kontrolündeki askeri varlığın
belirleyiciliği siyasetin gerisine düşüyor.
Terör örgütleri listesinde yer alan ve uluslararası
meşruiyet sorunu olan bir HTŞ karşısında SDG’nin eli güçlüydü. Yani özerklik
projesi HTŞ’nin tecrit ve yaptırım kıskacında kaldığı bir düzlemde hedefe daha
yakındı. Fakat oyunun ağırlık merkezi Şam’a kayarken SDG’nin Amerikan
denklemindeki yeri aşınıyor. Suudilerin yeni Suriye’deki tayin edici rolü
küçümsenmemeli. Suudiler aşiretler üzerindeki etkisiyle SDG’nin Arap ayağında
kolaylaştırıcı faktördü.
Trump’ın Orta Doğu politikasında Riyad’ı merkeze alması,
Erdoğan’la çalışmak istemesi ve Şam’da kendisine minnettar bir yönetimin
bulunması ABD’nin odak noktalarını dağıtıyor.
Şeriatçılar Trumpizmi çözdü
ABD açısından önemli olan Suriye’nin siyasi ve ekonomik
ortaklıklarını ya da stratejik önceliklerini belirleyen bir konumda olabilmek.
Bu da oldu.
Colani belli ki Trump’ta yeni bir Muhammed bin Selman etkisi
yaptı. Koşul ve talepleri karşılamaya çok istekli. Trump çok seviyor
böylelerini.
Colani ABD ve İsrail’e çok değerli bir ortaklık
sunabileceğini gösterdi. MİT’in verdiği akılla Mossad casusu Eli Cohen’in 2 bin
500 belgeden müteşekkil arşivini İsrail’e teslim etmesi az bir şey değil.
Ortak düşman İran’ın liderliğindeki direniş eksenine
birlikte karşı koymak gibi tekliflerle yürüyor. Bunu böyle formüle etmek biraz
abartılı gelebilir fakat Colani, Jewish Journal’a verdiği röportajda bu konuda
çok açık sözlüydü. İsrail'e teklifini şöyle dile getirdi:
“Açık olmak istiyorum. Sonu gelmeyen kısasa kısas
bombardımanları dönemi sona ermelidir. Gökyüzü korkuyla doluyken hiçbir ulus
başarılı olamaz. Gerçek şu ki, ortak düşmanlarımız var ve bölgesel güvenlikte
önemli bir rol oynayabiliriz.”
Colani, Trump'ı “barış adamı” olarak gördüğünü belirtirken
“İkimiz de aynı düşman tarafından vurulduk” dedi. Orta Doğu’da tescilli
Amerikancılar bile kendilerini bu şekilde konuşlandırmaya cesaret edemezdi.
Ayrıca Suriye'deki istikrarın ABD ve müttefiklerine de güvenlik getireceğini
söyledi. Yönetimden kurumların inşasına kadar her alanda ABD ile ortaklık
istediklerini vurguladı. Bu kadar açık çeki ancak her şeyiyle birilerine mahkûm
olanlar yazabilir.
SDG bugünlere ABD’nin desteğiyle gelmesine rağmen bu kadar
cömert bir ortaklık sunmadı. Mesela Fırat’ın altında İran milislerinin peşinden
gitme, Elbukemal’den Tanaf’a kadar Irak-Suriye sınırını tamamen kapatma ve
rejime cephe açma yönünde tekliflere yanaşmadı.
Colani’nin ekibi Trump’a Trump Tower dikeceği arsayı da
gösterdi; Trumpizmin kodlarını şeriatçılar herkesten hızlı çözüyor.
Türk-Amerikan uyumunun gölgesinde Kürtlere statü arayışı
Elbette ABD, SDG’yi yeni Suriye’de bir denge faktörü olarak
görmeye devam edebilir. Suriye zemini olabildiğince kayganken SDG’yi bırakmak
işlerine gelmez. Fakat mesele, iç dizayn operasyonunu tamamlamak için
kaçınılmaz olarak SDG başta olmak üzere fiili özerk yönetimin statüsünü
belirlemeye geliyor. Amerikalılar Kürtler lehine ne kadar ağırlık kullanacak?
Trump, Erdoğan’la yakaladığı uyumu ne kadar bozmak isteyecek? Trump’ın Şam’a
artan ilgisi Erdoğan’a düğün-bayram havası çaldırıyor. Ankara bu ilgiyi SDG’ye
desteği zayıflatacağı hesabını yapıyor.
Buna karşın Trump’ı Şam’a çekmek Ankara’nın da Kürtlerle
ilgili gardını düşürmesini gerektiriyor. Amerikalıların arabuluculuğunda HTŞ
ile SDG arasında imzalanan 10 Mart anlaşması ile Fırat hattında Türkiye’yle
sağlanan ateşkes mutabakatı, esasen karşılıklı esnemenin sonucuydu. Birbirini
gözeterek 40 ambarlı Suriye hanında ilerlemeye bakıyorlar.
Barrack’ın ziyareti sırasında özerk yönetimin müzakere
heyetinin de Şam’da olması planlanmıştı. Burada Barrack’la görüşmeleri pekala
mümkündü. Olmadı. HTŞ, Barrack’la yoğun görüşme trafiğini gerekçe göstererek
heyete “gelmeyin” dedi. Heyetin Şam’a gitmesi 3 gün rötarlı olarak gerçekleşti.
Hem Barack’ın gündemini domine ettiler hem de 26 Nisan’da Kürt ulusal
konferansından yapılan federasyon çağrısını kendilerince cezalandırdılar.
Elbette Barrack isteseydi heyet reddedilemezdi. Amerikalı elçi heyetle görüşmek
yerine telefonla SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi’yi aradı.
Al Monitor’dan Amberin Zaman’ın yazısına göre Barrack iki
mesaj verdi:
Birincisi, ABD'nin IŞİD’e karşı mücadelede SDG’ye desteği
devam edecek.
İkincisi, SDG ile Türkiye arasında ABD arabuluculuğunda
yürütülen gerilimi azaltma görüşmeleri sürdürülmeli.
Desteğin dün olduğu gibi bugün de IŞİD’le savaş kapsamında
dillendirilmesi siyasi güvence beklentisini karşılamıyor. Gerilimi düşürme
talebi de Türkiye ile ters düşülmemesi ve 10 Mart anlaşmasının uygulanmasına
taalluk ediyor.
Burada yine bir belirsizlik çıkıyor: Erdoğan 10 Mart
anlaşmasındaki entegrasyon maddelerinin, Kürtlere aradıkları statüyü tanımadan
hayata geçirilmesini istiyor. Peki ABD farklı bir sonuç için bastırıyor mu?
Kestirebildiğimiz husus; İmralı görüşmeleri, PKK’nin fesih kararı, Fırat
hattında ateşkes ve 10 Mart anlaşması Trump’ın Suriye’de Erdoğan’la birlikte
çalışma kararını kolaylaştırdı.
Kürtlerin tutumu da belli: Fiili özerk yönetime ademi
merkeziyetçi bir yaklaşımla statü kazandıracak bir entegrasyonda ısrar
ediyorlar.
Colani ise hem federasyon ve özerklik fikrinden ifrit ediyor
hem de Şam’da eli güçlenen Erdoğan’a kulak veriyor.
Trump “General Mazlum” diye seslendiği SDG komutanını yeni
dönemde ağzına almış değil.
Riyad liderliğindeki Körfez blokunun önceliği de Suriye’nin
bir bütün olarak Arap kalbine dönmesi.
Bu tabloya rağmen Mazlum Abdi, Şems TV’ye röportajında olumlu konuştu. “Türkiye
ile iki buçuk aydır bir ateşkesimiz var. Geçici ve şartlı bir sükûnet söz
konusu. Bunun kalıcı bir ateşkese dönüşmesini umuyoruz. Türkiye ile doğrudan
ilişkilerimiz ve doğrudan kanallarımız var, aynı zamanda arabulucular da
mevcut. Bu ilişkilerin gelişmesini umut ediyoruz” dedi.
“Türkiye’nin çözümünü istediği bazı güvenlik dosyaları var
ve bunlar üzerinde çalışıyoruz. Ayrıca Türkiye, SDG’nin Suriye ordusuyla
bütünleşmesine önem veriyor” ifadelerini kullandı.
Erdoğan’la görüşmeye hazır olup olmadığı da soruldu. “Şu
anda böyle bir plan yok, ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmemde hiçbir
sakınca görmüyorum. Türkiye ile savaş halinde değiliz. Gelecekte ilişkilerin
gelişme ihtimali var ve biz buna hazırız” yanıtını verdi.
Hasılı yeni Amerikan siyaseti Riyad’a kulak verirken
Türkiye’yi de gözetiyor. Bu uyum Türkiye’nin SDG’ye karşı pozisyonunu da
yumuşatıyor. Fakat Kürtler namına boş bir kâğıt çıktısı yeni Suriye projesini
çıkmaza sokabilir. Aynı şey Dürziler için de geçerli. Haliyle çıkış yolu bulmak
zorundalar. Ankara askeri yollarda çökertme noktasından entegrasyon formülüne
geldi. Düğümü çözme adına esnek bir özerklik için de esner mi?
evrensel