Direnişçilerin açlık grevi kitlesel harekete dönüşür mü?
Nardaran olaylarıyla başlayan, hicap yasaklarıyla devam eden
ve cami programlarına ve dini kutlama/ anma programlarına getirilen
kısıtlamalarla baskılarını artıran Aliyev rejimine karşı yapılan itirazlar hep
yüksek sesle seslendirildi.
Bu itirazlara Ermenilerle yapılan Karabağ savaşıyla kısa bir
ara verilse de mesele kül altındaki kor ateş gibi duruyor.
Hapishanelerde direnişçi alimlere yapılan işkenceler
sırasında yetkililerin kutsallara hakaret ve ihaneti bardağı taşıran son damla
olmuştur.
Direniş erleri her türlü işkencelere dayandıklarını ama
kutsallara hakarete tahammül edemeyeceklerini söyleyerek açlık grevine
başladılar.
Hapisteki direnişçi alim ve aktivistlerin bu son hamleleri
rejimi çıkmaza sokacaktır.
Her geçen gün endişeler artarken, bu işin nereye evirileceği
ciddi ciddi konuşuluyor.
Özellikle bilinmelidir ki, açlık grevi gittikçe daha da
hassas bir duruma dönüşüyor.
Allah korusun, bu açlık grevi şehadetle sonuçlanırsa toplu
bir ayaklanma fitilini ateşler mi, bunu şimdiden kestirmek zor, ama uzun sürede
sonuçlar vereceği kesindir. Şurası kesin bilinmelidir, taş yerinden bir defa
oynadı mı domino misali mutlaka birtakım değişiklikleri de beraberinde getirir.
Arap baharında olduğu gibi peşinden yeni baharlar getirebilir.
Azerbaycan’daki gerginlik ve muhtemel çalkalanmalarda kim
nerede duruyor veya duracaktır? Azerbaycan'daki gelişmeleri tahlil ederken ve
tepki gösterirken çok dikkatli olmak gerektiğini düşünüyoruz.
Siyonist rejim sadık müttefiki Azerbaycan rejiminden öyle
kolay vazgeçmez. Türkiye hükümeti de iki devlet bir millet sloganıyla, gerçekte
ise başka amaçlarla şimdilik Aliyev rejimin yanında duruyor. İslam düşmanı
Batılı devletler de mahiyetleri ve çıkarları için Aliyev rejimini yalnız bırakmayacaklardır.
Diğer taraftan açlık grevi başlatan direnişçiler son
hamleleri ile Müslümanları da tercihlerini yapmada bir hayli zorlayacak; ya
destek verip direnişçilerin yanlarında yer alacaklar ya rejimin yanında durarak
rejimi ayakta tutacaklar veyahut da sessiz kalarak ihanete ortak olacaklar.
Ülke içinde dışındaki liberal ve demokratik düşünceye sahip
olanlar; meseleye temenni, tavsiye, öğüt, kanun vs ile yaklaşıyorlar.
Milliyetçi ve ırkçı
zihniyet iktidara karşı her türlü eylemi gayri meşru görüyor.
Direniş ve mücadele
düşüncesine sahip olanlar kutsalları korumak her değerin üstündedir diyerek
gerekirse Şehit olunması gerektiğini savunuyorlar.
Bizce, hapishane yetkililerinin kutsallara hakareti bir
ülkenin iç meselesi olarak değerlendirilemez. Azerbaycan Allah’a ve Peygambere
hakaret, Danimarka‘daki karikatür, Hindistan'daki peygambere hakaret, İsveç'te
Kur‘an yakılması ihanetleriyle aynı çerçevede değerlendirilmelidir,
görüşündeyiz.
Temennimiz davalarında haklı bu yiğit, alim ve basiretli
direnişçilerin açlık grevine son vermeleridir. Ancak unutmamak gerekir ki,
Kutsallar tarih boyunca şehitlerin pak kanlarıyla canlı kalmıştır. Şehidin kanı
döküldüğü yerde kalmaz, sel olur uyuyanları uyandırır, Tağutların saltanatını
yerle bir eder.
İki damlaya karşı durulmaz; biri mazlumun gözyaşı, diğeri
şehidin kanı.
Nasrun minellah ve fethun garib.
Sabahattin Türkyılmaz