Taliban’ı bağrınıza basacaksanız IŞİD’in günahı neydi!

GİRİŞ: 23.08.2021 11:16      GÜNCELLEME: 23.08.2021 11:16
Rasthaber -  

Taliban, El Kaide, IŞİD gibi dünyanın ve halkların başına bela cihatçı terör örgütleri bölgedeki nüfuz mücadelesi, ekonomik çıkarlar, yayılmacı emeller, dünyanın efendilerinin beka hesapları söz konusu olduğunda işbirliği yapılabilecek muhataplar haline gelebiliyorlar. İnsan hakları, kadın hakları, demokrasi, hepsi palavra demek ki! Çünkü Taliban, tıpkı IŞİD ve benzerleri gibi bütün bu kavramların düşmanı olan zihniyetin katıksız bir timsali ve temsilidir.


Fotoğraf: AFP

Başlıktaki sorunun muhatabı sadece Erdoğan ve ortakları değil, üç gün öncesine kadar Taliban’ı resmen veya lafzen terör örgütü sayan Türkiye dâhil bütün ülkeler. IEP’in (Avusturalya merkezli Ekonomi ve Barış Enstitüsü) Kasım 2020 tarihli araştırmasında yer alan küresel terörizm endeksine göre Taliban dünyanın en ölümcül terörist organizasyonu. Onu IŞİD izliyor.

Şimdi ne oldu da iktidara geldiğinin daha üçüncü gününde vahşi terör eylemlerini art arda gerçekleştiren, ilk basın toplantısında demokrasinin asla söz konusu olmayacağını, kadınlara sağlanacak hakların şeriat çerçevesinde olacağını (geçmiş uygulamalarına bakarak hiçbir hak tanınmayacak diye anlayın), şeriatın esnetilmeyeceğini açıklayan, ayağının tozuyla işkenceli infazlara, ev aramalarına, kadınları, kız öğrencileri evlerine kapatmaya başlayan bu kanlı örgüt birden tövbekâr oldu da cici çocuk ilan edildi? “Biz değiştik, artık eski Taliban değiliz” demeleri, daha ilk günden yapıp ettiklerinin hiç de değişmediklerini ortaya koymasına rağmen yeterli mi bağrınıza basmanız için!

Demek ki Taliban, El Kaide, IŞİD gibi dünyanın ve halkların başına bela cihatçı terör örgütleri bölgedeki nüfuz mücadelesi, ekonomik çıkarlar, yayılmacı emeller, dünyanın efendilerinin beka hesapları söz konusu olduğunda işbirliği yapılabilecek muhataplar haline gelebiliyorlar. İnsan hakları, kadın hakları, demokrasi, hepsi palavra demek ki! Çünkü Taliban, tıpkı IŞİD ve benzerleri gibi bütün bu kavramların düşmanı olan zihniyetin katıksız bir timsali ve temsilidir. Delta’nın Koronavirüsünün bir varyantı olması gibi IŞİD de, Taliban da, onların bütün türevleri de aynı  virüsün varyantıdır ve özleri aynıdır. Bugün Taliban’ı izole etmek, geriletmek, cinayetlerini engellemek için ellerindeki bütün imkânları (ambargo, insanî yardımlar dışında her türlü yardımın kesilmesi, ekonomik yatırımların sonlandırılması, v.b.) kullanmayan ülkeler, yarın terörün işbirlikçisi olarak damgalanacaklardır.

Terörle aranıza mesafe koyun!

Lafı dolandırmaya hiç gerek yok: Taliban’ın elini şu veya bu şekilde güçlendirmek teröre destektir, terör iş birlikçiliğidir.

Taliban Afganistan’ın büyük kısmını ele geçirip Kabil’e yürürken, Erdoğan Taliban’a karşı uygulayacağı politikanın ipuçlarını “Taliban’ın inancımızla ters düşen bir yanı yoktur” diyerek verdi. Bu sözler; Müslümanlara, Anadolu İslamına, namazında niyazında inanç sahibi insanlarımıza ağır bir hakaretti. Ardından, “Taliban’ın açıklamaları ılımlı, memnuniyetle karşılıyoruz” diyerek bir adım daha attı. Bunu “Yeni yönetimin işini kolaylaştırmak gerekiyor” açıklaması izledi. “Gerekirse Taliban’la görüşmeler yapabiliriz. Zaten görüşüyoruz. Ortada bir vak’a, bir gerçek var” sözleri, aşın pişmekte olduğunun, yayılmacı politikanın Afganistan’a uzanacağının, iktidar müteahhitlerinin “ülkenin imarı (!)” ve Taliban’ın işlerinin kolaylaştırılması için kolları çoktan sıvadıklarının itirafıydı.

En çok, “orada bir vaka, bir gerçek var” sözlerine takıldım. Kuzey Suriye’de, Rojava’da da bir vaka, bir gerçek vardı: Esad rejiminin zulmüne karşı Suriye Kürtleri toprakları için, vatandaş olarak tanınmak için, IŞİD’i topraklarından uzaklaştırmak için savaşıyorlardı. Taliban’la ters düşmeyen inancımız nedense Kürtlerle ters düşüyordu ki Türkiye’ye gelip resmen yardım ve hâmilik isteyen PYD lideri Salih Müslim ve bölge halkına, bırakın işlerini kolaylaştırmak, on küsur yıldır uygulanmadık zulüm, yapılmadık harekât, demografik temizlik bırakılmadı.

Yıllardır Kürt halkı ve Türkiye demokratları üzerindeki baskıları yoğunlaştırmak, HDP’yi kapatmak, halkları birbirine düşman etmek için kullanılan “terörle aranıza mesafe koyun” tekerlemesinin tam yeri ve zamanı şimdi. Erdoğan AKP’si ve Bahçeli MHP’sinin, yani Cumhur İttifakı’nın terörle arasına mesafe koyması gerekiyor. Aksi halde, iktidarın yanlış politikalarının, yayılmacı, ilhakçı, Kürt düşmanı adımlarının yol açtığı Suriye belası 10 yıldır sürerken Afganistan belası da buna eklenecek. Ve yarın başımıza geleceklerin sorumluluğu ağır olacak.

Sınır neden namustur?

Afganistan’daki gelişmeler ülkenin istiab haddini aşan mülteciler/sığınmacılar sorununu yakıcı şekilde gündeme getirdi. Taliban’dan kaçan Afganlılar binlerce kilometre yol kat ederek (İran’ın, göç dalgasından kurtulmak için kaçanları Türkiye’ye yönlendirdiği anlaşılıyor) sınırı aşmaya başladılar.

Türkiye’nin, özellikle de halkın büyük çoğunluğunun, 6 milyonu aştığı bilinen yabancı nüfusa karşı olduğu; siyaset malzemesi yapılan, istismar edilen bu insanî konunun toplumsal-siyasal bir soruna evrildiği görülüyor. Afganistan’dan gelen ve önümüzdeki günlerde artması beklenen göç, muhalefetin yara kaşıma yöntemine dönüştü. Bu türden insanî konularda, önemli bölümü aynı zihniyette olan ve kitle tabanının nabzına göre şerbet verip göçmen karşıtlığını oya tahvil etmeye çalışan Millet İttifakı partileri, göçmen akınlarının müsebbibi gördükleri Erdoğan iktidarını sınırları göçe kapatamamakla, göçmen akınlarını engellemeyip Batı ile pazarlık konusu yapmakla  suçlamak için bir slogana sığındılar: Sınır (veya hudut) namustur. (İktidarın Suriye politikasının ürünü olan Suriyeli göçmenler konusunda, insanları şantaj ve pazarlık konusu yapma eleştirisinde haklılar, ama eşeğini dövemeyip semerini dövüyor, suçsuz günahsız mültecileri hedef alıyor, istemeyerek de olsa yabancı düşmanlığını körüklüyorlar.)

Asker çocuğuyum, görmüşlüğüm vardır. “Hudut namustur”; sınır karakollarının kapılarında¸ sınıra yakın askeri garnizonların girişlerinde, sınır birliklerinin konuşlandığı bölgelerdeki tepelerde, v.b. görülen bir ibaredir.  Oralarda görevli askerlere bir uyarı, bir hatırlatmadır. Sınırımızı namusunuz gibi koruyun demektir. Tümüyle askerî zihniyetin ve her zaman eril bir anlam taşıyan “namus” sözcüğündeki gizil cinsiyetçiliğin ve hamasetin yansıması olan bu sloganın İYİ Parti ve CHP tarafından benimsenip parti binalarına asılması, Ülkücü zihniyette milliyetçi gençlerin sloganı heyecanla benimsemeleri, iktidarı sınırları koruyamamakla suçlayan bir muhalefet atağıydı. Taliban’dan kaçanlara sınırları kapamazsanız namusunuzu/ namusumuzu korumamış olursunuz, denmek isteniyordu. Ancak, bu askerî-eril sloganın, “bırakalım o insanlar Taliban tarafından katledilsinler, esarete, köleliğe mahkûm olsunlar!” anlamına geleceği düşünülmüyordu bile.

Şeytan’ın sor dediği

Şeytan başka bir soruyu getiriyor aklıma: Sınır namussa eğer, başkalarının sınırları ihlal edilirken; bize saldırmayan, bizimle savaşmayan komşu ülkelerin sınırları aşılıp silahla, topla tüfekle, uçakla, İHA ile kilometrelerce içeriye girilirken o ülkenin, o halkın namusuna tecavüz edilmiş olmuyor mu? Sınır namus ise, herkes için, bütün ülkeler, bütün halklar için namustur. Ve unutmayalım ki bütün bu askerî harekâtlar için gerekli fezlekeler Meclis’te CHP ve İYİ Parti oylarıyla kabul edilmiştir.

Mevcut iktidara alternatif olma iddiasında bulunanlar, belli bir zihniyetin yansıması olan bu askerî-eril sloganı parti binalarına, oraya buraya asmak yerine ayakları yere basan ciddi ve insanî bir göçmen politikası üretebilseler, yabancılardan şikâyetçi kitlelerin doğal tepkilerini kaşımak, provokatörlere cesaret vermek yerine inandırıcı bir plan ortaya koyabilseler, sorunun çözümüne biraz yaklaşılabilirdi belki. Ama nerede?

t24

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM