İmâm Hüseyin ve 72 yaranı için bundan daha büyük bir
galibiyet düşünülebilir mi? Ve aynı zamanda bu öyle bir galibiyet ki, sonucu en
üstün mertebe ile ilâhî rızaya kavuşmak, yani şehadet.. Bunun ahiretteki
karşılığı ise ebedi cennette herkesin imreneceği en üstün makam.. Düşünelim, bundan
daha büyük bir kazanım olabilir mi? Düşman ise yani Yezid ve avanesi öyle bir
rüsvalık, öyle bir yenilgi tadıyor ki, kıyamete kadar tiksinti, nefret ve
lânetle anılan kişiler oluyorlar. Tıpkı şeytandan tiksinildiği ve nefret
edildiği gibi bugün İslâm âleminde nefretle, tiksinti ile ve lânetle anılan
kişidir Yezid.. Acaba bundan daha büyük yenilgi, bundan daha büyük bir
mağlubiyet ve zillet var mıdır?
İmâm Hüseyin cephesine bakıyoruz öyle bir galibiyet ki, bu
galibiyetle erişilen izzet ve şeref onları öyle bir makama yüceltti ki kıyamete
kadar övgüyle ve imrenilerek anılmaktadırlar. Bir de Allah Teâlâ nezdindeki
yüceliklerini düşünün? Tahayyül edilemeyecek bir lütuf. Bu nedenledir ki, Yezid
melunu Seyyide Zeynep validemize, “Gördün mü Allah size ne yaptı, Allah sizi
nasıl alçalttı?” sözüne karşılık, “Biz Kerbelâ’da Allah Teâlâ’dan izzet ve
güzellikten başka bir şey görmedik.” demişti.
Mağlubiyet ve galibiyet kavramlarının terminolojik
anlamlarını çok iyi bilmek gerekir. Galibiyet ile elde edilen değerlerin
karşılığı nedir. Mağlubiyet ile yitirilen nelerdir. Bunları görmek lazım. Bazen
zahirî mağlubiyet ile elde edilen değer ve kazanımlar dünyevî galibiyetle elde
edilemez. Kerbelâ vakası buna örnektir. Yezid ve avanesi düşman addettiklerini
zahirî anlamda mağlup ettiklerini zannettiler. Oysa Yezid ve avanesi bu menfur
işi, bu alçaklığı yapmakla öyle bir mağlubiyete, öyle bir zillete gark oldular
ki, kıyamete kadar lânet ve tiksinti ile anılmaktan kurtulamayacaklardır.
Ali Şeriati Kerbelâ vakasını bu perspektif ile şöyle tasvir
ediyor:
“Onlar güç yetirememenin, zulme karşı cihattan muaf
kıldığını düşünen kimselerle düşmana üstün gelmeyi yenmek olarak algılayan
kimselere ‘Hayır!’ diyorlar. Böylece şehit, ‘güç yetirememe’ ve ‘yenememe’
dönemlerinde düşmana kendi ölümüyle üstün gelen; yenemezse de rüsva eden
kimsedir. İşte Hüseyin bu mesajı öğretti ve bunun gerçekleşebileceğini gözler
önüne serdi. Şehit tarihin kalbidir. Kalbin kurumuş damarlara kan gönderip
dirilttiği gibi şehit; sorumluluğunu unutmuş, insan olma inancını yitirmiş bir
topluma kanını canını vererek harekete geçirir. Şehadetin en büyük mucizesi ise
her kuşağa yeni bir ‘kendine inanma duygusu’ kazandırmasıdır.
Şehit aramızda bulunuyor!
Sürekli olarak yaşıyor!
Nasıl kaybolsun!
Hüseyin bize, şehadetinden de büyük bir ders vermiştir. Bu
ders, haccı yarıda bırakıp, şehadete doğru yola çıkmasıdır. Bütün atalarının bu
geleneği diriltmek için cihad ettiği haccı yarıda bırakıp şehadete koştu.
İbrahimi sünnet hacc merasimini, imâmetin tavafa denk olduğunu öğretmeden
bitirmez. Hüseyin’in haccı yarıda bırakarak Kerbelâ'ya doğru yola çıktığı an
tavaflarını onsuz sürdürenler, o esnada Muaviye’nin Yeşil Saray’ını tavaf
edenlere denktir. Çünkü şehit, adalet savaşlarına tanıklık eder. Hazır oluşuyla
da bütün insanlara, ‘Hak ile batıl arasında geçen savaşa katılmadıktan sonra
nerede olursan ol, ne fark eder?’ mesajını verir.
Hak ile batılın çarpıştığı savaş alanında olmadıktan sonra;
çağının şahidi, toplumunun şehidi olmadıktan sonra nerede olursan ol! İster
namaza dur, ister içki sofrasına otur; ne fark eder!”
Evet; Ali Şeriati’nin gerçeği haykıran sözleri böyle.
Siz ibadet ederken, siz tavaf ederken diğer tarafta
mazlumların feryadı arşa yükselirken ne yaparsınız? Fıkıhta bile kuraldır,
“feryada koşun” diye. İmâm Hüseyin haccını yarıda bırakarak bunu yaptı. Orada
mıhlanıp kalanlar ise velayet ile bağlarını koparıp kaybedenlerden oldular.
İstedikleri kadar tavaf etsinler zalime haddini bildirmek için hareket
edilmedikten sonra, direnişin saflarına katılmadıktan sonra ha ibadethaneye
girmişsin ha meyhaneye ne fark eder? Ali Şeriati bunu izah ediyor.
Velayet bağı böyle bir tavrı, böyle bir dik duruşu
gerektiriyor. Biz bunun tevhid kelimesinde mündemiç olduğunu görüyoruz. Zira
Kerbelâ mesajı bize “lâ ilâhe illallah”ın mesajını hatırlatıyor ve öğretiyor.
Öyle değil mi? Biz “lâ ilâhe” derken ilâhlık taslayan beşerî tiran ve
zorbaları, Firavun’laşan zalimleri reddetmiş olmuyor muyuz? Biz “illallah”
derken sadece ve sadece âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ’ya teslimiyetimizi
ilân etmiş oluyoruz? İmâm Hüseyin, “Heyhat minezzilleh” (Zillet bizden uzaktır,
zillete boyun eğenlere yazıklar olsun” derken çağının Firavun’u olan Yezid’e
sadece reddiyede bulunmuyor, aynı zamanda onu ve ona boyun eğenleri telin
ediyordu.
İmâm Hüseyin bir başka mesajında ise, “Eğer ben Yezid gibi
bir meluna biat edecek olursam İslâm’ın ruhuna Fatiha okumak gerekir.” diyor.
Çünkü Yezid’e biat etmek kelime-i tevhid’i, İslâm’ın hayat bahşeden değerlerini
alt üst etmek demektir. Yezid ve Yezid gibilerine biat etmek İslâm’ın evrensel
ve ontolojik hayat tasavvurunu kurutup yok etmek demektir. Bu nedenledir ki,
İmâm Hüseyin için, “Kurumaya yüz tutmuş İslâm ağacını kanıyla sulayıp diriltti”
denilmektedir. İlâhî rızaya, en büyük makama yani şehadete kavuşmak budur.
O gün İmâm Hüseyin düşman ordusuna karşı şöyle haykırıyordu:
“Eğer kanım akmadan ayakta durmayacaksa ceddim Muhammed’in dini! Ey kılıçlar
alın beni, doğrayın bedenimi!”
Anlayanlar için kanla yazılacak büyük zafere giden haykırış
budur. Salt dünyevî mantıkla Kerbelâ vakasına bakacak olursak orada yenilgi
görülür. Oysa kanla yazılan bir zaferdir Kerbelâ.. Kanın kılıca galip geldiği
yerdir Kerbelâ.
Şu gerçeği de itiraf etmiş olalım ki, ezilen, sömürülen anti
emperyalist gayri müslim halklar için de Kerbelâ ilham kaynağıdır. Kerbelâ’nın
mesajı evrenseldir. Hak ve adalet aşığı her erdem sahibi insan Kerbelâ’nın
mesajını anlar. Nitekim Mahatma Ganndi, Nelson Mandela ve Güney Amerika ülke
liderlerinin çoğu, "Biz emperyalizme karşı direnmeyi İmâm Hüseyin'den öğrendik"
gibi sözler sarf etmişlerdi.. Bu yüzden diyebiliriz ki, Kerbelâ mesajı tüm
çağlara ve tüm nesillere zulme boyun eğmemeyi, zulme direnmeyi öğretir. Kerbelâ
mesajı hakkın, adaletin ve mazlumun yanında durmayı, mazlumun feryadına koşmayı
öğretir...
Kerbelâ vakası İran İslâm Devrimi’nin de ilham kaynağı
olmuştur. Bugün Kerbelâ Lübnan’da Hizbullah’a ve Yemen’de Ensarullah’a ilham
kaynağı olmaya devam etmektedir. Bugün İslâm coğrafyasının bir çok beldesinde
büyük şeytan ABD emperyalizmine ve Siyonist işgalcilere karşı mücadele veren
direniş cephesi ilhamını Kerbelâ’dan almaktadır. Kerbelâ bir okuldur. Muallimi Seyyid-i
Şûheda İmâm Hüseyin...