Anadolu'daki İngiliz-Yunan işgal güçlerine karşı büyük bir
zafer kazandık. Büyük bir zafer ama kesin zafer değil. Nereden anlıyoruz? Bu
Zaferden sadece 16 yıl sonra ülkemiz yeniden emperyalistlerin denetimine
girmeye başladı. 25 yıl sonra ABD'den ilk yardımı aldık, 30 yıl sonra NATO'ya
girerek devleti neredeyse teslim ettik. Tekrar Kurtuluş Savaşı vermeye
çalıştığımız her an, içimizdeki NATO, darbelerle, tertiplerle, kışkırtmalarla
bunu engelledi... Tam 70 yıldır...
30 Ağustos Zaferiyle belki siyasi bağımsızlığımızı elde
ettik. Ama Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Nureddin Nebati'nin son açıklamaları
gösterdi ki, iktisadi anlamda utanç verici bir bağımlılık ilişkisi
içerisindeyiz.
İŞGALDEN FARKSIZ
Kısaca hatırlayalım. ABD Hazine Bakanlığı; TÜSİAD, DEİK gibi
Türk iş dünyasının önde gelen temsilcilerine mektup yazdı. Özetle, "Rusya
ile iş yaparsanız, size yaptırım uygularız, sistemin dışına atarız." dedi.
Bekledik ki hem bu kuruluşlardan hem de hükümetin
ilgililerinden hatta Sayın Cumhurbaşkanı'ndan bir açıklama gelsin. Öyle ya, bir
yabancı ülkenin hükümet yetkililerinin başka bir ülkenin iş insanlarını tehdit
etmesi, dünyada görülmüş şey değil.
Buna sessiz kaldığınız anda, bunu cevapsız bıraktığınız
anda, 'bağımsızlık' diye bir şey kalmıyor. ABD'nin Türk ticaretine böyle aleni
müdahalesi ile Türkiye'ye işgâl gücü çıkarması arasında hiçbir fark yok.
ORDULAR NEDEN VAR?
Hem zaten, devlet dediğiniz nedir? Ordular neden var? Vatan
korumak nedir? Vatan dediğimiz yalnızca taş, toprak, akarsu, durgun su mu?
Vatan; ekilen, biçilen, üstünde üretim yapılan, bütününde Türk milletinin
tekelinde her türden iktisadi faaliyetin yapıldığı bir pazar değil mi? İşgal en
nihayetinde bir ülkenin başka bir ülkenin pazarına zorla çökmesidir. Biz zaten
pazarı gönüllü vermişiz! O hâlde neden ordumuz var? Neden Mehmetçik sınırın
önünde arkasında savaşıyor? Hangi pazarı koruyoruz?
BAKAN SUSSA DAHA İYİYMİŞ
Biz üç günlük suskunluğa kızıyorduk ki, o da ne? Sayın
Nebati ABD tehdidi hakkından öyle bir açıklama yaptı ki, suskunluk şahaneymiş
diye düşündük. Ne dedi Sayın Bakan:
"Müttefikimiz ve ticaret ortağımız ABD'nin,
işletmelerini, ekonomimize yatırım yapmaya davet ettiğini görmekten memnuniyet
duyuyoruz. Ülkemiz, müttefikleriyle birlikte küresel ve bölgesel zorluklara
karşı, ortak çaba sarf etmeye ve işbirliğini güçlendirmeye önem veriyor.”
Adamlar tehdit ediyor, bizimkiler teşekkür ediyor! Onlarla
işbirliğine önem veriyormuşuz... Bitmiyor: “Ayrıca komşularımızla, başta turizm
olmak üzere çeşitli sektörlerde, yaptırımlara konu olmayan çerçevede, ticari ve
ekonomik ilişkilerimizi geliştirmeye kararlıyız.”
Burada püf noktası komşularımızla (Siz ona Rusya ve İran
deyin) “yaptırımlara konu olmayan çerçevede” ilişki kuracağımız vurgusu. Yani
biz ABD'nin bu ülkelere yaptırımlarına katılıyor muyuz? Türkiye hükümetinin ya
da TBMM'nin bu yönde bir kararı mı oldu? Resmi Gazete'nin hangi sayısında
yayınlandı?
Öyle bir şey olmadığına göre bu açıklama nedir? Bu utanç
verici açıklama hangi istişareler sonucu yapıldı? Üstelik, Rusya'nın yaptırım
sürecinde zayıflamadığı, tersine güçlendiği, yaptırım uygulayanların ise
zararlı çıktığı her yerde yazılıp çizilirken... Sahi, neyin korkusu bu?
TEHDİTLERE ESİR OLMAK
Türkiye daha ne kadar “Aptal olma, akıllı ol, ekonominizi
mahvederim” tehditlerinin esiri olacak? Bazı safiyane dostlar diyor ki,
“Hükümet ABD ile her alanda mücadele ediyor, ekonominin çökmemesi için bu konuda
alttan almak zorunda, anlamak lâzım.”
Hayır kardeşim. Bunun anlaşılacak bir yanı yok. Bu öyle bir
şey ki, tehdide sessiz kaldın mı, geri kalan hiçbir şeyin bir anlamı kalmıyor.
Üstelik bırakın sessiz kalmayı, Sayın Nebati neredeyse teşekkür ediyor. “Sopa
için sağ olun, sayenizde kabahatimizi anladık” demeye getiriyor. İnanılmaz.
İnanılmaz!
'SİZ KİMSİNİZ' DİYECEK HÜKÜMET
Demek ki Türkiye'yi savunacak, cesur bir hükümete ihtiyaç
var.
Demek ki Türkiye'nin komşularıyla işbirliğini sağlayacak bir
hükümete ihtiyaç var.
Demek ki Rusya'yla, İran'la ticaret yapmak isteyen Türk
müteşebbisinin hakkını hukukunu koruyacak, tehditçilere “Siz kimsiniz” diyecek
bir hükümete ihtiyaç var.
Hükümetin yanı sıra muhalefetin de ABD'nin tehdit mektubu
karşısındaki sessizliğine bakarsanız, demek ki bu ülkede 30 Ağustos ruhunu
taşıyan sadece Vatan Partisi var...
NUTUKLAR VE GERÇEKLER
Bugün 30 Ağustos.
Her yerde kahramanlık nutukları dinleyeceksiniz. Hepsi
hikâye. ABD'nin tehdit mektubuna boyun eğilen bugünlerde tekrar Atatürk'e
dönüyoruz. İzmir'de toplanan Türkiye İktisat Kongresi'nin açılışında (17 Şubat
1923) tarihe geçen şu sözleri söylüyor:
"İstiklal-i tam için şu düstur var: Hakimiyet-i
Milliye, hakimiyet-i iktisadiye ile tarsin edilmelidir (kuvvetlendirilmelidir).
Bu kadar büyük gayeler, bu kadar mukaddes, azametli hedefler kağıt üzerindeki
düsturlarla, arzu ve hırsla husul bulamaz. Bunların tahakkuk-i tammını temin
için yegane kuvvet, en kuvvetli temel iktisadiyattır. Siyasi ve askeri
muzafferiyetler ne kadar büyük olursa olsun, iktisadi zaferle tetvic edilemezse
(taçlandırılmazsa) semere, netice payidar olamaz.
"Bu kadar feyizli, bu kadar kudretli olan yeni
hükümetimizin düşmansız kalacağını farzetmek doğru değildir. Bunun için çok
kundaklar koyarak münhedem etmeğe (yıkmaya) çalışacak ve suikasde teşebbüs
edecekler bulunacaktır. Bütün bunlara karşı silahımız, iktisadiyatımızdaki
kuvvet; resanet (sağlamlık) ve muvaffakiyetimiz olacaktır."
Üretim devrimini başarmış, emperyalizmin iktisadi
zincirlerinden kurtulmuş tam bağımsız bir ülkede gerçek 30 Ağustos'lar, kesin
Zaferler kutlayacağız.