Fetvanın Anlamı
Müctehid Şeyh Müfid(ra) bir fetvasında yanlış yapınca bunun
korkusundan dehşete düşer. Çünkü fetva din adına konuşmak demektir. Fetvalar
bir nevi Allah’ın dinini oluşturur. Yani fetva veren, müftü eğer Allah ve
Resulünün iradesi doğrultusunda fetva vermişse dini onlardan alıp bize ileten
bir tür elçi misyonu yüklenmiş olur. Ama İlahi iradeye zıt fetva vermişse o
zaman Allah’ın dinini tahrif etmiş olur. Bu yüzden Ehlibeyt mektebi Şia’da
herkes fetva veremez, ehil olanın verdiği fetva da mukallitleri arasında güçlü
bir şekilde yankılanır ve hayat bulur. Fetva hiçbir beşeri kanun ve gücün
erişemeyeceği şekilde kalpleri harekete geçirir.
İslam’da fetva verme makamı öyle kolay ulaşılan bir makam
değildir, ilmi alt yapısı güçlü, bir sürü şartları olan bir makamdır. Yani fetva veren Müctehid olmanın somut
görünür şartı bir Fıkıh (ilmihal) kitabı yazmak olsa da İslam fıkhında yıllarca
ve belki onlarca yıllık bir çabayı gerektirir. Bunun içindir ki, Şii Dünyada
Müctehidlerin sayısı iki elin parmaklarını zar zor geçer.
Şia dışındaki inanç sistemlerinde ise tanrılık taslama
manasına gelen yasa yapma mı dersiniz, ya da Tanrı adına konuşma ve yönetme mi
dersiniz çoktur. Örneğin Şia ile aynı dine inanan Sünni kardeşlerimizin ezici
çoğunluğundan oluşan Türkiye İlahiyat fakültelerinde daha doğru dürüst Arapça
bile bilmeyen hazırlık sınıfı öğrencileri eline meali alıp dini sorulara
cevaplar verirler. Hemen hemen her
konuda fetvaları sıralarlar. Yine İlahiyat fakültesini bitirmek Türkiye’de
Müftü olmaya yeterlilik kazanmak anlamına gelir. İlahiyat mezunları Müftülük
(sünnilikte fetva verme makamı) sınavını geçtiler mi artık fetva için yeterli
sayılırlar. Bu şekilde tüm il ve ilçelerde hali hazırda birer müftü
bulunmaktadır ki bunların sayısı toplamda 992 tanedir. Yani Sünni dünyanın sırf
Türkiye ülkesinde Diyanet’in Fetva Kurulu hariç bine yakın fetva veren kimse
vardır.
Bu tali konuya kıyas imkanımız olsun diye girdik. Kıyaslama öğrenme
açısından önemli bir yöntemdir. Allah adına konuşmanın formalite bakımından çok
kolay olmasına rağmen pratik hayatta çok az sayıda Müctehid bulunması Şia’nın
İlahi kontrole sahip merkeziyetçi yapısından başka bir şeyle açıklanamaz. Yani
devlet kontrolü yok; çevresine üç beş adam toplayan bir de çalıntı da olsa bir
ilmihal yazan herkes müctehid olabilmesine rağmen Şia’da taklit edilecek müctehid
sayısının sınırlı olması, bu mektebin ictihad sisteminin güçlü bir derin el
tarafından kontrol edildiğini ispatlar.
İctihad Mektebi Güncel Tutar
Şii dünyada Müctehidler her gün birçok icad ve buluşun
yaşandığı dinamik dünyaya ayak uydurmakta ve hemen her yeni konuyla ilgili sorulara
cevap olarak fetva vermekteler. Ben çok nadir gördüm ki yeni bir olgu ya da
araç çıkmış olsun da onun hakkında fetva bulunmasın. Şia’daki Müctehide denk
gelen Müftülük makamında on binlerce yetkili barındıran Sünni dünyada ise yeni
gelişmelerle üretilen fetvaların yarıştığını söylemek gerçek dışı olacaktır.
Sünni dünya ile kıyaslamamızın nedeni Zuhur sürecine doğru giden dünyada akıl
ve ictihad sisteminin önemini anlamak için ön bilgiler vermektir.
Şia ve Sünnilikten oluşan İslam’ın dışındaki dinlerin ise
güncel hayatla bağı yok gibidir, laik bir sistem tam olarak oturmuştur. Din
hayatın tümünü düzenleyen bir yapıda değil yaşamın çok dar bir alanına
sıkıştırılmış durumdadır.
Şia’nın güncel/yaşayan İmamı ictihad sistemini ve verilen
fetvaları denetlemektedir. Tüm Şiilerin ortak inancıdır bu. İspatlanır mı? Eğer
yeterince akledersek tabi ki. Gaybetten bir boşluk bulup da bunu kendi
çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalışanlara pirim vermeme adına mükemmel
yapıya sahip Şia sistemi gereği bu alanda da ispat somut delillerden çok inanç
üzerine bina edilmiş imani bir yakine dayanmaktadır. Yani fırsatçılar menfaat
elde etmesin diye; “İmamı gördüğünü ve onunla irtibatta olduğunu söyleyen yalan
söylemiştir” hadisi nedeniye gerçekten,
Müctehid olan fetva merciileri bilgilerini İmam’dan aldıklarını iddia etmezler.
Pek Şia Müctehdileri verdikleri tüm fetvalarda zamanın Masum
İmamından mı bilgi almaktadırlar? Tabi ki hayır. Hem gaybetin şakasının
olmaması ve ciddi tehlikeler nedeniyle zorunlu bir hal alması, hem de İmam’ın
İmametini gaybette daha bir zor şartlarda yürütüyor olması gibi sebepler bir
yana fakihleri düşünce, cehd ve çabaya teşvik maslahatları da dikkate
alındığında İmam’ın her yeni olgu ve nesnelerin hükümlerini bildirmesi ne kadar
doğru olabilir?
Peki bu durumda gelelim başlığımıza: Akıl zuhuru
hızlandıran can suyudur!
Akıl bu noktada imdada yetişmektedir. Akıl sayesinde
dünyayı, olay ve olguları çok iyi kavrayan dahi bir zekaya sahip Şia
Müctehidleri, yine bu ileri derece zekalarıyla dinin hükümlerine vakıf
oluyorlar ve isabetli fetvalar veriyorlar. (İsabetli olsa neden müctehidler
arası ihtilaf var diye itiraz gelebilir, bunun cevabı uzundur yer yer diğer
yazılarımızda değindik, tam cevabı bir başka yazının konusudur) Mehdi (a.s)’ın
gaybet nedeniyle yetişemeyeceği yerlerdeki boşlukları dolduruyorlar. İşte bunu
İmam Zaman’dan ( a.f) Şeyh Müfid’e gelen cevaptan anlıyoruz:
“Sen fetva vermeye devam et biz yanlış olduğunda onu
düzeltiriz”
Yani ilahi iradenin güncel yaşamdaki hükümlerine uygun
fetvaları üretme makamı olan İctihad makamı Masumlar yoluyla oluşturuldu ve
Gaip İmam a.f tarafından da bu makam denetlenmektedir. Ancak bu derin gücün
denetlemesi o kadar gizlidir ki sanki yok sanırsın. Tıpkı olgular dünyasında
her sebebin İlahi yaratışla olmasına rağmen bu ilahi elin hiç görülmemesi gibi.
Şia’da kolay olmasına rağmen müctehid olabilenlerin sayısının çok az olması bu
denetimlere örneklerden sadece biridir.
Çok İş, Dar İmkan
Aklı selim biri kendini –faraza- gaybetteki Masum İmam’ın yerine koyarsa,
bağlısı olan 250 milyon Şii başta olmak üzere tüm Müslümanlara dini hükümlerin
ulaşmasını sağlayacak, onların sorunlarını çözecek, tüm işlerini organize
edecek ve hatta onların dışındaki yaklaşık 8 milyar insanın da işlerini gözetip
denetlerken sizce kimlerle çalışır kimlerin müctehid veya kimin Veliyyi Fakih
olmasını ister?
Zamanımızda İmam Hamenei’nin neden Veliyyi Fakih olduğunu
ama fıkıhın bazı dallarında ondan daha derin ilmi olmasına rağmen başkasının
olmadığını sorgulayanlar var. İşte işin sırrı buradadır. Bırakın Gaybetteki
İmam kadar işleri yürütmeyi, basit bir patron olsanız hangi niteliklerde
müdürlerle çalışmak istersiniz? Akıllı olup birçok konuda size danışmadan size
sormadan sizin iradeniz doğrultusunda kararlar alıp uygulayan müdürlerle mi
yoksa her konuda ikide bir gelip size soran ve sormadan hareket edemeyen, karar
alamayan müdürlerle mi?
Veliyyi Fakih Koronada Mehdi’ye (a.s) mi Danıştı?
Bu noktada Corana virüsün neden olduğu pandemi konusu güzel
bir örnektir. İmam Hamenei virüsün başında; “Ülke yetkililerinin, konunun
uzmanlarının belirlediği tedbirlere dikkatle uyun.” buyurdu. Yine Rehber
Amerika ve öteki Batı ülkelerinde üretilen aşılar konusunda şüphelerini dile
getirerek ithal edilmesini reddetti. Kendisi yerli İran aşısını tercih ederek
halka kendi bilim adamları konusunda güven aşıladı. Burası da mükemmel derecede
isabet olan nokta. Biz sıradan insanlar her türlü bilgi kirliliği içinde
boğulmuşken Rehber tereddütsüz ve aradan 100 yıl geçse bile yanlışlığı asla
ispatlanamayacak isabetli bir karar almış oldu. İmam Zaman’a (af) sorarak mı bu
kararları aldı dersiniz?
Virüs başladığında onca yoğun küresel propagandadan korkup
dünyadaki sorumluluğumu nasıl yürütecek, insanları nasıl koruyacağım telaşına düşüp
İmam’a mı sordu? Bu virüs neyin nesidir, ciddi bir virüs müdür, gerçekten de dünyanın nüfusunu 500 milyona indirecekler
mi, gibi konularda ne yapalım? diye İmam’a sormuş mudur sormamış mıdır? Bence
sormamıştır. Çünkü Rehberin dünya müstekbirlerini takibi, dünyanın gidişatını
tanıyışı, projelerine vukufiyeti öyle dakiktir ki, İmam-ı Zaman’a sormaya gerek
olmadan bu konuda ilahi irade doğrultusunda düşünebilmekte, adım atabilmekte ve
fetva verebilmektedir. Onun (Allah ömrünü uzun etsin) aklı, tedbiri, basireti,
dirayeti diğer konularda olduğu gibi bu konuda da mükemmel düzeydedir.
Yanlış Fetva
Yeniden Şeyh Müfid’e dönecek olursak, Şeyhin yüzde bir
yanlış fetva veriyorum diye tüm fetvaları bırakması mı iyidir? Ya da diğer
türlü soracak olursak, İmam-ı Zaman(a.f) aman yanlış fetva çıkmasın diye her
konuda doğru fetva verilmesini sağlamak için; “Sakın benden duymadan fetva
çıkarıp insanlara ulaştırmayın” mı demesi çözümdür, yoksa yüzde doksan dokuz
ilahi iradeyi yansıtanların yüzde bir iki hatalardan insanları koruması mı?
Tabi ki ikincisi. O yüzden İmam Zaman a.f sen devam et korkma buyuruyor… Onun
böyle demesi; “Akıllı olun, benim irademi yansıtmayı öğrenin, her şeyi bizden
beklemeyin.” demesi anlamına gelir.
İmamı Zaman’ın ( a.f) zuhuru tüm dünyaya hükümetinin başlangıcı
olacaktır. Bu kontrol öyle saltanatvari bir zulüm ve despotlukla olmayacak.
Haksızlık ve zulümle olmayacak. Belki haksız yere bir kişinin bile kanı
akıtılmayacak. Düşünün: Hem dünyanın kontrolünü ele geçirmek için son derece
güçlü müstekbir ve zalimlerle baş edecek hem ilkelerden sapmadan bu mücadeleyi
zafere götürecektir. Diğer yandan
dünyaya ilahi hükümleri öğretmeye ve iletmeye devam edeceksiniz. Saymakla
bitmeyecek kadar çok iş.
Sizce İmam Zaman a.f bu zuhur sürecinde çalışmak için
kendine ikide bir sormadan iş yapamayan adamlarla mı çalışacaktır yoksa son
derece akıllı ve neredeyse yüzde yüz İlahi irade doğrultusunda karar ve bilgi
üretebilen kimselerle mi?
Cevap bellidir. Zuhuru istiyorsak yapılması gerekenin cevabı
da bellidir.
O halde akıllı olmaya aklı son derece geliştirmeye aklı zayıflatan hastalık ve amellerden kaçınmaya, aklı besleyen ilim ahlak ve ferasette derinleşmeye derhal başlamalıyız. Vesselam…
Ali Mert