Rasthaber - ABD Başkanı Donald Trump’ın seçimden önce ve seçimden sonra hemen her konuşmasında vurguladığı “Amerika’yı yeniden büyük yapma”, bir doktrinden ziyade hedeftir. Trump’ın konuşmalarında işaret ettiği “güç yoluyla barış” ise Ronald Reagan döneminden kopyaladığı o hedefe ulaşabilmenin stratejidir.
Tabii soru şu: Trump’ın 2025 ABD’si, Reagan’ın 1981
ABD’sinin “güç yoluyla barış” stratejisini izleyebilir mi?
REAGAN'IN EKONOMİ GÜCÜ
Yanıta geçmeden belirtelim: Burada kastedilen barış, sözlük
anlamındaki barış değil elbette; üstündeki diplomatik yaldızı kazıdığımızda
kelimenin anlamı “biat”a dönüşür; tıpkı ABD sözlüğünde demokrasinin ve insan
haklarının işgal, kırım, katliam, darbe vb. anlamlara gelmesi gibi.
Reagan’ın “güç yoluyla barış” stratejisi, SSCB’yi güç
yoluyla yenmek ve dünyaya yeni düzeni kabul ettirmek içindi.
1980’ler ABD’si bunu başardı. Başarıyı sağlayan güç, askeri
güç değil, esas olarak ekonomik güçtü. ABD, SSCB’yi çevreleyerek askerileşmeye
mecbur etti ve askerileşen Sovyet ekonomisini rekabet edemez hale dönüştürdü.
(Kuşkusuz SSCB’nin dağılmasının başka nedenleri de var ama bu yazının konusu
değil.)
TRUMP'IN HAMLELERİ
Dolayısıyla asıl soru şu: SSCB’yi ekonomik gücüyle yenerek
tek kutuplu dünya kuran, yeni dünya düzeni oluşturan, Pax Americana (Amerikan
barışı) sağlayabilen ABD, bugün ekonomik gücüyle aynı şeyi yapabilir mi? İşte
Trump, bunu denemenin temsilcisi olarak ABD’nin başında.
Trump’ın bu konuda attığı ilk adımlarından sonuçlar
aldığını söyleyebiliriz. Suudi Arabistan’a 600 milyar dolar, Japonya’ya 1
trilyon dolar yatırım yapmayı kabul ettirmesi, Panama Kanalı’na el koyma
baskısı üzerinden Panama hükümetini Çin’in inisiyatifindeki Kuşak ve Yol’dan
çekilmeye mecbur etmesi hanesine artı olarak yazılabilir.
Trump’ın süren hamleleri ise Grönland’ı satın almaya
çalışması ve Gazze’ye sahip olma hedefini ilan etmesidir. ABD’nin İsrail’in
güvenliği merkezli üç politikası, İsrail-Kıbrıs ekseni çabası, İsrail’e
müttefik bir Kürt devleti kurulması ve İran’ı teslim alma ise doğrudan
Türkiye’yi ilgilendiren konular.
TRUMP'IN İKİ DEZAVANTAJI
Reagan’ın iki şansı vardı: Birincisi ABD ekonomisi
hâlâ yükselişteydi, ikincisi ise tek rakibi SSCB’ydi. Trump bu
iki avantajdan da yoksun:
1) ABD ekonomisi yükselişte değil, tersine
ekonomik liderliği Çin’le paylaşıyor. Diğer yandan doların rezerv para olma
oranı ile uluslararası ticarette kullanılma oranı da azalıyor. ABD dünyanın en
çok üreten ve en çok ticaret yapan ülkesi değil artık.
2) ABD’nin karşısında bu kez tek ülke değil,
hasım ilan ettiği Çin, Rusya ve İran başta ülkeler grubu var.
ABD’nin liderlik ettiği zenginler kulübü G7’nin karşısında BRICS var. Öte
yandan ABD’nin ekonomik zorlukları, Trump’ı müttefiklerine de
“düşmanlık yapmaya” zorluyor; Kanada ve AB ülkelerine yaptırım uygulaması
“ekonomik düşmanlık”tır. (ABD’nin müttefiklerine “ekonomik
düşmanlığı” kısa vadede sınırlı getiri sağlasa bile uzun vadede kesin kayıp
demektir.) Türkiye’ye ise hem “ekonomik düşmanlık” uyguluyor hem de yukarıda
işaret ettiğimiz İsrail merkezli politikaları nedeniyle Türkiye’yi fiilen hedef
alıyor.
ÇİN'İN ZAMANI GENİŞ, ABD'NİN ACELESİ VAR
Kısacası Reagan’ın avantajları Trump’ta
yok. Üstelik dünyanın artık emperyalizmle mücadele konusunda 40 yıllık deneyimi
var. İran’ın dini lideri Hamaney’in “ABD ile müzakereyi
mantıklı, akıllıca ve onurluca” bulmadığını ilan etmesi ve bunu “yaşanılan
tecrübelere” dayandırması önemli. Hamaney cephesi o tecrübeyi, “Kaddafi’nin
ABD ile müzakere yapmaya güvenmesi Libya’yı harabeye dönüştürdü” diye
açıklıyor. (Mehr, 8.2.2025)
Tabii Trump’ın asıl çıkmazı Çin’dir. Çin’in üç bin
yıllık birikime dayanan “büyük sabrı” ve problemleri geniş zamana yayarak en az
maliyetle çözme yöntemi ABD’nin açmazıdır. Çünkü Çin’in zamanı var ama ABD’nin
yok!
CUMHURİYET