Türkiye Yönetimi Ne Yapmak İstiyor Parti-2

GİRİŞ: 26.07.2025 23:05      GÜNCELLEME: 26.07.2025 23:05
Rasthaber - İlk bölümde, ülkemizi yönetenlerin kimliğinden ziyade, kimlere ve ne uğruna hizmet ettiklerinin sorgulanması gerektiğini dile getirmiştik.

Zira bir milleti ayakta tutan, isimler değil, izlenen yoldur; gayretin yönü, iradenin istikameti, sadakatin kime adandığıdır. Ve biz bu çerçevede; ülkemizin sosyal ve ekonomik hâlini, ahlaki çöküşünü, eğitimdeki kısırlığı ve düşünsel tıkanıklığı mercek altına alarak, bizlere dayatılan yaşam biçiminin ne denli yapay, ne denli özden uzak olduğunu irdelemiştik. Bu dayatmanın içerisinde dinin nasıl araçsallaştırıldığını da açıkça ifade etmiştik.

Cumhuriyet anlayışımız, bize öğretilen biçimiyle, şekilciliğin ötesine geçememiştir. Cumhuriyeti bize sunan ellerin kendi çıkarlarına göre şekillendirdiği bu sistem, bizleri ikinci hatta üçüncü sınıf bir yurttaş konumuna indirgemiştir. Cumhuriyetin ilanından bugüne değin geçen süreçte halkımız; baskılarla, krizlerle, çatışmalarla yoğrulmuş, yoksullaştırılmış, cehalete itilmiş ve kendi öz benliğine yabancılaştırılmıştır.

Tüm bunlara rağmen, bu çarpık düzenin muhafazası için çaba gösteren yöneticiler, halka değil, sistemi kuran efendilere sadakat göstermeyi tercih etmişlerdir. Bu, halkımıza karşı işlenen en büyük ihanettir. Ve ne yazık ki bu ihanet, hâlâ sürmektedir.

Biz kimiz? Hedefimiz nedir?

Tarihin farklı dönemlerinde bu sorulara verilen cevaplar, siyasal iklime göre şekil almış; Atatürkçülük, milliyetçilik, dindarlık gibi söylemlerle halkın gönlü okşanmış; ama perde arkasında yürütülen faaliyetlerde sistemin ve iktidarların menfaatleri gözetilmiştir. Batı’nın bize biçtiği elbise, dar da olsa giydirilmiş; halkın, ülkenin çıkarlarına aykırı olsa da bu düzene sadakatle bağlı kalınmıştır. 

En açık örnek Avrupa Birliği sürecidir. Bitmek bilmeyen fasıllar, ardı arkası kesilmeyen taleplerle bizlere dayatılanlar, aslında bir teslimiyet senaryosudur. Ve bu teslimiyette ısrar edenler şunu açıkça göstermektedir: Bu sistemde kimin yönettiği değil, kime hizmet ettiği önemlidir.

Asıl hedef bellidir: Bu sistemin devamını sağlamak. Yani halkın kimliği, iradesi, onuru değil; sistemin selameti, iktidarların bekası önemlidir.

Bu yönlendirme iki söylem üzerinden yürütülmüştür:

              Atatürkçülük” adı altında,

              Dincilik” örtüsü altında.

Her iki durumda da halkın ve ülkenin öz çıkarları bir kenara itilmiş; esas gayret, çarpık ve sömürücü düzenin ayakta kalması için gösterilmiştir. Bu düzeni inşa eden odaklar ülkenin gerçek sahibi hâline gelmiş; iktidara gelenlerse sadece koltuklarını korumanın telaşına düşmüştür dolaysıyla Halka sadece göz boyayan projeler, medya şovları, güzel ama içi boş sözler sunulmuştur. Oysa perde arkasında yürütülen ajanda, çoktan başka merkezlerce yazılmıştır.

Bunun için ilk yapılan şey, medya gücünü ele geçirmek olmuştur. Uygulanan stratejinin özeti ise Aristotun zorba rejim tanımında gizlidir. Aristot der ki:

              Potansiyel tehditleri (rakipleri) ortadan kaldır,

              Halkı böl ve bağımlı hâle getir,

              Casuslarla (bugün trollerle) fitne üret,

              Kamusal hayatı denetim altına al,

              Eğitimi ve ifade özgürlüğünü kontrol et,

              Halka duymak istediklerini söyle ama tam tersini yap.

Bugün, demokrasi” adı altında Avrupada, Amerikada ve benzeri ülkelerde işte bu politikalar işlemektedir. Demokrasi, bir makyaj; otoriterliğe çekilmiş parlak bir ciladır. Renk üstünlüğü, ırk ayrımcılığı, inançlara baski… Hepsi örtülü değil, aleni hâle gelmiştir. Gazzede insanlık dışı bir vahşet yaşanırken buna sessiz kalan, dahası destek sunan bir Batı karşımızdadır. Ve Müslüman ülkelerin çoğu, maalesef sadece laf olsun diyerek kinamktadirlar dahası kendi halklarına yaptıklarında bu kâfir”lerden geri kalmamaktadır.

Türkiyenin Amerika ve Batı’yı “müttefik” olarak seçmesi, kendi felaketini davet etmekten başka bir şey değildir. Amerika, çöküşün eşiğindedir. Parçalanma kaçınılmazdır; yalnızca küçük bir kıvılcım yeterlidir. Avrupa ise hem sosyal hem ekonomik olarak büyük bir çöküşe sürüklenmektedir. Bu sebeple tek umutları savaştır.

Avrupa ve Amerika, Türkiyeyi kendi kirli işlerini temizleyecek bir taşeron olarak görmektedir. Çünkü Avrupanın savaşacak insanı kalmamıştır. Hiçbir Avrupalı birey, bu uğurda can vermek istemez. Almanya, hâlâ Hitlerin hayalini yaşarken; Fransa, kendi halkına düşman bir rejimle yönetilmektedir. “İnsan hakları”, eşitlik”, “özgürlük” gibi süslü kavramlar, sadece lafta kalmıştır. Bu değişim, Avrupanın çöküşünün en net göstergesidir.

Amerikanın kapitalist düzeni tıkanmış; yönetim sistemindeki ahlaki erozyon ve küçük bir azınlığın çıkarları, tüm dünyada şiddetti, zorbalığı, vahşeti  getirmiştir. Amerika, kendi içinde bile çözülmeye yüz tutmuş; eyaletler bağımsızlığa göz kırpar hâle gelmiştir.

Bu tablo, Müslüman ülkeler için bir tarihi fırsattır.

Birlik ve beraberlikle yürütülecek her sosyal, ekonomik ve askerî iş birliği, bizleri güçlendirecek; Müslümanlara reva görülen baskı ve zulüm son bulacaktır. Filistinde akan kan dinecek, mazlumun yüzü gülecektir.

Lâkin ne yazık ki Müslüman ülkelerin yöneticileri bu fırsatı görecek ferasetten yoksundur. Halkları karşısında aslan kesilen bu yöneticiler, efendileri önünde aciz bir kul hâline gelmiştir. Çünkü iktidarlarını, mallarını ve güçlerini bu efendilere borçludurlar. Bu sebeple, Filistindeki vahşete karşı tek yaptıkları şey, kuru bir kınama”dan ibarettir.

Ey Müslüman ülke yöneticileri!

Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan ve diğerleri…

Uyanın! Amerikaya, İsraile ve Siyonist Batı’ya karşı İslami direniş cephesinde birleşin! Kazanan siz olacaksınız. Bu mücadele sadece Müslümanları değil, zulme uğrayan bütün halkları peşinizden sürükleyecek. Ve işte o zaman, yeni bir dünya yükselecek.

Bu, benim hayalim… Kalbimden doğan bir temenni…

Fakat biliyorum, bu kolay olmayacak.

Ne yazık ki gelecek, bizler için çetin olacak. Fakat unutmayın:

Hakkın yanında olanlar elbet kazanacak; Şeytanın safında olanlar ise er ya da geç kaybedecektir.

Allah'ın, Rasûlünün ve iman edenlerin velâyetini, hâkimiyetini, idaresini, korumasını kabul edenler bilsinler ki, Allah'ın orduları, onun tarafında olanlar, işte onlar galip geleceklerdir.” (Maida:56)

Ve bu, değiştirilemez bir hakikattir.

Mustafa Kemal TASPINAR - 26 TEMMUZ 2025

YORUMLAR

EBU HUSEYIN 1 gün önce
MUSLUMAN ULKE LIDERLERI (BILINELER) NE YAZIK KI ONLARA VAAT EDILEN HAYALLERIN PESINDE PATRONLARININ AJANDASINI TAKIP ETMEKTEDIR. ULKEMIZ NE YAZIK KI GAZZEDEKI VAHSETI ONLEMEDE ÇOK ONEMLI VE BUYUK BIR ROL OYNAYABILIRDI. AMA SIYONISTLERIN PIS ISINI YAPTI, KENDI AYAGINA KURSUN SIKTI SIMDIDE NASIL TEMIZLEYECEGIM ONUN DERDINDE. NEDENSE ULKEMIZI YONETENLER HEP YANLIS AT UZERINE OYNUYOR; ABD VE AB YANLIS AT, SARA (HTS) YANLIS AT. HEP KAFIR VE TEFRIKACILARI SECMIS. BU KADARIDA TESADUF OLAMAZ. YAZINIDA COK GUZEL BELIRTMISSINIZ. ILHAMINIZA ALLAH GUC KATSIN.

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM