Muaviye’nin kendisinin lüks yaşam sürdüğü, halktan ağır
vergiler aldığı, atamalarda kendi kabilesine ehil olmasalar da yer verdiği,
adalet isteyenlere ve kendini bu konuda eleştirenlere zulüm ve katliamlar
uyguladığı, dostu düşmanı herkesçe bilinmektedir. Onun tüm bu çıkarlarını
merkeze alan yönetim anlayışını İslam görüntüsü altında yaptığı da herkesçe
kabul edilen bir gerçektir. O halde sorulması gereken soru şudur:
1- İslam Şeriatı, ya da başka deyişle dinin emir ve
yasakları Muaviye’nin kişisel çıkarlarını öne alan bir yönetim oluşturmasına
engel değil mi?
2- İslam için o kadar mücadele veren Müslümanlar neden -onun
bu yönünü bilmiyorlar mıydı ki- ona karşı çıkmayıp itaat ederek İmam Ali
(a.s)’ın şehadetine varan olaylar silsilesinde ona hizmet ettiler?
3- Madem Muaviye’nin derdi İslam, adalet değil kendi ve
ailesinin saltanatı idi, İslam Şeriatı buna engel olur düşüncesiyle neden onu
tümden kaldırıp daha rahat ve keyfi hüküm süreceği beşeri bir şeriat kurmadı?
Yani İslam Şeriatını kaldırıp yerine Laik Şeriat getirseydi daha rahat hüküm
sürmez ve çıkarlarını garanti altına almış olmaz mıydı?
İslam Şeriatı tabi ki Muaviye Şeriatına engeldi. Ancak İslam
Şeriatını oluşturan ayet hadis ve Masumların uygulamaya koydukları gelenek
canlı, konuşan, müdahale gücü olan bir şey değildi ki. Şeriatın yasalarını
uygulayacak olan Muaviye ve adamları idi. Onların çıkarlarına zıt olan yerlerde
yorumlamalar, aksini iddia eden adalet taraftarlarını tehdit rüşvet vs ile
sindirmeler oluyordu. Canlı olan Masum (Ali a.s) sindirilmediği ve satın
alınamadığı için onla çatışma kaçınılmazdı ve öyle de oldu.
İkinci soruya ise Müslümanlar tabi ki biliyorlardı. Ancak
imanlarındaki zaaflar nedeniyle ya sessiz kalmayı seçtiler, ya cehaletleri
sebebiyle Muaviyenin İslam’ın naslarını fitnevari yorumlarına aldandılar ya da
menfaatlendikleri için bizzat bu nifak şeriatından yana tavır koydular. Zaten
1. Halife ile birlikte İmamet Velayet ve Vesayet ile ilgili dinin emirlerini
hiçe saymanın getirdiği bir ilkesizlik vardı. Bu ilkesizliğe üç halifenin bidat
uygulamalarıyla oluşturduğu cehalet eklenince Muaviye’nin işi daha da kolaylaştı.
Ali (a.s)’a uyanların cehaletleri ve derinleme düşünceden yoksun oluşları O
Hazretin, nifak şeriatı karşısında yönetimin kaybedilmesine yol açtı.
Muaviye devamlı yorum yapmak zorunda kalacağı bir İslam
şeriatı yerine direk kendi çıkarlarını garanti altına alan Laik, beşeri şeriat
neden kurmadı sorusuna gelince… Bunun için toplum daha hazır değildi.
Resulullah’ın attığı sağlam temel ve oluşturduğu toplum henüz tamamen yok
olmamıştı. 3 halife döneminde bozulma tam olarak gerçekleşmedi. Halk hala dini
yaşamaya çalışıyordu. İmam Ali (a.s) ve Ehlibeyte bağlılık ve onların
saygınlığı onca bozulmalara rağmen tamamen yok olmamıştı. Ehlibeyt’in böyle bir
muhalefeti, Muaviye’nin ipleri tamamen kaybetmesine neden olacaktı. Bunu gören
Muaviye halkın nabzına göre şerbet vermesini iyi becerdi. İnsanlar dinin
ilkeleri ve Resulullah’ın uyarılarını her hatırladıklarında Muaviye şeytanca
tevillerle oluşacak isyan hareketlerini bastırabildi. Muaviye tam olarak “dine
karşı din” taktiğini kullandı. Yanına aldığı din ve tevil bilgileri gelişmiş
olan kapıkulu ulema sayesinde dindar samimi ve mazlum görülmeyi başardı. Bu
sayede toplumun cahilleri çoğaldıkça çoğaldı ve ve İmamete karşı savaşacak
düzeye geldiler. Artık din adına dinle savaşma devri yaşanıyordu.
ŞARAP KUPA BARDAKTA
Sünnilerin hadis kitabı Buhari’nin eski nüshalarında olduğu
söylenen bir rivayette şöyle geçer: Muaviye’nin içini göstermeyen bir kupa
bardağı vardı. Herkese meyve suyu şeffaf cam bardakta sunulurken Muaviye’nin bu
bardağı seçmesinin nedeni içindeki içkinin görünmemesini sağlamaktı. Bir gün
içkiyi içince küçük abdesti geldi toplumdan az uzaklaşıp ayakta işeyip geri
döndü. O sırada ashabdan biri; “Resulullah’ın ayakta bevletmeyi nehyettiğini
duymadın mı?” diye Muaviye’ye tepki gösterince Muaviye Ebu Hureyre’ye döndü.
Elini de beline kuşandığı ve daima içinde altın kesesi taşıdığı kuşağının içine
sokmuştu. Ey Ebu Hureyre, sen Allah Rasulü’nün ayakta işediğine dair hadiseyi
biliyor musun?
Ebu Hureyre hemen, bir gün Resulullah ile birlikteydik, o
bizden az uzaklaşıp Yahudi Çöplüğünde ayakta bevledip geri döndü. Muaviye bu
desteği karşısında Ebu Hureyre’ye altın kesesini verdi. (İsmail Bendiderya’nın
Allame Murtaza Askeri’nin araştırmasına dayandırarak naklettiği hadis)
DİNE KARŞI DİN’DEN YEZİD ŞERİATINA
Amacımız Muaviye’yi tanıtmak değildir, bu yazının amacı bu
olmayıp, hacmi de ona yetişmez. Amacımız dine karşı paralel dinin nasıl ve
kimlerle oluşturulduğunu, gerçek İslami Muhalefetin karşısında dinsizlik tercih
edilmiş olsaydı başarı şansının kalmayacağını ortaya koymaktır. İnsanların bir
çoğu dini menfaatleri için kullanırlar, ancak onların ellerinden din giderse
bir çok menfaat ehli gibi onlar da isyan edeceklerdir. Bunu bilen Muaviye,
Muaviye Şeriatı ile çıktı Ali (a.s) karşısına.
Nifak Şeriatı Ali (a.s)’a da İmam Hasan a.s’a da galip geldi, onlara
İmametlerini icra makamı olan yöneticilik imkanı tanımadı. İmam Ali (a.s) da
Hasan (a.s) da bu nifak askerlerince şehit edildi. İmam Hüseyin (a.s) İmamet
makamını devralınca Muaviye Şeriatına karşı kıyam etmedi. Ağabeyi İmam Hasan
(a.s)’ın yönteminin aynısını uyguladı. Çünkü görünürde de olsa İslam
uygulanıyor ya da uygulanma yolunda çaba sarf ediliyor görüntüsü hakimdi.
Toplumdaki yozlaşmayı görüp dine hiçbir saygısı da, dini
çıkar sağlayacak bir meta kadar bile değerli görmeyen Yezid (l.a) başa geçince
farklı bir yöntem uygulandı. Artık zalim saltanat iktidarı çıkarlarını ve
dünyaperestliğini gizlemekten sıkılmıştı. İkide bir dine bağlı kalma ya da
saygı duyuyor görünme durumu Yezid’in yapacağı bir şey değildi. Ayrıca onun
dinden bir beklentisi olmadığı gibi dine karş bir kini ve öfkesi de vardı. Bu
yüzden babasının yanında yer alan Hristiyan danışmanlara daha çok değer vermeye
başladı. İslam’ı tamamen kaldırıp dünyadan silip yerine Hristiyanlığı getirme
projesini uygulamaya koydu. Örneğin Yezid’in Valisi Mekke’de kılıçla dolaşınca
bir Müslüman’ın; “Harem bölgesinde kılıçla dolaşmak haram değil midir ey emir”,
itirazına; “kimin emrine göre?” “Allah’ın tabi ki” cevabına ise; “O Muhammed
(s.a.a) zamanındaydı şimdi artık Yezid’in hükümleri var.” dedi. Yani demek
istediği artık nifak şeriatı da kalmayacak tamamen kaldırılıp laik şeriat
getirilecek. Yani din dışı. İslam ve Müslümanlar buna engel oluşturacağından
İslam yerine Hristiyanlık konacak, İslami tüm uygulama gelenek ibadet ve izler
silinecekti. Hristiyanlığın ise toplumu yönetecek yasaları yani bir şeriatı
bulunmadığından ve de öyle bir amacı kalmadığından, laik şeriata engel durumu
zaten bulunmuyordu. Yezid bu amaçla açıktan içki içmeye ve her tür melaneti
yapmaya, kendine engel olanları da hiç çekinmeden katletmeye başlamıştı.
HÜSEYİN (A.S) YEZİDİ ŞERİATA GEÇİŞİ ENGELLEMEK İÇİN KIYAM
ETTİ
Bu noktada artık İslam’ı korumak ve nifak şeriatından laik
şeriata geçişi engellemek için Yezid’i durdurmak şarttı.
İmam Hüseyin (a.s) bu hususu; görmüyor musunuz; “İyiliği
emretmek kötülüğü yasaklamak gibi dini korumada olmazsa olmaz ilke yok olmuş,
kötülük açıktan hem de devletin en tepe noktasında işleniyor, böyleyken benim
gibi biri Yezid gibi birini nasıl onaylar, sessiz kalır…” şeklinde tasvir
etmiştir. Sessiz de kalmadı, boyun eğmedi biat etmedi. İmam (a.s) mazlumca,
gücü yetmemesine rağmen, şehadete gideceğini bile bile kıyam etti. Çünkü din
artık tamamen yok olacaktı, din ortada kalmazsa İmametin varlık nedeni de
insanlığın yaratılış nedeni de sona ermiştir. Çünkü Rabbimiz; “Ben şüphesiz
insanları ve cinleri bana kulluk etsinler diye yarattım.” buyurmuştur. Yer
yüzünde kulluk eden kimse kalmayınca insanlık devam eder mi? Etmez. Çünkü
Allah’ın insan ve cinleri yaratma nedeni sona erdiğinden Rabbimiz, bu asi
varlıklara yaşam hakkı tanımaz. Bu nedenle Hüseyni Kıyam her ne kadar
mazlumları, Müslümanları, Dini korumaya yönelik bir isyan olsa da aslında tüm
insan ve cinlerin varlık nedenleri olmuştur. Bu yaratıklar varlıklarını İmam
Hüseyin a.s’ın Yezid’e kıyamına borçludur.
O halde anlaşılmış oldu ki Yezidi Şeriat ne İslam Şeriatı
olan Muhammed (s.a.a)i ve Alevi Şeriatıdır ne de Muaviye Şeriatı. O seküler bir
şeriattır. Her ne kadar Hristiyan bir toplum oluşturmayı planlıyor görünse de o
hevasını ilah edinmiş zengin şımarık bir Tağuti yönetici olarak tek düşündüğü,
başını ağrıtacak kıyam hareketleri olmaması idi. O kıt aklıyla bir avuç gördüğü
Hüseyni cepheyi bitirdiğinde artık Tanrılık yapabileceğini sanıyordu. Ama her
münkir gibi o da İlahi hesap kayasına tosladı ve kurmayı düşündüğü beşeri
Yezidi Şeriatı daha kuramadan İlahi Mahkeme diyarını boyladı.
YEZİDİ ŞERİAT LAİK SEKÜLER ŞERİATTIR
Yezidi Şeriat seküler şeriattır. İlahi olanı reddeder. Din
işlerini insanların bireysel yaşamına havale, daha doğrusu hapseder. İslam ve
hatta Ehli Kitap ilahi kanunları yönetime getirme ve insanları Allah kaynaklı
yasalarla yönetme hedefindedir. Ehli Kitaptan kasıt Laikleşmemiş Yahudi ve
Hristiyanlıktır. Onlar ellerindeki kitapların Allah kelamı olduğunu kabul edip
tahrif olunduğunu reddederler. Bu yüzden Laiklikte olduğu gibi İlahi olanı
tamamen uzaklaştırıp insan kaynaklı kanunlarla oluşturmazlar devletin rejimini.
Ancak önceki dinlerin tamamı bozulduğu, adaletten sapmalar olduğu, ilahi
kitaplara güçlüleri korumaya yönelik ayetlerin sokuşturulduğu için Allah onları
iptal ederek İslamı nazil buyurmuştur.
Muaviye ve Yezid Şeriatları, toplumu sınıflara böldüğü,
güçlüler sınıfını oluşturup onları çoğunluğu oluşturan halktan üstün tuttuğu
için uygulamada aynıdırlar. Ancak kanunları çok farklıdır. Muaviye Şeriatı
İlahi yasalardan Yezid Şeriatı İnsani yasalardan oluşur. İnsani yani insan
yapımı demektir. Yoksa olumlu anlamda insana uygun demek değildir. Muaviye
aslında toplumu daha doğrusu Hüseyin (a.s)’ı iyi tanıdığı için henüz Yezidi
Şeriatın tutmayacağını biliyordu. Bu yüzden Yezid’e vasiyetinde kendi nifak
şeriatını sürdürmesini vasiyet etmişti. Ancak kendi yaşamını sürdürmeyi
sağlayacak kadar akla bile sahip olmayan Yezid (l.a) bu vasiyete uymadı. Derhal
beşeri saltanatını kurma yoluna gitti.
Toplumlarımızda maalesef ne şeriat sözcüğü ne laiklik ne
Muaviye ve Yezid Şeriatı biliniyor. Siyasi bilinç son derece düşük. Toplumu
yansıtan tipik bir sosyal medya tartışmasında da dediğimiz bilinçsizlik örneği
yansıdı. Bu yazı dizisinin yazılmasına ilham sebebi olan bu yazışmayla ona
cevaplarımızı dikkatlerinize ve ibretlerinize sunuyoruz. Yazıda karşı taraf itiraz,
bizim yazdıklarımız cevap şeklinde verilmiştir:
SOSYAL MEDYADA HÜSEYNİ MESAJA DAİR BİR TARTIŞMA
İTİRAZ: (Hristiyanların Kerbela Hareminde Erbain ziyareti
görüntüsü alınarak altına yazılmış:) “Hristiyanlar bile imam Hüseyin yasını
anlarlar”
CEVAP: Hristiyanlar anlasa Müslüman olmazlar mı üstad ?
İTİRAZ: Müslüman olmak zorundalar mı? İmam Hüseyini anlamak
için?
CEVAP: Hüseyin’in (a.s) davası Yezid (l.a)’in İslam’ı iptal
edip Hristiyanlığı getirme hareketine karşı bir duruş değil miydi? İslam
bozulan Hristiyanlık için gelmedi mi? Hüseyin'in (a.s) matemine gelmek
Hüseyin'i anlamak için yeterli midir?(sürecek…)